Ajanlık dayatılan Elma: O ihanet çadırlarında oturmayın

HDP binası önünde oturtulanlara katılması için Türk devlet güçlerinin yoğun baskı ve tehditlerine maruz kalan Mehmet Emin Elma, tuzağa düşen ailelere seslendi: “İrademizi kırmalarına izin vermeyelim, o utanç ve ihanet çadırlarında oturmayalım.”

Türk devleti, HDP’nin Amed’deki il binasının önünde 2019 yılının Ağustos ayından beri bazı aileleri çadırlarda oturarak kirli bir oyun tezgâhlıyor. AKP’nin herhangi bir binasının önüne çelenk bile konulmasına izin verilmezken, birçok il ve ilçeden aile HDP binasının önünde organizeli biçimde çadırlarda nöbet tutuyor. Bütün temel ihtiyaçları ve konaklama sorunları giderilen bu aileler, AKP-MHP iktidarı tarafından maaşa bile bağlandı.

Ancak “evladımı istiyorum’ diyerek ellerinde fotoğraflar taşımalarına rağmen bu ailelerin gerçekte çocuk sahibi bile olmadığı da ortaya çıktı. Ayrıca çocukları Kürt Özgürlük Mücadelesi’nin saflarında olan bazı ailelerle iletişim kuran Türk devlet güçleri, onların da HDP binaları önünde oturmaları için para teklifi dahil vaatlerde bulunuyor, onlara ajanlık dayatıyor. Türk devletinin dayatmalarını kabul etmeyen bu aileler ise ölümle tehdit ediliyor.

Bu ailelerden biri Nusaybin’in Marinê köyü nüfusuna kayıtlı Mehmet Emin Elma’nın ailesi. Türk devletinin baskıları sonucu İstanbul’a göç etmek zorunda kalan Elma ailesi, çocukları gerilla saflarında olduğu için uzun yıllar Türk devletinin baskı, şiddet ve şantajlarına maruz kaldı.

HDP binası önünde oturtulan ailelere katılması için Türk devlet güçlerinin yoğun tehdit ve baskısıyla karşılaşan Mehmet Emin Elma, başından geçenleri ANF’ye anlattı. Türk devletinin baskılarına boğun eğmeyen Elma’ya yaşadıklarını sorduk.

Önce kendinizi tanıtabilir misiniz? Nasıl bir aile yapısı ve çevrede doğup büyüdünüz?

Mardin’in Nusaybin nüfusuna kayıtlıyım. 46 yaşındayım. Köyüm kendi diline, kültürüne ve tarihine bağlı, özgürlük normlarının hakim olduğu bir köy. Tabiri caizse yurdunu seven bir köy. Zaten bu sevginin ve bağlılığın bedeli de tabii ki ağırdır ve kendimi bildim bileli genelinden, bireylerine kadar bu bedelin gerekliliklerini çekinmeden veren bir köy. Ailemiz 11 nüfustan oluşuyor. Çocukluğum köyde geçti.

1990’lı yıllarla birlikte köyümüzde birçok aile üzerinde baskılar yoğunlaştı. Koruculaştırma ve ajanlaştırma dayatmalarında bulundular. Aslında kız kardeşimin devrimci harekete katılması da bu öfkenin bir sonucuydu. “Ya korucu olacaksınız ya da köyü terk edeceksiniz” denildi. Köylülere işkence edildi, eşyalarımızı almamıza bile izin verilmedi. Köyümüzün yakılmasıyla köyü terk ettik. Önce yakın bir köye, sonra İstanbul’a taşındık. İstanbul’da kimliğimizden dolayı ev tutmakta çok zorlandık orada da benzer baskılarla karşılaştık. Orada da dayanamadık. 2000’de köyümüze yakın bir köye taşındık. Dönüşle birlikte köye geldiysek de devletin bize yaklaşımı hiç değişmedi. Mecburen 2009’da Batman’a taşındık. Orada her türlü etkinlik ve siyasi, sosyal çalışma içinde yer aldım. Şehit Aileleri Derneği ile hareket ettim.

