Livh: Türkiye'ye yönelik boykot düşünülmeli

Stockholm Belediyesi'nin eski Başkan Yardımcısı Ann-Margarehte Livh, "Türkiye'ye yönelik boykot düşünülmeli; kınamak yetersiz" dedi.

Uzun yıllar Stockholm Belediyesi'nde belediye meclis üyeliği, şube başkanlığı ve belediye başkan yardımcılığı görevlerini yapan Ann-Margarehte Livh, Türkiye ve Kürdistan'daki gelişmelere ilişkin ANF'ye konuştu.
Türk devletinin Kürt partilerine yönelik yaklaşımının 1990’lı yıllarda HEP’in kurulmasıyla başladığını ve on yıllarca hiç değişmediğini söyleyen Livh, ”Türk devletinin Kürt partileri ve belediyelere yönelik tutumu her zaman anti-demokratikti, günümüzde de anti-demokratiktir” dedi.

'OTORİTER REJİM DİKTATÖRLÜĞE EVRİLDİ'

Livh, Türk hükümetinin bundan 2-3 yıl önce 100 civarında belediyeye kayyum atadığını hatırlattıktan sonra, ”Ama daha önce bu kadar tepki olmamıştı. Amed, Van ve Mardin belediye başkanlarının görevden alınmasına ve yerlerine kayyum atanmasına tepkiler yoğun oldu. Görevden alınan Ahmet Türk barışın simgesidir.  Demokratik Kürt hareketinin sembolüdür. Onun görevden alınmasının çok büyük sembolik anlamı var” dedi.
Üç belediye eşbaşkanının görevden alınmasının Türkiye'deki otoriter rejimin uç noktaya ve diktatörlüğe doğru evrildiğini gösterdiğini söyleyen Livh, ”Türkiye’de avukatlar, gazeteciler ve insan hakları savunucuları cezaevlerinde. Ne yazık ki dış dünyanın olanlara karşı tepkisi yeterli güçte değil. Avrupa’daki tüm demokratik hükümetler ve Avrupa Birliği, kayyumlara karşı sessini yükseltmeli. Halkın oylarıyla seçilen ve yüzde 50’den fazla oy alan belediye başkanlarının görevden alınmaları skandaldır” şeklinde konuştu.

'ERDOĞAN, AVRUPA'YI SIĞINMACILARLA TEHDİT EDİYOR'

Avrupa Birliği ve üye ülkelerin, Erdoğan’ın sığınmacıları Avrupa’ya göndermesinden korktukları için yapılan hukuksuzluklara sessiz kaldıkları değerlendirmesini yapan Livh, ”AB’nin bu tutumu Erdoğan’ın belediye başkanlarını görevden almasından daha büyük skandaldır. Bu çok üzücü. Avrupa'nın bir biçimde Türkiye’ye bağımlı olduğunu gösteriyor. Erdoğan, açıkça 'sığınmacıları gönderirim' diyerek Avrupa’yı tehdit ediyor. Erdoğan’ın tehditlerine boyun eğmesi Avrupa’da demokrasinin içinde bulunduğu durumu gösteriyor” dedi.

'YÜZDE 500 KARŞI ÇIKILMALI!'

Livh, Sol Parti ve İsveç hükümetinin tutumuna ilişkin de şöyle konuştu:
”Sol Parti ve değişik siyasi partilerden politikacılar olanları protesto ediyor. Ama İsveçli partilerden çok net açıklamalar gelmiyor ve kitle gösterileri örgütlenmiyor. Avrupa Birliği’nin de tutumu farklı değil. Bazı Avrupa parlamenterleri açıklama yaparak hak ihlalleri ve kayyumları kınadı. Ama açıklamalar çok sert değil. Çok sert açıklamalar yaparlarsa Erdoğan’ın sığınmacıları Avrupa'ya göndermesinden kaygılanıyorlar. Bu acı ama gerçek. Avrupa demokrasisinin en üzülecek tarafı bu. Demokratik seçimlerle iş başına gelmiş yöneticilerin görevden alınmasına yüzde 500 karşı çıkılmalı. Ama hiç bir Avrupa ülkesi bunu yapmadı.”
Livh, Sur'un eski Belediye Başkanı  Abdullah Demirbaş’ın serbest bırakılması, daha sonra da Kürt belediyelere kayyum atanmasını protesto etmek için İsveç çapında yüzlerce belediye başkanı ve meclis üyesinin katıldığı kampanyalara öncülük etmişti. Ankara’ya giderek topladıkları imzaları Türk yetkililere teslim etmişti.

