Tecride Karşı Uluslararası Delegasyon: Dayanışma büyütülmeli

Tecride Karşı Uluslararası Delegasyon, Amed’deki ziyaretlerine devam etti. Ziyaretlerde, enternasyonal dayanışmanın önemine dikkat çekildi.

Tecride karşı hukukçu, gazeteci ve akademisyenlerden oluşan ve 7 farklı ülkeden ülkeye gelen 36 kişilik Tecride Karşı Uluslararası Delegasyon’un 12 üyesinin Amed’deki ziyaretleri ikinci gününde devam etti. Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Genel Merkezi’ni sabah saatlerinde ziyaret eden heyet üyeleri, derneğin Eş Genel Başkanı Bünyamin Şeker ve şube yöneticileri tarafından karşıladı.

Ziyarette, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit, tecridin topluma yansıması, kimyasal silah kullanımı, yas ve gömülme hakkına yönelik engellemeler, ekolojik tahribatlar, gösteri ve yürüyüş yasaklamaları, kadın aktivistlere yönelik tutuklamalar, cezaevlerindeki işkenceler ve hasta tutuklular konularındaki yaşanan hukuksuzluklara dair bilgiler paylaşıldı.

 BASKI VE SALDIRILARA DİKKAT ÇEKİLDİ

Ziyarette ilk konuşan ÖHD Eş Genel Başkanı Şeker, özellikle 2015 yılından sonra Kürt sorununda askeri "çözüm" mekanizmalarının devreye konulduğuna dikkat çekerek, “Cezaevlerindeki tecrit durumu, dil üzerindeki baskılar, gösteri ve yürüyüş eylemlerindeki baskılar, 2015 yılından bu yana Kurdistan illerinde çok ciddi kendini gösterdi. Süresiz yasaklamalar var. Van’da bin 600 günü aşan yasaklamalar hala devam ediyor. Son dönemlerde özellikle tutuklamalar artarak devam ediyor. Kadına yönelik şiddete karşı mücadele yürüten kadınlar tutuklanıyor. Türkiye’de Kürtlere karşı bu örnekler her gün yaşanıyor. Yine Türkiye’de Kürtçe resmi dil olarak kullanılmıyor, kamusal alanda kullanılması yasaklanıyor, seçmeli ders olarak seçilebiliyor, onda da kadro yetersizliğinden sınıflar açılmıyor. 2019-2020 yılları içerisinde bir dil ağı oluşturuldu ve Kürtçenin anadil olması için imza toplandı” diye belirtti.

 Temel problemlerinin hukuki çevredeki muhatapsızlık olduğunu vurgulayan Şeker, şöyle devam etti: “2011 yılından bu yana avukat görüşü yaptırılmıyor, binlerce avukatın başvuruları, çağrıları oldu. En son Haziran ayında 775 avukat Adalet Bakanlığına başvuru yaptı. Ancak o tarihten bugüne herhangi bir şekilde bu talebe cevap verilmedi. Türkiye yasalarında bir avukatın cezaevindeki bir bireyle görüşme yapabilmesi ya da yapmaması yasalarla açıklanmış. Eğer bir avukatına ‘örgüt’ adı altında soruşturma açılırsa görüşme engellenir. Ancak Sayın Öcalan’ın ve yanında kalan 3 tutuklunun bir avukat yasaklaması söz konusu değil. Hukukun Türkiye’de Kürtlere yönelik nasıl işlediğinin fotoğrafını size aktardık. Birçok ihlale ilişkin başvurularımız olmasına rağmen yetkili kurumlar görevini yerine getirmiyor. Mevcut iktidar hukukun üstünlüğü ilkesini tanımamakta. AİHM tarafından Öcalan, Kavala, Demirtaş hakkında verilen kararları uygulanmıyor. Biz de hukuk örgütleri olarak bu sorunlarla mücadele etmeye devam ediyoruz.”