GÖZALTINDA BASKI VE AJANLIK DAYATMASI

HDP’nin hangi çalışmalarına katıldınız ve tutuklanmanıza neden olan neydi?

2011 yılında İstanbul’a taşındık. Zeytinburnu HDP ilçe teşkilatında da aktif yer aldım. 13 Ekim 2019’da HDP’nin 7. kuruluş yıl dönümünü kutlamak için Beşiktaş’ta salon tutulmuş ve son bir gün kala valilik talimatı ile yasaklanmıştı. Ben de Zeytinburnu HDP temsilcisi olarak katılacaktım. Beşiktaş ilçe binasında basın açıklaması yapmak için bir araya gelmiştik. Basın açıklaması yapıldıktan sonra dağılırken polisin saldırısına uğradık. Rojava direnişini selamlayan sloganlara ben de eşlik ediyordum. Barış istemlerimizi, savaşın bitmesine dair içeriği olan sloganlardı. Atılan gaz bombaları ile beraber bize saldırdılar, kalbim sıkışırken kendimi polislerin copları altında buldum. Ellerim plastik kelepçe ile tersten kelepçelenmiş, her tarafımıza vurulan coplar ve hakaretler eşliğinde Emniyet’e götürülen 9 kişi ile birlikte gözaltına alındık.

Sorguda “Teröristlerle ne işiniz var?” diye sordular. Hakaretler, tehditler eksik olmuyordu. Benim kim olduğumu şehit düşen kardeşimin kemiklerini istediğimizi bildiklerini ve diğer kardeşim Orhan’ın nerede olduğunu durmadan sordular. Partim hakkında bilgi vermemi ve kendileri ile çalışmam yönünde tekliflerde bulundular. “Biz senin ne yaptığını bilmiyor muyuz sanıyorsun” deyip gözümü korkutmaya çalışırken, bilgi karşılığı beni koruyacaklarını, para vereceklerini tekrarlayıp duruyorlardı. Aksi takdirde beni Silivri’nin soğuk duvarları arasında çürüteceklerini söylüyorlardı. Ben “Siyasi bir parti hakkında ne verebilirim ki?” diyerek sessizliğimi korudum. Sabahleyin de beni ve başkasını başka bir karakola götürüp, mahkemeye çıkarıp tutuklama kararı verdiler. Tekli hücrelere yerleştirme, çıplak arama dayatması, bağımsızlara gitmeyi dayatma, gecenin geç saatlerinde mazgala vurarak rahatsız etme, yüksek sesle ırkçı müzik dinletme, ayakta sayım dayatmaları gibi sürekli baskı, işkence ve gergin bir cezaevi süreci yaşadım. 4,5 ay Silivri’de kaldıktan sonra ilk mahkemede tahliye oldum ve dava hala sürüyor.

‘ÇOCUKLARIMIZI HDP GÖNDERMEDİ Kİ ONDAN İSTEYELİM’

HDP Amed İl Binasının önünde oturup gerilla saflarında olan kardeşinizin gelip teslim olması için kimler sizinle iletişime geçti?

Bir gün isimsiz bir telefon aradı; “Mehmet beyle görüşebilir miyim?” diye sordu. Mesele nedir demeye kalmadan “Mardin İl Jandarma’dan arıyorum, Orhan’la ilgili aramıştım” dediklerinde korktum. Acaba “Şehit mi düştü, acaba şehadetle ilgili mi konuşacaklar?” diye aklımdan geçirirken, “Haber alıyor musunuz?” sorusu, rahatlayarak nefes almamı sağladı. “Yok” dedim. Devamla bana, ‘İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu’nun katkıları ile başlatılan evlatlarını kurtarma nöbetine sizi de davet ediyoruz. Evlatlarımızı kurtaralım” dedi.

