Dağları odasına, kendini dağlara taşıdı

“Sen dağları bulunduğun yere taşırsan ve yaşarsan gerillayla yürürsün” diyen Aydın, dağları küçük odasına taşıdı, sonra dağlara yürüdü. Geçen yıl Erzurum Eyaleti’nde şehitler kervanına katıldı.

Evîna dilê min de tu yî Apo

Destana jiyana min tu yî Apo

Sond û peymana soza me Serok Apo

Hêviya gelê cihanê Rêber Apo…

Soğuk bir Şubat sabahıydı. Bu stran, tüm sokağı sarmıştı. Sırtımda çantam Amed’e yol düşmüştük. Verilen adresin kapısına doğru ilerlerken daha da yakınlaşıyordu ses. Hogir adındaki gerilla söylüyordu. 2012’deydik, her köşe başına bir polis düşüyordu. Bu stranın böyle çalınması cesaret istiyordu. 

Verilen adrese doğru gittik ve binanın merdivenlerini çıkmaya başladığımda artık şarkıyı mırıldanıyordum. Küçük kahverengi bir kapıdan elinde çay bardağıyla çıkan; gözlüklü, boynunda kırmızı kefiye takmış bir erkekti. Bizim ona gülümsememizden cesaret bulacak ki yanımıza yaklaşıp “xer ama” dedikten hemen sonra nefes almadan “siz daha anlamını sormadan ben söyleyeyim, Zazakî ‘hoş geldiniz’ demektir” deyince çok utandık. “Stranı herkes duydu, konser gibi oldu” deyince hafiften gülümsedi; “dağa gidemedik bari dağları burada hissedip, yaşayayım dedim” dedi. Hemen iki çay kapıp geldi.

Kürdistan’da biriyle sohbet etmeniz için isminizi, yerinizi, ulusunuzu, mezhebinizi söylemeye gerek yok. Basın üzerinden, Kürdistan’daki genel durum üzerinden bazı tartışmalar yürütüyordu bizimle, belli ki çok hâkimdi sürece. “Stranı tekrar çalmamı ister misiniz” diye sorunca hemen atıldım ve “vallahi çok iyi olur” dedim. Gülümsedi ve koşan adımlarla odaya geçip bilgisayardan tekrar çaldırdı. Ben de peşinden odaya gittim.

“Gençlik, yürümez, koşar” dedi. İçimden “kesin bu gerilladır” diyordum. Girdiğimiz odada “Kızıl Yıldız” denilen, 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi’nin genç ismi Ali Çiçek’in dev bir fotoğrafı duvarda asılıydı. Gözlerim, fotoğrafta takılı kalınca “O, bizim komutanımız. Daha 17 yaşında zindana girmiş” dedi ve gençliğin öncülerini tek tek sayarak anlatmaya başladı. Özgür Roni, Kurtay Faraşin, Arjin Çem, Baz Mordem gibi birçok isim saydı. Onun sözünü bölmek istemiyordum. Doğal bir otoritesi, rahatsız etmeden kendini sana kabul ettiren bir duruşu vardı. Sonradan benim geliş sebebimi sorunca ‘özgürlüğe katkıda bulunmak için’ geldiğimi söylediğimde, kahkaha atarak “insan özgürlüğe katkıda bulunmak için gelirse eli boş mu gelir” diye karşılık verdi. Hem utandım hem de ağız dolusu güldüm. 

“Nawê min Aydın e” dedi. Tıpkı ismi gibiydi. Biz içeri girdiğimizden beri bizi bilginin dergâhında gezdiriyormuş gibi her şey hakkında biraz bilgilendirdi. Bunu çok bastırarak yapmıyordu. O kadar akışkan bir enerjisi vardı ki siz sadece gülümseseniz bile Kürdistan’ın toprağından bir tarihi dinliyordunuz Aydın’dan. Tarihe ve gerillaya hem sadık hem de ne kadar meraklı olduğunu zaman içerisinde gözlerimle görüyor, kulaklarımla işitiyordum. Sıkılmıyor musun, bu küçücük odada diye sorunca hiç düşünmeden cevap verdi: “Buna vaktim yok. Sen dağları bulunduğun yere taşırsan ve yaşarsan gerillayla yürürsün, gerillayla olursun.”

İki sene sonra hep hayalini kurduğu dağlara gittik. Küçük bir kareye sığdırdığı dağlara, şimdi kendini sığdıracaktı. “Dağlar, öze dönmenin adımlarıdır” derdi.

Kabına sığmayan enerjisini her yere taşıdı. Onu tutabilene aşk olsundu. Uzun yıllar Başûrê Kurdistan dağlarında kaldı ve ardından Bakurê Kurdistan dağlarına geçti. Belki de en zorlu olanı seçmişti. Çünkü gerilla demek, zoru başarmak, zor olanı yoldaşına bırakmamaktı. O zor olanı seçip heybesini de alarak hayran olduğu gerillayla Erzurum’a doğru yola çıktı. Dersim arkadaş, geçen sene Erzurum Eyaleti’ndeki Dağlı Tepe köyünde sonsuz aydınlığa doğru yol aldı.