‘İşçiler mücadeleci sendika anlayışından vazgeçmeyecek’

Direnişlerini kazandıkları halde yeniden 95’i işten atılan Urfa’daki Uğur Tekstil işçileri, sendikanın patron ile anlaşmasını eleştirse de örgütlenme fikrinden vazgeçmeyeceklerini vurguluyor.

Urfa’da sendikalaşma faaliyeti yürüten ve yetki belgesi de olan DİSK’e bağlı Tekstil İşçileri Sendikası, Uğur Tekstil fabrikasında örgütlendi. DİSK Tekstil’in fabrikada örgütlenmesinde bir süre sonra patron Hayri Uğur sendikayı tanımadığı için fabrikayı kapattı. 300 işçi fabrika önünde sendika temsilciliği ile direnişe gitti. Ardından fabrika yeniden açıldı ve işçiler işlerine geri döndü. Fakat devam eden görüşmelerde önce DİSK Tekstil Bölge Temsilcisi Mehmet Türkmen’in görevden alındığı sendika tarafından yazılı olarak açıklandı. Aynı gün 95 işçi de işten çıkarıldı. İşçiler yeniden direnişe geçerken sendikadan herhangi bir açıklama yapılmadı.

Olaya dair işçiler yaptıkları basın açıklamasıyla sendikanın kendilerini ve de eski temsilci Mehmet Türkmen’i patron ile anlaşarak yüzüstü bıraktığını söylüyor.

Peki, Urfa’da ağır ekonomik ve çalışma koşullarında çalışan birçok işçiye sendikalaşma adına umut olan bu direniş, neden tersine ilerleyen bir sürece girdi?

Eski DİSK Tekstil Bölge Temsilcisi Mehmet Türkmen, ANF’nin bu konudaki sorularını yanıtladı.

Uğur Tekstil işçileri son olarak kapanan fabrikada direniş ile kazanmıştı. Ne oldu da yeniden işçiler atıldı? Ayrıca sendika neden eleştirilerin hedefinde?

Sürecin tersine dönmesi işçilerin mücadeleyi kazanıp haklarını elde etmesinden kısa bir süre sonra başladı. Başta sendika yetki belgesi almasına rağmen patron, sendikayı tanımama baskısını devam ettirmişti içeride. Özellikle sendikalı işçileri istifaya zorlamak konusundaki tehdit ve baskılar devam ediyordu. Patron, tamamen sendikadan kurtulma çabasıyla fabrikayı kapatma yolunu hileli bir şekilde seçti. İşçileri Kod 18’le işten çıkardı. Bu da sözleşmeli ve mevsimlik işçilere uygulanan bir madde. Ertesi gün işçilerin kıdem ve ihbarı da yattı. Fakat biz bu fabrika yeniden açılana ve tüm işçiler işe alınana kadar mücadeleyi sürdüreceğimizi vurguladık ve eyleme başladık.

Bu durum kamuoyunda da yankı yarattı, küresel sendika temsilcisinin de çabalarıyla Zara markası da duruma müdahale olmak zorunda kaldı. Çünkü burada bu markanın ürünleri üretiliyor. Bu mücadele sonunda direnişimizin dördüncü gününde patron sendikayı kabul edeceğini ve görüşmelere başlayacağını söyledi. Bu şekilde başladık görüşmelere.

Sonrasında ne oldu?

İkinci görüşmeden itibaren ben ve sendikanın genel başkanı Kazım Doğan arasında bir tartışma yaşandı. Çünkü ikinci görüşmeyi patron Hayri Uğur ve sendika genel merkezden bir yönetici ile genel başkan yapacaktı. İlk görüşmede küresel sendika temsilcisi ile marka temsilcisi de yer alıyordu. Doğrudan işçi temsilcileri ya da ben görüşmeye katılmasak da daha şeffaf bir ortam vardı ve daha geniş katılımlıydı. Biz, Küresel Sendika Temsilcisi Kuvvet hocanın ikinci görüşmeye katılmayacağını öğrendik. Çünkü bunu istemeyen patrondu. Bunu öğrenince en azından benim ya da işçi temsilcilerinden birinin katılmasını talep ettim. Buradan itibaren sendika Genel Başkanı, “Bize güvenmiyor musun? Neden bütün kararları işçilere danışarak alıyorsun? Bu öyle olmaz” gibi şeyler söyledi.

