Kobanê Kumpas Davası ve yargının iflası

Yeşil Sol Parti Amed Milletvekili Serhat Eren, Kürt siyasetini tasfiye etme amaçlı iki yıldan fazladır devam eden Kobanê Kumpas Davası’nı, aşamalarını ve bundan sonrasını anlattı.

Yeşil Sol Parti Amed Milletvekili Serhat Eren, iktidarın bir dediğini iki etmeyen, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını bile uygulamayan yargının, Kobanê Kumpas Davası’nda savcının mütalaasından çok farklı bir karar vereceğini düşünmediğini söyledi. 

Türk hukuk ve siyaset tarihinde yer etmeye aday davalardan biri olan Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem ve mevcut yöneticilerinin yargılandığı Kobanê Kumpas Davası, iki aşkın bir süredir devam ediyor. DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014’te gerçekleşen protestolar gerekçe gösterilerek açılan davada, aralarında HDP’nin önceki dönem eşbaşkanları ve MYK üyelerinin de bulunduğu 18’i tutuklu 108 kişi yargılanıyor. Türk devleti, HDP’ye yönelik kapatma davası ile paralel olarak yürüttüğü bu davayı, araç olarak kullanıyor ve kendine göre hukuku biçimlendiriyor. Davadan çıkacak kararın Anayasa Mahkemesi’nde (AYM) devam eden HDP’nin kapatılmasına ilişkin davaya ek delil olarak sunulması bekleniyor. 6-8 Ekim Kobanê olaylarının yaşandığı 2014’ten, davanın kabul edildiği Ocak 2020’ye kadar onlarca tartışmalı gelişme yaşandı, Türkiye siyasetini etkileyen sonuçlar ortaya çıktı. Bu sonuçlardan ilki ve belki de en önemlisi 2016’da HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması ve tutuklanmaları oldu. Buna gerekçe olarak HDP Genel Merkezi hesabının paylaştığı, DAİŞ saldırılarına karşı tweet gösterildi. HDP’nin milletvekili olmayan MYK üyeleri hakkında da aynı suçlamalarla başka bir dosya açıldı.

4 KASIM DARBESİ

Yeşil Sol Parti Amed Milletvekili Avukat Serhat Eren, Kobanê Davası’nı, ANF’ye anlattı. Eren, 20 Mayıs 2016’da HDP milletvekillerini hedef alan anayasa değişikliğini hatırlatarak, şunları söyledi: “Bu anayasa değişikliğiyle dokunulmazlıklar kaldırıldı. Dokunulmazlıkları kaldırıldıktan sonra 4 Kasım 2016’da HDP'li 12 milletvekili, dört farklı kentte yürütülen ayrı soruşturmalar kapsamında fakat eşzamanlı operasyonlarla aynı gece gözaltına alındı. HDP Eşbaşkanları ve diğer milletvekillerine 6-8 Ekim olayları nedeniyle yöneltilen suçlama, tutuklama gerekçesi olarak gösterildi. Soruşturma Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 214. Maddesi’nin ihlal edildiği gerekçesiyle açılmıştı. İkinci soruşturma ise yine milletvekili olmayan MYK üyeleriyle ilgili açılan soruşturmaydı. Bu soruşturma da 2014’ten beri devam ediyor.”

8 SAVCI TAKİP ETTİ

Milletvekili olmayan MYK üyeleri hakkında 2015 ile 2018 yılları arasında bir soruşturmanın devam ettiğini ifade eden Eren, “Ancak bu soruşturma kapsamında gözaltına alınmamışlardı. Hatta soruşturma kapsamında hiçbiri bile gözaltına alınmadan savcılık tarafından ifadeleri alınmak üzere davet ediliyorlardı. Hatta iki arkadaşımıza uzun süre ulaşılamamasına rağmen haklarında yine yakalama kararı çıkarılmamıştı. Bu arkadaşlarımız ifade vermeleri için her seferinde savcılık tarafından davet ediliyorlardı. Tabii 2018’e kadar hiçbir şekilde bu arkadaşlarımızla ilgili bir işlem yapılmadı. Aynı zamanda bu soruşturma dosyasını 8 savcı takip etti. 8 savcı bu dosyayı nihayete erdirmeden değişti. Ancak son savcı Fahrettin Altun, soruşturma dosyasını 2018’de ele aldı. Dosya 2018’de ele alındıktan sonra dosyayla ilgili gizlilik talep edildi ve mahkemeden gizlilik kararı alındı” diye konuştu.

