Dersim: Kadın birlikteliği güçlendirilmeli

PAJK Koordinasyonu Üyesi Ayten Dersim, kadın mücadelesi açısından en önemli olanın, birlikteliği kalıcı hale getirmek ve güçlendirmek olduğunu söyledi.

Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi (Partiya Azadiya Jinên Kurdistan-PAJK) Koordinasyonu Üyesi Ayten Dersim, Türk faşizminin Şengal ve Rojava’da olduğu gibi halkın kendini yönetmesine tahammül edemeyeceğini belirterek, “Faşizm karşısında örgütlü iradeli halk gerçeği başarılı olur. Bu sadece Kürtler için değil, bu coğrafyada yaşayan bütün halklar için geçerlidir. Örgütlü halkların, yaşamı cehenneme çeviren faşizme karşı ortak tutumu ve mücadelesi, faşizmin sonunu, halkların baharını getirir” dedi.

PAJK Koordinasyonu’ Üyesi Ayten Dersim, ANF’nin sorularını yanıtladı.

 

Kapitalist modernitenin günümüzde toplumları özellikle Ortadoğu’da sürüklediği krize karşı çıkış arayışları var. Kadınlar cephesinde çözüm arayışları kapsamında geçtiğimiz günlerde Beyrut’ta 2. Ortadoğu Kadın Konferansı düzenlendi. Kürt kadınların öncülük yaptığı bu konferansı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sadece Ortadoğu değil, tüm dünyada kapitalist modernitenin yarattığı kriz söz konusudur. Herkes kendi çapında bu konuda değerlendirmeler yapıyor, tartışıyor. Herkesin kendi ideolojik-politik yaklaşımı var. Egemenler, kendi iktidarlarını konumlandırmak, ulus-devleti yaymak ve halkları daha da parçalayarak kendi sistemlerini güçlendirmek istiyor. Bir taraftan ise direnişçi halklar, yüzyıllardır bu sistemi benimsemeyen çeşitli inançlar, mezhepler, etnik yapılar, milyonlarca halklar var. Bir de bu sisteme karşı her zaman karşı duran kadınlar… Bu sistemden en çok darbe yiyen, darbenin ötesinde ötekileştirilen, insan olarak görülmeyen, yok edilen, tecavüze uğratılan, katledilen ve bunu meşru kılan bir kadın gerçekliği var. Tarihin ilk çağlarından bu yana direnen bir kadın gerçekliği var.

Kapitalizmin bölge üzerindeki politikalarından bugün en çok etkilenen de yine kadınlardır. Önderliğimiz ‘kadını ilk sömürge ulus’ olarak tanımlıyor. Aynı şekilde birçok düşünür de aynı tespiti yapıyor. İlk sömürgenin başkaldırısının, ilk sömürgeleştirilen bu coğrafyada olması önemlidir. Bu nedenle Ortadoğu Kadın Konferansı gibi oluşumla kadınların bir araya gelişi ve çözüm arayışları önemlidir. Bugün dünyanın her yanından kadınların çözüm arayışları eylemleri, direnişleri göze çarpıyor. Avrupa’dan Ortadoğu’ya önemli bir kadın mücadelesi var, ancak parçalı bir duruş göze çarpıyor. Parçalı olan bu kadın hareketlerinin bir araya gelmesi, güç haline dönüşmesi önemlidir.

Kapitalist modernite karşısında kadınların kendilerini ideolojik, düşünsel ve öz savunma temelinde ortak örgütlemesi, güç haline getirmesi elzemdir. Bu temelde yapılan konferans önemlidir. Basına yansıdığı kadarıyla katılım, tartışma ve sonuçları itibarıyla belli bir irade ortaya konuldu. Birçok ülkeden kadın hareketlerinin temsilcileri önemli bir tartışma yürüttü. Buna Kürt kadınların, özellikle Rojava Devrimi deneyimiyle öncülük yapması önemlidir. Rojava’da kadın merkezli bir devrim var ve bu deneyim önemlidir. Birçok kesime ilham oluyor, olmalıdır da. Rojava’da özellikle YPJ ile kadın öz savunma bilincini açığa çıkaran kadın gerçekliği var. Bunun taşırılması gerekmektedir. Ortadoğu’da faşizme karşı Kürt kadınların önemli bir deneyimi söz konusudur. Kadın Özgürlük Hareketimiz, dört parça Kürdistan başka olmak üzere yaşadığı coğrafyada faşizme, egemenlikli devlete, inkara karşı özgürlük mücadelemiz içerisinde, ilk çıkışından günümüze kadar hep kendisini örgütledi. Gerilla üzerinden örgütledi, Rojava’da örgütledi, Şengal’de örgütledi, Güney’de örgütledi, Rojhilat’ta örgütledi, Kuzey’de örgütledi. Konferansta tartışma zeminlerinin çeşitlendirilmesi ve kalıcı hale getirilmesi kararı alındı. Özellikle bu çok önemlidir. Kadın mücadelesi açısından en önemli olan farklı platformlarda ve isimlerde birlikteliği kalıcı hale getirmek ve güçlendirmektir.

