Kadın kırımına karşı özsavunma yılı

Devletlerin kadın kırım politikası ve pratikleri varsa kadınların da sokak ve özsavunmaya dayalı direnişi var. Devletler kadın kazanımlarını törpülemek, geriletmek için yoğun uğraşırken kadın direnci ile karşılaştılar.

Devletlerin kadın kırım politikalarını direkt ya da dolaylı uyguladığı 2021 yılında 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü yaklaşırken kadına yönelik şiddet her geçen gün artmaktadır.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kadına yönelik şiddet ve cinsel yönelim ayrımcılığına dair bölgesel ve evrensel veriler gösteriyor ki kadın kırım politikası erkek-devletin eseridir.

Bu yazımızda 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele gününün tarihi, kadınların maruz kaldığı ayrımcılık ve ötekileştirme, şiddet uygulayan erkek ve devlet personellerinin cezasızlık zırhı ile nasıl korunduğu üzerinde duracağız.

NEDEN 25 KASIM?

Dominik Cumhuriyeti’nde diktatör Rafael Trujillo 1930-1961 yılları arasında hükümdar idi. Rafael Trujillo diktasına karşı mücadele eden üç kız kardeş, Patria Mercedes Mirabel, María Arjantin Minerva Mirabel ve Antonia María Teresa Mirabel, diktatör Rafael Trujillo'nun emriyle 25 Kasım 1960'ta katledildi.

Mirabel kardeşler, Trujillo'nun diktatörlüğünü sona erdirmek için savaşmaları ve diktatör emriyle katledilmeleri sonrası, kadınların onları sahiplenmesi gün geçtikçe arttı.

Kadın özgürlük mücadelesinin sembolü haline gelen Mirabel kardeşlerin ölüm yıl dönümleri, kadın hakları aktivistleri tarafından 1981'den beri şiddete karşı bir gün olarak ele alındı.

Kadın özgürlük mücadelesinin yaygınlaşması ve evrensel hal alması neticesinde 20 Aralık 1993'te Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 48/104 sayılı kararla Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Bildirgeyi kabul etti; dünya çapında kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddetin ortadan kaldırılması için adım attı.

Kadın özgürlük mücadelesinin sivil toplum örgütlerinden üniversitelere, meslek odalarından sendikal mücadeleye, siyasal partilerden kadın ordulaşmasına değin büyüyüp gelişmesi neticesinde 7 Şubat 2000 tarihinde, BM Genel Kurulu, 25 Kasım'ı Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak resmen belirleyen ve bunu yaparken hükümetleri, uluslararası kuruluşları ve STK'ları bir araya gelmeye ve örgütlenmeye davet eden 54/134 sayılı kararı kabul etti.

KADINA YÖNELİK ŞİDDET NEREDE BAŞLIYOR?

Kadına yönelik şiddet aileden başlayıp sosyal yaşama, sosyal yaşamdan sivil topluma değin yaşamın her anında ve yerinde yaşanmaktadır. Kadına yönelik günümüzde öyle bir hal almıştır ki kadın kırım adını almıştır.

Günümüzde yeryüzündeki devletlerin sadece üçte ikisi sadece aile içi şiddeti yasaklamışken, dünya çapında 37 ülke ise hala tecavüz faillerini mağdurla evliyse veya sonunda evleniyorsa kovuşturmadan muaf tutmaktadır.

Öte yandan  49 ülkede şu anda kadınları aile içi şiddetten koruyan herhangi bir yasa bulunmamaktadır. Bu veriler biraz daha detaylandırıldığında, her 4 kadından birinin hamilelik sırasında fiziksel veya cinsel şiddete maruz kaldığı; 603 milyon kadının, aile içi şiddetin henüz suç sayılmadığı ülkelerde yaşadığı; dünya çapında 60 milyondan fazla kız çocuğunın 18 yaşından önce evlendirildiği; kadınlar ve kız çocuklarının her yıl ulusal sınırların ötesinde insan ticareti yapılan tahmini 800 bin kişinin yüzde 80'ini oluşturduğu ve bunların yüzde 79'unun cinsel sömürü amacıyla insan ticaretine maruz kaldığı; doğum öncesi cinsiyet seçimi nedeniyle 100 milyondan fazla kız çocuğunun "kayıp" olduğu gibi verilerle karşılaşılmaktadır.

Kadın kırım politikası özellikle devletler tarafından kriz zamanlarında, COVID-19 salgını gibi son insani krizlerde, çatışmalar ve iklim felaketleri sırasında yükselen rakamlardan anlaşılacağı üzere daha belirgin hal alıyor. Doğru, karşılaştırılabilir ve sağlam verilerin toplanması, analiz edilmesi ve kullanımının kolaylaştırılması, kadına yönelik şiddetle mücadele, önleme ve ortadan kaldırma yolunda ilk adımı iken birçok ülke bu yönde bir veri sunmamaktadır.

