Asgari ücret metaldeki TİS’i de belirleyecek

İlk görüşmelerin yakında biteceği metal sektöründeki TİS süreci, 135 bin işçiyi ilgilendiriyor. Birleşik Metal-İş Sendikası TİS Uzmanı İrfan Kaygısız, asgari ücretteki tartışmaların TİS sürecinde de etkili olacağını dile getiriyor.

Özel sektördeki en büyük toplu iş sözleşmesi olan metaldeki toplu iş sözleşmesi (TİS) sürecinin 60 günlük görüşme süreci 7 Aralık’ta bitiyor.

Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) ile işçi sendikaları arasında yürütülen bu toplu sözleşme, Türkiye ekonomisinin üçte birini oluşturan metal sektöründe çalışan, 135 bin işçiyi ilgilendiriyor.

Bir taraftan TİS’te sona yaklaşılırken öte yandan asgari ücret tartışmaları ve de döviz kurunun ani sıçramalarıyla başlayan ekonomik krizin derinleşmesi söz konusu.

DİSK ‘Geçinemiyoruz’ eylemleri ile sokağa çıkarken, kur şokunun olduğu ilk günlerde halk da sokaklara çıkarak eylemler gerçekleştirdi.

Tüm bu atmosferde gerçekleşen toplu iş sözleşmesi sürecini Birleşik Metal-İş Sendikası TİS Uzmanı İrfan Kaygısız ANF’ye anlattı.

Metal'deki TİS süreci şu an ne durumda?

İlk 60 günlük görüşme süresi bitiyor 7 Aralık'ta. Daha sonra uyuşmazlık sürecine gireceğiz, arabulucu seçilecek. Arabuluculuk mekanizmasının nasıl işlediğini hepimiz biliyoruz; işlevsiz bir mekanizma ve dolayısıyla bundan beklentimiz yok. Esas pazarlığın asgari ücretin belirlenmesi ile başlayacağını düşünüyoruz.

Her yıl MESS asgari ücreti ve yıl sonu enflasyonunu bir görelim der. Biz de aynı şekilde... Çünkü asgari ücret düzeyinin ne olacağı önemli bir faktör. Sözleşmeye çeşitli şekillerde etkisi var.

Asgari ücret netleşmesinden sonra biz gerçek pazarlığın ortaya çıkacağını düşünüyoruz. Şu ana kadar para ile bağlantılı olmayan idari maddeler konuşuldu. Büyük ihtimalle MESS 7’sinde ücret ve sosyal haklara ilişkin teklifini verecek. Ama bu biçimsel bir teklif olacak, gerçek teklif değil. Başta da dediğim gibi esas tartışma asgari ücretin belirlenmesi sonrası olacaktır, ki bu da büyük ihtimalle Aralık ayı ortası ve Ocak ayından itibaren başlar.

Şu an için hükümet cephesinden de asgari ücretin beklenenden yüksek olacağına dair söylemler arttı. Sizin açınızdan belki ücret olarak tahmin edilmese de bu tartışmalardan beklenti nedir?

Evet, bir rakam telaffuz etmek zor ama bugün resmi enflasyon, yani artık hiçbir toplumsal kesimin inanmadığı enflasyon yüzde 20'lerde. Dolayısıyla bu oranın üzerinde bir rakam olacağını her kesim ifade ediyor, ancak kaç lira olacağını bilmek zor.

Bugün için asgari ücret tartışmalarını tetikleyen birkaç faktör var.  Bu hem toplu sözleşme hem de “Geçinemiyoruz” eylemleriyle de ilintili. Birincisi, enflasyonun gerçeği yansıtmıyor oluşu, ki bu her dönem vardı ama bu dönem, gerçek enflasyonla resmi enflasyon arasındaki fark çok daha net bir şekilde görünüyor. Şiddetlenen kurdaki artış ve devalüasyonun mal ve hizmetlere yansıması, yoksullaşma, yaygın işsizlik bu dönemki iktisadi temelli toplumsal hareketlenmenin de zeminini oluşturuyor. Asgari ücret de bundan etkileniyor, buna ek olarak siyasi gelişmeler ki bunlar olası bir erken seçim, hükümeti zayıflaması vs. gibi unsurlarla bakıldığında asgari ücretin yüksek olacağı beklentisi tüm toplumsal kesimlerde yaygın bir kanı.

