Karasu: Xelîfan'da KDP'ye bağlı özel güçler gerillaları şehit etti

Xelîfan'da gerillaları katleden güçlerin doğrudan KDP'ye bağlı olduğunu söyleyen Mustafa Karasu, "Xelîfan'da bu arkadaşları katledenler doğrudan KDP'ye bağlı, hükümete değil. KDP'ye bağlı özel kuvvetlerle, bu Roj pêşmergesi denen çetelerdir" dedi.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, Medya Haber TV’deki Özel Program’da gündemdeki konulara ilişkin soruları yanıtladı.

9 Ekim uluslararası komplosunun yıl dönümüne ilişkin konuşan Karasu, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın İmralı'da 23 yıldır verdiği mücadele ile komployu büyük oranda boşa çıkardığını belirtti.

Türk devletinin gerillaya yönelik başlattığı işgal saldırılarında aylardır kimyasal gaz kullandığına dikkat çeken Karasu, bu saldırılara karşı başta Avrupa'daki Kürdistanlılar olmak üzere tüm Kürt halkının kıyamet koparması gerektiğini ifade etti.

Gerillaya yönelik savaşta Türk devletine destek veren KDP'nin tutumuna da değinen Karasu, KDP'nin bu politikalarla Türk devletine Güney'i işgal etme cesareti verdiğini belirtti.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun Kürt sorununa ilişkin açıklamalarını değerlendiren Karasu, "Eğer CHP, Kılıçdaroğlu Kürtlerin varlığından söz ediyorsa, sebebi AKP-MHP'nin savaş politikalarının çökmesidir, yoksa Kılıçdaroğlu ağzını açamazdı. Tabii ki muhatap meclistir, mecliste çözülmesi gerekiyor. HDP de muhataptır, Türkiye'deki siyaset de muhataptır, demokrasi güçleri de muhataptır. Ama Kürt sorununun çözümünde en başta da Önder Apo muhataptır. Tabii ki mecliste çözülecek ama Kürtler adına konuşacak, Kürtler adına en önemli kişi Önder Apo'dur" dedi.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu'nun, Medya Haber TV’deki değerlendirmeleri şöyle:

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik 9 Ekim uluslararası komplo 24. yılına girdi. Komplonun 24. yılına ilişkin neler söylemek istersiniz? Komplonun tamamen boşa çıkarılması için yapılması gerekenler nelerdir?

Konuyu değerlendirmeden önce Güneşimizi Karartamazsınız şiarıyla Önderlik etrafında ateşten barikat kuran Halit Oral ve Aynur Artan şahsında tüm şehitlerimizi saygı ile anıyorum. Eğer komplo önemli oranda boşa çıkarıldıysa, bu şehitlerin sayesindedir. Önder Apo da onların anısına ve özlemlerine cevap olmak için İmralı'da bir duruş ortaya koyduğunu özellikle belirmiştir. Eğer hareket olarak bugüne kadar sağlam direndiysek, bunu sağlatan da Güneşimizi Karartamazsınız direnişinde şehit düşenlerdir. O dönem halkımız da büyük bir direniş ortaya koydu; Avrupa'da, Kürdistan'ın 4 parçasında, Rusya'da Önderlik etrafında barikat kurdu. Dünyada bugüne kadar hiçbir önderlik bu kadar sahiplenilmemiştir. Komplonun ilk günlerinde komploya karşı bu mücadelenin büyük olacağını, komplonun başarıya ulaşamayacağını bu şehitlerimiz bize göstermiştir. Komplo başarıya ulaşmadıysa, bu şehitlerimizin verdiği direniş sayesindedir. Bugün de yoldaşlarımız ve halkımız komploya karşı hala büyük bir mücadeleden geçiyor.

23 yıl çok zorlu geçti. Halkımız ve bizim açımızdan büyük bir mücadele ile geçti. Özellikle Önder Apo İmralı'da halkın mücadelesini güçlendirdi, anlam ve ivme kazandırdı. Önderliğin direnişi olmasaydı halkımız da, hareketimiz de bu düzeyde mücadele içinde olamazdı. Bu yönüyle Önder Apo'nun duruşu, erkek egemenlikli iktidarı çözümlemesi, kadın özgürlük çizgisini ortaya koyması, ekolojik devrim anlayışı koyması, Kürt tarihinde tüm direnişlerin anlamını ortaya koyması, bizim 23 yılda büyük mücadele yürütmemizi sağladı. Bu değişimimiz, bu duruşumuz, bu ideolojik yenilenmemiz olmasaydı mücadeleyi bu düzeyde güçlü yürütemezdik. Önderlik 90'lı yıllarda sosyalist hareketler gerilerken, kapitalist modernite hakim olurken, böyle bir ortamda Önder Apo öncülüğünde mücadelemiz geliştiyse, bu ideolojik ve teorik olarak yenilenmekten geldi.

