Irak ve Başûrê Kurdistan’da erken genel seçimlerin verdiği mesajlar

Irak ve Başûrê Kurdistan’da halk, üç gün önce sandık başına gitti. Gerek seçime katılım oranı ve gerekse özellikle Kürdistan partilerinin oy kaybetmesi ile halkın vermek istediği mesajlar nedir ve nasıl ele alınmalı diye bakmak gerekir.

Irak ve Başûrê Kurdistan’da 10 Ekim günü erken genel seçimler yapıldı. Bu seçim, Irak’ta 2003 yılında Saddam Hüseyin diktatörlüğünün yıkılmasından sonra başlayan seçimlerden bugüne kadar yapılan ilk erken genel seçimler oldu.

Erken genel seçimlerin yapılmasının temel nedeni, 2019 yılı Ekim ayında Bağdat başta olmak üzere Irak’ın güneyindeki Şii kentleri Necef, Kerbela, Zikkar, Missan, Mussena, Nasıriye, Divaniye ve diğer kentlerde Ekim ayında başlayan ve yaklaşık bir yıl kadar aralıksız bir şekilde devam eden gösterilerdi. Bu gösterilerde halk, hizmet yetersizliğini eleştirdi, bölgeler arasındaki dengesizliğin giderilmesi, işsizliğin son bulması, yolsuzluklarla etkili bir şekilde mücadele edilmesi, yolsuzluk yapanların yargılanması, en başta da erken genel seçimlerin yapılması, seçime şu an var olan partilerin hiçbirinin katılmaması gibi birçok talep ileri sürdü. Taleplerinin en başında da iş başında olan hükümetin istifa etmesi geliyordu.

Gösterilerden yaklaşık 2 ay sonra dönemin Başbakanı Adıl Abdulmehdi istifa etti. Abdulmehdi’nin istifasından yaklaşık beş ay sonra ancak Mustafa Kazımi hükümeti kurulabildi. Kazımi hükumeti de birçok söz vererek kuruldu. Verdiği sözlerin başında da erken genel seçimlere gidilmesi geliyordu. Erken genel seçimlere gidildi ancak çok fazla erken olduğu da söylenemez. Zira göstericiler “seçim hemen şimdi” diyordu.

İkincisi; göstericiler var olan partilerin hiçbirinin seçime girmesini istemiyordu. Ama buna rağmen bu partilerin hepsi yine seçime girdi.

SANDIKLAR KURULDU ANCAK…

10 Ekim’de Başûrê Kurdistan ve Irak genelinde halk sandık başına çağrıldı. Seçimler gerçekleşti, henüz tam resmi olmasa da sonuçlar açıklandı. Hemen hemen her parti zaferini ilan ediyor.

Ancak gerek seçimlere katılım oranına gerekse partilerin aldığı oy miktarı ve oranına bakıldığında kazın ayağının böyle olmadığı açığa çıkıyor.

Saddam Hüseyin diktatörlüğünün yıkılışından hemen sonra Irak’ta ilk seçimler, 15 Aralık 2005 yılında yapıldı. Seçime katılım oranı yüzde 59’du. İkinci seçimler, 7 Mart 2010 yılında yapıldı; katılım oranı yüzde 62.4 oldu. 30 Nisan 2014 yılında yapılan üçüncü seçimlerde katılım oranı yüzde 60’a düştü. 12 Mayıs 2018 yılında yapılan dördüncüsüne katılım oranı ise bir hayli düşerek yüzde 44.5 oldu. En son, yani üç gün önce 10 Ekim’de yapılan seçimlerde katılım oranının ise yüzde 41 civarında olduğu belirtiliyor.

Irak tarihinde bugüne kadar yapılan en düşük katılımlı seçim oldu. Bunu herkes de böyle kabul ediyor. Devletin resmi kurumu olan Irak Bağımsız Yüksek Seçim Kurulu’nun yaptığı bu açıklamayı da halk inandırıcı bulmuyor.

Birde sandık başına gidenlerden en az yüzde 10’luk bir seçmen kesimi de oy pusulalarına birden fazla mühür vurarak yaktı. Bunlar da katılım oranından çıkarılırsa, devletin resmi kurumunun yaptığı açıklama doğru kabul edilse dahi seçimlere katılım oranının yüzde 31’i geçmediği ortaya çıkıyor.

Bunun siyasal mesajı çok, ama çok açık. Halkın yüzde 70’i bu partilere güvenmediğini ve kendilerini yönetemeyeceğini, bunun için sandık başına gitmediğini, sandık başına gidenlerden bir bölümü de oylarını yaktığını söylüyor.