Zaten işçilere danışılması gerekmiyor mu?

İşçilere sorarak karar almamızı bile kabul etmeyen bir sendika yönetimi tavrı vardı açıkçası. Sanki kararları patronlarla almamız gerekiyormuş gibi! Buradan başlayan bir tartışmaydı. Daha sonrasında şunu da öğrendi ki Sendika Genel Başkanı Kazım Doğan ile fabrika patronu hiçbir işçi temsilcisi ya da sendika görevlisi olmadan birebir ve özel bir görüşme yapmıştı. Bu özel görüşmede işçilerin fikri alınmadan, onlarla görüşülmeden patrona bir sözleşme taslağı sunulduğunu ve bunun üzerinden pazarlık yapıldığını öğrendik. Hem de daha patron sendikanın talebine bir itiraz bile vermeden.

Bu çerçevede işçilerin iradesini yok sayan bir görüntü ortaya çıktı. Ben de bunu kabul etmediğim için Genel Başkan’la böyle bir tartışma başladı. Çünkü ben hem bölge temsilcisi hem de bu mücadelenin içinde başından beri sorumluluğu olan bir kişi olarak işçilere şunun sözünü verdim İşçilerden habersiz hiçbir görüşme, bir anlaşma olmayacak. Bizler bütün süreçlerin işçilerin onayı ve iradesi ile yürütüleceğini, sendika anlayışının böyle inşa edileceği sözünü verdik. Ben bu sözü, sendikanın bölgedeki temsilcisi ve yetkilisi olarak işçilere verdim. İşçiler de bu gerekçeyle gelip sendikaya üye oldu. Ama süreç patron ve sendika başkanının işçilerin iradesi olmadan anlaşmaya varmasına gitti. Ben bunu kabul etmediğimi ve etmeyeceğimi söyledim. Bu da benim görevden alınmama kadar vardı.

Peki, görevden alınmanızdaki tek sebep bu muydu?

Şimdi öğrendik ki yine bu anlaşmada benim tasfiye edilmem konuşulmuş. Hatta patron “Sendikayı kabul ettim görüşmelere başlayacağız, fakat Mehmet Türkmen'i istemiyorum” diyor ve sendika da bunu kabul ediyor.

İlginçtir ki benim görevden alınmamla ilgili herhangi bir tebligat hala almış değilim. Sadece kamuoyu ile paylaşıldı. Sigortaya ve valiliğe de duyurmuşlar. Henüz bir tebligat olmadığı için ben de Uğur Tekstil işçilerine görevden aldığımı söylememiştim, sadece birkaç temsilciye haber vermiştim. Ne tuhaftır ki işçiler benim görevden alındığımı toplantı yaparken patrondan öğreniyor. Patronun isteği ile sendika işçilere SMS ile bilgilendirme yapıyor. Aynı gün sendika başkan vekili fabrikaya geliyor. İşçiler açıklamayı sendikadan bekliyoruz patrondan değil diyor. İşçiler açıklama bekleyince bugüne kadar sendikayı kabul etmeyen, işçiler sendikalı oldu diye fabrikayı kapatan patron, ne hikmetse işçilerin başkanvekiline olan saygısını dert ediyor. 18 Kasım Perşembe günü de 100 kadar işçi jandarmalar tarafından fabrikadan çıkarılıyor ve işten atılıyor.

İşçiler eylemlerini devam edeceğini vurguladı peki sendikaya karşı tavırları nedir?

İşçilerin direnişi birçok konuda özellikle bu dönemde örnek olabilecek durumdaydı. Belki de daha önce örneği de yaşanmadı, 300 kişinin çıkartılıp fabrikanın kapatıldığı bir durumda, direniş fabrikayı geri açtırdı. Bu elbette güvencesiz, kölelik koşullarında çalışan o bölgedeki birçok işçiye umut veren bir direniş de oldu. Bu elbette sadece Uğur Tekstil'in sahibini değil, Urfa başta olmak üzere bölgedeki birçok patronu hatta bence devlet yetkililerini bile rahatsız etti. Sonuç olarak sendikanın da patron ile yaptığı anlaşma gereği önce ben tasfiye edildim, ardından ki bu tesadüf değil, 95 tane işçi de işinden atıldı. Sonuçta işçiler, temsilcilerinin tasfiye edildiği ve sendikanın da onları yüzüstü bıraktı bir süreç içinden geçiyor.