İşgalci Türk devletinin bir yandan Medya Savunma Alanları’na yönelik işgal saldırıları ve buna karşı gerillanın büyük direnişi var. Son dönemlerde Şengal, Rojava’da sivil halka yönelik saldırıları oluyor, Kuzey’de de sivil halk katlediliyor. Bu saldırılardan işgalciler ne sonuç almayı umuyor?

Uluslararası hegemon güçlerin bugün Erdoğan faşizmine biçtiği bir rol var. Karşılıklı bir kullanma ve uzlaşma durumu var. Kürt soykırımı üzerine anlaştıkları görülüyor. AKP-MHP faşizmi, yanına aldığı çetelerle böyle bir amacının olduğunu Efrîn, Girê Spî, Serêkaniyê’yi işgal saldırılarından biliyoruz. Önce Kobanê’den biliyoruz. Bunlar da bir uluslararası planın içinde gerçekleştirildi. Faşizm varlığını halkları yok etmek üzerine kurgular. Tarihe bakalım; Hitler, Mussolini, Franco hep bir uluslararası destek ve göz yumma ile halklara yöneldi. Bir gerçek daha var ki; faşizmi bitiren şey halkların mücadelesidir.

Özgürlük Hareketimiz 40 yıldır faşizmin her rengi ile savaştı. Her gelen gün, saat biçti, ‘şöyle bitireceğiz, böyle yok edeceğiz’ dedi ve hepsi bitti gitti. Bugün de kara faşizm halklara karşı vahşi yöntemlerle saldırmaktadır ve yine halkların direniş gücü olan Özgürlük Hareketimize ömür biçmektedir. Aslında bunu tersinden okumak gerekiyor. Ömrü dolan faşizmin bu versiyonu, içindeki çıkmazdan dolayı sivil halka yönelik saldırılarını ve katliamlarını artırmıştır.

Bu yüzden çetelerinin yarım bıraktığını tamamlamak için Şengal’de halka saldırıyor, hastane bombalıyor. Rojava’da sivil halka saldırıyor, çocukları öldürüyor. Faşist Erdoğan rejiminin hedef aldığı Şengalliler, “Irak’a bağlı özerk Şengal’de kendi inanç ve kültürümüzü yaşamak istiyoruz” diyor. Meclisleri, öz savunmaları var, kendi kararlarını alıyorlar. Faşizm buna tahammül edemiyor ve yeni bir ferman uygulamaya çalışıyor. Rojava da aynı şekilde saldırıya uğruyor. Bunun nedeni, halkın kendi kendini yönetme istemidir.

Faşizm buna tahammül etmez, etmeyecek de. Bu saldırıyı boşa çıkartmak halkların, kadınların, gençlerin kendisini örgütlemesiyle mümkündür.

Bakınız; Avaşîn, Metîna, Heftanîn ve Xakurkê’de dört ayı aşkın süredir devam eden işgal saldırıları ve düşmana adım attırmayan bir direniş gerçeği var. Kullanmadıkları teknik, kimyasal kalmadı ama insan iradesi ile direnen demokratik modernite gerillası, bunların hepsini boşa çıkardı. İnsan irade sahibi oldu mu özgürlüğünün farkına varıyor. Özgürlüğün farkına vardı mı tank, top, uçak karşısında en güçlü silahı, yani iradesiyle başarılı oluyor.

Faşizm karşısında örgütlü, iradeli halk gerçeği başarılı olur. Bu sadece Kürtler için değil, bu coğrafyada yaşayan bütün halklar için geçerlidir. Örgütlü halkların, yaşamı cehenneme çeviren faşizme karşı ortak tutumu ve mücadelesi, faşizmin sonunu, halkların baharını getirir.

