Sakine Cansız’ın kaleminden kuruluş günleri

Kürdistan Özgürlük Mücadelesinin öncü kadrolarından Sakine Cansız “Hep Kavgaydı Yaşamım” kitabında PKK’nin kuruluş kongresi sürecini kaleme almıştı. Cansız’ın kitabından 27 Kasım için derlediğimiz bir bölümü yayınlıyoruz.

Kuruluş Kongresi Parti, partileşme üzerine yoğunlaşma, tartışma ve çalışmalarımız kendi içinde sürüyordu. Çıkardığımız notlara Cemil arkadaş da göz atıyor, bazı noktalarda tartışma açıyordu. Özellikle demokratik merkeziyetçilik noktasını tartışıyordu. Genelde klasik komünist partilerde demokratik merkeziyetçiliğin nasıl işlediği, bizde nasıl olması gerektiği vb konularını daha iyi anlamak istiyordu. Ona göre merkeziyetçilik daha ağır basmalıydı. Kürdistan koşullarının farklı olduğu, genel ölçülerin ve işleyiş biçimlerinin, bizde ihtiyacı karşılamayacağını bu tartışmayla birlikte belli ölçüde bilince çıkartıyorduk. Cemil arkadaş, mücadelemizin geldiği düzeyi, toplumda yarattığı gelişmenin niteliğini değerlendiriyordu. Çeşitli sorular soruyor, yine kendi cevaplıyordu. Bu aslında bir hazırlıktı. Ama neyin hazırlığıdır tam kestiremiyorduk. Sadece örgütlenme biçiminde bazı değişikliklere gidileceğini tahmin ediyorduk. Bu yönlü herhangi bir soru da sormuyorduk. Devrimci gizlilik ve disiplin gereği bu tür konular kurcalanmazdı. Bana son gün “hazırlan, bir yere gidiyoruz” dedi Cemil arkadaş. Kasımın sonlarıydı.

NEREYE, NİÇİN GİDECEĞİMİ BİLMİYORDUM, HİÇ SORMADIM DA

Akşama doğru Amed’e ulaştık. Daha önce randevu verilmiş, oraya gittik. Hüseyin orada bizden ayrıldı. Cemil arkadaşla Bağlar’a bir apartmana gittik. O ana kadar hala nereye, kime, niçin gideceğimi bilmiyordum. Hiç sormadım da. Başkan da buradaydı. Tokalaştık. Oturduğu yerde birkaç kitap vardı. RSDİP tarihi, Lenin’in; Bir Adım İleri İki Adım Geri ve Örgütlenme Üzerine. Hepsini elime alıp baktım. Başkan; “nasıl araştırma inceleme çalışması yapabildiniz mi? Belli bir yoğunlaşma sağlayabildiniz mi?” dedi. Bazı noktalara dikkat çekerek yoğunlaşmaya devam ediyordu Başkan. Arada farklı sorular soruyor ya da değişik konulara değiniyordu. Ama esas yoğunlaştığı nokta başkaydı. Başkan’ın o durumu karşısında biz de her davranışımıza dikkat ediyor, onun dikkatini dağıtmamaya özen gösteriyorduk. Elimizdeki kitabın sayfalarını daha sessiz açıyor, okuyorduk.

… Sonra yemek geldi. Sofra yeşillikle zenginleştirilmişti. Yemek iki çeşitti. Cemil arkadaş “bu ziyafet bize midir yoksa?” diye hafif bir ses tonuyla espri yaptı. Saime, “yok, bizim soframız her zaman böyle. Burada bu yönlü fazla sorun yok” dedi. Böylece Cemil arkadaş bizim bulgur pilavı ve makarnamızı deşifre etti. Elazığ’da imkanlar daha sınırlıydı. Ama biraz da harcamalara ‘aşırı’ dikkat ettiğimizdendi. Bu nedenle adımız ‘cimri’ye çıkmıştı.

KONGRE YERİNE GİDİŞ

…Başkan, her zamanki gibi çok seri yiyordu. Yiyişi de kendine özgüydü. İlk kez Elazığ’dayken beyaz evden çıkıp lokantada yemek yerken izlemiştim. Yürüyüşü de başkaydı. Çok sert ve hakimdi.

Başkan “yemekten hemen sonra çıkacağız” dedi. Bu, başka bir yere gideceğiz anlamına geliyordu. ‘Acaba başka bir eve mi gideceğiz güvenlik sebebiyle’, diye düşünüyordum.