Ben de “Ne nöbeti, anlamadım?” diye sordum. Karşımdaki ses devamla şunları söyledi: “Hacire ananın başlattığı HDP Diyarbakır İl Binasında çadır eyleminden bahsediyorum. Birçok ailemizin evlatlarına kavuşmasına vesile oldu. Sayın bakanımız sizi de bekliyor. Konaklama, yol masrafı, artı maddi destekte bulunuruz; kuşkunuz olmasın.” Ben de “HDP mi gönderdi ki çocuklarımızı ondan istiyoruz” diye yanıt verirken, o bağırmaya başladı; “Siz teröristsiniz. Bacının kemikleri gibi Orhan’ın da leşi gelir kısa zamanda. Bir saattir güzellikle davet ediyorum, siz güzellikten anlamıyorsunuz. Ben seni aldırayım da gör pis terörist.”

Bu sözlerden sonra telefon kapandı. Aynı tehdit ve hakaretlerle birkaç sefer daha telefon açtılar.

Ayrıca Şırnak İl Jandarma’dan da 4 kere arandım. Beni arayan, kadın bir görevliydi. “Mehmet beyle görüşebilir miyim?” diye sordu, ben de “Buyurun” dedim. Ardından da “Şırnak İl Jandarma’dan arıyorum, kardeşiniz Orhan’la ilgili birkaç soru soracağım; ondan haber alıyor musunuz?” diye sordu. “Yok” dedim. Şu anda nerede olduğunu sordu, ben de bilmediğimi söyledim. O da “Bu numarayı kayıt edin, haber alırsanız bizi bilgilendirin” dedi. Ben de kapatsın diye “tamam” dedim ve kapattık.

Bir hafta sonra tekrar aynı kadın görevli aynı sorularla üçüncü kez aradı. “05394225424” numaralı telefondan aramıştı. Tarih de 24 Ocak 2022, saat 14:37’di.

Aynı istemler ve benzer cümlelerle telefon sohbeti sürdü. “Kardeşimden ben mesul değilim, o 30 yaşını geçkin bir insan. Ben bu konu hakkında rahatsız ediliyorum” deyince, o da “Hepiniz aynı pisliksiniz. Kapına ekipleri gönderdiğimde ve yakında leşinizi de aldığınızda görürsünüz, pis teröristler” diyerek telefonu kapattı. Sesimi ve konuşmaları duyan ve şu an 16 yaşında olan oğlum Rodi yanıma gelerek, “Baba beni de bir numara aradı ve ‘amcanla görüşüyor musunuz, babanla, annenle görüşüyor mu?’ şeklinde sorular sordular. Ben sana söyleyecektim” dedi. Oğlum bunu bana aktarırken tedirgin olmuştum. Meselenin oğluma kadar tırmanması endişe vericiydi.

‘SENİ HİÇ KİMSENİN BİLMEDİĞİ BİR YERE GÖMERİZ’

Onlar ısrarla sizin üzerinize geliyorlar ve siz dayatmaları kabul etmediğinizde nasıl bir seyirde devam etti bu tehditler zinciri?

Başta da belirttiğim gibi HDP İstanbul-Zeytinburnu ilçe yöneticisiyim. İlçe binasına giderken yolunu çevirip “İstihbarattanız, bizimle gelmelisiniz, seninle konuşmamız lazım” diye sorduklarında ben yine konuşmak istemediğimi belirtmiştim. En son Esenler’e giderken otobüsten inip caddenin karşısına geçerken köprüyü kullanmak zorundaydım. Köprüde 3 kişi beni bekliyordu. Durdurup “Polis” deyip kimlik istediler. Kimliği verdim, beni yüz üstü yere yatırdılar. Kimliği alan “tamam, sensin” dedi. Beni kelepçeleyip kaldırdılar. “Ne yapıyorsunuz, suçum ne?” deyince “Suçunu anlatırız” deyip beni yaka paça arabaya bindirdiler.