Siz de belirttiniz, gerillanın büyük bir direnişi söz konusu. Bir yandan ise KDP’nin gerilla alanlarına girme şeklinde provokatif yaklaşımları ve Türk devletine sağladığı destek var. Bu tutumla amaçlanan nedir?

Aslında bunu Kürdistan’da tarih boyunca yaşanan iki çizginin savaşının bugüne yansıması olarak ele alabiliriz. Direniş ve ihanet çizgisi hep iç içe gelişmiştir. Halk ve hareket olarak bunu biliyoruz ama böylesi bir dönemde Kürt kazanımlarına yönelen bu tarzın kendini hakim kılmaması için uğraşıyoruz. Devletler, sömürgeci faşist güçleri güçlendiren, bu ihanet tabakasıdır. Korucular, işbirlikçi çeteler ve ilkel milliyetçi çevrelerdir. Özgürlük Hareketi ve Özgür Kadın Hareketi olarak bizim bireysel çıkarlarımız değil, Kürdistan’ın halklarının çıkarıdır önemli olan.

Kürtler arası ulusal birlik geliştikçe ihanetçi tabaka ve düşman gerileyecek, yenilecektir; halk kazanacaktır. Ulusal birlik geliştikçe, bunun örgütlenme mekanizmaları zeminleri oluştukça Kürtler üzerine yürütülen inkar ve imha politikası da ortadan kalkar. Defalarca bunun mücadelesi yürütüldü, hala da gündemimizdedir. Özellikle Güney Kürdistan’da ulusal birliğin aciliyetine yönelik bazı girişmeler, çalışmalar var. KNK’nin yürüttüğü çalışmalar var, bunlar önemli ve kıymetlidir. Kürdistani aydın ve sanatçıların girişimleri, oluşturulan sivil inisiyatiflerin girişimleri; bunlar daha da güçlendirilirse bizim de desteğimizle bu birliğin gerçekleştirilmesi zemini daha da güçlendirilebilir.

KDP, kendisini Türk devletine, dahası egemen güçlere bağımlı hale getirmiş durumda. İşbirlikçi çizgi hep onun içinde gelişti, büyüdü. Bunun defalarca örnekleri vardır. Nice devrimcileri katletmiştir, günümüz itibarıyla da öyledir. Bir yandan heyetler geldiğinde yapılan görüşmelerde; “Kardeş kanı dökmeyeceğiz” sözleri veriliyor. Senin toprakların, senin ülken, senin coğrafyan her gün işgalciler tarafından bombalanıyor; senin binlerce köyün boşaltılmış, halk evsiz kalmış, halk bahçesiz kalmış. Bütün bunlara, Kürdistan’ın işgal edilmesine bu kadar ön açmışken, ‘Kardeş kanı dökmeyeceğiz, gerillaya kurşun sıkmadık’ diye kendini savunmak boşunadır. Kürtleri soykırıma uğratmak için ant içmiş faşist Erdoğan rejimine her türlü istihbaratı veriyorsun; doğanı talan etmesine, topraklarında karakol kurmasına izin veriyorsun, gerilla ile düşman arasına girip düşmanın daha iyi vurması için yol açıyorsun. Bunlar kardeş kanı dökmek değil de nedir? Garê, Avaşîn, Metîna, Heftanîn neresidir? Buraların işgali için Türk devletine her türlü desteği veren, yarın Süleymaniye ve Hewlêr’e düşman girdiğinde tavır mı koyacak? Tarihi doğru okumak gerekiyor. Halk/halklar herşeyin bilincindedir. O yüzden biz Özgür Kadın Hareketi olarak bu tür işbirlikçi yapıların ne yapmak istediğini biliyoruz ve ulusal birlik için bu yapıları değil, Güney Kürdistanlı kadınları esas alıyoruz. Kadın hareketleri ile birlik olursak, bu kirli savaşın, işbirlikçi çizginin önüne geçebiliriz.

Bu temelde Güney halkımız, Güney kadınları, Güney gençliğinin ihanet çizgisine karşı direnişlerini selamlıyorum. Bu mücadele büyütülmelidir. Kürdistanlı kadınlar bu tecrübe ve birikime sahiptir. Yeter ki buna cesaret edip karar kılalım. Diğeri örgütlenmedir. Biz PAJK olarak buna her zaman hazırız, her zaman da bu mücadelenin içindeyiz.  

Faşizme karşı en dinamik mücadeleyi yürütenin kadınlar olduğu görülüyor. Kadınların faşizme karşı yürüttüğü bu mücadele, krizin kadınlar lehine çözümüne nasıl dönüştürülebilir?