Bu yenilenmeyi Önder Apo, İmralı'da zirveye ulaştırdı ve bu temelde insanlık tarihinin en büyük zihniyet devrimi gerçekleşmiş oldu. Bu bakımdan Önder Apo'nun insanlığa, kadınlara ve Kürtlere hizmeti çok büyük olmuştur. Önder Apo 21. yüzyılın hem Kürtlerin hem de kadın özgürlüğünün yılı olacağını belirtti. Önder Apo'nun kadın özgürlükçü anlayışı, ekolojik toplum anlayışı bugün tüm insanlığın benimsediği, kabul ettiği bir anlayış haline gelmiştir. Yine Önder Apo'nun devlet karşıtı demokratik konfederalizm anlayışı, yakın zamanda tüm insanlığın önemli gündemi olacak. Halklar, yeni bir yönetim anlayışı ile geleceğe yürüyecektir. Halklar artık iktidarsız, baskısız bir yönetim istiyor. Zaten olması gereken de bu.

ŞİMDİ ÖNDERLİĞİ ÖZGÜRLÜK ZAMANI

Komplo genel anlamıyla boşa çıkarıldı. Komplo önderliği etkisizleştirecekti, sıradanlaştıracaktı ama Önderlik daha da büyüdü. Halkın Önderliğe bağlılığını zayıflatacaklardı ama halk şimdi Önderliğe daha da bağlı. Sadece Kürt halkı değil, Ortadoğu ve dünya insanları da bağlı. Gelecekte dünyadaki tüm kadınlar Önderliğe bağlılıklarını ortaya koyacaktır. Çünkü kadınlar vicdanlıdır, adaletlidir, kendi özgürlüklerine bu kadar katkı sunan önderliği tabii ki daha fazla sahipleneceklerdir. Bunların tümü komploya karşı güçlü mücadeleler ortaya çıkardı. Şimdi Önderliğe özgürlük zamanı diyoruz. Dünyadaki tüm demokratlar, aydınlar, yazarlar Önderliğe sahip çıkıyor. Önderlik, gerçekten bir dünya halklarının önderi haline gelmiştir. Bu da komplonun boşa çıktığını gösteriyor. Komplocular lanetlenirken, Önderlik saygı ve sevgi ile sahipleniliyor.

Önder Apo, sadece bir önderlik olarak değil bir filozof, bir bilge olarak insanlık tarihinde yerini şimdiden almıştır. Bundan en fazla Kürtler onur duymalıdır. Bu yönüyle Önder Apo şahsında Kürtleri özgürlüğe kavuşturma zamanıdır. Önder Apo çizgisinde yürüdüğünde Kürtler kesinlikle özgürleşecektir. Kürtlerin özgürlüğünü dar, milliyetçi yaklaşımlarla, bölgeyi, dünyayı tanımayan yaklaşımlarla gerçekleştirmek mümkün değildir. Önder Apo, aynı zamanda Kürt özgürlüğünün anahtarını da, şifresini de Kürtlerin eline vermiştir. Önderliğin ortaya koyduğu yol haritası esas alınırsa 4 parça Kürdistan Kürt sorunu çözülecektir. Bu anlamda tüm halkımıza, kadınlara, gençlere komplonun 24. yılında 'Önderliğe özgürlük zamanı' diyerek daha fazla ayağa kalkmaya ve 24. yılı Önder Apo'nun özgürlük yılı yapmaları çağrısında bulunuyorum.

Türk devletinin desteklediği DAİŞ çetelerinin Kobanê'ye saldırısının ardından Bakur'da yaşanan 6-8 Ekim serhildanının yıldönümünü geride bıraktık. Yine 10 Ekim Ankara Garı’nda DAİŞ saldırısının yaptığı katliamın yıldönümü. Siz bu yıldönümlerine ilişkin neler söylemek istersiniz?

Kobanê direnişi ile dayanışma eylemlerinde ve 10 Ekim'de DAİŞ saldırısında; daha doğrusu DAİŞ-AKP ortaklığında yapılan katliamda şehit düşenleri saygı ile anıyorum. Kobanê direnişi ile birlikte 6-8 Ekim'de halkın ayağa kalkması tarihsel bir olaydır. Erdoğan'ın 'Kobanê düştü düşecek' açıklamasına, AKP-DAİŞ ortaklığına verilen bir cevaptı. Erdoğan bunu büyük bir sevinçle söyledi, müjde verir gibi “Kobanê düşecek” dedi. Buna karşı da halkımız ve devrimci-demokratlar gereken tutumu ortaya koydu. Eğer Kobanê'de direniş büyük bir zafere ulaştıysa, 6-8 Ekim'de Kürt halkının ayağa kalkması, Türkiye devrimci-demokratlarının desteği, dünya devrimcilerinin desteği belirleyici rol oynamıştır.

Özellikle 6-8 Ekim serhildanı, Kobanê direnişini zafere götürmüştür. Eğer Suruç sınırında halkın aylarca süren direnişi olmasaydı ve bu direniş 6-8 Ekim serhildanı ile taçlanmasaydı, Kobanê direnişi başarıya ulaşamazdı. Bazılarının sandığı gibi Kobanê direnişini başarıya götüren savaş uçaklarının yaptığı bombardımanlar değildir. Eğer Kürt halkının, devrimcilerin direnişi, desteği, o sınır tellerini yıkarak, Rojava'ya gidip savaşanlar olmasaydı, o sınır tellerini yıkarken şehit düşenler olmasaydı Kobanê direnişi başarıya ulaştırılamazdı. Bu gerçeğin herkes tarafından bilinmesi gerekir.

