Strasbourg direnişi 100.günde

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin kırılması amacıyla başlayan süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemine Strasbourg’dan ses veren 14 eylemcinin eylemi 100.gününde. Eylemcilerin durumu her geçen gün kötüleşse de, moralleri oldukça yüksek.

Strasbourg’da 100.gününe giren süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemine ilişkin eylemcilerden Gülistan Çiya İke ve Yüksel Koç, gelinen aşamaya ilişkin değerlendirmelerde bulundular.

Gülistan Çiya İke: Başta bu direniş hamlesi içerisinde yer alarak, cezaevlerinde fedai eylemde bulunarak şehit düşen Zülküf Gezen, Ayten Beçet ve Zehra Sağlam yoldaşlarımızı ve Almanya‘da fedai eylemde bulunan Uğur Şakar yoldaşımızı saygıyla anıyorum. Yolları yolumuz, amaçları amacımızdır. Ortak amaç için direnişe geçtik ve yoldaşlarımız bu amaç uğruna canlarını feda ettiler. Mücadelemiz güçlenmiştir, irademiz daha da sağlamlaşmıştır. Onlar bu direniş hamlesinin öncüleridir. Eylemleriyle hamlemizin zaferini de kesinleştirmişlerdir. Bedeli ne olursa olsun, bu hamle başarıya ulaşacak demiştik. Arkadaşlarımız, bu direniş hamlesinde verdiğimiz büyük bedeldir. Bu aynı zamanda zafere çok yakın olduğumuzu da göstermiştir. Verdiğimiz her bedel ağırdır ama bizi bir adım daha zafere yakınlaştırıyor. Bu direniş arkadaşlarımızın izinde daha da büyüyerek ilerleyecektir.

TECRİT TÜM TOPLUMA UYGULANIYOR

Uluslararası Komplo’nun ve dolayısıyla tecrit–izolasyon sisteminin 20. yılını yaşıyoruz. Bu 20 yıl içerisinde Kürt Halkı sürekli bir mücadele halinde oldu. Tecrit olarak önümüze çıkan İmralı sistemine karşı  – uluslararası boyutları olan kapsamlı bir komplo rejimdir bu aynı zamanda-  Kürt halkı mücadele etti fakat son yılların en kapsamlı direniş hamlesini yaşıyoruz. Bu direniş böylesine bir ruh ile başladı yani kapsamlı bir direnişe dönüşeceğini öngörmüştük. Direnişin en başında zaten, kolay olacağını ve hemen sonuç alacağımızı düşünmemiştik. Yolumuzun uzun ve bu yolda bedeller ödeyeceğimizi biliyorduk. Çünkü bu tecrit sadece bir kişinin üzerindeki tecrit değildi. Sadece Önderlik üzerindeki tecritin kalkması anlamına gelmiyor. Önder Öcalan üzerindeki tecrit, bütün Kürt Halkı’na dayatılan bir imha ve yoketme konseptini ifade ediyor. Dolayısıyla bu direniş hamlesi adım adım gelişerek, yayılarak ilerledi. Gün itibariyle Newroz alanlarında, Kürt Halkı’nın bütününün bu direnişi sahiplendiğini görmüş olduk. Direnişin talebinin, Kürt Halkı’nın da talebi olduğu görüldü ve bu talebin toplumsal bir talep olduğu da teyit edildi.  Aynı zamanda bu talep çözüm odaklı olup, Kürt Halkı’nın bu direniş etrafında kenetlenerek ortak bir tutum belirlediği de açığa çıkmıştır. Newroz, direnişin derinleştiğini, toplumsallaştığını da hepimize bir kez daha göstermiş oldu.