'ÇOK SAYIDA İŞKENCE TESPİT EDİLDİ'

ÖHD Amed Şube Eşbaşkanı Özüm Vurgun, hazırladıkları raporlara göre Amed’de son bir yılda çok sayıda işkence vakası yaşandığına değindi. Vurgun, şunları söyledi: “Kapalı alanlarda, gözaltı merkezlerinde çok sayıda şiddet vakası var. Bu vakalarda kaba dayak ve cinsel şiddete varabilecek saldırılar gerçekleştiriliyor. Bunlarla ilgili suç duyuruları ise sürekli cezasızlık politikaları ile kapatılıyor. Şu ana kadar sadece bir tanesi yargılama söz konusu oldu, ona da ‘basit yargılama’ denildi ve kişi beraat ettirildi. Aslında bu yaşananlar da Öcalan üzerindeki tecridin nasıl topluma yayıldığını gösteriyor.”

Son iki seçimde HDP’nin 106 belediyesinin gasp edilmesine değinen Vurgun, “Bununla beraber seçilmiş belediye eşbaşkanların hepsi tutuklandı.  Daha sonrasında 8 Mart, 1 Mayıs, 25 Kasım gibi önemli günlerde oraya katılan kişilere soruşturma dosyaları açılarak o kişiler yargılandı” dedi.

 KİMYASAL SİLAH SALDIRILARI

Vurgun, Nisan 2021’den Kasım 2021’e Türkiye’nin 2 bin 567 kez kimyasal silah kullandığı ve 49 gerillanın şehit düştüğü bilgisinin kamuoyuna yansıdığını hatırlattı. Vurgun, Türkiye'nin kimyasal silah kullanımın araştırılmasını isteyen kişiler hakkında soruşturma başlatıldığını ve bu kapsamda Şebnem Korur Fincancı’nın 2 buçuk ay tutuklu kaldığını dile getirdi.

 'TECRİT HERKESE SALDIRI OLARAK YANSIYOR'

Tecrit bağlantılı süren savaşta insanların göçe zorlandığı ve kentsel dönüşüm adı altında insanların evlerine el konulduğu gibi konulara da değinen Vurgun, “Bu durum yoksul kesim üzerine uygulanıyor, insanlar daha da yoksullaştırılıyor ve asimilasyona maruz kalıyor. Türkiye topyekûn bir savaş halinde ekolojiye saldırıyor, Kurdistan’ın dağlarına, nehirlerine saldırıyor. Tecrit dediğimiz şey sadece Öcalan üzerinde değil muhalif olan ve tüm Kürt halkına hissettiriliyor” dedi.

 HASTA TUTSAKLAR

Cezaevinde yaşanan hak ihlallerine değinen Avukat Fırat Taşkın ise Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecride dikkat çekti. Abdullah Öcalan’dan 22 aydır haber alınmadığını, avukatların ve ailelerin iletişim kuramadığı tutsakların karşı karşıya kaldıkları hak ihlallerini tahmin edebildiklerini sözlerine ekleyen Taşkın, “Cezaevlerinde sadece fiziksel baskılar yok, aynı zamanda sosyolojik ve psikolojik baskılar da söz konusu. Hasta tutukluların durumu her geçen gün ağırlaşırken, tahliyeleri olmadığı için ölüm haberleri alıyoruz. Soruşturma dosyalarını takip ettiğimiz zaman taleplerimizin hiçbiri kabul edilmiyor ve takipsizlikle sonuçlanıyor. Hasta tutukluların ölümlerine şüpheli ölüm olarak bakıyoruz. Cezaevlerinde tutsaklar Kürtçe olan hiçbir şeyi alamıyor bu da ırkçılıkta dışa vurumdur. Yine Cumhurbaşkanlığı af yetkisini politik tutsaklara kullanmadığına şahit olduk” diye konuştu.