Bu yönü ile Kobanê direnişi, tarihi bir direniştir. Daha ilk günlerde, nasıl ki 1940'lı yıllarda Hitler Stalingrad'ı kuşattı ama oradaki devrimciler ev ev, oda oda savaşarak faşistleri püskürttüyse Kobanê'de de böyle olacaktır dedik. Böyle bir zafer olacağını söyledik. Kobanê direnişi tarihi biz zafer oldu. Irak, Suriye devleti dahil herkes DAİŞ'in elinden kaçarken Kobanê'de direnişçiler DAİŞ'i yenilgiye uğrattı. Şimdi bazıları Rojava'da PKK'liler var biçiminde yaygara koparıyorlar. Herkes şunu bilsin ki, binlerce PKK'li gidip orada savaşıp şehit düştü. Eğer DAİŞ'in eline geçmediyse PKK'lilerin savaşıp şehit düşmesinden dolayı geçmedi. Bu nedenle orada PKK'liler var, oradan çıkmalıdır diyemez.

GENÇLERİN TELLERİ AŞARAK ROJAVA'YA GEÇMESİ SAVAŞIN KADERİNİ BELİRLEMİŞTİR

Daha önce gönderdiğimiz binlerce gerillanın içerisinden sağ kalanlar hala oradadır; biz çağırdığımız halde bir kısmı geldi, bir kısmı ise gelmedi. Burası benim ülkemdir, ben burada savaştım, yoldaşlarım burada şehit düştü, kimse bana buradan çık diyemez diyor. Sanki bu insanlar dünyanın başka yerinden gelmiş! Kürt’tür, Kürdistan'ın bir şehrinden başka bir şehrine gitmiştir. Kobanê'de zaferin nasıl kazanıldığı gerçeğini herkes bilecek. İnsanlığına başına bela olan DAİŞ'in yenilgiye uğratılmasında PKK'nin rolü belirleyicidir. Evet, Rojava'dan da binlerce şehit verdik. Onlar da Önder Apo çizgisinde savaşanlardı. Ya da bir zamanlar gelip PKK'ye katılan Rojavalı yoldaşlarımızdı. Bu açıdan 6-8 Ekim serhildanı, Kobanê direnişinin başarılı olmasında nasıl belirleyici bir rol oynamışsa, aynı şekilde Bakur'dan telleri aşarak Rojava'ya geçip orada savaşmaları da Kobanê savaşının kaderini belirlemiştir.

Erdoğan, 6-8 Ekim serhildanının intikamını almaya çalışıyor ama kendileri 40 kişiden fazla insanı katletti. Hepsi HDP'liydi, HDP'nin sempatizanlarıydı. Şimdi katilleri değil, ölenleri yargılıyorlar. HDP'yi yargılamak, katilleri aklamaktır. Ama hiç kimsenin 6-8 Ekim serhildanını yargılamaya gücü yetmez. Kaldı ki biz biliyoruz; HDP bize haber gönderdi, “Erdoğan, Efkan Ala rica ediyor, bu eylemler dursun” diye. Önderliğe de haber gönderdiler. O zaman bu ricayı yapanlar şimdi HDP'yi yargılıyorlar. Herkesin bu gerçeği bilmesi gerekiyor.

DAİŞ'İN TÜM SALDIRILARI MUHALİFLERE YÖNELİKTİ

10 Ekim Gar Katliamı çok önemli bir olaydır. Önderliğe yönelik tecridin ardından 5 Haziran'da HDP'ye saldırılmıştır. Daha sonra Kobanê'de DAİŞ etrafı kuşatarak 300'den fazla insanı katletti, Suruç'ta 33 düş yolcusu katledildi. Ardından 10 Ekim'de Ankara Gar'da Kürt’ü, Türk’ü, Alevisi, Laz’ı, Çerkes’i ile; savaşa hayır diyen, barış ve demokrasi isteyen insanlar üzerine bomba yağdırılmıştır. Bu dönemdeki bütün DAİŞ saldırıları muhaliflere yöneliktir. Amaç, AKP'yi iktidarda tutmaktır. Saldırıların arkasında da AKP-MİT vardır. Saldırılarla, katliamlarla, kaoslarla iktidarda kalmak istemişlerdir. 10 Ekim Gar Katliamı saldırısını böyle anlamak lazım.

Gar Katliamında şehit düşenlerin özlemi, bugün tüm Türkiye halklarının özlemidir. Onların özlemleri gerçekleşirse Türkiye demokratikleşir. Türkiye'nin tek kurtuluş reçetesi, demokratik Türkiye ve özgür Kürdistan'dır. Bunu da 10 Ekim'de şehit düşenler ortaya koymuşlardır. 10 Ekim'de savaşa hayır diye toplananların profili çok önemlidir. Hem Türkiye'nin her yerinden gelmişlerdi hem de tüm demokratik, siyasi görüşlerden insanlar vardı. Bu yönüyle 10 Ekim şehitlerine sahip çıkmak gerekiyor. Sahiplenme yetersizdir. Çünkü 10 Ekim şehitlerine sahip çıkılırsa, 10 Ekim'de toplananların duygularına sahip çıkılırsa, bu duygular tüm Türkiye'nin duyguları haline getirilirse Türkiye'de Kürt sorunu da çözülür, demokratikleşme de sağlanır, Türkiye'deki gericilik de ortadan kalkar. Bu yönüyle onların özlemlerini gerçekleştirmek hepimizin görevidir. Eğer bugün AKP-MHP faşizmi yıkım aşamasına gelmişse, bunda o şehitlerin de emeği vardır. Bir kez daha minnet ve saygı ile anıyorum 10 Ekim şehitlerini.

