STÖ’lerin AK başvurusuna Türkiye’den yanıt: İmralı’da ihlal yok

STÖ'lerin Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve diğer tutsaklar hakkında Türk devletinin ihlal kararını acil gündemine alması için AK BK’ye yaptığı başvuruya cevap veren Türkiye, 2009’dan bu yana İmralı’da ihlal olmadığını iddia etti.

Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV), İnsan Hakları Derneği (İHD) ile Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın (TİHV), Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile tutsaklar Hayati Kaytan, Emin Gurban ve Civan Boltan için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası” ile ilgili ihlal kararlarını acil gündemine alması için 29 Temmuz’da Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne (AK BK) yaptığı başvuruya Türkiye 7 Eylül’de cevap verdi. STÖ’lerin başvuruda gündeme getirdiği Abdullah Öcalan ve diğer tutsakların tahliye imkanını gündeme getiren “umut hakkı” ve “ağırlaştırılmış müebbet cezası hakkında yasada değişiklik” yapılmasına ilişkin tespitler ve önerileri görmezden gelen Türkiye, yalnız CPT raporları üzerinden İmralı’daki fiziki koşulları ele aldı.

STÖ’ler başvuruda, AİHM’in Abdullah Öcalan, Hayati, Emin ve Civan hakkında verdiği şartlı salıverilme olasılığı olmaksızın, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum olmalarının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 3’üncü maddesine aykırı olduğu yönündeki ihlal kararlarının komite tarafından haftalık ve 3 aylık dönemsel tüm toplantıların gündemine almasını talep etmişti.  

Kurumlar düzeyinde Abdullah Öcalan, Emin, Civan ve Hayati için bir ilk olan başvuruda, Türkiye’de koşullu salıverilme imkânı olmaksızın ömür boyu hapis cezasına dair verilen “Abdullah Öcalan (2), Kaytan, Gurban ve Boltan” kararlarına rağmen Bakanlar Komitesi’nin gündemine alınmadığı tespitine yer verilmişti.

Başvuruda, AİHM doğrultusunda Türk Hukukunda karşılık bulamayan 4 ilkenin “Cezanın Hukuken İndirilebilir Olması”, “Cezanın İnfazının Hükümlünün Resosyalizasyonuna ve Tehlikeli Halinin Son Bulmasına Elverişli Olması”, “Cezanın Gözden Geçirilmesi Sürecinde Hükümlünün Usuli Güvencelere Sahip Olması”, “Cezanın Fiilen İndirilebilir Olması” şeklinde sıralanmıştı.

 UMUT HAKKI

Türk hukukuna göre bazı durumlarda müebbet hapis cezası hükümlünün hayatı boyunca devam ettiğinin belirtildiği başvuruda, kategorik koşullu salıverilme yasakları nedeniyle umut hakkının “cezanın hukuken indirilebilir olması” şartı ile uyumlu olmadığı belirtilmişti. Başvuruda “Umut Hakkı”nın cezanın gözden geçirilmesine dair bir mekanizmanın varlığını zorunlu kıldığına yer verilmişti.

Başvuruda, 15 Nisan 2020 tarihinde yürürlüğe giren İnfaz Kanunu ile “ömür boyu cezaevinde kalır” infaz şeklini ortadan kaldıracak ve belli sürelerde infazın gözden geçirilmesini sağlayacak, dolayısıyla serbest kalabilmenin yolunu açacak ya da serbest kalma umudunu doğuracak bir mekanizma beklentisinin de karşılık bulmadığı belirtilmişti.

BAŞVURUDA TAVSİYELER

* Öcalan (2), Gurban, Kaytan ve Boltan grup davasının gelişmiş denetim prosedürüyle takibinin devamı ile ilk ihlal kararının 2014 Mart tarihli olması nedeniyle ivedilikle Komitenin haftalık ve dönemsel tüm toplantıların gündemine alınmasını,

* Komite’nin ikili diplomatik ilişkilerde ilgili başvuru konusunu gündeme getirmeye devam etmesini,

* Komite üye temsilciliklerinin de başvuru konusunu ayrıca gündemlerine alıp takip etmelerini,  

