Taşdöğen: Türk hükümeti İmralı’da suç işliyor

ÖHD’li avukatlardan Elif Taşdöğen, Türk hükümetinin İmralı’daki uygulamalarıyla kendi yasalarına uymayarak ve tarafı olduğu uluslararası sözleşmeleri görmezden gelerek suç işlemeye devam ettiğini söyledi.

Türkiye’nin İmralı’daki ağır tecridi 20 aydır sürdürdüğü karartmaya işaret eden avukat Elif Taşdöğen, bu kadar pervasızca hareket etmesinin uluslararası boyutuna dikkat çekti. Avukat Taşdöğen, “Uluslararası güçler, insan hakları kurumları, işkenceyi önleme komisyonları, diğer mekanizmalar, bu konuda kör sağır ve dilsizi oynuyor. Haliyle Türkiye de bu durumdan cesaret alıyor” dedi.

ÖHD’li avukatlardan Elif Taşdöğen, İmralı’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a uygulanan tecride karşı avukatların girişimleri ve Türk iktidarının tavrıyla ilgili ANF’nin sorularını yanıtladı.

Avrupa Demokrasi ve Dünya İnsan Hakları için Avukatlar Birliği (ELDH) Genel Sekreter Yardımcısı Thomas Schmidt ile Asrın Hukuk Bürosu ve ÖHD katıldığı bir  basın toplantısı düzenlendi. Öncesinde ise farklı barolara kayıtlı 775 avukat olarak bir görüşme talebiniz var. Girişimler ve tecridin vardığı düzey hakkında bilgi verir misiniz?

22 ülkeden 350 avukat, Türkiye’den de 775 avukat İmralı’da rehin tutulan Sayın Abdullah Öcalan ile diğer tutsaklar Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş’la görüşme talebiyle Adalet Bakanlığına başvurduk. 19 aydır hiçbir şekilde haber alınmaması söz konusu. Bu haliyle özel bir işkence yöntemi olan tecridin derinleştiğini görebiliyoruz. En temel hakları olan avukat görüş hakları engelleniyor. Buna ilişkin Asrın Hukuk Bürosu avukatları bugüne kadar Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı ve İmralı Cezaevi İdaresi’ne sayısızca başvuru yaptı, ancak herhangi bir cevap bile verilmedi. Bu haliyle insanlık dışı, kötü muameleye dönüşmüş ve sistematik olarak yıllardır sürdürülen tecrit koşullarında ısrarcı olduklarını gördük. Bizler dünya ve Türkiye’de bulunan avukatlar olarak Sayın Öcalan ve diğer mahpuslarla görüşme sağlayarak derinleşen tecridin kırılması için başvurduk. Şimdiye kadar tarafımıza herhangi bir cevap verilmiş değil. Buna istinaden yine Pazartesi günü ÖHD olarak Türkiye Barolar Birliği’ne ve diğer barolara Sayın Öcalan ve diğer mahpusların avukat ve aile ziyaretlerinin yapılmasını engelleyen tecridin kaldırılmasına ilişkin başvuruda bulunduk. Tecridin kaldırılması için tüm girişimlerde bulunmaya devam edeceğiz.

Yakın zamanda yeniden Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a 6 aylık bir avukat görüş yasağı verildiği de ortaya çıktı. Bu disiplin cezalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sayın Abdullah Öcalan’a verilen 6 aylık avukat görüş yasağı, 18 Ekim’de sona ermiş ve avukatları tekrardan görüş yasağının olup olmadığının bildirilmesi için başvurmuştu. Bursa İnfaz Hakimliği öncelikle avukatlara verdiği cevapta herhangi bir görüş yasağının olmadığını bildirirken; daha sonra Sayın Abdullah Öcalan’a verilen ve 21 Ekim’de kesinleşen yeni bir 6 aylık “avukat görüş yasağı” cezası olduğu bilgisi verdi. Bunlara özellikle değiniyorum; hukuk kılıfına sıkıştırılan disiplin cezalarının görünmesi açısından. Avukat ziyaret talepleri ancak ve ancak 5275 sayılı yasanın 59. Maddesi’nde aranan şartlar gerçekleştikten sonra ve mahkeme kararı ile belirli süreliğine engellenebilecekken hukuk dışı yürütülen bir disiplin cezasının dayanak yapılması, kanunun açık ihlali mahiyetindedir. Benzer biçimde yasa belirli şartlar altında bir mahpusun belirli bir avukatıyla görüşmesi hakkında yasak kararı alınmasına cevaz verirken İmralı’da kişinin tüm avukatlarıyla görüşme hakkı yasaklanabilmektedir. Buradan da anlaşılacağı üzere İmralı’da uygulanan bambaşka bir ayrımcı hukuk var. Kim olursa olsun kişinin özgürlüğünün kısıtlanması demek tüm haklarından mahrum olacağı anlamına gelmez. Kendi ulusal yasalarınızda mahpusun haklarına değinmişken ve hele bir de bu konuda uluslararası sözleşmelere tarafsanız böylesi keyfi uygulamalara gidemezsiniz. Haliyle tutuklular var İmralı’da ve bu tutukluların azami hakları bulunuyor. Sözde hukuk zırhına bürünmüş bu disiplin cezalarının bu haliyle bir anlamı olmamakla beraber bir hükmü de yok.