… Başkan yemek yerken bile arada kitaplara göz atıyordu. Soru soruyor, bazı konularda değerlendirme yapıyordu. Yani birçok işi bir arada hallediyordu. O sırada kapının zili çaldı. “Araba geldi, hazır” denildi. Başkan ani bir hareketle kalktı: “Haydi gidelim!” dedi. Başkan, Cemil arkadaş, Kesire ve ben bir taksiye bindik. Cemil arkadaş önde, arka tarafta Başkan, ortada Kesire ve sol tarafında da ben oturdum. Şoför bazı yerlerde arabanın iç lambasını söndürüyor ve arabayı çok dikkatli sürüyordu.

SONUNDA LİCE’NİN FİS KÖYÜNE GELDİK

… Sonunda Lice’nin Fis köyüne geldik. Dört yolun hemen yan kısmında, ana caddenin sağında, bol bahçeli bir köydü. Gittiğimiz ev dıştan büyük görünüyordu. Zengin ya da varlıklı birinin konağını andırıyordu. Çok dikkatli gidiyorduk. Etraf son kez kontrol edildi. Bir sorun yoktu. Ev tenha bir yerdeydi. Diğer köylüler fazla fark etmezdi gelip gidenleri. Havanın karanlık oluşu da avantaj sağlıyordu. Hep birlikte toprak eve girdik. Bir salon, iki odası olan bir evdi. Salonda kuzine yanıyordu. Ev gayet sıcaktı. Ev sahipleri evi boşaltmış, geçici olarak başka evlerde kalıyorlardı. Sadece yemek getiriyorlardı. Babaları uzun boylu, kırlaşmış saçlarıyla herkese tebessüm ediyordu. Ana daha ufak boylu, biraz da dolgundu. Tülbentini derli toplu bağlamıştı. Arada ufak çocuklar gelip gidiyordu fakat ayakta ve sürekli dışarıya gidip gelen Seyfettin arkadaş onları hemen geri gönderiyordu. Misafirleri rahatsız etmemelerini tembihliyordu. Eve bizden önce gelenler de vardı. Bizden önce ve hemen sonra gelenlerle de tokalaştık.

MÜTHİŞ HEYECAN VERİCİ BİR OLAYDI

Belli aralıklarla bu gelişler devam etti. Müthiş heyecan verici bir olaydı. Tüm tanınmış kadrolar, deyim yerindeyse hareketin beyin takımı buradaydı. “Herhalde önemli bir toplantı olacak, bu kadar arkadaş toplanmazdı yoksa” diyerek seviniyordum. Gelenlerin birçoğu tanıdık, daha önce gördüğüm arkadaşlardı. M. Hayri Durmuş, Mazlum Doğan, Duran Kalkan, Ali Haydar Kaytan, Baki Karer, Resul Altınok, Şahin Dönmez, Ali Gündüz ve daha birçok tanıdık vardı. Bazılarını ise tanımıyordum. Karasungur yoktu. Onun neden gelmediğini sordum arkadaşlara. Resul; “güvenlik açısından gelmedi, dikkat çekmesin diye kaldı” dedi. O gece henüz ulaşmayanlar vardı. Gece yarısına doğru gelenler olmuştu. Genelde yol yorgunluğu hissediliyordu. Toplantı ertesi güne bırakılmıştı. “Yarın sabah başlar” deniliyordu.

…Sabah Kuruluş Kongresi resmi olarak başladı. Odanın dört tarafı tahta sedirdendi. Yerleştiği kadar arkadaşlar oturmuş, kalanlar da yerde oturmuşlardı. Hayri arkadaş ve Başkan’ın oturduğu yere küçük bir masa da konulmuştu. Daha önce kaldığımız alanlarda okuduğumuz program taslağı olan “Doğru Yolu Kavrayalım” ile bazı notlar ve kağıtlar vardı. Yine küçük bir teyp ve kaset vardı. Konuşulanlar banda kaydedilecekti. Fakat daha sonra güvenlik acısından kasete her şey alınmadı ve ayrıntılı not tutmalar olmadı. Buna dikkat ediliyordu.

