Fransa Kürtlere karşı Ankara rejimini mi ithal ediyor?

Birkaç hafta içerisinde Lyon’da üç ırkçı saldırı gerçekleşti, üç kentte polis baskınları gelişti, çok sayıda kişi tutuklandı, onlarca Kürt de karakollara çağrılarak baskılara maruz kaldı. 2019’dan beri onlarca kişinin mal varlığı donduruldu.

Ankara güdümlü onlarca ırkçı Fransa’nın Lyon kentinde saldırıya geçtiği gün Rohbin, dernekte misafir olarak bulunuyordu. İçeriye girmeye çalışan kar maskeli 20’yı aşkın saldırgana karşı dört kişiydiler.

3 Nisan’da Lyon’da gerçekleşen ırkçı saldırı Fransa’da gündem olmuştu. Ama bu saldırının öncesi vardı, planlıydı. Saldırganların tümü kara kıyafetli ve kar maskeliydi.

SALDIRIDAN ÖNCE KEŞİF

20 yılı aşkın bir süredir aynı kentin merkezindeki 7’nci bölgede bulunan Mezopotamya Kültür Merkezi’nde o gün sadece dört kişi vardı. Saldırganlar, keşif yapmış ve uygun zamanı beklemişlerdi.

Saldırıdan önce Kültür Merkezi’ni korumak için alanda bir grup anarşist vardı. Onlar başka bir eylem için derneğin önünden ayrıldığında, saat 14.00 sıralarında saldırganlar harekete geçmişlerdi.

Rohbin, o günü anlatırken “anlaşılan gözlüyorlardı” diyor. 25 Mart’ta üç kişinin keşif yaparken dikkatlerini çektiğini söyleyen Rohbin, “Yüzlerini gördük ama arkadan fotoğraflarını çekebildik. Bu keşiften bir hafta sonra saldırı oldu” diye ekliyor.

Rohbin’e göre derneğe saldıranlar 25 dolayında kişiden oluşuyordu, 15 kadar kişi de nöbet tutuyordu. “Ellerinde muşta (yumruk gibi vurmak için kullanılan demir) vardı, beysbol sopaları, bıçak vardı. Bıçak kullanma fırsatları olmadı.”

TÜMÜ KARA KIYAFETLİ, KAR MASKELİYDİLER

Derneği korumaya çalışan dört kişi de yaralandı. Rohbin, “Yaralarımız muşta ile oldu” diyor. “İçeri girdiklerinde, yüzleri kapalıydı. Kar maskeliydiler. Tümü siyah giyimliydi. Boyları da 1,65 civarındaydı. 20-25 yaşlarındaydılar. Bunlar yakın dövüş eğitimi almış kişilerdi.”

Saldırganlara bilardo topları, ıstakalar, çay bardakları ve sandalyelerle karşılık verdiklerini anlatan Rohbin, “Onları içeri sokmadık” diyor. Rohbin’e göre “muhtemelen linç edip sanal medyada paylaşmak istiyorlardı, ama başarılı olamadılar”.

SALDIRGANLARDAN KALAN CEP TELEFONU

Saldırganlardan 5 ila 6 kişinin yaralandığını ve kaçmak zorunda kaldıklarını belirten Rohbin, “Bir telefon elimize geçti, polise verdik” diyor.

Dernek yetkilileri, ırkçı-faşist tehdit konusunda daha önce polise bilgi verdiklerini belirtiyor. Ancak herhangi bir tedbir alınmamış.

NEWROZ GÜNÜ DE TAKİP EDEREK SALDIRDILAR

3 Nisan saldırısından önce, mart ayında da saldırı girişimleri olmuştu. 20 Mart Newroz eyleminin dönüşünde, dört kişi bayrak ve pankartları derneğe götürürken 20 dolayında kişi tarafından takip edildi. Durumu fark eden Kürtler, kendilerinden yaklaşık 1 kilometre uzakta olan eylemci grubu haberdar etti. Rohbin, “Yetiştik” diyor. Bu olayda saldırganlardan 6’sı yaralandı ve bir kişi de Kürt eylemcilerin elinde kaldı. Rohbin, “Üzerlerinde ne kimlik ne de telefon vardı. Önceden örgütlenmişlerdi. Hatta biri korkudan Yozgatlıyım ama Türk değilim dedi” diye anlatıyor. Saldırganların Lyon dışından örgütlenerek getirildiğine işaret eden Rohbin, Newroz’dan dört gün sonra 24 Mart’ta bu kez derneğin duvarına “RTE” ve “Akıllı olun” şeklinde tehditler yazıldığını söyledi.