DOSYAYA HİÇBİR DELİL EKLENMEDİ

Dosyaya ilişkin gizlilik kararı alındıktan sonra o güne kadar dosyaya hiçbir delil eklenmediğine dikkat çeken Eren, şöyle devam etti: “Aslında delil de yoktu. Zaten neyin delili toplanacaktı. Yani HDP Genel Merkez tarafından atılmış bir tweetin delili de olamazdı. Dolayısıyla savcı, dosya hakkında gizli kararı aldıktan sonra Türkiye'deki birçok savcılığa yazı yazmak suretiyle 6-8 Ekim döneminde gözaltına alınan, cezaevinde bulunan veya itirafçı olan kişilerin listesini istedi savcılıklardan. Aslında bu, dönemin milletvekili olmayan MYK üyeleriyle ilgili ciddi bir hazırlık içerisinde olduklarını gösteriyordu. Nitekim dava dosyası açıldıktan sonra dosya hakkında gizlilik kararının alındığı süreçte savcının ne tür işlemler yaptığı daha sonra ortaya çıktı. Yani 2014-2018 yılları arasında dosyayla ilgisi olmayan, dosyayla ilgili hiçbir zaman beyanda bulunmamış olan kişiler her ne hikmetse 2018’den sonra dosya hakkında beyanda bulunmaya davet edilmişler. Savcı adeta boş olan, hukuksal olarak bir dava açılmasına bile vesile olmayacak bir soruşturma dosyasını güçlendirmek, o soruşturma dosyasının cezaya kadar varmasını sağlayacak delil arayışına girişmişti. Aslında sahte deliller üretmeye çalışıyordu.”

GİZLİ TANIKLARIN BİR BİLGİSİ YOK

6-8 Ekim’le ilgili hiçbir dahli ve bilgisi olmayan gizli tanıkların dosyada ifadelerine yer verildiğini vurgulayan Eren, şunları ifade etti: “O günlere ilişkin ilgisi olmayan, gerçeği bilmeyen, neler olduğu konusunda bir bilgisi ve fikri de olmayan birçok gizli tanık derdest edilerek, hem milletvekili olan MYK üyeleri hakkında hem de milletvekili olmayan aleyhine beyanda bulunmaları sağlanmıştı. Dolayısıyla savcı bu dosyayı kendisince güçlendirmek, dosyada çok sayıda delilin olduğunu ortaya koymak, sahte delil bulup üretmek ve dosyayı kendince güçlü hale getirerek dava açmayı planlamıştı. Şimdi bu davanın aslında başlangıcı böyle oldu. Kuşkusuz bu davanın açılma nedenlerinden biri ‘diyalog süreci’nin iktidar tarafından bitirilmiş olmasından sonra, iktidarın Kürtlere dönük özellikle 2015 seçimlerinden sonra intikam alma arayışıyla izah edilebilir. İkinci neden ise özellikle 2015’ten sonra çözüm süreci masasının AKP hükümeti tarafından devrilip Kürtlere dönük yepyeni bir konsept hazırlığını da göstermesi açısından ilginç bir dava olduğunu söyleyebilirim.”

ÇÖKERTME PLANI’NIN BİR PARÇASI

Diyalog sürecinden sonra Çökertme Planı’nı devreye koyan AKP’nin Kobanê dosyasını da bu planını bir parçası olarak değerlendirmeye başladığını belirten Eren, “AKP, 2016-17-18 yılları ve sonrasında Kürtlerin siyasal özne olmaktan çıkarılması, siyaseten tasfiye edilmesi, siyasetçilerinin tutuklanmasını sağlayacak, bir bütün olarak HDP şahsında Kürtlere ve muhaliflere dönük bir cadı avı, tasfiye operasyonun parçası olarak kullandı. HDP’ye dönük 2015’ten sonra çok sayıda operasyon yapıldı. Onlarca, yüzlerce, binlerce il, ilçe yöneticisi gözaltına alındı ve tutuklandı. HDP binalarına dönük fiziki saldırılar arttı. Nitekim en son bütün bunlardan sonuç alamayan AKP, HDP'ye dönük tasfiye operasyonun bir parçası olarak Deniz Poyraz yoldaşı katletti. Dolayısıyla aslında bu davanın açılma sebebi Kürt siyasetinin tasfiye edilmesi, siyasetçilerinin derdest edilmesi, HDP'nin siyasal faaliyet yürütemez hale getirilmesiydi. Bu davayı, HDP'yi bir bütün olarak çökertmek için açılan bir dava olarak değerlendirebiliriz” şeklinde konuştu.