Sendikadan işçilerin şu anki direnişine dair herhangi bir açıklaması var mı ya da adımı?

İşçiler atıldığı ve direnişe başladıkları gün, sendika başkanvekili telefonlarına dahi çıkmıyor. Nihayetinde bir işçi, başkanvekili ile konuştuğunda ve “Biz yarın direnişe çıkıyoruz; yanımızda olacak mısınız, şu kadar işçi işten atıldı” dediğinde, “Siz bize sormadınız, yanınızda olmayacağız, siz Mehmet Türkmen ile birlikte hareket ettiniz” deniyor. İşçiler “Tamam, o zaman siz gelin, yanımızda durun, biz sizinle hareket edelim” diyor ama olumlu yanıt alamıyorlar. Disk Tekstil’e üye oldukları için işten atılan 95 işçi direnişe başlıyor, aynı şekilde Özak Tekstil işçileri de ücretsiz izne çıkarıldıkları için direnişte fakat sendika ortada yok, oraya da gitmemiş. Şöyle bir gelişme de var: Patron, uluslararası Sendika temsilcisi ile Konfederasyon başkanı Arzu Çerkezoğlu ve de Disk Tekstil genel başkanı ile ayrıca Zara'nın temsilcisinin de olduğu bir görüşme istemiş. Çözüm olur mu bilemiyorum ama en azından böyle bir görüşme yapılacak.

Bu yaşananları Urfa'daki diğer işçiler açısından nasıl değerlendiririz? Evet, bir kazanım oldu fakat yeniden bir işten çıkarma yaşandı, bu olay sendikalaşmaya bakış açıları nasıl etkiler?

İlk kazanım esnasında Urfa Organize Sanayi'deki diğer patronların Uğur Tekstil fabrikasının sahibine baskı yaptığını ve herkese örnek olacağı konusunda endişeleri olduğunu biliyoruz. Hatta bu konu ile ilgili işverenler arasında bir toplantı yapıldığını da biliyoruz. Nitekim öyle de oldu benim görevden alınma haberim duyulana kadar 4 ayrı fabrikada örgütlenme çalışması başlamıştı. Hatta pek çok fabrikadan işçi de bizimle iletişim kurmaya başladı. Fakat görevden alındığım süreçte, sendikanın bunu patronla anlaşarak yapmasından da dolayı bu durum tersine döndü. Uğur Tekstil’de elde edilen kazanım birçoğuna umut olmuştu; fakat sendikanın patron ile anlaşarak ortaya koyduğu bu durum işçilerin tabii ki de umudunu ve sendikaya olan güvenini sarstı. Uğur Tekstil işçileri de ciddi anlamda bir hayal kırıklığı yaşıyor sendikalaşmaya ve örgütlenmeye ilişkin ciddi anlamda ümitsizler. Önceki gün yapılan açıklamada oradaki işçilerin de dediği gibi bu tutum sadece bu fabrikadakilerin değil, binlerce işçinin umudunu kırdı.

Ama öte yandan işçiler şunu da öğrendi. Bir olduğumuzda, örgütlendiğimizde ve sendikalı olduğumuzda mücadeleyi kazanıyoruz. Fakat sadece sendikalı olmakla da bitmiyor, aynı zamanda patronla anlaşma yapan sarı sendikacılara karşı da mücadele etmeliyiz. İşçilerin yönettiği karar aldığı iradesini ortaya koyduğu bir sendika mücadelesi yaratmalıyız fikrini de biz arkadaşlarla tartışıyoruz. Bu sendikada bu oldu diye, işçiler örgütlenmekten ya da mücadeleci sendika anlayışından vazgeçmeyecek. Bunu da vurgulamak lazım. Bizler bugün bağımsız sendika da tartışıyoruz: Antep'ten Urfa'ya 10’a yakın fabrikada işçi komitelerimiz var. Şimdiye kadar yüzlerce işçi ile toplantılarda bir araya geldik. Yeni bir sendika da olsa ya da var olan bir başkasıyla da devam edilse işçinin kendi kararlarını aldığı, iradesini ortaya koyduğu bir sendikal anlayışla ilerlemeye tartışıyoruz. 2 yıldır bizim burada pratiklerini ortaya koyduğumuz mücadelede ısrar etmekte kararlıyız. İşçilerde bağımsız sendika kurma fikri de çok baskın. Bunların hepsini tartışacağız.