Sistematik cezalar bir yana Hükümlü ve Tutukluların Ziyaret Edilmeleri Hakkında Yönetmelik'in 25. Maddesi kapsamında görüşme sağlıyor olmanız gerekmez mi?

Kesinlikle öyle. Hukuk devleti ilkesi gereği, bireyler gibi devlet organları da hukuk düzeni içerisinde hareket etmeli. Her kamu görevlisi gibi hukukun çizdiği sınırlar içerisinde kalmak durumundadır. Negatif yükümlülüğün gereği olarak hakların kullanılmasının engellenmemesi, pozitif yükümlülük gereği de ortaya çıkan ihlallerin kaldırılması gerekir. 5275 sayılı yasa, Anayasa ve AİHS’te yer alan hak ve kurallar, hukuksal bütün başvurulara rağmen Sayın Öcalan ile diğer mahpuslar açısından uygulanmıyor, yargı eliyle sonuçsuz bırakılıyor. Elbette Anayasa ve yasalar yerine kişiye ve zamana göre hukuk dışı hareket edilmesi, suç niteliğindedir. Bu haliyle Türkiye, kendi yasalarına uymayarak tarafı olduğu uluslararası sözleşmeleri görmezden gelip suç işlemeye devam ediyor.

Niye bu kadar rahat hareket ediyor?

Türkiye’nin bu konuda bu kadar pervasızca hareket etmesinin arkasında uluslararası kamuoyunun sessizliğinin rolü var. Bunu da görmek ve farkında olmak gerekir. Sayın Abdullah Öcalan ve İmralı’da bulunan diğer tutuklular için ayrımcı bir hukuk uygulanmakta ve herkesçe görünmesine rağmen uluslararası güçler, insan hakları kurumları, işkenceyi önleme komisyonları, diğer mekanizmalar, bu konuda kör sağır ve dilsizi oynamakta. Haliyle Türkiye de bu durumdan cesaret alıyor.

En son CPT bir görüşme gerçekleştirdi, henüz açıklanmadı ama ulusal\uluslararası yasaların da çiğnendiği bu durumda uluslararası hukuk mercilerinin ne yapması gerekir?

Avrupa İşkenceyi Önleme Örgütü (CPT), bugüne kadar İmralı Ada Hapishanesi’ni 8 defa ziyaret etmiş ve raporlar yayınlamıştır. Önceden yayınlanan bütün raporlarda İmralı’daki tutulma koşullarının işkence yasağına aykırılıklar içermesi sebebiyle düzeltilmesi gerektiği ortaya konulmuştur. En son yapmış olduğu görüşmeye ilişkin raporunu da daha yayımlamadı. Burada aslında sadece işkence yasağının ihlali değil, çok ciddi temel hakların da göz ardı edildiğini görmekteyiz. Sayın Abdullah Öcalan, yaklaşık 24 yılın en ağır işkence koşullarına maruz bırakılmaktadır. Sayın Konar, Sayın Aktaş ve Sayın Yıldırım da bu sisteme dahil edilerek İmralı Hapishanesi’nde bulundukları 8 yıl boyunca işkence ve insanlık dışı uygulamalara maruz bırakıldı.

Sayın Öcalan ve diğer mahpuslardan hiçbir haberin alınmadığı ve mahpusların dış dünya ile olan tüm bağlarının koparıldığı bir dönemdeyiz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin işkence yasağı, adil yargılanma hakkı, aile ve özel hayata saygı ile haberleşme hakkı, etkili başvuru yolu ile hak ve özgürlüklerin amaç dışı kısıtlanmasını yasaklayan maddeler ihlal ediliyor. Türkiye hukuk devleti ilkesi gerekliliklerini yerine getirmeyerek suç işliyor ve işlemeye de devam etmektedir. Böylece Anayasa, AİHS ve diğer hukuksal bağıtların yok sayıldığı Türkiye’de, hukuk ve demokrasinin bir yana itildiğini görüyoruz. Derin tecrit ve hukuksuzluğun giderilmesi için uluslararası hukuk mercilerinin siyasal, sosyal ve hukuksal olarak sorumluluklarını yerine getirmeleri gerekir. Derhal Sayın Öcalan ile diğer mahpusların aile ve avukat ziyaretlerinin önünün açılmasını, kendilerinden haber alınmasının ve güvenlik koşullarının sağlanması için devreye girmeleri lazım.