* Türkiye Hükümeti tarafından Öcalan(2) davasına Eylem Planının somut adımlar içermediği, bireysel veya genel önlemler konusunda takvim içermediği, aradan geçen 7 yıllık süreçte ilgili ihlal konusunda iç hukukta değişiklik yapılmadığı, aksine halen yürürlükte olan ağırlaştırılmış müebbet hapsinin verilmesine devam edildiği gözetilerek Türkiye Hükümeti’nden yeni güncelleştirilmiş Eylem Planı istenmesini,

* Gözden geçirilmiş yeni Eylem Planı’nda ihlal kararı verilen diğer 3 başvurucu bakımından bireysel ve genel önlemlerini sunulmasının istenmesini,

* Komite’nin Laszlo Magyar v. Hungary[1] sürecinde takip ettiği usulü izleyerek Türk Hükümeti’nden tüm dava grubu için istatistiki bilgi istenilmesini, Türkiye Hükümeti’nden “ülkede kaç kişinin ağırlaştırılmış müebbet mahkûmu olduğu, yıllara göre kaç kişinin bu cezaya çarptırıldığı, ilgili hükümlerin hangi yıllarda kesinleştiği, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan kişilerin kaç yıldır cezaevinde tutuldukları”nı içerecek şekilde bilgi verilmesinin talep edilmesini,

* AİHM kararlarında belirtilen ilkeler uyarınca Türk Hukuku’nda herhangi bir ayrım gözetilmeksizin tüm mahkûmlar bakımından koşullu salıverilmeden yararlanma, kural olarak olanaklı kılınmalıdır.

 SADECE İMRALI KOŞULLARINA DEĞİNDİ

Türkiye 7 Eylül’de verdiği cevapta Avrupa Konseyi İşkence ve Kötü Muameleyi Önleme Komitesi’nin  (CPT) 16- 17 Ocak 2013 İmralı ziyareti sonrası hazırlanan rapora atıfta bulunarak İmralı’da kötü muamele olmadığı öne sürdü. STÖ’lerin başvuruda gündeme getirdiği Abdullah Öcalan ve diğer tutsakların tahliye imkanını gündeme getiren “umut hakkı” ve “ağırlaştırılmış müebbet cezası hakkında yasada değişiklik” yapılmasına ilişkin tespitler ve önerileri görmezden gelen Türkiye, yalnızca CPT raporları üzerinden İmralı’daki koşulları ele aldı.  

Öte yandan İmralı’da hiçbir ihlalin olmadığını öne süren Türkiye, 27 Temmuz 2011 tarihinde gerçekleştirilen son avukat görüşmesinden sonra 20 Temmuz 2016 tarihine kadar "müvekkil-avukat" görüşmelerinin tamamının “gemi arızası” ve “hava muhalefeti” gerekçeleriyle hukuksuz ve keyfi bir şekilde engelledi. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan 2011 yılından sonra sadece 2-22 Mayıs, 12-18 Haziran ve 7 Ağustos 2019 tarihlerinde 5 defa avukatlarıyla görüşme gerçekleştirebildi.

2009’DAN SONRA İMRALI’DA İHLAL YOKMUŞ!

Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan hükümlülerin koşullu salıverilmeden yararlanmalarının kural olarak mümkün olduğunu ancak, istisnai olarak bazı suçların bu olasılıktan hariç tutulduğu belirtilen cevapta,  STÖ’ların başvuru metninde Abdullah Öcalan’ın cezaevi koşullarıyla ilgili belirtilen konulara ilişkin olarak, mahkeme tarafından tespit edilen ihlalin, başvuranın 17 Kasım 2009 tarihinden önceki tutukluluk koşullarıyla ilgili olduğu öne sürüldü. Devamında ise mahkemenin 17 Kasım 2009’dan sonraki dönem için başvuranın tutukluluk koşullarına ilişkin herhangi bir ihlal tespit edemediği ileri sürüldü.

Hükümetin, başvuranın mevcut tutukluluk koşullarına ilişkin iddiaların uygulanmakta olan kararla ilgili olmadığı görüşünde olduğu savunulan cevapta CPT’nin, 26 ve 27 Ocak 2010 tarihlerinde İmralı Cezaevi'ne odaklanan bir Türkiye ziyaretinde bulunduğu ve söz konusu ziyaret sonucunda hazırlanan raporda “ Öcalan (no. 2) davası” kapsamında ayrıntılı olarak incelendiği öne sürüldü.

