Yüksekdağ: Bedeli ne olursa olsun...

HDP'nin rehin tutulan Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, iktidarda ahlaki norm da kalmadığını belirterek, "Kürt sorunu, demokrasi sorunu çözülmeden bu davalar bitmez” dedi. Yüksekdağ, "Gerçeği, bedeli ne olursa olsun söylemeye devam edeceğim" diye belirtti

Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) rehin tutulan Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın tutuklu yargılandığı ve hakkında hazırlanan 7 ayrı fezlekenin birleştirilmesiyle oluşturulan davanın 12'nci duruşması Sincan Cezaevi Kampüsünde bulunan Ankara 16’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

Kandıra Cezaevi’nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi’yle (SEGBİS) duruşmaya katılan Yüksekdağ’ın duruşmasını HDP milletvekilleri Mahmut Toğrul, Muazzez Orhan, Şevin Coşkun izledi. Duruşmaya Almanya Sol Parti Milletvekili Hakan Taş ile İngiltere İşçi Partisi Milletvekili Julie Ward da izleyici olarak katılmak istedi. Ancak İngiltere Milletvekili Ward, akreditesi olmadığı gerekçesiyle Cezaevi Kampüsü’ne sokulmadı. Yüksekdağ’ın duruşmasına gelen izleyiciler, Genel Bilgi Taramasından (GBT) geçirilerek salona alındı.

Yüksekdağ’ın savunması şöyle:

'YENİ ALANLAR KURMALIYIZ'

“Geçen duruşmada söyledim. 2016 yılındaki özyönetim davaları, hendekler, barikatlarla ilgili Şırnak’ta katıldığım cenaze Mehmet Tunç ve kardeşinin cenaze törenidir. Bu ülkede hâlâ cenaze törenine katılmak suç olarak görülüyor. Bir cenazeye katılma hakkımızı kullanamıyor, katıldığımızda haklarımızda soruşturmalar başlıyor. Kendisine insan diyen herkesin cenazelere katılma hakkı vardır. Bizler ihtiyaç doğrultusunda siyaseten yapan kişiler değiliz. Siyaset kurumunun görevini yerine getirmek gibi toplumsal zorunluluğumuz var. Bizler siyasetin bir kurumu olmamıza rağmen, devlet toplumun araçlarına, aygıtlarına el koyuyor. Bizler demokratik siyasetçiler olarak görevimiz olan yeni alanlar kurmak zorundayız.

'AHLAKİ NORM KALMAMIŞ'

Bugün cenazeye, taziyeye katılmak insani değerleri yerine getirmektir. Bir toplumda cenaze ayrımı yapılıyor, birinin camiye girmesi caiz, diğerinin değilse bu sahtekarlıktır. Kimse bunun sonunu hesap edemez. Ahlaki norm kalmamış demektir. Bizler de siyasetçiler olarak bu ahlaki sorumlulukları bir araya getirmenin ağır bedeli olsa da bunları yerine getirmeye çalışıyoruz. Bir siyasetçinin bir cenaze törenine katılması nasıl bir sorun teşkil ediyor. Devlet sen ne hakla bunu bir siyasi eylem olarak görüyorsun. Siyasi anlayışta cenazeye katılmayı engelleme gibi bir hak yok. Ölüm gerçekleştikten sonra orada yapılan insani eylemi görmek gerekir. O vahşetini örtmek için, kendi yalanlarını kapatmak için başvurduğu bir yöntem. Bu ülke bu yöntemlerle yönetilmeye zorlanıyor. Bir siyaset toplumun kültüründen kopmuşsa eğer o siyaset bitmiştir. Siyasetin normlarını topluma göre çalıştırmak zorundayız. Bugün iktidardaki yönetimin içi boştur.

'BU DOSYA MEŞRU DEĞİL; KÜLLİYEN YALAN'

Cenazeye katıldım diye 10 fezleke hazırlamışlar. Bunların hepsini de öyle gerekçelendirmemiş. Basında bir haber görmüş, oradan hazırlanmış ve savcının eline verecekleri hiçbir şey de yok. Biz bunları hazırlanan iddianamelerde görüyoruz. Dava açılmış ama ortada delile dair bir emare yok. Hakim hangi belgelere dayandırıldığını soruyor, emniyetin verdiği cevap; ‘fotoğraf çekemedik, terör örgütü orayı mayınladığı için gidemedik cenazeye’ diyorlar. Cizre’de abluka kalktıktan sonra her on metrede bir kontrol noktası var ve sen devlet olarak tüm kontrolü sağladığını iddia ediyorsun. Madem mayın, tuzak var, neden 500’den fazla insanın mezarlığa girmesine izin verdin? O insanların can güvenliği sizin için önemli değil mi? Tamamen yalandır. Bu soruların cevabı bizim canımız onların umurunda değil. Bunlar külliyen yalan. Bu dosyanın hiçbir haklılığı, meşruluğu yoktur. Bu dosya hükümsüzdür.