Nitekim hükümet de bu beklentiyi körüklüyor. Çeşitli medya organlarında tartışılan, yazılan çizilen, dile getirilen yüzde 30'lar, yüzde 40'lar üzerinde bir zam beklentisi ve algısı yaratılıyor. Hükümet bu söylentileri aksi biçimde bastırmıyor. Oysa biliyoruz ki kendine yakın yayın organlarında bunu yapabilme gücü var. Örneğin geçenlerde bir fabrikada işçilerle bunu konuşuyoruz; ben zam yüzde 25’lerde olur dediğimde bir işçi bana, ‘Ama bakın Ahaber bile yüzde 30 dedi’ diyor. Ahaber bile yüzde 30 dediyse böyle bir algı yerleşiyor. Dolayısıyla artık bu telaffuz edilen rakamların çok gerisinde, bir başka rakam olma olanağı zayıflıyor. Çünkü bu bir öfkeye de neden olacaktır. Tartışmanın asıl önemli ayağını vergiden muaf tutulma kısmı oluşturuyor.

Bu konuda hükümet ayağında iki gerilim noktası olduğunu biliyoruz. Maliye diyor ki ‘vergiden muafiyet bizim vergi gelirlerimizi düşürür’; bu da Çalışma Bakanlığı ile arasında bir gerilim olarak duruyor. Öte yandan sermaye de kendi üzerindeki yükün azaltılmasından yana. Hatta bir kısmının işsizlik sigortası fonundan karşılanmasına yönelik tartışmalar olduğunu da biliyoruz.

Fakat şöyle bir şey var ki, vergi muafiyeti yükün devlete biniyor olması demek, yükün aslında halkın sırtına binmesi anlamına gelir. Bu ister işsizlik fonundan olsun -ki bu işçilerin parasıdır- isterse de vergilerimizle kaynak yaratan hazine olsun. Bu tabii daha ikincil bir tartışma. Asıl olan mesele, işçinin cebine girecek paranın yüksek olması.

Konuşmanın başında siz de belirttiniz metaldeki TİS’in asgari ücretle şekilleneceğini. Bu tartışmalarda bakıldığında metaldeki sürece etkisi ne olacaktır?

Asgari ücret şu anlamda önemli. Bir bakarsınız ki yüzde 30 ya da yüzde 40’larda bir zam gelir ve üyelerimizin yüzde 80’inin maaşı asgari ücret seviyesinde olur; bu bir risk. Dolayısıyla üyelerimizin yüzde 80’inin ücretinin asgari ücret düzeyinde bir ücret alması, bizim talebimizin daha farklı olmasına yol açar. Zaten şu an iş yerlerinde teklifin revize edilmesine dair ciddi bir talep söz konusu. Biz ilk 6 ay için yüzde 31'lik bir zam teklifinde bulunduk. Çünkü biz bu teklifi 6 ay öncesinde hazırlamıştık.

O zamanın ekonomik şartları bugünkünden daha farklıydı. O yüzden toplu sözleşmeden beklenti de farklılaştı. Biz işverenlerle ya da MESS ile esas olarak ilk 6 ayı konuşuyoruz, ikinci 6 ayı değil. İşçi de diyor ki asgari ücret yüzde 30 arttı, benimki bunun altında olur mu? Bu yüzden bunu yönetmek çok da kolay değil. Hem işçinin beklentisini hem üyelerimizin yüzde kaçının asgari ücrete tabi olduğunu belirlememiz gerekiyor. O yüzden asgari ücret açıklaması ile zam talepleri bu kadar birbirine girdi, bütün tarafların asgari ücreti görmesi zorunlu hale geldi. Hem biz asgari ücreti görmeden toplu sözleşme imzalamaktan imtina ediyoruz hem de işverenler.