İki kişi arabanın arkasına benimle bindi. Öndeki şoför sürekli bana küfürlerle tehditler savuruyordu. İçlerinden biri şu sözlerle bana ajanlık teklifinde bulundu: “Sen laftan anlamıyorsun, bize bilgi ver dediğimizde sen ‘ne bilgisi deyip’ bizi ciddiye almıyorsun. Bak bu gece ya bilgi vereceksin ya da kafana sıkacağız. Seni hiç kimsenin bilmediği bir yere gömeriz. Dağdan iki kadro gelmiş, eylem yapmaya gelmişler. Biliyoruz, senin de haberin var. Bunların kim olduğunu öğren, bize teslim et. Senin de hayatın kurtulur.” Ben ise “Ne kadrosu, benim bundan haberim yok” der demez yüzüme yumruklar inmeye başladı. Silahın namlusu şakağımdaydı.

Aynı kişi, “Anam avradım olsun beynini dağıtırım. Dediğim gibi eyleme geçmeden bize teslim edeceksin bunları” sözleriyle beni tehdit ederken, başka bir polis araya girdi. O da “Kafasına sıkıp kurtulalım bundan” dedi. Araba durmuştu, beni arabadan iterek indirdiler. Yüz üstü düşmüştüm. Beni kaldırıp sırtımı duvara dayadılar ve kafama silah dayayarak, “Kurtuluşun yok, o iki kadroyu öğrenip bize teslim edeceksin. Ya da beynin dağılır” diye konuştu. Ben “Hiçbir şeyden haberim yok” demeden karnıma yumruk ve tekmelerle saldırdılar.

O gece sabaha kadar gözüme uyku girmedi. Sabah partinin ilçe binasına gittiğimde durumu kimseye anlatmadım. Moraran yüzüm için “Düştüm, yüzüm masaya çarptı” dedim. Akşam eve geldiğimde sokağımızdaki bir taksi dikkatimi çekti. Baktım, aynı polisler camdan beni izliyorlar. Yukarıya çıkıp evin penceresinden baktığımda o taksi oradan gitmişti. Ülkemi terk etme kararını o gece verdim. Bir hafta sonra da varımı yoğumu şebeke elemanlarına verip ailemle birlikte kaçak yollarla yurt dışına çıkarak mülteci konumuna düştüm.

BAZILARININ EVLATLARI KESİNLİKLE GERİLLADA DEĞİL

Yurtsever bir ailedensiniz ve iki kardeşiniz özgürlük mücadelesi saflarına katıldı. Biri şehit ve bir kardeşiniz de hala gerillada. Türk devleti sizin gibi yurtseverleri baskı, şantaj ve çeşitli oyunlarla kendi kirli siyaseti için kullanıyor. Böyle ailelere, özellikle de HDP binaları önünde oturanlara bir mesajınız var mı?

Öncelikle şunu söyleyeyim; orada oturanlardan bazılarının evlatları kesinlikle gerillada değil hatta bazılarının çocuğu bile yok. Ama ciddi anlamda evlatları mücadele içinde olan, zaaflarına yenilmiş ve bu zaaflar yüzünden Kürt halkının siyasetçilerine ve kahramanlarına yönelik tezgahlanan bu kirli ve çirkin oyuna alet ediliyorlar. Fakat onur her şeyden üstündür. Evlatlarımız, kardeşlerimiz onların düştüğü durumu kabul etmiyor ve defalarca oradaki ailelere seslendiler. “Kirli politikalara alet olmayın” dediler. Onurumuzu kirli politikalara alet etmeyelim. AKP’nin seçim malzemesine dönüştürmelerine izin vermemeliler. İradeleri sağlam olanların aileleri olarak irademizi kırmalarına izin vermeyelim. O utanç ve ihanet çadırlarında oturmayalım.