İşin matematiksel boyutuna bakılırsa, Irak’ta yaklaşık 170 parti, 10 liste, 21 ittifak ve ilan edilmemiş birkaç ittifak seçime girdi. Bu parti, liste, ittifak ve koalisyonlardan yaklaşık 3 bin 249 aday, parlamenter olmak için seçime katıldı. Matematiksel olarak düşünülürse seçimde oy kullananların da adaylar ve partileri ile listelerin, ittifakların taraftarları olduğu ortaya çıkar. Dolayısıyla aslında parti, ittifak ve listelere yakın olmayan hiç kimsenin sandık başına gidip oy kullanmadığı ortaya çıkıyor.

Bu, beraberinde partilerin oy kaybetmesini getiriyor. Örneğin, Irak genelinde bir önceki seçimlerde birinci parti ve liste gelen Şii Lider Mukteda El Sadr’a bağlı Sariun listesi, bu seçimlerde yaklaşık 8 parlamenter kaybetti. Yine eski başbakan Haydar Abadi ile Hikme Hareketi ciddi oy kaybına uğradı. Amr Hekime bağlı Hikme hareketi, bir önceki seçimlerde yaklaşık 20 parlamenter, Haydar Abadi’nin de başını çektiği Nasr listesi bir o kadar parlamenter çıkarmıştı. Ancak bu seçime ikisi ittifak yaparak girdi ve her ikisinin çıkardığı parlamenter sayısı 20’yi geçmiyor.

BAŞÛR PARTİLERİNİN SEÇİM HEZİMETİ

Oy kaybının en bariz izlendiği yer, Başûrê Kurdistan’daki partilerin aldığı oylar oldu.

KDP bir önceki seçimlerde 724 bin 727 oy almıştı. Bu seçimde ise 420 bin 430 oy almış. Bu durumda 304 297 oy kaybetmiş oluyor. YNK bir önceki seçimde 364 bin 638; bu seçimde ise 150 bin 155 oy almış. 214 bin 483 oy kaybına uğramış. Yeni Nesil geçen seçimlerde 152 bin 645 oy; bu seçimlerde ise 135 bin 140 oy almış. Goran Hareketi geçen seçimlerde 199 bin 661 oy almıştı; bu seçimde ise sadece 2 bin 230 oy almış. 177 bin 311 oy kaybı yaşamış. Geçen seçimlerde 98 bin 019 oy alan İslami Birlik Partisi, bu kez ise aldığı 105 bin 110 oyla oyunu artıran tek parti görünüyor.

Bu oy kaybı oranı, halkın seçimlere katılım oranı ile birlikte partilere ne kadar güvendiğini gösteriyor. KDP oylarının yarısına yakınını kaybetmesine rağmen hile ve oyunlarla parlamenter sayısını arttırmış ve bunu da bir zafer olarak ilan ediyor.

Son Irak genel seçimlerinde Başûrê Kurdistan partilerinin hepsinin aldığı toplam oy sayısı, 810 bin civarında. KDP’nin oyu ise 300 bin kadar. HDP’nin Türkiye ve Bakur genelinde aldığı oy 6 milyon civarında. Sadece Amed’ten aldığı oy KDP’nın Başûr ve Irak genelinden aldığı oyun yaklaşık iki katı. Çünkü HDP, Amed’ten 550 bin civarında oy aldı. Ama bütün bunlara rağmen KDP, tüm Kürtler adına konuşma hakkının kendisinde olduğunu iddia ediyor. Bu tabloda ortaya çıkan şey ise, KDP’nin bırakalım tüm Kürtlerin, Başûr’un adına bile konuşamayacağı gerçeğidir.

Başûrê Kurdistan’da bazı partiler parlamenter sayısını artırsa da tüm partiler kaybetti. Örneğin Yeni Nesil Hareketi’nin oylarında yaklaşık 18 bin civarında bir azalma olsa da seçime katılım oranıyla parlamenter sayısını iki katına, hatta iki katından bir fazlasına çıkardı.

Kaybetmenin en bariz örneği ise Goran Hareketi’nde yaşandı. Bu da tek bir parlamenter çıkarmaya dahi yetmiyor. Dolayısıyla 2014 yılı seçimlerinde değişim adıyla çıkan ve ciddi bir iddia sahibi olan Goran Hareketi, 2018 yılındaki seçimlerde de 5 parlamenter ile kendisini Irak Parlamentosu’nda temsil etti. Ancak bölgesel seçimlerden sonra KDP ile anlaşarak bölgesel yönetim ve hükümette yer almasına, halkın itirazı oldu. Halk ona hiç oy vermeyerek aslında onu cezalandırdı. Böylelikle aslında Sami Abdurrahman’ın 1982 yılında oynadığı role yakın bir rol biçilen Goran Hareketi tarihe karışmış oldu.

