Munzur: Gerilla geçit vermeyecek

PAJK Koordinasyon Üyesi Raperîn Munzur, gerillanın, işgalcilere geçit vermeyeceğini; bu direnişin, AKP-MHP faşist rejiminin sonunu getireceğini söyledi.

“Yarım asırdır bu vahşi, soykırımcı sisteme karşı direniyoruz. Ülkemizi, halkımızı savunmaya ve özgürce yaşamanın koşullarını oluşturmaya çalışıyoruz” diyen PAJK Koordinasyon Üyesi Raperîn Munzur, Türkiye toplumunun faşist-şovenist propagandaların etkisi altında uyuşturulduğunu vurguladı. Munzur, “Halkı bilinçlendirmesi, örgütlemesi gereken sol demokrat güçlerin de görevlerini yeterince yerine getirmemesi Türkiye toplumu açısından en büyük zayıflıktır” dedi.

PAJK Koordinasyon Üyesi Raperîn Munzur, ANF’nin sorularını yanıtladı.

Türk devletinin Zap, Metîna ve Avaşîn alanlarına saldırıları ile buna karşı gerillanın direnişi devam ediyor. Gerilla, nasıl bir direniş sergiliyor?

Öncelikle bu büyük direnişin kahraman şehitlerini saygı ve minnetle anıyoruz. Onlar bize esas alacağımız çizgiyi; nasıl direnileceğini, savaşılacağını ve bu katliamcı azgın düşmana karşı nasıl durulacağını gösterdi. Bize düşen bu faşist düşmanı Kürdistan’dan söküp atmaktır.

Kürdistan özgürlük savaşçıları her yerde olduğu gibi Güney Kürdistan’da da Kürt halkının varlığını, toprağını, onurunu korumak için büyük bir direniş içinde. Metîna, Zap ve Avaşîn alanlarını kapsayan işgal operasyonlarına karşı canlarını ortaya koyarak büyük bir savaş yürütüyorlar. Hepsi de büyük kahramanlardır. Hesapsız, fedakar ve kendini ülkelerine, özgürlüğe adamış militanlardır. Türk devletinin vahşi ve korkunç saldırıları karşısında böyle destansı bir direnişi geliştirmek Önder Apo’nun yarattığı militanlığın başarısıdır.

Önder Apo’dan aldığımız güç, bilinç ve irade ile bu direniş sürüyor. Direngenliğimizin, gücümüzün kaynağı budur.

Türk devleti, Başûrê Kurdistan sınırları içindeki bu saldırılarını ‘sadece PKK’ye karşı’ diye pazarlıyor. Başûrlu bazı çevreler de buna eşlik ediyor. Böyle mi?

Şunu çok net ifade etmek gerekir; bu saldırılar, Güney Kürdistan’ı işgal saldırılarıdır. Buna karşı direnen tek güç PKK’dir, gerillasıdır. Kuzey’de de Güney’de de direnen; işgalin ve soykırımın karşısında duran temel güç PKK’dir. Başûr topraklarını, kazanımlarını korumaya, işgale karşı direnmeye devam eden gerilla, soykırımcı faşist rejimi durdurmak ve Kürt halkının özgürlüğünü yaratmak için canını ortaya koyuyor.

Bu savaş, Türk devleti ile PKK gerillası arasında bir savaş olmayı aştı. Türk devleti III. Dünya Savaşı’nın yarattığı ortamdan faydalanarak sınırlarını genişletmeye ve Kürdistan’ın diğer parçalarını da işgal etmeye çalışıyor. Güney Kürdistan’a, Rojava’ya ve Şengal’e dönük saldırıları, bunu çok açık gösteriyor. İşgal saldırılarını ve soykırım politikalarını PKK’ye karşı mücadele gibi gösterme çabası içinde. PKK’nin haklı mücadelesini terörize etmek ve bunun üzerinden icazet alıp saldırılarını daha da geliştirme çabasında. Bu söylemleri de birçok çevrede, Türkiye halkının bir kesiminde, Başûr’daki yönetimde bir karşılık buluyor ki bunun karşısında durma yerine destekleyen ya da suçu PKK’de gören yaklaşımlar sergileniyor.

Türk devleti, Kürtleri soykırımdan geçirmek ve Kürtlerin yaşadığı tüm bölgeleri ele geçirmek istiyor. Kendini Kürtlerin efendisi, sahibi sanıyor, öyle görüyor. Türk devlet mantığına göre; Kürt ona itaat etmeli, kölelik etmeli ve teslim olmalıdır, yoksa katliamdan geçmelidir. AKP-MHP faşizminin bu geleneği ve katliamları doruğa ulaştırırken birçok gücün desteğini de arkasına aldığını biliyoruz.