Sonra demişler ki katıldığı kişiler 'terörist' ancak arşiv taraması yapmışlar, hiçbir şey bulamamışlar. Orhan Tunç ve Mehmet Tunç hakkında arşiv yok. Sadece Mehmet Tunç’un daha önceki dosyaları çıkmış. Üşenmemişler, Cizre olaylarında alınan gizli tanık beyanlarını koymuşlar. Onlar da Orhan Tunç’un sadece Mehmet Tunç’un kardeşi olduğunu söylüyor ama özellikle Mehmet Tunç hakkında bir sürü şey söylenmiş. Ama bu ifadeler tabii korkunç, işkenceler altında alınmış. Bir vahşet yaşanmış, bunlar iddianame de yok. Tüm bunlar mahkemeye sunularak, ‘terörist’ cenazesine katılmam gerekçesiyle dava açıldı.

'KÜRT SORUNU ÇÖZÜLMEDEN...'

Kürt sorunu bu ülkede 500 yıldır devam ediyor. Kürt sorunu, demokrasi sorunu çözülmeden bu davalar bitmez. Sözlerle savaşan hiçbir iktidar kazanmıyor. Bakın, aynı şeyler tekrar tekrar yaşanıyor. Daha öncede sözlerle, kelimelerin anlamlarıyla savaşıldı. 500 yıl önce de sözlerle savaşıldı ama kazanılmadı. Sonuç yine aynı, bakın, geldiğimiz noktaya.

'CİZRE'DE DİRENENLER KAHRAMANDI'

İnsanlar Cizre bodrumlarında yeni bir katliam silsilesiyle karşı karşıyayken, insanların vicdanlarına hitap ettiler. Mehmet Tunç, bir kahramandı. En zor koşullarda yaşam inancını kaybetmemek kahramanlıktır. Bu kadar yaptığı şeyde bütün Türkiye toplumuna önemli bir mesaj verdi; ‘Biz diz çökmedik, çökmüyoruz’ dedi. İnsan karanlığa hapsedilmişken, elinden kimse tutmuyorken bu inanç yaşatır. O sesleri Türkiye duymadı.

Uluslararası kurumlarda kaç çocuğun, kadının öldüğü kayıtlarda mevcuttur. O süreçte, barikatların kurulduğu süreçte insanlar evlerini terk etmediler. O barikatların içerisinde sivil insanlar vardı. Orayı terk etmeyen oraya bağlılığını koparmak istemeyenler öldü. Bir siyasi iktidar bunu anlamıyorsa o siyasi iktidarın sorunudur. Oradaki kolluk kuvvetleri, siyasi iktidar orada bulunan halka açık açık 'sizi oradan çıkarmayacağız' dedi. Ama orada yapılanlar bu insanların Kürt olmasından kaynaklıdır. Siyasi iktidar karşısında muhalif istemiyor. Karşısında halsiz, pasif siyasiler istiyor. O dönemde Meclis’ten takip ediyorduk, insanların hayatlarını kurtarmaya çalışıyorsun ama insanların ölümünün önüne geçemeyecek bir durumda kalıyorsun. Sokak eylemlerinde demokratik eylemlerde katliamın önüne geçmeye çalışıyorduk.

'CİZRE'DE DİRİ DİRİ YAKTILAR!'

Cizre’den yurttaşlar telefon açıyor 'bu noktadayım' diyor, biz kolluk güçlerine bildiriyoruz, kolluk güçleri kurtarmak yerine orayı bombalıyorlar. Tüm bunlar birde siyasi kazanım olarak gösterildi. Türkiye içinden çıkamayacak bir hal haline geldi. Siyasi iktidarın bugün ben ne yaptım demeye hakkı yok. Biz onlara yapmayın dedik. Türkiye kazanmıyor. Bu siyasi iktidarla kazanamaz. Bütün kesimlere, Kürtlere karşı tasfiye girişimi yapıldı.