“Bunların Lyon’da sayıları fazla ama cesaretleri yok. Çakal psikolojisi ile hareket ediyorlar. Zayıf gördükleri anda grup halinde saldırıyorlar” diyen Rohbin, bu saldırıların Ankara ile bağlantılı olduğuna işaret ediyor: “Büyük ihtimal Türkiye’deki durumla bağlantılı. Türk devleti her krize girdiğinde bu tür saldırıları organize ediyor.”

MİT’İN ULUSLARARASI SUÇ ŞEBEKESİ, BOZKURTLAR

Fransa’daki Kürt organizasyonlar Lyon’daki saldırıların Ankara’nın emrindeki paramiliter ırkçı oluşum Bozkurtları işaret etti. Fransa Demokratik Kürt Konseyi (CDK-F), Bozkurtların Fransa topraklarında düzenlediği saldırıların MİT’ten bağımsız olmadığını kaydetti. Kasım ayı başında Bakanlar Kurulu, Bozkurtları resmen feshetme kararı almıştı, ancak fiiliyatta yaptırım uygulanmadığı görülüyor. Oysa bu oluşum, kuruluşundan bu yana Türk devletinin paramiliter gücü olarak hem yurtiçinde hem de yurtdışında özellikle Ermeniler ve Kürtlere saldırarak ağır suçlar işliyor.

FRANSIZ HÜKÜMETİ CESARETLENDİRİYOR

Ankara’nın izlediği Kürt karşıtı politikalarla bağlantılı bu saldırılar, Fransa’nın son zamanlarda Kürtleri hedefleyen yeni baskıcı uygulamalardan da cesaret alıyor.

Lyon’daki saldırılar Fransız polisinin üç kentte Kürtleri hedef alan ev baskınlarına denk geldi. 23 Mart günü Paris, Marsilya ve Draguignan’da Kürtlere yönelik düzenlenen eş zamanlı baskınlarda en az 12 kişi gözaltına alındı, bunlardan 7’si tutuklandı.

TARHAN: MARSİLYA’DAKİ BASKINLAR SİYASİ

Demokratik Kürt Toplum Merkezi (DKTM) Eşbaşkanı Erhan Tarhan, “Yüzde yüz siyasi kararla, üsten alınan bir kararla baskınların yapıldığından eminiz” diyor.

“Daha önce herhangi bir uyarı ya da bildirilen bir soruşturma yoktu” diyen Tarhan, “Bunun tamamen Türkiye’nin Erdoğan’ın Kürtleri bulundukları her alanda baskılama, sindirme politikasının bir parçası olarak görüyoruz” diye belirtiyor.

TÜRKİYE TARZI YENİ SİNDİRME POLİTİKASI

Son baskından sonra, kentte Kürtlere yönelik baskılar yeni bir boyut kazandı. Tarhan’a göre “Erdoğan’ın uygulamaya çalıştığı sindirme politikasının aynısı yürütülüyor.”

Zira 100’e yakın kişi farklı zamanlarda karakola çağrılıp, soruşturma bahanesiyle derneğin baskı yaptığına dair dayatma ve ajanlaştırma gibi bir yönelimle karşı karşıya kalmış.

Tarhan, “Dernek bize gelip baskı uyguladı” dayatmasında bulunuyorlar. Anket çalışması diye çağırıyorlar. Bu yoğunlukta ilk kez görüyoruz. Bu Avrupa ve Fransa tarzı bir uygulama değil. Tamamen Türkiye’nin hareket tarzına benziyor” diye tepki gösteriyor.

Tutuklu yedi kişi için itirazda bulunduklarını söyleyen Tarhan, “İkisinin sağlık durumları tutukluluğa elverişli değil. Biri kanser tedavisi görüyor, birinin iki ayda bir tüm kanının değişmesi gerekiyor. İtirazlarla, en kısa zamanda bırakılmaları için çabalıyoruz” şeklinde konuşuyor.