Başkan bir arkadaşın toplantıyı yönetmesinin daha uygun olacağını söyledi. “Hayri arkadaş olabilir” dedi. Bu öneri kabul görence, Hayri arkadaşın yönetiminde Kuruluş Kongresi başlamış oldu. İlk sözü Başkan aldı ve açılış konuşmasına yaptı. Önce gerçekleşen toplantının tarihi önemi ve gerekliliği üzerinde durdu. Ulusal kurtuluş mücadelemizin ortaya çıkış koşullarını, ideolojik politik öncülüğünü, örgütsel yapımızı, mücadelemizin dayanaklarını, içinde bulunduğu düzeyi, kadro durumunu, yine düşmanın içinde bulunduğu durumu, yönelimlerini anlattı. Bölge ve uluslararası durumu, sistemlerin içinde bulundukları durumu, hepsini çok net, çok anlaşılır ve kesin bir dille, arada duraksayarak, zaman zaman başını kaldırıp tavanda bir noktaya gözlerini dikerek anlatıyordu. Çoğunlukla da, işaret parmağıyla sık sık kayan gözlüklerini yerine yerleştiriyordu. Daha önce de sinüzit rahatsızlığı vardı. Elazığ’da da dikkatimi çekmişti. Sürekli burun akıntısı ve hapşırma rahatsızlık veriyor, baş ağrısı yapıyordu. Belli ki hava koşulları etkilemişti ve sinüsler tıkanmıştı. Nefes alış verişi, burun çekişi dikkat çekiyordu. Ama resmi toplantıydı, konsantrasyonunu bozucu şeyler olmuyordu. Kendisi de bu konuda duyarlı ve dikkatli, normal zamanlarda yaptığı gibi burun silme ve benzer olmuyordu. Kavratıcı, ufuk açıcı, rahatlatıcı konuşmalar, değerlendirmeler toplantıya çok daha ciddi hava veriyordu. Başkan önceki toplantılarında, Kürdistan seferi sürecindeki toplantılarda da siyasal gelişmeleri anlatırdı. Ama buradaki anlatımlar hepsinin toplamını ifade eden bir derinliğe sahipti. Örgütlemede nitelik değişikliğine, kadroları, görev ve sorumluluklarını daha güçlü bir şekilde yerine getirmeye, döneme denk bir çalışmanın yoğunluğu içine girmeye motive edecek bir özelliğe sahipti. Kürdistan koşullarında Leninist örgütlenmeyi yaratmak, sağlamlaştırmak ve onu tüm diğer araçlarla tamamlamak önemliydi, hayatiydi. Örgüt birliği her şeyiyle bilimsel, net ve kesin ideolojik belirlemeler temeline oturtulmaktaydı.

ÖLÇÜLER SOMUTLUK KAZANIYORDU

Ortak irade, somut mücadele gerçekliği içinde, onun gereklilikleri yerine getirilerek bileniyordu. Önderlik gerçeği, özellikleri, yaşamın her alanına yansıyan yanları daha iyi görülebiliyordu. Öncüye, örgütlülüğe, kadroya, halka, bir bütün olarak mücadeleye yaklaşım ölçüleri somutluk kazanıyordu. İçte bunu yaşamsallaştıran koşullar ve olumsuzluklara zemin sunan yanlar bu şekilde açığa çıkıyordu. Başkan oldukça duyarlı, herkesi ilgi ile izliyor, konuşulan her şeyi büyük bir ciddiyetle dinliyordu. Böyle önemli, tarihi bir çalışma, tarihi bir eylem, tarihi bir karar ortamının ağırlığını bilmek ve tüm davranışlarını ona göre ayarlamak yoldaşlık gereğiydi, devrimcilik gereğiydi, yurtseverlik gereğiydi.

PROGRAM TASLAĞI VE TÜZÜK

Toplantının ilerleyen saatlerinde Hayri arkadaş program taslağını okudu. Belli maddeleri içeren tüzük de okundu. Önerilerle bazı küçük değişiklikler oldu. Bu konuyu en dikkatli izleyen Mazlum arkadaştı. Program ve tüzük bu değişikliklerle birlikte kabul edildikten sonra oturuma ara verildi.