Diyelim ki gerçekten tek derdi PKK’yi bitirmek olsun. Öyle olsa bile onay verilecek, haklı görülecek bir sebep midir? PKK kimdir? Milyonlarca Kürt insanının inandığı, arkasından yürüdüğü, katıldığı ve kendi kimliği olarak tanımladığı bir parti değil mi? Zulme, katliama, işgale, sömürgeciliğe karşı direnen, özgürlük felsefesine sahip bir halk hareketi değil mi? Kadınlara onurunu kazandıran, kadın özgürlüğünü geliştiren bir hareket değil mi? Demokrasi, özgürlük, eşitlik, adalet, insanca yaşam ve tüm ezilenlerin haklarını da savunmak için mücadele etmiyor mu? Bunun yolunu açmıyor mu? Yok edilen, kimliği ve varlığı ortadan kaldırılan bir halkın sesi olmadı mı? Şengal’de Êzîdî halkımız katliamla yüz yüzeyken onları kurtaran, kadınlarının pazarlarda satılmasının önüne geçen ve DAİŞ’e geçit vermeyen PKK değil mi? Tüm Kürdistan’ı 40 yıldır savunan, onursuzluğa, köleliğe karşı savaşan Kürtlerin öz gücü değil mi? On binlerce şehidi, binlerce militanı bu halkın çocukları değil mi? Diyelim ki Türk devletinin gerekçesi PKK’yi yok etmek! Peki bu kabul edilir bir şey midir? ‘PKK halktır, halk burada’ diyerek ayaklanan, her gün eylemde olan milyonları katletmeye, tasfiye etmeye, yok etmeye kim onay veriyor? PKK Kürdistani bir hareket değil mi? O zaman bu söylemi kabul etmek, normal görmek de mümkün değildir. Bunun üzerinden her türlü saldırı ve katliamı meşrulaştırmak düşman zihniyetidir. Faşist zihniyettir. Türk devletinin saldırılarını bu gerekçe asla aklayamaz. Kabul edilemez.

Türk devletinin büyük işgal ve yayılma emellerinin bilincindeyiz. PKK olmazsa çok daha kolay ve hızla yapacak bunu. PKK önünde engel olduğu için büyük öfke ve saldırganlık içindedir. DAİŞ’i harekete geçirdi, her türlü desteği verdi ama PKK’yi yenemedi, yok edemedi. Kendisi saldırıyor, en vahşi savaş tekniğini kullanıyor ama yine yok edemiyor, durduramıyor. Tüm diplomasisini devreye koymuş, yine yapamıyor. Dünyayı her gün yaydığı terör propagandası ile zehirlemeye, bize karşı düşmanlaştırmaya çalışıyor yine de PKK sempati ve destek kazanmaya devam ediyor. Bir halk kendini yeniden yarattı, özgürlük bilinci kazandı. Bunu kimse durduramaz. Kendisinin de vahşeti, soykırımı, faşizmi daha da teşhir oluyor. Halkımızın direnişi bunu açığa çıkarıyor. Bugün de yürüyen direniş, birçok şeyi netleştiriyor.

AKP-MHP iktidarı bu savaştan nasıl bir sonuç bekliyor?

AKP-MHP rejimi, faşist ve soykırımcıdır, işgalcidir ve Kürt düşmanıdır. Kürtlerin tüm kazanımlarını ortadan kaldırmaya yeminlidir. Erdoğan faşizmi, Kürt varlığı, gücü, kazanımları karşısında büyük bir korku yaşıyor. Kürt halkının özgürlük mücadelesi, kazanımları, gelişen mücadele ve özgürlük bilinci, ulaştığı düzey ve bunun dünyadaki karşılığı, bu faşizmin kabusu haline gelmiş durumda. Kürtlerin özgürlük bilincine ulaşması, kendini yönetebilir duruma gelmesi, dostlarının çoğalması, haklı davasının dünya tarafından tanınmasına tahammül edemiyor. Kendi varlığını, Kürt Özgürlük Hareketi’nin ve Kürt halkının mücadelesini durdurmaya, Kürt soykırımına dayandırmış. Garê zaferi ile içine girdikleri travmadan ve baş aşağı gidişten kurtulmak için saldırılarını böyle kapsamlı biçimde devreye koydular.