'TÜRKİYE'NİN İHLALLERİ AVRUPA'YA YAYILABİLİR!'

Benzeri kampanyanın Amed, Van ve Mardin için de başlatılmasının gerekli olduğunu söyleyen Livh, "Demokrasi ortadan kaldırıldığında onu korumak için harekete geçmeliyiz. Halihazırda Türkiye Avrupa Birliği üyeliğine aday bir ülke” dedi.
Demokrasi, ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda Türkiye’nin korkutucu bir örnek olduğunu söyleyen Livh, "Şimdi Türkiye’yi Macaristan ve Polonya’nın izlediğini görüyoruz. Eğer bu ülkelerdeki ihlallere tavır alınmazsa onları başkaları izleyebilir. Suskunluk kabul etmek anlamına gelir. Böylelikle Avrupa'da medyada sansür ve gazetecilerin tutuklanmaları başlayabilir” dedi.

'ULUSLARARASI DAYANIŞMA GÜÇLENDİRİLMELİ'

Livh, HDP'nin rehin tutulan eş genel başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile onlarca belediye yöneticisinin cezaevlerinde tutulmalarına tepki göstererek, şöyle dedi:
”Türkiye diktatörlüktür. Diktatörlükte bu tür tutuklamalar olur. Latin Amerika ülkelerine bakalım. 1970’li yıllarda Şili’de aynı şeyler oldu. Ama bugün çok az sayıda insan Türkiye’de diktatörlük olduğunu söylüyor. Gerçek, Türkiye’nin bir demokrasi değil diktatörlük olduğudur. Pek çok gazeteci, siyasetçi cezaevinde. Mehmet ve Ahmet Altan kardeşler hükümeti eleştirdikleri için tutuklandı. Avrupa ülkeleri artık Türkiye’nin diktatörlük olduğunu açıkça söylemeli. Ama bunu yapmaktan kaçınıyorlar. Türkiye’de demokrasiyi nasıl kurtarırız diyorlar. Türkiye’de kurtarılacak bir demokrasi yok. Onun yerine 'biz bu diktatörlüğe karşı nasıl mücadele ederiz ve bu diktatörlüğe nasıl son veririz' demeleri gerekir.”
Diktatörlere karşı mücadelenin yolunun uluslararası dayanışmanın güçlendirilmesinden geçtiğini söyleyen Livh, ”Avrupa ülkelerinde Türkiye’deki demokrasi güçleriyle dayanışma gösterecek ve ihlallere karşı çıkacak gruplar örgütlenmeli. Avrupa’daki demokrasi güçleri Türkiye’deki ihlallere göz yuman politikacıları eleştirmeli ve tavır almaları için zorlamalı” şeklinde konuştu.

'DEMOKRASİ GÜÇLERİ BOYKOTU ÖRGÜTLEYEBİLİR'

Artık kınamaların yeterli olmadığını ve somut önlemler alınması gerektiğini söyleyen Ann-Margarehte Livh, şunları söyledi: "Türkiye’ye yönelik boykot düşünülmeli. Ben AB ülkelerinin bunu yapacaklarını sanmıyorum ama demokrasi güçleri boykot örgütleyebilir. Avrupa’nın etik değerleri yok. Suudi Arabistan ve Türkiye gibi ülkelere silah satıyor. Türkiye'de  turizm geriliyor. Eğer ciddi bir boykot kampanyası örgütlenirse etkili olur. Boykottan turizm bölgelerindeki yoksullar da olumsuz etkilenebilir. Ama Türkiye insan haklarını ihlal etmeyi sürdürürse bir boykot gündeme gelmeli."