Yenikapı ve Kulp'ta Cenan ile karşılaşma

'Cenan' adıyla Yenikapı'daki gazete merkezinde tanıdım. İki yıl sonra 'Amed' olarak, Amed’in asi zirvelerinin arasında kalan derin vadilerinde gördüm. İkisinde de gülümsemesi eksik olmayan yiğit bir delikanlıydı.

Özgür Ülke gazetesi, bombalandıktan sonra kapatılana kadar her servisi bir kurumda yayınına devam etti. Kapatılınca da yeni gazete çıkarma çalışmaları; ismi ve yerini bulma tartışmaları başladı.

Aksaray/Yenikapı'da bir yer bulundu, yeni gazetenin çıkması için onarılıp hazırlandı. Gazetenin ismi de Yeni Politika olacaktı.

Her kapanan gazeteden sonra yeni gazete için yeni bir yönetim, yayın yönetmeni, yayın kurulu, idare amiri, haber müdürü gerekiyordu. Onlar da bulundu.

CENAN İLE İLK KARŞILAŞMA

Gazete için bulunan bina iki katlıydı. Gazetenin aklımda kaldığı kadarıyla Med TV’nin yayına başladığı yıl dönümünde yayıma başlaması için çalışılıyordu.

Bir gün alt kattaki yemekhaneden çıkarken üst kattan Ferda Çetin ve Serdar Karakoç ile birlikte yüzünde gülücüğü eksik olmayan bir arkadaş aşağıya indi. Başıyla ve yine yüzünde hiçbir zaman eksilmeyen gülücüğü ile etrafı selamlayıp yemekhaneye geçti. İşte Cenan Demirel buydu. Yeni Politika’nın yayın yönetmeniydi.

Gazete belirlenen tarihte çıkarılamadı, çünkü yayına başlamasına iki gün kala polis tarafından basıldı; 6 kişi askerlik sorunu var gerekçesiyle gözaltına alındı. Bunlardan biri kadındı.

Gazete bu baskından ötürü yayınına geç başladı. Türkiye Cumhuriyeti döneminde sansürün resmi bir şekilde uygulanmaya başladığı gazete oldu.

Gazetenin birinci baskısı yapıldığı gibi bir nüshası nöbetçi savcılara götürülüyordu. Sakıncalı görülen yazı ve haberlerden ötürü toplatma kararı çıkarılıyordu. Gazetede yasaklı ve sakıncalı olarak belirlenen yazı ve haberlerin yeri boş bırakılarak “sansürlüdür” yazısıyla basılıyordu. Bazı günler bir sayfada sadece yazı olarak bir haber kaldığı da oluyordu. Sayfanın o haber ve yazı dışındaki her tarafı bembeyaz ve sansürlüdür, yazısıyla çıkıyordu. İşte bu gazetenin yayın yönetmeniydi Cenan Demirel.

Cenan Demirel, Dersim'in Hozat ilçesinin Çet köyündendi. Ailesi Avrupa’ya göç ettiği için orada büyümüş ama mücadelenin içindeydi. Avrupa’da o dönem adı YCK olan Kürdistan gençlik hareketinin koordinatörlüğünü yapmıştı. Daha sonra genel çalışmalara geçmişti, ardından da gazete için Türkiye’ye gelmişti.

Gazetenin ömrü çok sürmedi. Kapatıldı. Zaten o durumda devam ettirilemezdi. Gazete için gelenler ayrıldı. Gazetenin demirbaşları gibi olanlar, önce Yeni Yaşam diye bir haftalık dergi çıkardı, daha sonra yeni bir gazete için hazırlık yaptı.

CENAN İLE YENİDEN KARŞILAŞMAK

Cenan ile ayrılmamızın üzerinden henüz iki yıl geçmişti. Ben sırtında daktilosu dağ, bayır, vadi; yağmur, kar, fırtına çamur, tipi demeden Amed dağlarında dolaşıyordum. Bir gün Şehit Remzi Vadisi’ne gittim. 1997'nin güz dönemiydi. Yapraklar sararıp dökülmeye başlamış; ceviz mevsimi, bağ bozumu da geçmişti. Havalar artık soğuktu.

Gerillalar, yaktıkları ateşin etrafında oturarak; geceleri ise Çarber denilen ısınma sistemiyle ısınıyordu. Kazılan çukurun dört tarafına yassı taşlar yerleştirilirdi. Çukurun altına yaş odunlar, iki kat yan yana dizilirdi. Onların üzerine kuru odunlarla kocaman bir ateş yakılırdı. Ateşin alevleri akşam karanlığının başlamasıyla bitecek şekilde ayarlanırdı. Alevleri biten ateşten geriye kalan çukurun içindeki közün üzerine de yassı bir taş konulur, onun da üzerine bir battaniye serilirdi. Gerillalar, ayakları o yassı taşın üzerine gelecek, etrafında daire olacak şekilde uzanıp yatıyordu. Artık böyle bir mevsimdi ve ben vadideydim. Herkes bir şeylerle meşguldü. Bazıları toplantı halinde, bazıları akşam hazırlıklarını yapıyordu. Ateş yakanlar, akşam yemek pişirenler… Herkes bir şeylere koşturuyordu.

Dört kişi de saç ekmeği yapıyordu. Biri yoğurulmuş hamurdan yumaklar yapıyordu; biri yumakları açıp sacın üzerine atıyor, biri sacın altındaki ateşi durmadan besliyor, diğeri de sac üzerinde pişen ekmeklerin yanmaması, altı pişen ekmekleri değiştirip, sacın etrafına dizili taşlara kızarması için dayıyor, bu nedenle sacın etrafında dönüyordu.