Hamle hepimizi en önemli, en hayati gündem etrafında bir araya getirdi. Şimdiye kadar ki gündemlerimizin yanlış olduğunu söylemiyorum. Fakat esas gündemimiz Önderlik ve tecrit olmalıydı. Bu direniş hamlesi bize, aynı zamanda bu konuda yetersizliğimizi gösterdiği ve esas gündemimize dönüşümüz sağladı. Bu direnişin en önemli özelliği oldu. Bütün eylemlerimizin, yürüttüğümüz siyasetin kısacası kendimizi ifade ettiğimiz her alandaki faaliyetlerimizin temelinde aslında tecrite karşı direniş olmalı. Çünkü tecrit; soykırım, imha konsepti anlamına geliyor. Tecrite karşı tavır aynı zamanda bu konsepte karşı tavırdır.

ZİNDANLAR DİRENİŞİN SEMBOLÜDÜR

Cezaevlerindeki arkadaşlarımızın direnişi ise bu hamlenin en önemli parçasıdır. Cezaevleri bir direniş cephesidir. Apocu hareketin mayalandığı, ruh kazandığı bir cepheden bahsediyoruz. Zindan direnişleri tarihimizin en önemli ve belirleyici noktasında yer alıyor. 80’li yıllarda faşizme karşı arkadaşlarımız bu cephede direnişler ortaya koydu ve faşizmi yendiler. Mazlum, Kemal, Hayri ve onlarca yoldaşımız boyun eğmedi ve diz çökmedi. PKK’nin ruhu böyle ortaya çıktı.

EN GÜÇLÜ MESAJLAR YETERSİZLİĞİMİZE VERİLİYOR

Çok kritik ve tarihi bir dönem içerisindeyiz. Saldırının derinliğinin, büyüklüğünün boyutu yaşadığımız tarihsel an ile ilgilidir. Bir kader tayini süreci yaşıyoruz. Ve aynı zamanda en güçlü olduğumuz dönemdeyiz. Kürtler bu süreçte dünyanın başına bela olmuş DAİŞ’ i Newroz gününde, yendiğini dünyaya duyurdu. Bundan daha güçlü, anlamlı ve tarihsel duruş yoktur. Dolayısıyla bu saldırıların derinliği ve boyutuna karşı bu zaferler, Kürtlerin gücünü, mücadelesini ve mücadelesinin büyüklüğünü gösteriyor.

Bu tarz eylemlerin gelişmiş olması sürecin iyi kavrandığına dair anlamlı mesajlar içeriyor. Özellikle fedai eylem gerçekleştiren arkadaşlarımız, bu hamleyi en iyi biçimde kavramıştır. Bu irade karşısında elbette söyleyecek söz yoktur. Ona anlam biçmek ve layık olmak için direnişi büyüterek amaçlarına ulaşmak, temel hedefimizdir. Fakat şununda altını çizmek istiyorum. Aynı zaman bu fedai eylemler, sürece de bir müdahaledir. Sadece cezaevindeki arkadaşlar değil, aynı zamanda fedai eylemde bulunan arkadaşlarımızın hepsi, direnişimizin, mücadelemizin yetmediğine dair mesajları içerisinde barındırıyor. En güçlü yanımız aynı zamanda en yetersiz yanımız oluyor.

TECRİT DÜNYA GÜNDEMİNE GİRDİ

Dolayısıyla bu arkadaşlara bir borcumuz var. Kendilerini feda eden arkadaşlarımıza zafer borcumuz var. Mutlaka ortak amacımızı, zaferle taçlandıracağız. Eylemlerini mücadeleyi güçlendirme mesajı olarak algılıyoruz ve bunun için önemli olan bizlerin onlara layık olmasıdır.

Her türden bedeli göze alan kitlesel bir eylemden bahsediyoruz. Dünya tarihinde böyle bir direniş görülmemiştir. Eşsiz adanmışlıktan bahsediyoruz.

Bir eylemciyim. Kendimi, birilerini ve de birşeyleri eleştirme noktasında görmüyorum. Fakat yetmediğimizi görüyorum. Bu direnişin bir çok alanda yeni kapılar, yollar açtığını gördüm. Kürdistan’da, her yerde kitleleri birleştirdi, halk ayağa kalktı, dünya kamuoyu nezdinde şimdiye kadar ki en geniş kapsamlı Önderlik gündemli bir süre yaşanıyor. Önderlik herkesin gündemine girdi. Bu çok çok önemlidir.