Yas ve gömülme hakkına ilişkin bilgi paylaşımında bulunan Avukat Muhittin Muğuç ise şunları dile getirdi: “Bu konuda da çok ciddi hukuksuzluklar var. Özellikle gerilla cenazelerinde sorunlar yaşamaktayız. Cenazeyi almak için muhatap bulamıyoruz. Ailelerimiz cenazeleri teslim konusunda gerekeni yapmaktalar fakat ilk gittikleri yerlerde kötü muameleyle karşılaşıyorlar. Bunun failleri kolluk, polis oluyor. Taziyelere ‘leş’ sözleriyle ailenin maneviyatına saldırı gerçekleştiriliyor. Bu konudaki şikayetlerde dikkate alınmıyor. HSK görevini yerine getirmiyor. MEBYA-DER’de bu konuda çalışmalar yürütüyor bu konuda tutuklanan arkadaşlar oldu ve bizde onların avukatı olduğumuz için biz de aynı soruşturmaya tabi tutularak işimiz engellendi. Cenazeler teslim alınamıyor, kimliği belli olmasına rağmen aileye haber verilmeden kimsesizler mezarlığına gömülüyor. Kişinin kimliği belli olmasına rağmen ısrarla ailelerden DNA örneği alınmakta.  Yas ve gömülme hakkı konusunda ailelerin de hak ihlali yaşaması üzerine başvurular yapmaktayız.”

Konuşmaların sonrasında tecrit ve avukatların yaşadığı sorunlarla ilgili enternasyonal dayanışmanın büyütülmesi mesajı verildi.

Heyet sonrasında Rosa Kadın Derneği’ne geçerek, Dernek Başkanı Adalet Kaya ve yöneticilerle bilgi alışverişinde bulundu.

ÖZEL SAVAŞ POLİTİKALARI VE KADINLAR

Kadına yönelik şiddete karşı mücadele yürüttüklerini ifade eden Adalet Kaya, özellikle sıcak savaşla birlikte şiddetin arttığını dile getirerek, “OHAL’in ilan edilmesiyle biz tekrar örgütlendik. 10 yıldır inşa edilen bu tekçi sistemin yansımalarını görüyoruz. Bu yansımaların özellikle kadına ve çocuğa yönelik şiddet boyutu var. Özellikle Kürt kentlerinde kadınlar Kürt oldukları için çoklu şiddet boyutlarına maruz kalıyor. Özel savaş politikaları dediğimiz boyutlara maruz kalıyoruz. Özel savaş dediğimiz politikaları da tecrit olarak tanımlıyoruz. Toplumu politik bilincinden uzaklaştırmak için psikolojik politikalar yürütülüyor. Kürt kadınlarının güçlü olduğu dönemde şiddetin azaldığını gördük fakat şimdiler de devlet kaynaklı şiddet arttı. Psikolojik bir savaş yürütülüyor. Sokaklar da kadınlar fuhuşa çocuklar da uyuşturucu kullanımına zorlaştırılıyor” dedi.
Sonrasında heyetin “Kürt kadınlarının devlet içindeki mekanizmalara erişimi” sorusu üzerine Kaya, şunları dile getirdi: “Kayyumlar ve OHAL dönemi sivil toplum örgütlenmesinin ortadan kaldırıldığı bir dönemdi bu başlı başıma ortadan kaldırma dönemiydi. Kürt kadın hareketi bu süreçte de durmadı, çalışmalarına devam etti. Son 5 yıldır artık resmî olarak da örgütlenmemizi gerçekleştiriyoruz. Çalışmalarımızın başladığı tarihten bu yana da yargı tacizine maruz kalıyoruz. Kayyumlar atanmadan önce mekanizmalar vardı, anlayışımızın hayata geçirildiği mekanlardı. Şu an da Kürt kadınlar kayyum yönetimindeki belediyelerin sığınaklarına gitmek istemiyor.”

Ziyaret soru cevapla son buldu.