9 Ekim 2019 yılında Türk devleti Serêkaniyê ve Girê Spî'yi işgal etti. 3. yılına girecek olan işgalin sona ermesi için Kuzey-Doğu Suriye halkları ne yapmalıdır? O dönem işgale izin veren ABD'nin şimdiki başkanı Biden, Türk devletinin Kuzey-Doğu Suriye'deki operasyonlarla oradaki huzuru kaçırdığını söyledi. Siz bu açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Biden'ın açıklamalarının önemle değerlendirilmesi gerekiyor. Eğer bu sözlerde ciddiyseler, ona göre bir politika ortaya koymaları gerekiyor. 9 Ekim'de Serêkaniyê ve Girê Spî işgali, Erdoğan ve Trump anlaşması ile oldu. Kuzey-Doğu Suriye halkları Türk devletinin Suriye'yi işgal ederek huzuru bozduğunu, sadece Suriye halklarına değil tüm Ortadoğu halklarına düşman olduğunu söylüyor. O zaman Kürtlerin yaptığı değerlendirmeleri, şimdi Biden yapıyor. Türk devletinin işgal saldırılarının huzuru bozduğunu, DAİŞ'e karşı mücadelede engel çıkardığını söylüyor. Bunların hepsini Rojava yönetimi ve halkı söylemiştir. Türk devleti Rojava'yı işgal edip demografiyi değiştirdi, soykırım yaptı. Hani BM, ABD, AB soykırıma karşıydı? Kirli çıkarları gereği tutum takınmadılar. Yüzbinlerce Kürt, işgalin ardından kendi vatanlarında mülteci haline getirildi. Buna karşı tutum ortaya konulmadı. Biden'ın son açıklamaları, ABD'nin o dönemki politikalarının hatalı olduğunu, Kürtlerin haklı olduğunu söylemektedir. Eğer bunu söylüyorsa ABD Devlet Başkanı, o zaman yapılması gereken; Kürtlerin işgale karşı mücadelesine destek vermektir, Türk devletinin oradan çıkarılmasıdır. Türkiye orada işgalci devlettir. Kürt halkı mağdur olmuştur. O zaman ABD ve AB buna karşı tutum koymalıdır.

Türk devleti sadece Rojava'da huzur bozmuyor, gittiği her yerde huzuru bozuyor. Utanmadan açıklama yapıyor, “Libya'ya gittik, dengeleri bozduk” diyor. Bu, oraya müdahale ettik demektir. Orada da birçok insanın ölümüne yol açmıştır. Kafkasya'da yaptıkları ortada. Azerbaycan'ı Ermenistan'ın üzerine süren de Türk devletidir. Bu yönüyle AKP-MHP iktidarının durdurulması gerekir. Türk devletinin bu saldırgan tutumunun durdurulması gerekir. Erdoğan her gün tehdit ediyor. ABD'ye, Kürt soykırım politikasına onay verirseniz uşaklığını yaparım yoksa gider, başkasının uşaklığını yaparım, diyor. Kendisini pazarlamak için oradan oraya koşuyor. Tek derdi Kürtlere saldırmak. Bu bakımdan Türkiye, Ortadoğu halklarının başına bela olmuştur. Sadece çeteler Türk devletinin destekçisidir. MİT, binlerce insanı DAİŞ'e gönderdi. Öte yandan MİT, DAİŞ'in askerlik şubesi gibi çalıştı. Kendi çalışanlarını da DAİŞ'e gönderdi, onları kontrol etti. İstanbul'da, Suruç'ta, Ankara'da katliam yapanların hepsini yönlendiren de MİT'tir. Böyle bir iktidarın durdurulması lazım.

KÜRTLERİN İŞGALCİLERE KARŞI MÜCADELESİ KUTSALDIR

9 Ekim'de yapılması gereken şudur. Biden da bunu itiraf etti. Kürtlerin işgalcilere karşı mücadelesi meşrudur. O zaman örgütlenip işgalcileri süpürüp atması gerekir. İşgalcilere karşı mücadele kutsaldır. Rusya'nın da, ABD'nin de, AB'nin de bunu desteklemesi gerekir. Rojava halkı da işgali sonlandırma zamanıdır diyerek 1 yıldan fazladır direniş yürütüyor. Bu anlamda mücadele daha da yükseltilmelidir. Rojava halkı aç-susuz kalabilir ama direnişsiz kalamaz. Bazen duyuyoruz, işte şu konuda eksiklik var, bu konuda eksiklik var. Devrim ortamı, savaş ortamı, tabii ki eksiklikler olabilir. Özgür müyüz yani? Türk devleti, KDP kuşatmış, işgal ediyor. Rejimin politikaları belli. Böyle bir ortamda kolay yaşam olabilir mi? Kürdistan'da zorluk yaşanmadan özgürlük gerçekleşemez, bir vatana sahip çıkılamaz. Kendi iradeni ortaya koyamazsın. Hala savaş ortamı var.