Bu direniş hem Kürt halkını tek gündem etrafında birleştirdi, hem de dünya çapında da Önderliği büyük kitleler ve farklı cephelerle buluşturdu. Bizim ulaşamadığımız bir çok çevreye bu direniş ile ulaştık. Bizim ile farklı süreçlerde bir araya gelip sonradan kendi gündemlerine yoğunlaşan dost çevreler, bu süreçte bizimleler. Bu direniş hem dost kazandırdı, hem de bize diplomasi ve de halk diplomasisi anlamında yeni sahalar yarattı. Bu direniş Önderliği dünya gündemine taşıdı, meşruiyet konusunda bir boyut kazandırdı.

Halkımız ve dostları Newroz alanlarında direnişi sahiplendiğini deklare etmiştir. Newroz bu direnişin sonucu ve yankısıydı, diyebiliriz.

Süreç içerisinde AK, Türkiye ile ilgili bir rapor hazırladı ve konsey raporu onayladı. İlk defa Önderlik tecriti ele alındı. İsmi ilk defa ağızlara alındı. Bu çok önemlidir.

ZAFERE DÜNDEN DAHA YAKINIZ

Bu direniş Türkiye devletini zorlamıştır. AKP–MHP faşist ittifakı en zor dönemini yaşıyor. DAİŞ’in sahipleri onlardır. Bu yenilgi Erdoğan’ın da yenilgisidir. Onlarda büyük bir kırılma yaratacaktır. Ekonomik ve toplumsal bir sorun var. Her anlamda büyük bir kriz yaşıyor Türkiye.

Bu direniş 4 aydır Türkiye’nin bu tekçi, faşist, soykırımcı siyasetini dünyada teşhir ediyor. Direnişle daha fazla zorlarsak bu siyaseti yıkmamız mümkündür. Bu direniş daha da fazla sahiplenilmeli. Halkımızın Newroza katılımı bize direnişin yanında olduklarını gösterdi. İnanıyorum ki, halkımızla birlikte tecriti kırarak, özgür yarınları inşa edeceğiz. Zafere dünden daha yakınız. Başaracağız. Herkesi direnişe katılmaya ve arkadaşlarımızın bize bıraktığı mesaj kendimize yol edinip, zafere ulaşma sözünü vermeye davet ediyorum.

ZAFERE ÇOK YAKINIZ

Yüksel Koç: Direnişin 100. gününe girmiş bulunuyoruz. Tecritin kaldırılması konusunda bizler yetersiz kaldık şu ana kadar. KCDK–E ve Avrupa‘daki kurumlarımız elbette tecritin kırılması ile ilgili bir çok yerde durmadan eylemler yaptık. Özellikle 2015 yılı itibariyle tecritin mutlak hale dönüştürülmesi süreci sonrası çok eylem yaptık. Hemen hemen bir çok Avrupa kentinde çadırlar açtık, yürüyüşler düzenledik. Çeşitli düzeylerde diplomatik görüşmeler sağladık. Tecrit ile ilgili bir çok dosya ve bildiri hazırlandı. 2015’te AP önünde 1000 kişilik oturma eylemi düzenlemiştik  Yani kamuoyu çalışmaları yoğun şekilde yürütüldü. Birçok yerde merkezi eylemler yaptık.

Özgürlük Nöbeti yıldönümü olan 2016 yılının Haziran ayında eşbaşkanlar nöbeti devralmıştı. 2017 yılının Haziran ayında dostlarımızın katılımıyla kurum eşbaşkanlarıyla birlikte Strasbourg‘da eylem düzenledik. Bu dönemde tecritin kırılması yönünde AK ve CPT ile görüşmeler sağladık. Aynı yılın Ekim ayında 52 gün süren oturma eylemi düzenledik.