Bizim bu konuda yıllara dayanan, tek yönlü olmayan bir mücadele geleneğimiz var. Toplum içinde toplumu kendi öz kimliği ile örgütlemek. Kendi öz bilincini açığa çıkarmak, kendi varlığını korumak. Önder Apo’nun felsefesi ile 40 yıldır bunun mücadelesini veriyoruz. İşte Rojava Devrimi bunun sonucudur. Şengal halkının öz örgütlülüğü ile varlığını koruma direnişi bunun parçasıdır. Avrupa’da halkımız her gün ayaktadır ve özgürlük mücadelesini desteklemektedir. Dört parça Kürdistan’da yürütülen yakıcı bir mücadele gerçeğimiz var. Çözüm nettir; halklar için halklar lehine özgürlük. Çözüm, ulus olarak da halklar olarak da demokratik ulus ekseninde bir araya gelmektir. Bunun sistemini oluşturmaktır. Demokratik ulus sistemini biz kadınlar, demokratik kadın konfederal sistemi olarak geliştiriyoruz. Bunu sadece bu coğrafyaya değil, tüm dünyaya öneriyoruz ve bunun çalışmasını yürütüyoruz. İşte Beyrut’ta yapılan 2. Ortadoğu Kadın Konferansı bunun bir parçasıdır. Bu yönlü mücadelemiz, arayışımız sürecektir.

Bu Önder Apo’nun sistemidir ve köklerini tarihten, halkların demokratik olarak kendini yaşatmış olmasından almaktadır. Halkların-toplumların özünde sömürü ve eşitsizlik yoktur. Halkların özünde ahlaki-politik öz vardır. Bin yıllardır toplumlar, devletçi anti-toplumcu, anti-halkçı sömürü sistemine karşı zayıf/cılız da olsa direnmiş varlığını korumuştur. Önder Apo, işte bu öze dayanarak toplumların kendi varlığını koruması ve kapitalist moderniteye karşı da bir araya gelmesini sistemleştirmiştir. Bunun öncülük misyonunu da kadınların yapacağını belirtti ve 21. yüzyılı kadın yüzyılı olarak tanımladı.

Kadınlara bin yıllardır kölelik dayatıldı, bu kölelik içselleştirildi ama günümüzde bu kölelik zincirleri parçalanıyor. Kadınlar her coğrafyada ayağa kalkıyor. Sisteme “Benim hakkımda karar alamazsın, kendim hakkında ben karar veririm” diyor. Bu mesaj nettir. Çözüm, kendi kimliği, ahlaki ve politik yapısıyla örgütlü mücadeleyi ortaklaştırmaktır. Bunun adı demokratik federal sistemdir. Kadınlar için kadın konfederalizmidir.

Biz kazandıkça sistem saldırılarını acımasızlaştırıyor. Bugün faşizmin kadına yönelen politikalarından bunu görebiliyoruz ama bunu nasıl boşa çıkaracağımızı da biliyoruz. Örgütlenmek, bir araya gelmek, öz savunma ve öz bilinci güçlendirmek kadınlar açısından vazgeçilmezdir. Elbette ki sistemin acımasız her yönlü saldırılarına karşı ciddi bir mücadele gerektiriyor. Bu kendiliğinden gelişecek kolay bir mücadele biçimi değildir. Bu kadar halkları parçalayan sistem gerçekliği karşısında özgürlük kolay geliştirilecek birşey değildir. Bunun formülü bellidir ve Önder Apo bunun yolunu yöntemini, programını, paradigmasını kadınlar ve halklar için ortaya koymuştur. Bu nedenle avantajlıyız.

Artık Özgür Kadın Hareketimizin mücadele deneyimleri evrenselleşiyor. Bakınız, “Jin Jiyan Azadî” sloganı artık tüm dünya kadınlarına perspektif oluyor. Bu perspektifi yayma konusunda hala eksiğiz. Kürdistan, Ortadoğu ve dünyada kadın mücadelesini büyütme konusunda mücadeleyi güçlendirmemiz gerektiğinin bilincindeyiz. Bu mücadele daha çok büyüyecek ve kadınlar sistemi değiştirecektir. Bu, tarihin değişmez yasası olarak önümüzde duran en temel görevdir. Tüm kadınların bu bilinçle hareket etmesi ve buna göre mücadele yol ve yöntemlerini derinleştirmesi gerekmektedir.