Bu bakımdan Kürt halkının Rojava'da zorluğa katlanması gerekiyor, halkın tamamının savaşa katılması gerekiyor. Bazen duyuyoruz, "Yaşasın YPG direnişi, yaşasın QSD direnişi" diye. Tamam YPG-YPJ ve QSD savaşsın ama sadece onların savaşı ile olmaz. Özgürlük kazanmamış halklar, askeri ordularıyla, kızlarıyla, oğullarıyla birlikte savaşırlar. Yapılması gereken budur. Rojava halkının yurtsever bir halk olduğuna inanıyoruz. Özgürlüğüne de, Önderliğe de bağlıdır. Zaten on binlerce şehidi vardır. Zaten şehitlerin anısına bağlılık gereği herkes savaşa hazırlanmalı ve Türk devletinin işgaline karşı mücadele etmelidir.

Türk devletinin işgal saldırılarına en büyük destek KDP tarafından veriliyor. Gerilla alanlarını kuşatıyor, yolları kesiyor, gerillaları pusuya düşürüyorlar. Son olarak Xelîfan'da 6 gerilla şehit düşürüldü. Xelîfan'da yaşananları, KDP'nin saldırılarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Halkın bu saldırılara karşı tutumu nasıl olmalı?

3 hafta önceki programda isim vermedim ama Şoreş Mardin'in nasıl bir devrimci olduğunu anlatmış, Türk devleti ile savaşmaya giderken KDP pususunda şehit düştüğünü söylemiştim. 1996 yılında mücadeleye katılmış, Dersim'de, Botan'da, Zagros'da savaşmış, Rojava'da savaşıp yaralanmış, uzak bir ülkeye gitmiş, orada tedavi görmüş, daha tam iyileşmeden Türk devletinin saldırılarını görüp koşa koşa gelmiş, gazi olarak savaşa girip Kürdistan'ı işgalden kurtarmak istemiş. Böyle birisi şehit edilmiş. Diğer arkadaşların da hepsi savaşçıdır. Türk devleti ile ortak olan KDP, Türk devleti zorlanmasın diyerek arkadaşları şehit etmiştir. Bu nasıl izah edilir? “O zaman PKK'lilerin ne işi var burada” diyor. Türk devletinin ne işi var, Kürt düşmanı MİT'in ne işi var Kürdistan topraklarında? TC yarın Türkmenleri bahane ederek Başûr'u da işgal edecektir. Referandumdaki tutumları, Kerkük'teki tutumları ortada. Şimdi KDP'li utanmaz bir adam

“Türkiye çok demokratik” diye bir açıklama yapmış. Avrupa'dakiler, ABD, İsrail diktatör diyor, dünyada herkes Türk devletinin Kürtleri soykırıma uğratan işgalciler olduğunu biliyor ama bir KDP'li, Türk devletini Kürtlerin dostu demokratik bir ülke olarak görüyor. İşte AKP-MHP iktidarı da buna dayanarak Kürt soykırımı yapıyor. Rojava'yı işgal ediyor.

Hatta bu, "Türkiye o kadar demokrat ki HDP'ye para veriyor" diyor. Bu kadar da olmaz. Binlerce siyasetçi tutuklu, halkın seçtiği belediye başkanları, vekiller, belediye meclis üyeleri tutuklu. HDP'de sadece 20-30 milletvekili kalmış, onu da dünyaya göstermek için tutuyorlar. Türk devletinin özel savaşını şimdi de KDP yapıyor. Böylelikle Kürt soykırımının üstünü örtmeye çalışıyor. Kürt halkının mücadelesine destek vermiyorsunuz, bari soykırımcıları meşrulaştırmayın. Bu nasıl Kürtlüktür? PKK'nin 50 yıllık mücadelesi olmasaydı bugün KDP de, Başûr'daki kazanımlar da olmazdı. Bu kadar işbirlikçi olunmaz, bu kadar Türk seviciliği olmaz. Türk devletini övüyor, PKK'yi de yerden yere vuruyor. Tamam da kim inanıyor sana? Başûr'da bile diktatörlük yapıyorsunuz. Konuştukça batıyorlar.

ROJ PÊŞMERGELERİ DENEN ÇETELERE HALKIN PARASI VERİLİYOR

Xelîfan'daki duruma ilişkin şahit olmasına rağmen hala bir açıklama yapılmamıştır. Kurtulan da gençlikten bir arkadaştır. Bütün genç arkadaşlar örnek almalıdır. 16 gün aç, susuz, ayakkabısı olmadan yürüyor ve arkadaşlara ulaşıyor. Ve şahittir. Hiçbir uyarı yapmadan pusu kurup arkadaşları şehit ediyorlar. Bunu ancak düşman yapıyor, Türk devleti yapıyor bunları. Şimdi aldığımız doğru bir bilgi de var. Bu Roj pêşmergeleri denenler, Xelîfan olayından önce Rojava'daki ailelerine telefon ediyorlar; "Xelîfan'a PKK'liler gelmiş, şimdi onların üzerine gidiyoruz" diyorlar. Anlaşılıyor ki Xelîfan'da bu arkadaşları katledenler doğrudan KDP'ye bağlı, hükümete değil. KDP'ye bağlı özel kuvvetlerle, bu Roj pêşmergesi denen çeteler. Çetedir bunlar. Bunlara pêşmerge demek, geçmişte mücadele eden pêşmergelere hakarettir. Nasıl ki Türkiye Suriye'de Irak gençlerini çeteleştirip dünyaya salmış, şimdi de KDP bunları çeteleştirmiştir. Bunlar ne gücüdür? Resmi güç değil, bu parayı kim veriyor? Hükümet vermiyor, hükümetin böyle bir kararı yok. Bu Roj pêşmergesi denen çetelere halkın parası veriliyor. Ondan sonra kalkıp Şengal'e gidiyor, Êzidî halkının evlatlarına, “bunlar yabancı güç” diyor.