Bütün bu süreçlerde AK ve CPT ile görüştük ama özeleştiri olarak söyleyeyim şöyle bir şeyi eksik bıraktık. Bu özeleştiriyi hem bireysel hem de KCDK–E Eşbaşkanı olarak verdiğimi de belirtmek isterim. Eylemler yaptık, CPT ile görüştük  ve bunun yeterli olduğunu düşünerek, konunun ısrarlı şekilde takipçisi olmadık. Bugün sürdürdüğümüz eylemdeki gibi ısrar ve kararlılık konusunda eksiklikler yaşadık. Bu eylemde ise bütün direnişçiler olarak, net şekilde sonuç almaya odaklanmış durumda ve kararlıyız.

Önderlik üzerindeki tecritin tüm Kürt halkına uygulanan tecrit olduğunu net şekilde anlamamız gerekiyor. Bu tecrit aynı zamanda soykırım ve katliamdır. Tecrit kırılmadığı müddetçe dört parçadaki Kürdistan halkının ne yaşam hakkını, ne kültürünü, ne de kazanımlarını koruyabiliriz. Ayrıca tecritin geldiği boyuta baktığımızda artık Kürtleri de aşan bir noktada olduğunu görebiliyoruz. Önderliğe uygulanan tecrit Kürdistan‘da, arkasından Türkiye ve şimdi de Ortadoğu‘da pratikleştirildi.

TECRİDİ YETERİNCE ANLATAMAMIŞTIK

Birincisi, biz tecriti tüm boyutlarıyla -bu eylemler öncesine kadar- halkımıza ve diğer halklara iyi şekilde anlatamadık. O dönemde daha uygun koşullar vardı ve tecriti iyi anlatabilirdik. İkincisi, tecritin kırılması amacıyla bir çok eylem ve etkinlik düzenledik ama “mutlak tecriti kırma“ hedefini önümüze koyarak, eylemleri zaman yayarak genişletemedik ve bu kararlılığı ortaya koyamadık. Oysa uluslararası komployu yapan bu güçlerin karşısında ancak ve ancak kararlı eylemlerle sonuç alınabileceği ortadadır. Uluslararası komplo döneminde, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit‘in “Bize Öcalan’ı neden verdiklerini bilmiyoruz“ cümlesi, komployu anlamak için yeterli bir argümandır.

FAŞİZM KATMERLEŞTİ

Şu anda Türkiye‘de ve Kürdistan’da, 12 Eylül cunta dönemini aşan faşist bir rejim söz konusudur. Cezaevinde tecritin kırılması amacıyla fedai eylemde bulunan Zülküf Gezen, Ayten Beçet ve Zehra Sağlam yoldaşlarımızın naaşının devlet tarafından korsanvari şekilde kaçırılarak defnedilmesini ele aldığımızda, 12 Eylül faşizminin bile böyle bir uygulaması olmamıştır. Faşizm hiç bir dönemde bu şekilde katmerleşmemişti.

Türkiye’de Kürtler her dönem mağduriyetler yaşadı ama hiç bir dönem Kürt halkına “Burayı terk edin gidin” denilmedi. Bu halkımıza yapılan en büyük hakaretlerden birisidir. Bu onursuzluğu dayatmaktır. Bugün faşizmin geldiği bu nokta, tecrit ile beraber gelişmiştir.

RÊBER APO'YU YETERİNCE ANLAYAMADIK

Tecritin tüm sebeplerini Türk Devleti ve uluslararası güçlerde aramak kesinlikle eksik bir yaklaşım olacaktır. Elbette birinci derecen Türkiye ve uluslararası güçler bu tecritten sorumludur. Tecritin derinleşerek bugüne gelmesinde Kürt halkı olarak bizim payımız büyüktür. Reber Apo’nun bize sunduğu olanak ve imkanları verimli şekilde kullanamadık. Bulunduğu öngörüleri zamanında algılayıp ona göre bir direniş mevzisi oluşturamadık.