Türkiye’nin cevabında CPT’nin 2013 yılında hazırladığı raporda “Olumlu gelişmeler yaşandığı ileri sürülürken söz konusu gelişmeler şöyle sıralandı:

*2010 yılında da olduğu gibi, CPT heyeti cezaevi personeli tarafından kötü muamele yapıldığına dair herhangi bir iddia duymamış veya herhangi bir kanıt bulamamıştır. Nitekim cezaevindeki başvuranlar da hem cezaevi idaresinin hem de cezaevi personelinin kendilerine uygun davrandıklarını ileri sürmüşlerdir.

*Öcalan’ın hücresindeki maddi koşulların iyi standartlara sahip olduğu tespit edildi. Ayrıca Öcalan’a bir televizyon verilerek tutukluluk koşullarının ve kullandığı hakların diğer hükümlülerinkilerle uyumlu hale getirildi kaydedildi.

*CPT, 4 Şubat 2010 tarihinden itibaren, başvuranların açık havada (açık hava egzersizi) geçirebilecekleri sürenin, hafta sonları da dahil olmak üzere günde iki saatten dört saate çıkarılmasını memnuniyetle karşılamıştır.

*CPT heyeti, başvuranlara hücre dışı faaliyetler içeren bir program sağlamak için gösterilen çabaları da takdir etmiştir. Bu kapsamda başvuranların “sohbet seansları”, “spor” ve “dinlenme/eğlence faaliyetleri” gibi toplu etkinliklere katılmalarına izin verilmiştir.

*Ayrıca, CPT heyeti, toplu katılım gerektirmeyen “dinlenme/eğlence faaliyetleri” için ayrılan süreye olumlu karşılamıştır. Toplu etkinlikler dışındaki “dinlenme faaliyetleri” için ayrılan süre haftada toplam üç saat olup, başvuranların “masa tenisi”, “resim/elişi” ve “masa oyunları” gibi iki kişilik etkinliklere katılmalarına izin verilmiştir.

*CPT, başvuran Öcalan’ın avukatlarından ziyaret alamamasına ilişkin bir takım tavsiyelerde bulunurken, Öcalan’ın 2012 yılında avukatlarıyla görüşmeyi talep etmediğini kaydetmiştir.

*CPT, Öcalan’ın aile üyeleriyle cam seperatörsüz bir masa etrafında buluşabilmesinin olumlu gelişmeler arasında olduğunu kaydetmiştir. Ayrıca CPT, 2012 yılında Öcalan’ın ailesinden ziyaret almak istemediğini tespit etmiştir.

*CPT, İmralı Cezaevi’ndeki sağlık hizmetlerinin 2010 yılında gerçekleştirilen ziyarete ilişkin yapılan öneriler doğrultusunda önemli ölçüde iyileştirildiğine dikkat çekmiştir. Bu kapsamda, kıdemli bir halk sağlığı doktoru İmralı Cezaevi’ne sevk edilen doktorların çalışmalarını koordine edecek koordinatör olarak atanmıştır. İyi donanımlı bir tıbbi tedavi/danışma odası kurulmuş ve gerekli tüm tıbbi ekipman taşınabilmiştir. Her başvuran için ayrı bir sağlık dosyası açılmıştır ve tüm tıbbi kayıtlar özenle muhafaza edilmiştir. Ayrıca, acil bir sağlık durumunda başvuranların helikopterle hastaneye nakledilmesi mümkün hale gelmiştir.

 AYNI RAPORDA İHLALLER DE BELİRTMİŞTİ

Ancak CPT’nin söz konusu raporunda Türkiye’nin dile getirdiği iddiaların dışında mahpusların haftanın toplam 168 saatinin 36 saatine kadar (Abdullah Öcalan için 22 saatini) hücreleri dışında kalabildiğini fakat diğer mahpuslarla haftada yalnızca sekiz saat iletişim halinde olabildiği belirtildi.  CPT söz konusu raporunda Abdullah Öcalan ve diğer tutsakların haftada 160 saat tek kişilik cezalandırma şeklinde tutulduklarına dikkat çekerek, “Bu bağlamda CPT, son ziyaretinde var olan paradoksal durumun kalıcı hale geldiğini not eder. Diğer beş mahpusun 2009 yılında adaya nakledilmesinin önceki F-tipi cezaevlerinde uygulanan rejimle karşılaştırıldığında ciddi bir kısıtlama olduğu açık. Diğer mahpuslarla bir araya gelme süresi açısından, bu durum neredeyse gündüz ile gecenin karşılaştırılması gibi olacaktır. İmralı Cezaevinde egzersiz avlusundayken böyle bir iletişime geçmeleri önlenmekte ve günün büyük çoğunluğunda da hücrelerinde yalnız olarak kilitli tutulmaktadırlar” tespitinde bulunmuştu.