KDP'nin bu yaptıklarının tarihe nasıl geçeceği bellidir fakat kendilerini de bitirecekler. Kürt halkı ile birlikte kendilerini de bitirecekler. Bu kadar dar görüşlü, Türk devletinin ne olduğunu anlamayan, bu kadar Kürt düşmanı bir devletin propagandasını yapan siyasi bir güç olamaz. Halepçe'den dolayı Güney'de en hassas konulardan biri kimyasal silahtır. Kimyasal silah gerekçesi ile ABD Saddam'ın üzerine gitti. Kürt gençlerine, gerillaya kimyasal silah kullanılıyor ama KDP buna karşı sessiz kalıyor. Bu bile KDP'nin gerçeğini ortaya koyuyor.

Buna karşı Kürt demokratları, sanatçılar, aydınlar tutum almalı. Böyle sessiz kalarak, seyrederek olmaz. Eğer bugün Kürt demokratları, sanatçıları, aydınları KDP'nin PKK'ye yaptıklarını seyrederlerse, KDP yarın başka bir güce aynısını yapar. Bu açıdan herkesi sorumluluğa davet ediyoruz. KDP, Xelîfan'daki şehitlerin hesabını vermelidir.

PKK VE KÜRTLER SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA KİMYASAL SİLAH SERBEST Mİ?

Sizin de belirttiğiniz gibi, Türk devleti gerilla güçlerine karşı kimyasal silah kullanıyor. HPG Werxelê’de kimyasal silah saldırısında 5 gerillanın şehit düştüğünü açıkladı. Buna rağmen uluslararası güçler hala sessiz. Hatta AKP-MHP iktidarına destek veriyorlar. Bu siyasi anlaşmaları nasıl görmek gerekiyor?

Türk devleti aylardır kimyasal silah kullanıyor. Özellikle savaş tünellerinde gerillaya bir şey yapamıyor. Uçakları etkili olmayınca bu defa kimyasal silaha başvurmuştur. Aylardır bu söyleniyor ama kimse harekete geçmiyor, sanki Türk devletinin kimyasal silah kullanma hakkı var. Bu savaş suçudur. PKK ve Kürtler söz konusu olduğunda bu silahlar serbest mi? BM'nin, AB'nin, kimyasal silah kullanımına yasak getiren devletlerin bunu açıklaması gerekiyor. Bu alçaklıktır. Türk devleti sadece Kürtlere değil, yarın başkalarına da yapar. Zaten Dersim Katliamında yaptıklarını itiraf ettiler. “Mağaralarda insanları fare gibi zehirledik” dediler. Dünya kamuoyunun bu konuda harekete geçmesi gerekiyor. Yoksa hiçbir inandırıcılığı kalmaz. Sanki Türk devleti tüm yasalardan, kanunlardan muaf tutulmuş durumda. Efrîn'i işgal edip yüzlerce sivili katletti, kimse hesap sormadı. İnsansız hava araçları yüzlerce sivili katletti, kimse hesap sormadı. Dünyada insansız hava araçlarını kullanmanın da yasaları, kanunları var. Bunların sivilleri öldürme riski var ve Türk devleti öldürüyor.

Buna karşı Kürt kamuoyunun da harekete geçmesi gerekiyor. Evet gerilla savaşıyor ama zehire karşı, kimyasal silaha karşı nasıl savaşacak? Japonya'da atom bombası atıldı, ne oldu? Japonlar teslim olmak zorunda kaldı. Aynı şeyi Türk devleti gerillaya karşı yapmak istiyor; kimyasal silahla gerillayı yok etmek istiyor. Zaten Türk askerinin gerillanın karşısına çıkıp savaşacak iradesi yok. Göğüs göğüse savaşma yok. Bir taraftan uçakla uzaktan bombalama var, bir taraftan kimyasal silah kullanma. Kürt yiğitleri karşısında savaşamıyorlar, kaçıyorlar. Aynı silahlarla karşı karşıya gelseler Türk askeri bir gün bile duramaz, hepsi kaçar. Çünkü bizim gerillamız fedaice savaşıyor. Neredeyse 6 aydır aralıksız bir şekilde Türk ordusuna karşı fedaice savaşıyorlar. Türk devleti gerillaya karşı çaresiz kaldığı için kimyasal silaha başvuruyor. Kimyasal silah kullanması yenildiğini gösteriyor. Zaten kimyasal silahı kullananların hepsi yenilgiye uğrayanlar, sonuç alamayanlardır.

AVRUPA’DAKİ HALKIMIZIN KIYAMET KOPARMASI LAZIM

Gerilla direniyor, direnecek ama karşısında kimyasal silah var. Bu yönüyle gerillaya destek verilmeli, kimyasal silah kullanımına karşı harekete geçilmeli. Avrupa'daki halkımızın kıyamet koparması lazım, gençlerin kıyamet koparması lazım. Bu zamanda gerillaya destek olunmayacaksa ne zaman olunacak? Bu suça karşı tüm Kürt halkının tutum koyması gerekiyor. Nasıl ki Halepçe'de tutum gösterildiyse, şimdi de gerillaya karşı kullanılan kimyasal için de tutum gösterilmeli.

