Dağların ve sokakların dervişi Heval Şükrü…

Mam Şükrü, 40 yılı aşkın zamanını Kürt Özgürlük Hareketi'ne verdi. Sırtındaki hırkası ve bir lokması ile zamanın gerçek dervişiydi...

Dervişlik bir yaşam tarzıdır. Bir inanış ve düşünüş, bir iman getirme durumudur. O yüzden dervişler için bir hırka bir lokma ile yetinebilen insanlar, denir. Bir hırkaları ve bir lokmaları olmaları dervişler için yeter de artar. Bu tanımlamaya en çok uyanın da hiçbir bireysel ihtiyaçları için yaşamayan, onun için çalışmayan, mal mülk peşinde koşmayan Kürt özgürlük gerillası olduğu bilinir. Bu yaşamlardan etkilendiği için gerillaya katılanlar çoktur.

Dervişlik bir inanç, düşünce, felsefeyi yayma görevini yüklenmek demektir bir nevi. İnsanlar 'düşünce özgürlüğü'nün olduğu ülkelerde bunu gerçekleştirmek için derviş olabiliyor, dervişler gibi çalışabiliyor. Ama Kürdistan’da durum bu değil. Çünkü bırakalım düşünce özgürlüğünü, Kürtlük ve Kürt özgürlüğü adına yapacağınız bir kelime yıllarca zindanlarda sürünmenize neden olabilir, daha da ilerisi hayatınıza mal olabilir. O yüzden Kürt çocukları, gençleri özgürlük için, kimlikleri için, kültürleri için, tarihleri ve toplumsal değerleri için bunun kavgasını vermek amacıyla yola çıktılar. İşte bunlara Kürt özgürlük gerillası denildi. Kürt özgürlük gerillası bir nevi dervişliğin yeni dönemdeki temsilciliği ve adı. Çünkü sadece ve sadece özgürlük için canlarını vererek, gece gündüz demeden, durmadan, dinlenmeden, yağmur çamur demeden, kar, fırtına, boran demeden hep yollarda oldular. Çoğunlukla aç susuz yaşadılar. Geceleri tavşan uykusu ile geçirdikleri bir uyku ile bu kavgayı verdiler. Tek bir şeyleri vardı; çıplak ve cesur yürekleri ile önderlerinden aldıkları düşünce, ideoloji ve özgürlük felsefesi, bir de lokmaları ve hırkaları ile kendilerini savunacak silahları... Kırk yılı aşkın bir süredir bu düşünce, ideoloji, felsefe ile yürüyen binlerce, on binlerce yiğit genç çıktı. Bazıları topraklarına tohum oldular... Büyük bir bölümü de ilk günden bu yana çizgilerinden zerre kadar sapmadan yollarına devam ettiler.
İşte bunlardan biri ve hatta en başında gelenlerden biri de Mam Şükrü'müzdü…

ŞEHİT CEMŞİT'LE BİRLİKTE...

Mam Şükrü’yü ilk kez '90’lı yıllarda Amed dağlarına haber yapmaya giderken görmüştüm. O zaman Şehit Cemal yani Mahmut Gül’ün komutasındaki Cephe Karargahı'nda cephe faaliyetlerini yürütüyordu. Onu Bismilli ve Dicle Üniversitesi'nde öğrenci iken gerillaya katılan Şehit Cemşit'le birlikte görmüştüm. Yıllar sonra Mam Şükrü’yü gördüğümde yine ilk sözü 'Şehit Cemşit'le birlikteydik, hatırlıyor musun' oldu. Lice, Kulp, Hani, Genç, Farqin, Bismil köylerinde Mam Şükrü’yü bilmeyen yoktu. Herkes onu tanırdı. Çünkü o dağların bir dervişi gibi her gece girdiği bir köyde en az birkaç ev ve aileyi ziyaret ederdi. Bundan ötürü herkes tanır ve severdi…

TÜM MAL VARLIĞI...

Mam Şükrü, 40 yılı aşkın zamanını Kürt Özgürlük Hareketi savaşçısı olarak mücadeleyi sürdürmeye vermişti. Ölüm orucu şehitlerinden Akif Yılmaz’ın bizzat örgütlediği ve özgürlük hareketi militanlarına emanet ettiği biriydi. İlerleyen yaşına rağmen dağların herhangi bir yerinde karşınıza elindeki siyah poşeti ile çıkabilirdi Mam Şükrü. Çoğunlukla kendisini savunmak için bir silahı bile olmazdı. Çünkü karıncayı incitmez, kimseye karışmazdı. Ama örgüte, partisine, arkadaşlarına zarar verenleri ise hayatta affetmezdi. Mam Şükrü’nün tüm mal varlığı arkadaşlarından kendisine kalanlardı. Onun dışında hiçbir şeyi yoktu. Eşyalarının çoğunu da üzerinde taşırdı. Üzerine taşımadıklarını da güvendiği birilerinin yanına bıraktırdı ve bir gün alırım, derdi. Dağların herhangi bir yerinde yada 20 yıla yakın zamandır Başûrê Kurdistan’ın özellikle Kandil alanında yürüttüğü şehitler çalışması kapsamında elinde siyah poşeti ile karşınıza çıkabilirdi. Siyah poşetinin içinde çok fazla bir şey olmazdı. Ya küçük bir çantası olur yada şehitlere ilişkin bir yerlerden aldığı bazı malzemeler olurdu. Üzerindeki elbisesinden başka hiçbir şeyi yoktu, Mam Şükrü’nün. Ama tabii ki dağ gibi hareketi ve onu seven, onu görmek için bazen uzun yollardan gelen binlerce, on binlerce seveni, arkadaşı ve yoldaşı vardı. Mam Şükrü’yü de mutlu eden buydu. Zaten dervişlik bundan başka ne ki…

Yemek seçmezdi.  Önüne ne konulursa sesini etmeden ve iştahla yerdi. Bunları bir araya getirdiğinde işte sırtındaki hırkası ve herhangi bir yerde bulduğu bir lokması ile zamanın gerçek dervişi diyeceğimiz biri çıkardı karşınıza.

MAM ŞÜKRÜ'NÜN AHMETLER'İ...

Mam Şükrü ile karşılaştığınızda; peş peşe nasılsın, ne yapıyorsun, nereye gidiyorsun, arkadaşlar nasıl, işler nasıl, diye sorardı. Ve sonra Ahmetler'in durumu nedir, derdi.

Mam Şükrü yoldaşları başta olmak üzere tüm insanları sever ve değer verirdi. Ama sevmediği çok insan da olurdu. Mam Şükrü, genel bir isim bulmuştu kendisine. Sorduğu insanların ismini kolay kolay vermez, kızdığı insanların yine ismini vermezdi. Her ikisine de Ahmet derdi. En son görüştüğümüzde bana 'Ahmetler nasıl' dedi. 'Sen sevmediklerine Ahmet diyorsun. Şimdi bizi mi o kategoriye koydun' dedim. 'Hayır hayır, iyi Ahmetler ve kötü Ahmetler var, sen iyi olanlardansın' dedi…

Ve iki gün sonra katiller onu vurdu. Onu vurarak bizi yüreğimizden vurmak istediler. En güzel, en sade, en dürüst dervişimizi bizden aldılar. Ama inanın ki yüzlerce, binlerce kişi onun arkasından onun gibi derviş olmaya karar verdi. Çünkü o gönüllerde taht kuran gerçek bir dervişti…