Birdal: Evlerimizden çıkıp alanlarda buluşalım

Kürt halkına yönelik siyasi soykırım operasyonlarını değerlendiren İHD Onursal Başkanı Akın Birdal, seçim meşruiyetinin şimdiden tartışılmaya başlandığını söyledi.

Yerel seçim hazırlıklarının yapıldığı bu günler de Türk Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın emri ile Kürt halkına yönelik siyasi soykırım operasyonları yine devreye girdi.

Son 2 hafta içerisinde Kürdistan ve Türkiye'nin birçok kentinde aralarında HDP, DBP, TJA, TUAY-DER, DİK çalışanları ile gazetecilerin bulunduğu 300 dolayında kişi gözaltına alındı. Bunlardan onlarcası tutuklanırken, diğerleri "adli kontrol" ve "yurtdışı yasağı" şartı ile bırakıldı.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Onursal Başkanı Akın Birdal, yerel seçimler ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a uygulanan ağır tecridi ANF'ye değerlendirdi.

Türkiye'nin yeniden seçim sürecine girdiğini söyleyen Birdal, fakat seçimin meşruiyetinin şimdiden tartışılmaya başlandığını söyledi.

Halkın 87 temsilcisinin şuanda tutsak olduğunu ve Kürdistan belediyelerine 100'den fazla kayyum atandığını hatırlatan Birdal, Erdoğan'ın, "Yeniden kayyum atanabilir" söyleminin seçimlerin demokratik, özgür ve eşit olabileceği üzerinde dair ciddi bir tehdit olduğunu söyledi.

'BİR HALKIN LİDERİNİN 20 YIL ÖZGÜRLÜĞÜNDEN YOKSUN BIRAKILMASI BİR İŞKENCEDİR'

Kürt Halk Önderi Öcalan'a yönelik tecride değinen Birdal, "Halkın iradesi olarak belirlenmiş bir insanın yaşadıklarına ilişkin AİHM kararı ile tecrit ve işkence yok denildi. Oysa bir halkın liderinin 20 yıl boyunca özgürlüğünden yoksun bırakılması bile tek başına bir tecrit ve işkencedir. İnsanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğar deniliyor ama ‘birbirlerine karşı kardeşçe davranılmalıdır’ diyen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin başlangıç maddesi bile içselleştirilememiş" diye konuştu.

Seçilmiş olan yerel yöneticilerin, milletvekillerin hala özgürlüğünden yoksun bırakıldığını, bir çok barış ve insan hakları aktivistinin de yaklaşık 1 yıldır cezaevinde olduğuna dikkat çeken Birdal, iddianamelerin hazırlanmamasının bile Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası belgelerin ihlali olduğunu vurguladı.

'DEMOKRASİ OLMADAN ÜLKE EKONOMİK KRİZDEN KURTULAMAZ'

"Bu suça ortak olmayacağız" diyen savaş karşıtı Barış Akademisyenlerinin her gün Çağlayan adliyelerinde bulunmalarının dikkat çekici olduğunu belirten Birdal sözlerini şöyle sürdürdü: "Burada önemli olan uluslararası denetim mekanizmalarının denetimini yitirmiş olmalarıdır. Son günlerde HDP'nin meşruiyeti üzerine yapılan bir tartışma bile güvenlik güçlerini cesaretlendirmiştir. Son günlerdeki barışçıl, demokratik toplantılar kuşatılmışken daha da açık bir saldırı ve işkenceye dönüşmüştür. İşkence şuan sistematik olarak sürdürülüyor."

Gündemin sürekli manipüle edildiğini vurgulayan Birdal, "Eğer demokrasi olmazsa ekonomik kriz giderilemez, adalet olmazsa ekonomik krize son verilemez, özgürlük olmadan, üretim olmadan ekonomik kriz son bulamaz. 2. Dünya İnsan Hakları Konferansı'nın en önemli sonuç bildirisinde ‘Ne denli demokrasi, o kadar ekonomi. Ne denli ekonomi, o kadar demokrasi’ deniliyor. Birbirleriyle böyle diyalektik bir bağ var. Demokrasi olmadan bu ekonomik krizden kurtulamaz" diye konuştu.

'SOKAKLARDA MECLİSİN DAYANIŞMASINI, BİRLİKTELİĞİNİ SAĞLAYALIM'

Ekim Devrimi'nin geçen yıl 100. yılının kutlandığını hatırlatan Birdal konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı: "Sömürüye karşı ekmek, savaşa karşı barış, tutsaklığa karşı özgürlük. O nedenle ekmek, barış ve özgürlük şiarını birleştirmeliyiz. Sarı Zarf kitabımda Postacı kapı kapı dolaşıyor ve sarı zarfın sahibini bulmaya çalışıyor. Emin olun yarın kapımızı çalan bir postacı olmayacak. O nedenle kapımızı kendimiz açalım, kendi sokaklarımızdan evimizden çıkalım ve alanlarda buluşalım. Sokaklarda da meclisin dayanışmasını, birlikteliğini sağlayalım. Aksi taktirde o mecliste de, tek başına sokakta da fazla bir şey yapılamaz diye düşünüyorum."