Böylesi bir ortamda Kılıçdaroğlu, “Kürt sorunu vardır, muhatap HDP'dir, çözüm yeri de meclistir” açıklamasında bulundu. Hareketinizin de bu konudaki değerlendirmeleri basına yansıdı. Peki bu tartışmanın geldiği düzey nedir ve bu tartışma esas olarak hangi mecrada yürürse bir sonuca ulaşır?

Kılıçdaroğlu neden böyle bir çıkış yaptı, önce bunu değerlendirmek gerekiyor. AKP-MHP'nin 'çöktürme planı' çöktü. Bu nedenle bu açıklamaları yaptı. Eğer AKP-MHP'nin Kürt halkına ve demokrasi güçlerine karşı yürüttüğü savaş çökmeseydi, CHP de böyle bir açıklama yapma cesareti gösteremezdi. Zaten yıllardır CHP ve diğer partilere politikalarımıza ses çıkarmayın, Kürt sorunu politikalarımıza destek olun, biz tümden tasfiye edeceğiz, yok edeceğiz dediler. Bu nedenle CHP'sinden Saadete Partisi'ne, İYİ Partisi'ne ne kadar parti varsa Kürt halkına karşı yürütülen soykırım politikasına karşı ses çıkarmamıştır. Ama sonunda AKP-MHP'nin bu savaş politikası çökmüştür. Eğer CHP, Kılıçdaroğlu Kürtlerin varlığından söz ediyorsa sebebi budur, yoksa Kılıçdaroğlu ağzını açamazdı. Tabii ki muhatap meclistir, mecliste çözülmesi gerekiyor. HDP de muhataptır, Türkiye'deki siyaset de muhataptır, demokrasi güçleri de muhataptır.

Tabii Kürt sorunun çözümünde en başta da Önder Apo muhataptır. Tabii ki mecliste çözülecek ama Kürtler adına konuşacak, Kürtler adına en önemli kişi Önder Apo'dur. Önder Apo 23 yıldır tek kişilik hücrede niye tutuluyor? Ne yaptı? Şunu yaptı: Kürt halkını örgütledi, mücadeleye sevk etti, Kürt sorununu ortaya çıkardı, gündeme koydu. Bu nedenle 23 yıldır esaret altında. Eğer Kürt sorunu çözülecekse, bunu ortaya çıkaran Önderlik muhataptır. Önderliği muhatap almadan Kürt sorununu çözmek istemek, aslında çözümsüzlükte ısrardır. Mecliste çözülmesi gerektiğini en fazla gündeme getiren zaten Önder Apo'dur. Önder Apo baktı AKP bu sorunu çözmeyecek, seçim için kullanacak, "Ben bunu kabul edemem, git mecliste bir komisyon kur, ben de gelip konuşma yapayım, meclis bunu gündemine alsın" dedi.

Önderlik bunu dedikten sonra AKP 14 Temmuz 2015 yılında tekrar savaş başlattı. Sri Lanka modeli ile Kürt Özgürlük Hareketi tasfiye edilmek istendi. Önderlik, “Sorun mecliste çözülsün” dedikten sonra bütün görüşmeleri kestiler. Tabii ki sorun mecliste çözülmeli ama Önder Apo'yu dışlayarak sorun çözülmez. Türkiye'deki bütün demokrasi güçlerinin ve partilerinin de katılması gerekiyor, çözüm ancak böyle sağlanır. CHP gerçekten samimi ise bunu seçim politikası olarak görmemeli. Biz böyle olduğunu söylemiyoruz, çünkü artık siyasete alet edilecek bir konu değil. Türkiye'nin sorunudur. Türkiye bu sorunu çözmeden ayaklarındaki prangalardan kurtulamaz. HDP'nin de, tüm demokratik kurumların da bu konuda rol alması gerekir. Çözüm politikası konusunda adım atılırsa biz kolaylaştırırız. Öyle dedikleri gibi 'PKK savaşmak istiyor, her şeyi savaşla halletmek istiyor' gibi bir durum yok. Böyle bir politikamız, böyle bir paradigmamız yok. Tamamen meşru savunma yapıyoruz. Bu dünyada makul bir çözüm önerisi ortaya koyacak birisi varsa, o da Önder Apo ve hareketimizdir. Ama gerçek bir çözüm politikası ortaya konulması lazım. Öyle oyalama ile, alavere dalavere ile, Kürt Memet nöbete durumu ile olmaz. Kürtler artık bilinçli bir halktır. Hangi politikanın ne anlama geldiğini biliyor. Bu anlamda herkes elini taşın altına koymalıdır.

Kılıçdaroğlu'nun açıklamasına, bildiğiniz gibi en sert tepkiyi Erdoğan-Bahçeli verdi. “Kürt sorunu yoktur, biz çözdük” minvalinde açıklamalar yapıldı. Erdoğan'ın Kürt düşmanı olduğunu itiraf etmesi için başka ne söylemesi gerekiyor?