 MEVZUATIN DEĞİŞTİRİLME TAVSİYESİ CEVAPTA YER ALMADI

Abdullah Öcalan’ın 27 Temmuz 2011 tarihinden bu yana avukat görüşü gerçekleştirememiş olmasının ciddi bir kaygı unsuru olduğuna yer verilen CPT’nin söz konusu raporunda, “Komite mahpusların ceza içinde ceza için gönderilmediğini vurgulamak ister. Ayrıca CPT, Avrupa Konseyinin Rec (2003) 23 sayılı tavsiye kararını hatırlatarak, Ağırlaştırılmış müebbet mahpuslarının salt cezaları gerekçe gösterilerek diğer mahpuslardan ayrı tutulmaması gerektiğine dikkat çekmektedir. Komite bu temelde Türk yetkililerin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmış mahpuslarla ilgili politikasını gözden geçirmesi ve ilgili mevzuatı buna göre değiştirmesi yönündeki tavsiyesini tekrar eder” ifadeleri yer almıştı.

2016 RAPORU

CPT, 28 ve 29 Nisan 2016 tarihlerinde, 2013 raporunda yer alan tavsiyelerin yerine getirilip getirilmediğini incelemek amacıyla İmralı Cezaevi’ne odaklanan bir Türkiye ziyareti daha gerçekleştirerek bu ziyaret sonucunda bir rapor (CPT’nin 2016 raporu) hazırlandığı belirtilen cevapta,  hükümetin, CPT’nin 2016 raporundaki önemli olduğu iddia edilen noktalar şöyle özetlendi:

*İlk olarak, CPT, önceki ziyaretlerinde olduğu gibi, İmralı Cezaevi’nde hükümlülere kötü muamele yapıldığına dair herhangi bir iddia almadığını ve herhangi bir bulguya rastlamadığını kaydetmiştir.

*CPT, İmralı Cezaevi’ndeki üst düzey sağlık hizmetleri konusunda olumlu bir izlenime sahip olmuştur Bu kapsamda CPT, dört tam zamanlı doktorun haftalık olarak rotasyon halinde çalışmasını ve tıbbi koordinatörün görevlerini yerine getirmeye devam etmesini dikkate değer bulmuştur. Ayrıca, tıbbi konsültasyonların ve tıbbi dosyaların gizliliğini sağlamak için CPT’nin 2013 raporunda belirtilen tedbirlerin uygulandığı tespit edilmiştir.

*CPT, bir önceki ziyaretinden beri başvuran Öcalan’ın tutukluluğunun maddi koşullarını önemli ölçüde iyileştirmek için düzenlemelerin yapıldığını görmekten memnuniyet duymuştur. Bu kapsamda CPT, üç odanın birleştirilerek apartman tipi bir konaklama birimine dönüştürüldüğünü ve başvuran Öcalan’ın büyük bir açık hava egzersiz alanına sahip bu konaklama biriminde kalmaya başladığını tespit etmiştir.

*Ayrıca CPT, başvuran Öcalan’ın diğer hükümlüler gibi dört saatlik açık havada egzersiz yapma hakkına sahip olduğunu kabul etmiştir.

*Ayrıca, hükümlülerin bir araya gelmesini sağlayacak toplu faaliyetlere ayrılan süre haftada dört saatten altı saate çıkarılmıştır. Ayrıca, hükümlülere haftada üç saat dinlenme/eğlence faaliyetlerinde bulunma imkânı verilmesine rağmen, bu faaliyetlere kendi istekleriyle katılmamışlardır.

*CPT ayrıca hükümlülerin dış dünya ile temaslarına ilişkin birtakım tavsiyelerde bulunmuştur. 24 Ekim 2016 tarihinde Hükümet, CPT tarafından yapılan tavsiye ve taleplere ilişkin yanıtını sunmuştur.

*Türk makamları CPT ile yakın işbirliğini sürdürmektedir.”

Cevap metninin sonucunda derneklerin başvuruda belirttiği konuların ihlal kararına konu olamayacağı ileri sürülerek Türk makamlarının “spekülasyon yapmak” istemediği belirtildi.