Peki, bugün metal sözleşmesi kaç işçiyi kapsıyor, önemi nedir?

Özel sektördeki en büyük toplu sözleşme ve 135 bin işçi bundan etkilenecek. Kamudakileri saymazsak bu en büyük toplu iş sözleşmesi. Özel sektörün geneli açısından da sonuç doğuruyor. Çünkü birçok sektör MESS’te ne olmuş diyerek dönüp bakıyor. Hatırlarsınız de “DGM'yi ezdik, sıra MESS'te” diye bir slogan vardı. MESS, patron sendikaları arasında da en güçlü olanı. Biz bu yüzden “metal işçisi kazanırsa herkes kazanır” diyoruz. Bunu sadece bir slogan olarak demiyoruz.

Ayrıca metal önemli bir sektör; Türkiye ekonomisinin üçte birini oluşturuyor. Sadece demir-çelik de değil, beyaz eşyadan otomotive kadar genişçe bir alan. Geniş bir işçi sınıfını kapsıyor, örgütlülükte de yüksek bir alan. Aynı zamanda çok sayıda işçinin çalıştığı büyük fabrikalar var. Bu anlamıyla işçi sınıfı mücadelesinde de özgünlükleriyle ayrılan bir alan. Örneğin Renault’da bir kerede 7-8 bin işçi eyleme çıkabiliyor. Bu açılardan belirleyici özellikleri var metalin.

Son olarak DİSK “Geçinemiyoruz” eylemleri başlattı. Bu TİS sürecinde asgari ücret, sizin de belirttiğiniz üzere önemli bir faktör. Peki bu hızlı yoksullaşma, enflasyon ve TL’nin değer kaybı açsından süreç ne durumda?

Aslında TİS görüşmeleri, bu “Geçinemiyoruz” eylemleri ve de asgari ücret tartışmaları ile iç içe geçmiş bir durumda. Resmi rakamlara göre Türkiye'nin yüzde 42'si asgari ücretle geçiniyor. Asgari ücretin yüzde 12 üzerinde ücret alanları ekleyince yüzde 60 gibi bir rakam çıkıyor.  Tüm bunlara göçmen ve kaçak işçiler eklediğimizde de toplumun yüzde 68'i asgari ücretli ya da biraz üstünde.

Asgari ücretin tutarı, işsizlik ödeneğinden emekli maaşlarına, SGK primlerinden, evde bakım ücretine kadar birçok sonuç doğuruyor. Bu nedenle de yalnızca asgari ücretle yaşayanları değil, onun çok daha fazlası emekçiyi ilgilendiriyor. Ve sermaye, devlet ve işçi sınıfı arasında önemli çatışma alanlarından birisini oluşturuyor. Bu çok büyük bir kesim; hesaplamalarıma göre 15 milyonu aşkın kişiyi ilgilendiriyor.

Bu yüzdendir ki toplumun çok büyük bir kesimi etkilediği için “en büyük toplu sözleşme” olarak anılıyor. Bu dönem işçilerin TİS, asgari ücret mücadelesi ve yoksullaşan halkın ekonomik mücadelesi iç içe geçiyor. Tüm bunların toplamıdır “Geçinemiyoruz” ifadesi.

Diğer toplumsal kesimler gibi konfederasyonumuz ve sendikamız da “Geçinemiyoruz” eylemlerine başladı. Bu dönemde temel şiar “Genel grev genel direniş”, bunu toplumsal bir öfkenin de karşılığı olarak ele almak gerekir. Belki bir halk grevi olarak adlandırılabilir, bütün toplumsal kesimlerin ortak şiarı olarak düşünülebilir.

Toplumsal muhalefet olarak güncel, önemli bir sorunla karşı karşıyayız, iktisadi olanın politik sonuçlar doğurma potansiyeli de olan bir mücadele içindeyiz.