AİHM KARARI: BARIŞÇIL TWEET

Davanın açılmasından sonra hükümet yetkililerinin meydanlarda ve açıklamalarında bu davayı nasıl manipüle ettiklerine de işaret eden Av. Eren, şunları söyledi: “Bu dava açıldıktan sonra iktidarın bütün bakanları, milletvekilleri, cumhurbaşkanının kendisi, sürekli bir şekilde basın açıklamalarında, seçim çalışmalarında Kobanê Direnişi döneminde meydana gelen olaylardan dolayı yaşamını yitiren ve büyük çoğunluğunun da HDP üyesi ve sempatizanı olanları malzeme olarak kendince kullanmaya çalıştı. Bunun üzerinden HDP'li siyasetçilere yöneldi. Erdoğan gözünü o kadar karartmıştı ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), HDP MYK üyeleriyle ilgili açılan davanın konusu olan tweetin barışçıl protesto hakkı kapsamında yapılmış bir çağrı olduğunu, bunun suç olarak addedilemeyeceğini belirtmiş olmasına rağmen HDP'ye dönük siyasi saiklerle sürdürülen bir dava dosyası olduğunu, seçme seçilme hakkının ihlali olduğunu belirtmiş olmasına rağmen Erdoğan, AİHM’in kararını tanımadığını her seferinde ifade ediyordu. ‘Hamlemizi yaparız, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin bu kararını boşa çıkarırız’ diyordu.”

ÖZEL MAHKEME, ÖZEL ÜYELER

Söz konusu davayla ilgili yargılama sürecinde de çok sayıda ihlalin gerçekleştiğini hatırlatan Eren, şunları paylaştı: “Dava açıldıktan sonra 3 bin 500 sayfalık iddianamenin mahkeme tarafından bir hafta içerisinde (ki bilimsel olarak mümkün olmamasına rağmen) kabul edilmesi hukuk garabetiydi. Dava ve yargılama süresince Türk Ceza Muhakemesi yargılama ilkelerinin tamamı mahkeme tarafından ihlal edildi. Yani o kadar mahkeme üzerinde baskı kurulmuştu ki her seferinde bu davaya çok açıktan ve gizlemeden müdahale ettiğini ortaya koyuyordu. Mahkemeyi adeta tehdit ediyordu. Dolayısıyla asıl kurulan mahkemenin de çok özel bir mahkeme olduğunu, üyelerinin de özel olduğunu belirtebilirim. Hatta bir mahkeme başkanının bir takım çetelerle ilişkisi ortaya çıkmıştı. Bu mahkeme başkanı, uzun bir süre duruşmalara çıkmadı. Daha sonra hakkında ev hapsi kararı verildi. Aslında bu dosyanın hangi motivasyonla açıldığını ve devam ettiğini anlamak, değerlendirmek açısından mahkeme başkanının çetelerle ilişkisine bakmak yeterliydi.”

HİÇBİR GEREKÇE YOKKEN MÜTALAA VERİLDİ

Yargılama sürecinde de ceza yargılaması ilkelerinin tamamının ihlal edildiğini, mahkemenin kendi hukukunu oluşturduğunu ve bu hukuka göre yargılama yaptığını belirten Eren, “Anayasa, Ceza Muhakemesi Kanunu, Türk Ceza Kanunu’nda da belirtilen hükümlerin dikkate alınmadığını her seferinde ifade etmiştik. Yargılanan arkadaşlarımızın sorguları bitmeden, delil tartışması aşamasına geçilmeden mahkeme en son yapılması gereken hukuksal işlemi en başta yapmaya çalışıyordu. Temel motivasyonu bu davayı kısa süre içerisinde bitirip arkadaşlarımızı cezalandırmak amacını taşıyordu. Uzun bir süre yapılan bu hak ihlallerinin ve yargılamanın, hukuka uygun yapılmadığını, yargılanan arkadaşlarımız ve avukat arkadaşlarımız da ifade ediyordu. En nihayetinde hiçbir neden yokken birden mahkeme, doğrudan savcıya mütalaasını vermek üzere dosyanın tevdi edilmesini istedi. İktidarın başından beri bu dosyaya nasıl baktığını, kısa süre içerisinde nasıl sonuçlandırmak gerektiğini ortaya koyuyordu” dedi.