Erdoğan zaten bunları yeni söylemiyor. 2003 yılında “Kürt sorununu ne yapacaksınız” diye sorulduğunda Erdoğan, “Düşünmezseniz Kürt sorunu yoktur” demişti. Çünkü o zaman uluslararası komplo gerçekleşmişti, devlet bu iş artık bitmiştir diyordu. Apo'yu esaret altına aldık, PKK'yi bitirdik, Kürt sorununu da hallettik, diye düşünmüşlerdi. Ne zamana kadar? 2005-2006 yıllarında yeniden mücadeleye başladık, Erdoğan o zaman hareketin ayağına geldi. Eğer bir yumuşama olmasaydı, biz ateşkesler yapmasaydık AKP o zaman çökecekti. Önder Apo bir şans tanıdı ama Erdoğan bunu çok kötüye kullandı. Erdoğan gerçek yüzünü açığa çıkardı. Bazen ne söylediğini bilmiyor, freni patlamış gibi konuşuyor. Türkiye'de bir reklam vardı, “kontrolsüz güç, güç değildir” diye. Erdoğan'ın durumu da öyle. Evet, ona göre Kürt sorunu çözülmüştür. Başka zaman da “dondurduk, bilmem nereye koyduk”, diyor.

Erdoğan'ı zaten kimse dikkate almıyor, Kürtler inanmıyor. Eskiden Erdoğan'a oy veren Kürtlerin bir bölümü de Erdoğan'dan uzaklaşıyor. Çünkü demokrat olmadığı, Kürt sorununu çözmek istemediği, iktidarda kalmak isteyen ve sadece yandaşlarına rant sağlayan biri olduğu görüldü. Demokratlar da, Kürtler de Erdoğan'ın ne bir sözüne inanırlar ne de sözlerini ciddiye alırlar. İstediği kadar Kürt sorunu yoktur desin. Kılıçdaroğlu “Kürt sorunu var” dedi diye tüm Türkiye tartışmaya başladı, yoksa nasıl herkes Kürt sorununu tartışıyor? Bütün toplum, siyaset, basın niye ciddiye alsın? Var ki herkes ciddiye alıyor, tartışıyor. Bu yüzden Erdoğan ve Bahçeli'nin açıklamalarının hiçbir önemi yoktur.

HDP daha önce duyurduğu tutum bildirgesini böylesi bir ortamda kamuoyu ile paylaştı. Bu tutum bildirgesi Türkiye siyasetine nasıl bir etkide bulunabilir?

Tutum bildirgesinin açıklanmasından sonra yaşanan gelişmeleri olumlu bulduk. HDP böyle bir deklarasyonla Türkiye siyasetine müdahale etmiş oldu, tutum belirlemiş oldu. Türkiye'nin gündemi zaten 11 maddede ortaya konulanlardır. HDP bunu ortaya koyunca herkes tartıştı. Bu yönü ile HDP önemli bir çıkış yaptı, itibar da kazandı. Türkiye siyasetinde sadece Kürt sorununda değil, diğer tüm sorunlarda bir aktör olacağını ortaya koydu. Bu yönü ile olumlu gördük. Kuşkusuz eleştirenler olabilir, yetersiz görenler olabilir ama mevcut koşullarda alınan tepkilere bakıldığında doğru bir iş yapılmıştır. Türkiye toplumu ve siyaseti olumlu yaklaştı. Kürt sorunu pozitif bir biçimde gündeme girdi. Bu anlamda HDP'nin çıkışı önemlidir. Tabii bu çıkışı sürdürmek gerekiyor. Bu deklarasyonu olumlu gören çevrelerle, demokratik kurumlarla, kadın, gençlik ve emek örgütleri ile, kısacası demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesle görüşmeleri gerekiyor. Deklarasyonu olumlu gören herkesle ilişki geliştirmeliler, bu ilişkileri daha sıkı hale getirmeliler. Bizler olumlu karşıladık, başarılar diliyoruz.

Demokrasi güçleri de HDP'ye sahip çıkarak, daha etkili olmasını sağlamak için rollerini oynamalılar. HDP zaten güçlü bir parti. Bu kadar saldırıya rağmen ayakta kaldıysa demek ki doğrulara sahip, halkın desteğine sahip. Türkiye'nin demokrasi mücadelesinde rolünü oynayacaktır. Tabii ki herkesin rolü bellidir. HDP de bunu biliyor. Türkiye'nin en önemli sorunu olan Kürt sorununun çözümünde Önder Apo rol oynamasa çözülemez. Bunu HDP de biliyor, CHP de, AKP de, herkes de biliyor. AKP bilmiyor mu en temel aktörün Önder Apo olduğunu? Yerel seçimlerde zorlandılar, koşa koşa Önder Apo'nun ayağına gittiler. Bu gerçeklik ortadadır. Geçmişte İmralı ile görüşülmedi mi? Devlet adamları gitti görüştü.

Bu yönüyle Önder Apo'nun muhataplığının tartışılması doğru değil. Sorun, nasıl çözülecek, hangi parametrelerde çözülecek, çözüm projesi ne olacak bunların tartışılması gerekiyor. Önemli olan sorunu çözmek. Şu kişi olsun, bu kişi olsun tartışması saptırmadır. Muhatapların kim olacağını tarihsel süreç belirlemiştir, Kürt halkının mücadelesi belirlemiştir. Türkiye'nin demokratikleşme sürecinde Kürtler de, Aleviler de, kadınlar da, emekçiler de önemli bir aktördür. Yani HDP'nin programına destek verecek çok büyük bir kesim var, HDP de bu güçlerle ilişki içerisinde rolünü daha da güçlendirebilir.