2021’DE KADINA YÖNELİK ŞİDDET

Batı Avrupa ülkeleri içinde eşleri tarafından katledilen kadın oranının en yüksek olduğu ülkelerden biri Fransa. Her yıl yaklaşık 220 bin kadının fiziksel veya cinsel şiddete maruz kaldığı Fransa’da, 2020’de 102 kadın katledildi. Bu yılın ilk on ayında, en az 94 kadın bir partneri veya eski partneri tarafından öldürüldü. Fransa'da bu tür cinayetleri belgeleyen bir aktivist grup olan Femicide by Companion veya Ex, ortalama her üç günde bir kadının öldürüldüğüne işaret ediyor.

Batı Avrupa’nın diğer ülkelerinde ise İsviçre’de 2021’de 24 kadın katledildi.  Belçika’da 2021 yılında kadın cinayetlerinin önceki yılların ortalamasının iki katı. Sağcı popülist PİS partisinin iktidarda olduğu Polonya’da, yılda 500'e yakın kadın aile içi şiddet sonucu yaşamını yitirmekte. İngiltere’de sadece 1 yıl içinde 144 bin kadın tecavüz veya tecavüz girişimine maruz kaldı. Bu oran içerisinde sadece bin 439 erkek ceza aldı. Batı Avrupa ülkelerinin en kalabalık ülkesi Almanya’da 3 günde bir kadın katlediliyor.

Türkiye’de ise kadın mücadelesi açısından en büyük gerilemelerden bir İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece yarısı çıkılması oldu. Türk devleti kadın kırım politikasının en belirgin şekilde uygulandığı ülkelerden biri oldu. Sadece ilk 10 ay içerisinde 295 kadın katledildi. Yılın sonuna kadar bu rakamın 300’ü geçeceği tahmin ediliyor.

TÜİK verilerine göre Türkiye’de cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin yüzde 96’sı erkek: Suç haberlerinde kadın cinayetleri ilk sırada.

KADIN KATLİAMLARINDA CEZASIZLIK BİR NORM

Kadın kırım politikasının bir versiyonu ise cezasızlık. Küresel olarak kadınları hedef alan cinayetlerin farklı tezahürlerinin yaygınlık kazanırken ve bu tür suçlar için hesap verebilirlik eksikliği cezasızlık politikasının uygulandığını gösteriyor.

Cinayetler nefret cinayeti, kadın cinayeti, ya da 'namus' cinayetleri olarak etiketlenmişse de, şiddetin bu tezahürleri kültürel ve sosyal olarak yerleşik olmasının nedeni devlet eliyle kabul edilmeye, hoşgörü gösterilmeye veya meşrulaştırılmaya çalışılması, cezasızlığın bir norm olarak kabul görüldüğüne işaret ediyor.

KADIN KIRIM POLİTİKASININ CEVABI: JIN JIYAN AZADÎ

Bu kırım tablosuna karşı kadınlar hem sokağı terk etmedi hem de özsavunmaya yöneldi. Birçok kadın "YPJ ve YJŞ’nin sergilediği mücadele tüm dünya kadınları için ilham kaynağı olmuştur" diyerek özsavunmaya olan ihtiyaca vurgu yapmıştır.  Özellikle İstanbul Sözleşmesinin kaldırılmasına karşı yürütülen kadın mücadelesi bu yıl sokağa damgasını vururken eylem ve etkinliklerde en çok atılan sloganın “Jin, jiyan, azadî”oldu.  Türkiye ve Bakur’da kadın hareketi sadece kadınların hakları için mücadele etmekle kalmadı, aynı zamanda toplumsal mücadelenin öncüsü olmaya da devam etti.

Avrupa’da da kadınlar meydanlardan sokaklardan çekilmedi. İsviçre’de kadınlar 15 Haziran ve 18 Eylül olmak üzere iki kez ‘cinsiyetçiliğe ve şiddete’ karşı meydanlara çıktı. kadınlar, ‘eşit işe eşit ücret’, ‘cinsiyetçiliğe ve kadına yönelik şiddete son’ taleplerini dile getirdiler. İngiltere'de bir kadının polis tarafından kaçırılıp öldürülmesi üzerine, ‘Uslu kadınlar tarih yazamaz, sessiz kalmak hiçbir şeyi değiştirmez!’ diyen kadınlar günlerce süren protesto eylemleri yaptılar. Almanya’da 28 Eylül Güvenli Kürtaj Günü’nde Almanya’nın 60 şehrinde kadınlar kürtajı ceza yasası kapsamına alan yasa maddelerine karşı meydanlardaydı.  Birçok ülkede gebeliğe gönüllü son verilmesinin yasallaştırılması mücadelesi verildi.

Kadın mücadelesinin yürütldüğü ülkelerden biri olan ABD’de Eylül ayında Teksas’ta yürürlüğe giren yeni kürtaj yasasına karşı binlerce kadın birçok kentte yaptıkları eylemlerle kürtaj hakkını savundu. Arjantin ve Meksika gibi yerlerde kadınların mücadelesi sonuç verdi: Kürtaj yasallaştı.

Sonuç olarak devletlerin kadın kırım politikası ve pratikleri varsa kadınların da sokak ve özsavunmaya dayalı direnişi var. Devletler kadın kazanımlarını törpülemek, geriletmek için yoğun uğraşırken kadın direnci ile karşılaştılar.