SORGULAR BİTMEDEN MÜTALAA VERİLDİ

Mahkeme, dosyanın henüz sorgularını bitirmeden mütalaanın verilmesi için savcıya göndermesinin hukuken bir hiçbir karşılığının olmadığını söyleyen Eren, şöyle izah etti: “Nitekim mahkeme 5 arkadaşımızın sorgusunu yapmadan, delilleri tartışmadan dosyada tefsi tahkikat talepleri alınmadan, tartışılmamış çok sayıda delil olmasına rağmen arkadaşlarımızın dosyadaki eksiklerin giderilmesi gerektiğine ilişkin talepleri alınmadan, mahkeme bir ara karar test etmek suretiyle dosyayı mütalaasını sunmak üzere savcıya tevdi etti. Savcı da birkaç celse bekledi. Tam da seçim dönemine denk getirmek suretiyle, Erdoğan'ın Amed’e bir cami açılışına geldiği zaman mütalaayı yetiştirmek için mahkemece okunması konusunda savcıya söz verildi. Kuşkusuz avukat arkadaşlarımız ve yargılanan arkadaşlarımız bu sürecin hukuka uygun olmadığını, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına aykırı olduğunu ifade etmelerine rağmen mahkeme, arkadaşlarımızın mikrofonlarını keserek söz hakkı vermeyerek, bir an önce savcının mütalaasını sunmasını istedi. Sonuç itibarıyla savcı, mütalaasını sundu ve arkadaşlarımızın tamamına çok ağır cezalar istedi.”

SEÇİM SÜRECİNDE BİTİRMEK İSTEDİLER

Mütalaasında ceza isteyen savcının aynı zamanda tutuksuz yargılanan HDP’lilerin de tutuklanmalarını talep ettiğini belirten Eren, şunları aktardı: “Savcı, mütalaasında bu cezaları isterken aynı zamanda tutuksuz olan arkadaşlarımızın da tutuklanmaları için mahkemeden talepte bulundu. Mahkeme de bu talebi (olumlamak açısından söylemiyorum) reddetti. Ancak mahkeme de savcı da AKP de aslında seçim öncesi bu dosyayı bitirmek istiyordu. Yani bu dosyayı bitirip seçim meydanlarında milliyetçi-muhafazakar kesimi konsolide etmek, kendi sempatizanlarından oy devşirmek için çok çalıştılar. Çok çaba sarf ettiler, ancak dosyanın seçim öncesi bitmesini sağlayamadılar. Ancak seçim öncesi onlara lazım olan şeyi aslında elde ettiler; seçim bildirgesinin bir parçası olarak mütalaayı hazırlattılar ve mütalaayı sundular. Nitekim Erdoğan, birçok yerde bu mütalaadan bahsetti. Erdoğan'ın Amed’de cami açılışında da bu dosyaya atıfta bulunduğunu, Demirtaş'la ilgili daha önce sarf etmiş olduğu ‘Katil’ sözcüğünü kullanıp camiye gelen birçok kişiye bu ‘müjdeyi’ verdiğini gördük.”

SONUÇ MÜTALAADAN FARKLI OLMAYACAK

Dosyanın Temmuz'a bırakıldığını söyleyen Eren, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “Dosya, bu iktidara tamamen bağımlı olan, tahakkümü altında olan yargı mecrasında görüldü. İktidarın bir dediğini iki etmeyen bu yargı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını bile uygulamadı. Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş kararını uygulamayan yargı, AİHM’in tutuklamaların tamamen keyfi, siyasi saiklerle yapılmış, seçme seçilme hakkının ihlali olduğunu tespit etmesine rağmen adım atmadı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını uygulamama noktasında çok dirençli davrandı. Kuşkusuz bu direncinin, iktidardan bağımsız olmadığını, onun talimatlarıyla hareket ettiğini gösteriyor. Bu yargının, mahkemenin, mütalaadan çok farklı bir karar vereceğini düşünmüyorum.”