Ne zaman içte bir zorlanma olsa, toplumsal tepkiler artsa, milliyetçiliği körüklemek, Kürtlere saldırmak bir gelenek olmuştur. Var olmanın ve ayakta durmanın bir yöntemi olarak sürekli katliam ve işgal planları yapıyor. Bu politikayı süreklileştiriyor. Erdoğan ve faşist şürekası kanla besleniyor. Kürt halkının tüm kazanımlarına karşı büyük bir savaş içinde olduğu ve kendi varlığını Kürtlerin katliamında gördüğü de son derece açık. Durum buyken Başûrlu Kürt güçlerinin bunu görmemesi, ulusal birlik temelinde güç olmak yerine farklı hesaplar yapması, Kürt halkına karşı suçtur.

Türk devleti, Güney Kürdistan ve Rojava’nın bazı bölgelerini işgal etmiş durumdu. Emel amacın soykırım ve işgal olduğunu görmek gerekiyor. Diğer yandan Suriye’den diğer yerlerden topladığı, kurtardığı DAİŞ ve diğer çetelerin elemanlarını bu savaşlarda kullanıyor. İşgal ettiği yerlere yerleştiriyor. Erdoğan rejimi DAİŞ’i beslemeye ve kullanmaya devam ediyor. Urfa, Antep, Malatya ve birçok yerde çeteleri yerleştirmiş ve kullanıyor. DAİŞ’e karşı savaşan herkesin de buna karşı durması gerekirken söz konusu Kürtler olduğunda göz yumuluyor.

Türk devletinin bu saldırıları karşısında demokrasi güçlerine, gençlere ve kadınlara ne rol düşüyor?

Faşizm karşısında en direngen kesim bugün kadınlar ve Kürt halkıdır. Kadınların mücadelesi gerçekten anlamlı ve güçlüdür. En ağır faşizm saldırıları altında haklarını aramaya devam ediyor ve boyun eğmiyorlar. Bu konuda sembol olan Emine Şenyaşar’ın direnişini, Hareketimiz adına selamlamak istiyorum. Onun direnişi salt kendisinin adalet arayışı için gelişen bir direniş değildir. Kürt halkının yaşadığı zulüm, baskı ve katliam politikalarına karşı anlamlı bir direniştir. Herkes bunu böyle görüp sahiplenmelidir.

Yine kadınların İstanbul Sözleşmesi için direnişi sürüyor. Her gün yaşanan kadın cinayetleri ve şiddet karşısında bir mücadele var. Faşizmi çok korkuttuğu, gerçek yüzünü açığa çıkardığı ve bastırmak için her şeyi yaptıkları görülüyor.

Kürt halkı bu kadar korkunç bir zulüm ve savaş içinde bile teslim olmuyor, direniyor, inancını ve gücünü koruyor. Zaten biz karşı koyduğumuz, savaştığımız için faşizm bu kadar teşhir oluyor. Karşısında direnen olmazsa ne güzel her şeyi yönetecek, istediğini yapacak. Karşısında kabul etmeyen, direnen, faşizmin gerçek yüzünü görünür kılan ve iktidarını ciddi olarak tehdit eden bir hareket var. Kürtlerin ve kadınların direnişi bu iktidarı sarsmıştır. Erdoğan rejiminin bu direnişi kırmak, en direngen kesim olan Kürtleri soykırımdan geçirmenin imkanlarını yaratmak, iznini almak için satmadığı, taviz vermediği şey kalmadı. Ayağına kapanmadığı hiçbir dış güç kalmadığı halde her gün ‘yerli ve milli’ olma propagandası yapıyor. Çok gülünç olduğunun ve bu ucuz söylemlerin artık hiçbir karşılığı olmadığının farkında değil sanırız. Kendini en yerli ve milli gösterip, halkın gözü önünde ‘ey falan yer, ey falan kişi’ diye kabadayılık yapıp arkasını dönünce bu güçlerin ayaklarına nasıl kapandığını bilmeyen yoktur. Böyle yerlilik de milliyetçilik de herhalde Türk faşizminin bir imalatı oluyor. İşin acı yanı Türkiye toplumunun bu zoraki yaratılan faşist-şovenist propagandaların etkisi altında uyuşmuş olmasıdır. Diğer yandan halkı bilinçlendirmesi, örgütlemesi gereken sol demokrat güçlerin de görevlerini yeterince yerine getirmemesi Türkiye toplumu açısından en büyük zayıflıktır.