Aslında Goran Hareketi bir dalgakıran olarak kurulmuştu. Böyle olmasına rağmen Newşirvan Mustafa sağ olduğu sürece değişim iddiasında oldu. Ancak onun ölümünden sonra bu çizgi değişti. Bu yüzden halk son seçimlerde gerekli tutumu takındı.

Diğer önemli bir nokta ise, daha önce KDP’ye oy veren yaklaşık 300 binden fazla insan, oy vermekten vazgeçerek, KDP’nin izlediği işgalci ve işgalcilerle birlikte üretttiği politikalardan açıkça rahatsız olduğunu ilan etti. Ancak KDP bunun karşısında ne yapacağı henüz bilinmez.

HALKIN MESAJI NASIL ELE ALINMALI?

Başûrê Kurdistan ve Irak’ta seçim sonuçlarına bakılırsa -ki bakılması elbette gereken bir durum- halk “sizi istemiyoruz, bizi yönetemiyorsunuz, o yüzden size oy vermiyoruz” dedi. Buradan bakmak ve ona göre bir yaklaşım belirlemek gerektiği kanaatindeyim. Zira halkın verdiği bu mesajı doğru okuyup değerlendirmemek, yirmi yıl sonra Saddam’ın başına gelenlere kendini hazırlamak olur. Saddam Hüseyin de hiç kimse ve hiçbir gücün onu yeneceğine inanmıyor ve hep başta kalacağını sanıyordu.

Bu seçim sonuçlarından çıkarılması gereken diğer bir önemli sonuç da, aslında ortaya çıkan tablonun bir ABD ve Avrupa demokrasisine karşı halkın aldığı tutum olarak görmek gerekir. Zira Irak’ın parçalı durumunun tek sorumlusu, ABD ve uluslararası koalisyondur.

CUMHURBAŞKANI NE OLACAK?

Seçimler sonuçları ortada. En fazla oy kaybeden KDP olmasına rağmen şimdi kendisini seçimlerin kahramanı ilan ediyor. Ne kadar ilginç!

Bir önceki seçimden sonra KDP en fazla oy alan ve fazla parlamenter çıkaran parti olarak kendisini gördüğü için Mam Celal ve Mesut Barzani’nin anlaşmasına rağmen Irak Cumhurbaşkanlığının kendilerinin hakkı olduğunu iddia etti ve Berhem Salih’e karşı Fuat Hüseyin’i aday gösterdi. Kazanmadı ama adayını çıkardı. Bu seçimden sonra KDP aynı iddiada bulunacak. YNK’nin buna nasıl bir cevap vereceği ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkacak.

IRAK’TA KİM BAŞBAKAN OLACAK?

Seçimlerden sonra cevabı aranması gereken birkaç soru var. Birincisi, cumhurbaşkanı kim olacak, ki bu KDP ile YNK arasında sorun olacak gibi görünüyor. Diğer cevap bekleyen bir soru ise meclis başkanı ve başbakan kim olacak sorusudur. Irak’ta tüm güçlerin uzlaşması olmadan bir hükümetin kurulması, bir başbakanın belirlenmesi mümkün değil. Öte yandan İran ve ABD’nin zımni bir anlaşması olmadan ne bir başbakan belirlenebilir ne de bir cumhurbaşkanı. O yüzden Kürtler arasında sorun da olsa -ki olacak gibi görünüyor-, ABD ve İran tarafından onay görmeyen birinin cumhurbaşkanı olmayacağını bilmek gerekir. O yüzden seçimlerden sonra Irak’ı ciddi sorunların beklediğini ve bunların çözülmesinin ise o kadar kolay olmadığını ve tamamen bağlı olunan uluslararası güçler olmadan çözülemeyeceğini bilmek gerekir.

Seçimler yapılmış, partilerin tamamı oy kaybetmiş. Kaybetmemiş olsa ve tek başına iktidar olma şansını da yakalasa dahi ABD ve İran olmadan iktidar olunamayacağı biliniyor. Seçimlere rağmen nasıl bir Irak olacağını, nasıl bir yönetimin olacağını izleyip görmek gerekir. Zira Irak ve seçimlere girip kazandığını iddia edenlerin bile bir şey yapamayacağını anlamak gerekir. Sömürge olmak böyle bir şey.