Bu eylemi geçmiş dönemdeki eylemlerden farklı kılan en önemli özellik, eylemdeki kararlılıktır. Bedeli ne olursa olsun bu bedel göze alındı ve eylem pratikleştirildi. Bu direniş geldiği gün itibariyle bir kaç şey kazandırdı. Eylemin nihai hedefi Kürt Halk Önderi üzerindeki tecritin mutlak şekilde kırılmasıdır. Şunu özellikle belirteyim. Bu direniş bir halk direnişidir. Direnişin içerisindeki çoğu arkadaşımız çocuk sahibi insanlar.

Birincisi bu eylem, Önder Apo üzerindeki tecriti, herkesin gündemine koydu. Tüm Kürt halkının ana gündemi bu tecritin kırılmasıdır. Dolayısıyla tecrit gündemleşti ve halkımız bu tecrit ile yaşamayacağını ve tecrit ile yaşamanın onursuzca bir yaşam olduğunu yüksek sesle dile getiriyor. Yani ilk defa hepimiz asıl gündemimiz etrafında güçlü ve kararlı şekilde bütünleştik. Bu direniş bunu sağlamış durumda.

İkincisi, Önder Apo üzerindeki tecritin uluslararası düzeyde bir kamuoyu oluşturmasıdır. Aynı zaman Önderlik bir halk lideri olarak meşrulaştı. Kürt sorununun çözümünde muhattabın Önderlik olduğu netleşti. Bu eylemden önce, çeşitli dost kurumlarla, dost yapılarla değerli bir emek ortaya konuldu. Bu bir temel oluşturmuştu. Türkiye ve kapitalist devletler özellikle, Önder Apo’yu uluslararası düzeyde çok farklı şekilde tasvir etmişti. Yani oluşturulan imaj, Önderlik şahsında aynı zaman Kürt Özgürlük Hareketini de hedef alıyor ve Türk işgalciliğinin tasviri ile şekillendiriyordu. Bir psikolojik savaş ve karalama kampanyası sürdürülmüştü Önderlik şahsında. Dolayısıyla bu eylem aynı zamanda Önder Apo’ya karşı yerine getiremediğimiz sorumluluklarımızın özeleştirisidir.

Üçüncüsü, Önderlik paradigması bir çözüm yolu olarak ilk defa bu boyutta ele alındı. Demokratik Konfederalizmin bir çözüm modeli olduğu daha yüksek sesle dile getirildi. Bu da bu direnişin ortaya çıkardığı kazanımlardan birisidir.

NEWROZ RUHUYLA DİRENELİM

Bize mutluluk, moral ve coşku veren bu Newroz’ lar oldu. Kürdistan’daki Newroz’lar başta olmak üzere, İstanbul ve Frankfurt Newroz’una halkımızın katılımı gurur verdi bizlere. Newroz zafere çok yakın olduğumuzun müjdesini verdi.

Her günü, Newroz’a katılım ruhuyla yaşayarak, direnişimizi yükseltelim. Zafere çok yakınız. Newroz’lara katılımın yüksek olmasını, halkımızla beraber oluşturduğumuz “Faşizmi yıkalım, tecriti kıralım, Kürdistan’ı özgürleştirelim” şiarı etrafında kenetlenme ve tecriti kırmaktaki ısrarcı ve kararlı direnişimizin yarattığı tek gündemden kaynaklı olduğunu unutmamamız gerekiyor. Direniş dışında başka bir çözümümüz yoktur. Tüm eylemci arkadaşlar adına şunu tekrar dile getiriyorum: Bedeli ne olursa olsun tecrit kırılıncaya kadar direnişimizi sürdüreceğiz. Önümüzde yerel seçimlerde halkımızın Newroz ve direnişimizin ruhuyla sandıklara gideceğinden ve kayyumları Kürdistan’dan atacağına canı gönülden inanıyorum. Başta halkımız olmak üzere, demokrasiden, özgür yaşamdan yana olan herkesi selamlıyorum.

Kaynak: Yeni Özgür Politika