ANKARA’DAKİ DAVA FRANSA’YA TAŞINDI

Ankara yöntemleri Paris’te daha da belirginlik kazanıyor. CFDK eski Eşbaşkanı Vedat Bingöl, 24 Mart günü bir mektupla karakola çağrıldı. Bingöl, avukatı ile birlikte randevuya gitti. Bingöl, “Karakola gittiğimizde Ankara savcılarının açtığı bir davaya ilişkin 10 sayfalık bir yazı vardı. Bunun üç ila dört sayfası sosyal medyadan alınan fotoğraflar ve SETA’nın (Türk hükümetine bağlı kuruluşlardan Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı) Avrupa'daki çalışmalarımız hakkında hazırladığı bir kitaptan alınan bir-iki fotoğraf vardı” diye anlatıyor. Sorulara yanıt vermeyi reddettiklerini söyleyen Bingöl, sanal ağlardaki paylaşımlarının suç sayılarak Ankara’da dava açıldığını ifade etti.

İKİ YILDIR YENİ BİR UYGULAMA VAR

Bingöl, aslında yaklaşık iki yıldır kendilerine yönelik “mal varlığını dondurma” ve “banka hesaplarını dondurma” gibi yöntemler kullanıldığına dikkat çekiyor. Böyle bir karar 13 Haziran 2019’da Resmî Gazete’de yayınlanmıştı. Bingöl’e göre bu yeni baskı kampanyası da Ankara ile bağlantılı: “13 Haziran 2019’da Fransa Dışişleri Bakanı Türkiye’ye gitti ve Türk Dışişleri Bakanı ile görüştü. Görüşme sonrası basın açıklamasında (Türk Bakan) bu karara ilişkin teşekkür etti ve ‘teşvik ediyoruz’ gibi bir açıklama yaptı. Bu süreç devam etti ve son 6 ay içerisinde 12 Kürt daha bu listeye eklendi.”

Bingöl, Marsilya’daki baskınların da 2 Mart’ta Fransa Cumhurbaşkanı  Macron’un Türk mevkidaşı Recep Tayyip Erdoğan ile telefon görüşmesi ve 18 Mart’ta her iki ülkenin dışişleri bakanları arasındaki görüşme ile bağlantılı olduğuna işaret ediyor.

DEVLET MEKANİZMASINDA ETKİN HALE GELEN TÜRK YANLILARI

Fransız devletinin yaptırımlarına maruz kalan CDK-F sözcüsü Agit Polat, devlet içerisinde etkin hale gelen Türk yanlısı yapıların olduğunu düşünüyor.

Polat, “Fransa’da Kürtler dönem dönem devlet mekanizması içerisinde etkin hale gelen kimi Türk yanlısı yapıların hedefi haline dönüşmektedir” diyor.

Polat, 1993 yılında Kürt kurumlarına yönelik geniş çaplı operasyonlar, 2006 yılından üç Kürt kadın devrimcinin katledildiği 2013 yılına kadar 700’ü aşkın Kürdün anti-terör savcılığı tarafından yürütülen soruşturmalar kapsamında göz altına alınmasını örnek olarak gösteriyor.

2019’DAN BERİ YENİ BİR DURUM YAŞANIYOR

Paris katliamından 2019’a kadar “Kürtlerin Fransa’da sözkonusu yapıların baskılarına maruz kalmadığını açıkça belirtebiliriz” diyen Polat, “Şüphesiz bunun nedenlerinin en başında Paris katliamı gelirken, diğer yandan da Kürtlerin Rojava ve Güney Kürdistan’da DAİŞ’e karşı verdikleri mücadelenin de etkisi olmaktadır” değerlendirmesinde bulunuyor. Kamuoyunda Kürt mücadelesinin haklılığının çeşitli kurumlarda faaliyet yürüten bürokratları da etkilediğini söyleyen Polat, “Fransa’da Kürtlere yaklaşım noktasında 2013 öncesi ve sonrası olarak bir ayrışmaya gitmek çok abartılı olmasa gerek diye düşünüyorum” diyor.

Ancak 2019 yılında Kürt siyasetinde bir değişimin gözlemlendiğine işaret eden Polat, “2019 yılının Kürtlerin DAİŞ’in elinde bulundurduğu son alan olan Bahoz’u da ele geçirdiği yıl olduğunu hatırlamakta fayda olduğunu düşünüyorum” diye belirtiyor.

