KBDH Silopi’den İstanbul ve Paris’e katledilen kadın devrimcileri andı

Kadınların Birleşik Devrim Hareketi (KBDH) Genel Konseyi, İstanbul, Silopi ve Paris’te katledilen kadın devrimcileri anarak, “Tüm ölümsüzleşenlerimizi eylemlerimizle anacağız” dedi.

KBDH Genel Konseyi yaptığı yazılı açıklamada, “Savaşın ve devrimin içinde kanatlanmış kartalların simgeleşen öyküsüdür, onların yaşamı.  Rosa Luxemburg, Meral Yakar, Lale Çolak, Sakine Cansız, Fidan Doğan, Leyla Şaylemez, Sevê Demir, Pakize Nayır ve Fatma Uyar yoldaşların birbirlerinden uzak zamanlarda birbirlerinden uzak mekanlarda yazdıkları bu aynı direniş destanı geceleri de, sokakları da, meydanları da dolduran milyarca kadının ve ezilen cinsel kimliklerin destanıdır” ifadelerini kullandı.

Açıklamada devamla şu ifadeler yer aldı:

“’Ya sosyalizm, ya barbarlık!’ diye haykıran Rosa Luxemburg'un sesi İstanbul'da, Paris'te, Silopî'de yankı bulmuş, işkencede kahramanca direnişin, her şeye rağmen mücadelenin adı olmuştur.

Yahudi ve engelli bir kadın olarak Alman Sosyal Demokrasisinin “erkek kardeşliği” içinde zekâsı ve cüretkârlığıyla kendine yer açması, reformizme karşı yürüttüğü tartışmaları ve eylemleri, sistem içi çözümlerde kürsü kovalayan ve pasifleşmiş bir parti karşısında kitlelerin eyleminin gücüne atfettiği stratejik önem, Birinci Dünya Savaşı’na karşı tutum alan bir avuç enternasyonalist devrimciden biri oluşu ile Rosa, devrim için savaşırken ölmekten daha muhteşem bir son olduğunu bir an bile düşünmemiştir.

Rosa'nın tükenmeyen kararlılık ve neşesini İstanbul'a taşıyan Meral Yakar kısa sürede kitleler içerisinde “kanarya” diye çağrılmaya başlanmıştır. Neşesi kadar direngenliği de benzemektedir kendisinden önceki yoldaşlarına Meral'in. Yaralı olarak düşman tarafından ele geçirdiği hastanede ser verip sır vermeme geleneğinin devamcısı olarak düşmanı deliye çevirmiştir.

Direnişiyle zindan karanlığını dahi aydınlatan bir başka umut kaynağıdır Lale Çolak. Açlığı barikata dönüştüren Lale, son günlerine kadar yoldaşlarına kavganın ihtiyaçlarını anlatmaya devam etmiştir.

Her türlü işkence ve imha politikalarına rağmen bir an bile düşürmedikleri özgürlük bayrağını Kürdistan'dan Paris'e “Jin, Jîyan, Azadî!” sloganı ile taşıyan Sara, Rojbîn ve Ronahî yoldaşlar sadece kendi uluslarına değil dünya kadınlarına meşale olmuşlardır. Onlara yönelik bu katliam şüphesiz yalnızca Kürt ulusal kimliğine değil Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi içinde yeniden inşa edilen özgür kadın bilincinedir. Faşist Türkiye'nin emperyalistlere yaptığı ilk işbirliği değildir Sara'ların katledilmesi. Sakine Cansız, Leyla Şaylemez ve Fidan Doğan hiç bir adaletsizliğe karşı duyarsız kalmamış, katliamcı, soykırımcı uygulamaların hesabını sormak için karşılarına çıkan görevleri hiçbir tereddüde düşmeden üstlenmişlerdir. Onlar zindanlarda da, sokaklarda da, dağlarda da direnişin ve yılmaz iradenin temsilcileri olmuşlardır.

Rosa'nın Berlin'indeki özyönetim konseylerinden Kürdistan'ın özyönetim direnişlerine erkek egemen tarih yazcılarına rağmen adlarını tarihe yazdıran binlerce kadından yalnızca üçüdür Sevê, Pakize ve Fatma. Faşizme verilen en derin yanıt olmuşlardır özyönetim direnişleri boyunca.

Ataerkil ablukayı hem içeride hem dışarıda kıran yaşamları ile Rosaların, Merallerin, Lalelerin, Saraların, Sevêlerin şahsında ölümsüzleşen tüm kadınları anıyoruz. 5. mücadele yılımıza girerken kadın ve ezilen cinsel kimliklerin özgürlük mücadelesiyle birlikte topyekûn anti-faşist mücadeleyi büyütüyoruz. Bugün onlardan aldığımız şanlı bayrak Garê'de, Dersim'de, Serhat'ta, Avaşin'de, Til Temir ve Ayn İsa cephelerinde düşmanın her türlü saldırısına bilinçli insan iradesiyle, yine ve yeniden üretilen savaş taktiklerimizle direniyor, bu saldırıları geri püskürtüyor. İstanbul'da, Amed'de, Maraş'ta, İzmir'de, Konya'da, Karadeniz'de ve Akdeniz'de ataerkil şiddet nedeniyle yitirdiğimiz kadınların ve ezilen cinsel kimliklerin gülüşlerine dönüşüyor ve barikatları ateşe veriyor.

Onlardan aldığımız mücadele bayrağını zafere ulaştırmak için şimdi daha çetin ama şanlı mücadele günleri bizleri bekliyor. Bu mücadele günlerinde burjuvazinin, faşizme karşı mücadele eden kesimleri bölmeye, parçalamaya yönelik saldırılarını boşa düşürmek ve daha güçlü bir mücadele hattı örmek için faşizme karşı birleşik mücadeleyi esas almalı, ortak düşmana karşı ortak mücadele anlayışını her alanda büyütmeliyiz.

Faşizme ve erkek egemen sisteme karşı yürüttüğümüz mücadelenin aynı temeldedir.  Somut politikalar üreterek, somut hedefler koyarak, esasta milis eylemlerimizi yükselteceğiz. Tacizcilerin, tecavüzcülerin koruyucusu olan ataerkinin kurumlarına yönelen hattımızı büyütmeliyiz. Eksikliklerimiz görevlerimiz olarak önümüzde dururken, bu sistemi yıkıncaya kadar görevimiz tamamlanmayacaktır. Kadın ve ezilen cinsel kimliklere yönelik düşmanlığın zirveye ulaştığı, hak gasplarının, katliamların ve her türden şiddetin had safhada olduğu, ekonomik krizle birlikte işsizliğin ve yoksulluğun en üst seviyeye ulaştığı bu dönemde, en geniş kitleleri bir araya getirerek, ataerkiye karşı devrimci militan bir direniş hattını örecek öncülük misyonumuzu yerine getirme görevi omuzlarımızdadır. İşgal, imha, taciz, tecavüz ve her türden gerici politikalara rağmen tıpkı Rosa'nın söylediği gibi “Ey kör zalimler! Sizin 'düzeniniz' kumdan zemin üzerine kurulu. Devrim daha yarın 'gümbürtüyle ayağa kalkacak yeniden' ve yüreklerinize korku salan borazanlarla ilan edecek: Vardık, varız, var olacağız!”

Bu yeni yılda da Rosalar, Meraller, Laleler, Saralar ve Sevêler şahsında tüm ölümsüzleşenlerimizi bu bilinç ve kararlılıkla eylemlerimizle ve özgürlük zılgıtlarıyla anacağız.”