KEMAL PİR’İN MANEVİ VARLIĞI

… Aradan sonra toplantı kaldığı yerden devam etti. Zaman önemliydi. Güvenlik açısından bu kadar arkadaşın bir arada olması riskli olabilirdi. Bu nedenle gündem maddeleri hızla ele alınıp tartışılıyordu. Hayri arkadaş bazı arkadaşların gelmediğini, gelemeyecek durumda olduğunu belirtti konuşmasında. Kemal Pir ve Karasungur arkadaşların adlarını verdi. Kemal Pir arkadaş zindanda olması nedeniyle toplantının fahri delegesi olarak kabul edildi, manevi varlığının önemi belirtildi. Gündem maddeleri sırasıyla tartışmaya sunuldu. En çok ilgimi çeken bölge raporları oldu. Bölgeleri temsilen gelen temsilciler ve diğer delege arkadaşlar bölge raporlarını sözlü olarak aktardı. Eksik kalan yanları da aynı bölgede çalışma yürüten diğer arkadaşlar tamamladı.

… Bazı bölgelerin raporlarında çalışma biçiminden de söz edilmişti. Bunun üzerine ben de Elazığ’daki çalışmalarımıza ilişkin bazı sınırlı düşüncelerimi belirttim. Bununla birlikte kadına yaklaşımdaki yetersizliğe dikkat çektim. Arkadaşların en yakınlarını, eşlerini, kardeşlerini bile devrimcileştirmede gerekli çabayı göstermediklerini, illaki bir kadın yoldaşın gelip onları örgütlemesini beklediklerini ve özellikle bunun öncü kadro arkadaşlarda yaşanmasının şaşırtıcı ve yanlış olduğunu vurguladım.

Sıra Merkez seçimine geldi. Başkan’ın Genel Sekreterliği, tüm arkadaşların oybirliği ile onaylanmıştı. Sonra birçok arkadaş Merkez Komite üyeliğine önerildi. Birçoğu mütevazilik gereği öneriyi reddetti. Ama ‘arkadaşların önerilerine ve kararlarına saygılı olacağız’ diye eklemeyi ihmal etmediler.

… Alçakgönüllülük vardı, bu kesin ama bu kadarı da olmamalı, öncü, güvenilir, bilinçli kadro yoldaşlardı bunlar ve hiçbiri de Merkez’e gelmeyi kabul etmiyor, kendilerini layık görmüyor ya da başkasına öncelik veriyorlardı. Bu durum biraz durgun bir hava yaratıyor ve bir süre suskunluk oluyordu. Sonuçta Şahin önerildi, Karasungur zaten toplantıda değildi. Böylece belirlenen bu isimler yürütmeye seçildi. Daha da genişletilmesi önerisi vardı, bu da sonraki Merkez toplantısına ertelendi.

(…)

SEVİNÇ VE GURUR

… Kuruluş Kongresi’nden döndükten sonra yeni bir dönem başladı bizim için. Artık PKK’liydik. Partimiz kurulmuş, programımız, tüzüğümüz oluşmuştu. Hala yaşadıklarımın etkisindeydim. Kongredeyken her şey tartışılıyordu, etkisi fazla fark edilmiyordu. Esas olarak yoğunluğunu, ağırlığını yeni yeni yaşamaya başlamıştım. Kongreye katılışı bir ayrıcalık olarak ele almıyordum. Hatta hatırladıkça, toplantıda sorunları ele alış, değerlendirme, yaklaşım düzeyimin ne kadar sıradan, geri olduğunu fark ettikçe utanıyor, mahçup oluyordum. Ama aynı zamanda sevinç ve gurur da vardı. Bu daha baskın çıkıyordu. Sorunlar, yaşam, kavga bana zor gelmiyordu. Yaşam öylesine doğal, öylesine çekici, güzel, coşku verici ki, yapılamayacak, göğüslenemeyecek bir şeyi düşünemiyordum bile. Yaşamın hiçbir yanı bana yabancı gelmiyordu, ona yetmesem de! Ezilip büzülmüyordum. Sanki başka bir yaşam yaşamamışım, hep böyle yaşamışım gibi bir duygu vardı içimde. Yaşadığım o karmaşık günlerin etkileri, izleri olsa da beni alıp götüren, yürüten, yaşatan bu devrimci kavganın güç veren güzelliğiydi. “Nereye gideceğim, nereye gideceğiz, ne oluyor, ne olacak?” diye bir kaygım hiç yoktu, olmadı da. Mücadele olması, yapılması gerekenlerle doluydu; her an, yaşanan da bu değil mi? İnanç, bağlılık, güven var ya, ötesi önemli değildi.