YENİ BASKI KAMPANYASININ BİLANÇOSU

-Nitekim 2019 yılının başında 16 Kürt aktivist ve yöneticilerinin mal varlıkları “terör örgütünü” destekledikleri gerekçesiyle idari bir yaptırım kapsamında donduruldu.

-2020 yılının şubat ayında Bordeaux kentinde 6 Kürt aktivist, anti-terör savcılığının talimatıyla gözaltına alınarak Paris’e götürüldü. Bunlardan 5’i serbest bırakıldı, biri halen tutuklu.

-Aynı yıl eylül ayında, Fransa devleti bugüne kadar yapmadığı bir ilke imza atarak, 14 yıldır siyasi sığınma talebinde bulunan ve üç çocuğu Fransa’da doğmuş bir Kürt aktivisti kendi hukuku ve Cenevre sözleşmesini ihlal ederek Türkiye’ye sınırdışı etti.

-2020 yılı içerisinde ayrıca 20 yılı aşkın bir süredir Fransa’da yaşayan 4 Kürdün siyasi sığınma statüleri, 2012 yılında “terör” kapsamında ceza aldıkları gerekçesiyle iptal edildi.

-Ocak 2021’de 14 Kürdün mal varlıkları donduruldu.

-5 Nisan 2021’de 6 Kürdün daha mal varlıkları donduruldu.

-Mart ayında ise Marsilya başta olmak üzere üç kentte çok sayıda Kürt gözaltına alındı, 7’si tutuklandı.

Polat, “Son olarak da ben ve Vedat Bingöl’ün Fransız Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian’ın 13 Haziran 2019 tarihinde gerçekleştirdiği Türkiye ziyaretinden bir gün önce dondurulan mal varlıklarımız, 15 Nisan 2021 tarihinde yenilenmiştir” dedi.

AMAÇ SİNDİRMEK

Polat ve Bingöl, bu yaptırıma en uzun süre maruz kalan iki kişi olarak dikkat çekiyor. Polat, “Hiçbir hukuki dayanağı olmayan, tamamıyla siyasi bir kararı teşkil eden söz konusu yaptırımlar esasen Kürt aktivistlerini hedef alarak sindirmeyi amaçlamaktadır” vurgusunda bulunuyor.

Normal şartlarda ülkenin İçişleri Bakanlığı bünyesinde alınan bu kararların, Kürtler sözkonusu olduğunda Dışişleri Bakanlığı’nın baskısı ve direktifleri doğrultusunda alındığına dikkat çeken Polat, şu hususların altını çiziyor: “Önceki İçişleri Bakanı Crhisophe Castaner ile yaptığımız bir görüşmede bize açık bir şekilde ‘Fransa’da Kürt konusu diplomatik bir konudur’ dedi. Mevcut İçişleri Bakanına (Gerald Darmanin) hitaben Fransa’da Kürtlerin maruz kaldığı baskılara ilişkin yazdığımız bir mektuba aldığımız yanıtta ise ‘durumu incelemek üzere Dışişleri Bakanını bilgilendirdik’ şeklinde yanıt aldık. Burada şu çok açık olmaktadır hem Fransa’da hem dışında yaşayan Kürtlere ilişkin inisiyatif, Dışişleri Bakanlığı içerisinde yıllardan buyana bulunan birkaç diplomatın insafına bırakılmaktadır.”

‘ARTIK TUTARLI BİR KÜRT SİYASETİ KAÇINILMAZDIR’

Fransa’nın artık tutarlı bir Kürt politikası oluşturması gerektiğini kaydeden Polat, şöyle noktalıyor: “Kürt sorununun oluşumunda Fransa’nın da tarihsel bir sorumluluğu var. 300 bin Kürdün yaşadığı, on binlerce Kürdün doğduğu, Rojava’da DAİŞ’e karşı Kürtler ile birlikte savaştığı, milyonlarca Kürt dostunun bulunduğu ve en önemlisi de 2013 yılında üç Kürt kadının başkentinde katledildiği bir Fransa’nın artık Kürt sonunun çözümünde doğru ve bütünlüklü bir yaklaşım benimsemesi gerektiği kaçınılmazdı. Siyasal konjonktürün bunu kendisine çok kısa bir süre içerisinde mecbur kılacağı da açık bir şekilde görülmektedir.”