Türkiye devrimcileri, demokratları, Denizler, Mahirler ve İboların geleneğine daha güçlü sahip çıkmalı ve böylesi tarihi bir süreçte Kürt halkının mücadelesinin daha fazla yanında olmalı. Faşizmin saldırısı, baskısı altında inleyen toplumu savunmaktan sorumlu olduklarını bilmeli. Bizim mücadelemiz aynı zamanda Türkiye toplumunun özgürlüğü, bu faşizmden kurtulması içindir. Kadınların özgür olması ve özgür yaşaması içindir. Tüm demokrasi ve devrim güçleri de görevlerine daha fazla sahip çıkmalı. Muhalefet etmeyi, toplumu savunmayı devlet partilerine, sistem güçlerine bırakmak, toplumu sistemin partilerinden beklenti içine sokmak büyük bir zayıflıktır. Dünyanın neresinde bu kadar ekonomik kriz, bu kadar baskı, hak ihlali, antidemokratik uygulamalar olsa orada defalarca isyan patlardı. Ayaklanma olurdu.

Kürt halkının varlığını, kazanımlarını koruması için bu aşamada neler yapması gerekir?

Devrimci halk savaşı, bir halkın kendi öz savunmasını yapmasıdır. Saldırılar karşısında duracak, bulunduğu yerde işgale, katliama örgütlü olarak her şekilde cevap verecek durumda olacak. Toplumun yaşamını savaşa göre örgütlemesi, kendi savunmasını yapacak duruma gelmesi gerekiyor. Böyle bir ağır saldırı ve savaş koşullarında kimsenin bireysel yaşamı, farklı işi olamaz, çünkü varlık yokluk savaşı yürütülüyor. Fiziki olarak bile yaşayamaz durumdayken, katliam ve soykırım kıskacındayken nasıl bir yaşamdan bahsedilebilir? O yüzden herkesin kendini savaş gerçeğine göre örgütlemesi, direnişe geçmesi gerekiyor. Yıkılma aşamasına gelen faşizmin, kendini kurtarmak için her zamankinden daha fazla baskı ve saldırılarını arttırdığını, daha da arttıracağını görmek gerekiyor. Buna hazırlıklı olmak şarttır.

Gerilla üzerine düşeni zaten yapıyor. Bu halk için büyük bir direniş mirası ve gücü açığa çıkardı. Kürt halkının, kadınların bu bilinci oluştu. Bu savaş halkın özgürlük savaşıdır. Gerilla bir boyutudur ama sadece gerilla ile sınırlı görmek kendi sorumluluklarını yerine getirmemek, kendini savunmasız bırakmaktır. Bu nedenle gerilla savaşına, direnişine destek vermek diye bir şey söz konusu olamaz. ‘Destek vermek, arkasında durmak, yardımcı olmak’ deyimleri yanlıştır. Gerilla Kürdistan’ı savunuyor, özgürlüğü savunuyor, işgale, faşizme karşı savaşıyor. Bunlar herkesin sahip çıkması gereken görevlerdir. Bu direniş halkın direnişidir. Halkımız destekleyici değil, savaşın sahibidir. Direnişin sahibidir, temel gücüdür. Devrimci halk savaşı ile bu düşmana cevap vermek zorundayız. Direnmezsek, susarsak yaşayabiliriz diyenler yanılıyor. Özgürlük yoksa yaşam yoktur. Devrimci halk savaşının toplum ayağının, direnişine daha güçlü bir duruş kazandırmaya ihtiyacı var. Özellikle gençliğin öncülük görevini çok güçlü oynaması gerekiyor.

Gerilla mücadelesi, PKK-PAJK’ın yürüttüğü mücadele, bu rejimi yıkılmanın eşiğine getirdi. Bize ömür biçenler, her gün medya üzerinden ‘bitti, bitecek’ diyenler, tarihten hiç ders çıkaramayanlardır. Bu halkın özgürlük mücadelesi çok iktidar devirdi. Bu Hareket bir kimliktir. Bir halkın özgür olma hayalinin PKK şahsında örgütlenmesi, kimlik kazanması ve direnişe geçmesidir. Köleliği, hakareti, zulmü kabul etmeyen bir toplumun en onurlu savaşıdır. Kimsenin bunu bitirmesi mümkün değildir.

Gerilla, işgalcilere geçit vermeyecek, bu direniş AKP-MHP faşist rejiminin sonunu getirecektir. Yarım asırdır bu vahşi, soykırımcı sisteme karşı direniyoruz. Ülkemizi, halkımızı savunmaya ve özgürce yaşamanın koşullarını oluşturmaya çalışıyoruz.