EVET, BU CENAN'DI

Canım saçta yeni pişen sıcak ekmek çekmişti. Yanlarına vardığımda ekmek açmakla görevli olanı tanıdığımı fark ettim. Yağızlığı ve esmerliğinden hiçbir şey yitirmemişti. Yüzündeki gülücükler de eskisi gibiydi. Evet, bu Cenan’dı. Dönüp bana baktı ve gülerek beni tanıdığını söyledi. 'Adım Amed, eskisini kullanmıyorum' dedi gülümseyerek.

Eski Cenan, artık Amed’di. Yanlarına sıcak bir ekmek almak için gittiğimi ve iyi ki gittiğimi, çünkü onu gördüğümü söyledim. Ekmeği alıp yanlarına çömeldim. Yardım etmek istedim ama çok fazla işleri kalmamıştı. Ben ekmeğimi yiyene kadar onların da işi bitti.

ASLINDA DERSİM'E GİDECEKTİ

Cenan (Amed) ile akşam çadırda sohbet etmeye devam ettik. Dersim’e gitmek için geldiğini söyledi. Kendilerinden önceki grup Şehit Harun’un grubuymuş. O grupta mayın patlayıp Komutan Harun ve 7 arkadaşı şehit düştükten sonra onlar Sason’a, oradan da Amed’e gelmişler.

Cenan’ın geldiği grup hem sonbahar ve dolayısıyla geç olduğu için hem de operasyonlar başladığı için durmamış, yoluna devam etmişti ama Cenan gidememişti. Dizlerinde sorun çıkmış ve yürüyemiyordu. "Dizlerim bana ihanet etti. En çok gitmek istediğim ve çocukken bile birkaç defadan fazla görmediğim ama dedem, babam, ninem, annem ve ailemin doğup büyüdüğü, katliamlara uğradığı topraklara gidip orada düşmana karşı mücadele etmek istiyordum. Onların intikamı için gitmek istiyordum ama dizlerim beni taşımadı" diyordu kara kara düşünerek.

Cenan yürüyemeyince grup komutanı, dizleri iyileştikten sonra ilkbaharda kendisini alacağına dair söz vererek Amed’de bırakmıştı.

Cenan bahar aylarına kadar Amed’de kalacak; dizleri iyileşip yürüyebilince çokça özlemini, hasretini çektiği, kendisini bir parçası olarak gördüğü Dersim’e gidecekti.

Cenan bana bunları bir çırpıda, gecenin karanlığının içinden gözlerinin içi parlayarak anlattı. Göz ferinin canlanmasından onun ne kadar Dersim’e, yani Mamika’ya bağlı olduğu anlaşılıyordu. Cenan yıllar sonra hatta belki de kuşaklar sonra Dersim’e bir savaşçı olarak dönüyordu.

Gazeteciliği bıraktıktan sonra Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın sahasına gidip orada bir devre eğitim görmüştü. Eğitimdeyken Dersim'i önermiş ve kabul edilmişti. O yüzden hiçbir yerde durmamış, yönünü Dersim’e vermişti ama işte dizleri ona ihanet etmişti.

O kış Amed’in Genç alanında kalacaktı. Baharla birlikte Dersim’e ilk gruplarla gidecekti. Amed yönetimi, dizlerindeki sorunları düşünerek onu daha yumuşak ve zorlanmadan hareket edebileceği bir arazi olan Şehit Kendal’e vermişti.

Şehit Kendal, Lice ile Kulp’un güneyine, Hazro ve Silvan’ın kuzeyine, Kocaköy’un doğusuna düşen geniş bir bölgeydi. Şehit Kendal’da kış yumuşak geçerdi. Kar çok yağmazdı.

28 YAŞINDA AMED'DE ŞEHİT DÜŞTÜ

O kış da Şehit Kendal’da kar fazla yağmadı. Şehit Kendal’da kalan gerillalar o yüzden kamplara girmedi. Yağmayınca kampa girmezdi gerilla. Türk ordusu da bu durumu değerlendirmek istiyordu. İşgal saldırılarını birçok yere yapamayınca kış boyunca Şehit Kendal’e yüklendi.

Bir gece Cenan ile 5 arkadaşı küçük ve gizli bir şikefte (mağara) giriyorlar. Bu mağara da Kulp’a bağlı Text köyü ile iki evden oluşan Bira Zeyne arasında yer alıyor. Düşman, 8 Ağustos 1998 sabahı yeniden bir işgal saldırısı başlatıyor. Cenan ile 5 arkadaşının kaldığı mağarayı hedefliyor. Çatışma başlıyor. O küçük mağarada öğlene kadar direnerek çatışıyor, öğle vaktinde şehit düşüyorlar… Şehit düştüğünde 28 yaşındaydı.

'Cenan' olarak İstanbul’daki gazete merkezinde görmüştüm. Yeni Politika gazetesinin yayın yönetmeni olarak gelmişti. İki yıl sonra 'Amed' olarak Amed’in geçit vermez boğazları, asi zirvelerinin arasında kalan derin vadilerinde gördüm. Her ikisi de yiğit çocuk, yağız esmer delikanlıydı.

Üzerinden yıllar da geçmiş olsa yüzünde beliren ve hiç eksik olmayan gülümsemesi hala gözlerimin önünde. Hiçbir zaman o gülümseme gözlerimin önünden gitmeyecek.