Cizre’de bu açık açık oldu. İçişleri Bakanı; 'oradaki kolluklar lafımızı dinlemiyor' dedi. Bu koşullar içerisinde insanların yaşam hakkı elinden alındı. Ölümler olmadan engellemek istedik. Biz ne söylediğimiz sözlerden ne de katıldığımız eylemlerden geri çekilmedik. Tek suçumuz Cizre’de olanları engelleyemedik. Cemile’yi, Taybet Ana’yı kurtaramamış olmak. Tek sancımız bu. Kan hayat verir ve insanı var eden kandır. Bir toplumun hayatı dökülen kanla arada kalmaz, yürür, başka hayata karışır. Kimse dönüp bu memleket bu kadar gelişebilecekken, neden hala kan dökülüyor? Sorusunu sormuyor. Askeri araçların sıralamasında birinciyiz. Ekmeğin, patlıcanın derdine düşen mermiden neden haber olsun ki? Biz bu gerçeklikleri söylemek zorundayız. Biz insanların hayatlarını kurtarmayı başaramadık. Bunun sorumluları siyasi iktidardır. Bunda benim başarısızlığım vardır. Kente giren siyasetçilerden birisiyim.

O anları yaşayanları kimse anlayamaz. Girdiğimizde yanık et kokusu vardı. Bir o yananlar, bir de o yakanlar vardı. Cizre’de siyasi iktidar gözümüzün içine baka baka bir beka sorunu olduğunu söylemeye devam edip, bizi ikna etmeye çalışıyordu. Unutulmayacak! Oradaki kan kokusu, insan kokusu unutulmayacak. Yaşadıkları yerlerde karşılarına çıkacak. 4 gün boyunca girişlerimize izin vermediler. Orada temizlik yaptılar. Sonuç engellenmemiz kaldırıldığında bizimle birlikte yüzlerce insan akın akın girmeye çalıştı. Barikatların olmadığı mahallelere de girilmişti. Çatışma, gasp olayları vardı. Başka mahalleleri de gezdik ve en son bodrumlara girme kararı aldık. Kimyasal bomba kullanılmıştı. ATK raporlarında bu mevcuttur biz içeri girdiğimizde Adli Tıp kurumundan gelenler inceleme yapıyorlardı. Ona rağmen girdik içeriye ve onlar incelemelerine devam ediyordu. 4 gün boyunca temizleme yapmalarına rağmen hala odaları temizleyememişler ve delilleri ortadan kaldıramamışlardı. Mehmet Tunç o bodruma kardeşi ve diğerlerini kurtarmak için girmişti. Onlara karşı herkes görevini yerine getirmek için bir şeyler yapmadı. Son istediğini yerine getiren kişi için hazırlanan bu iddianameler siyasi iktidarın gafleti içerisindedir.

Tüm demokrasi şehitleri ölümsüzleşmiştir, onların anılarını yaşatacağız. Ölülerimize karşı yaptığımız siyasi iktidar durdurmaya çalışsa da bizler durmayacağız. Onların vicdanlarına, merhametine asla ihtiyacımız yoktur. Biz sadece onlara akıl veriyoruz. Halen kendi çizgimizdeyiz. Baskı altında, esaret altında da olsak da siyasi iktidar halen bizleri bitiremedi.

Siyasetçileri, halkı özetle iktidara boyun eğmeyen herkes onlara göre terörist. Onların bugün yine HDP’ye ihtiyaçları var. O kadar zulüm uyguladıkları, baskı uyguladıkları bizlere ihtiyaçları var.

Yargı reformundan bahsediyorlar. Ne kadar reform yapsalar, yargı paketi getirseler de olmaz. Can çekişen adalet yeniden kazanılmaz. Bu iddianameleri hazırlayan savcılar iktidarın etkisinde kaldı. Eğer adalet yerini bulmazsa taş üstünde taş kalmaz. Kaybedilen adalet yeniden bulunmaz. Muhtemelen bu iddianameyi hazırlayan savcılar da bugün FETÖ’den tutuklu.

'ÖZ YÖNETİM HAKTIR'

Öz yönetim demokratik bir haktır. Bana demokratik meşru şekilde hesap soramadığı için askeri, polisleri mahkemelere yığıyor. Bizim fikrimizi beğenmeyebilirsiniz. Türkiye’de hukuk normları var. Hukuk normlarında açık açık tartışamam ki siyasi sorunları. Demokrasi yoluyla çözülmediği için siyasi iktidar halkın başına beladır. Karşımıza çıkıp, zorla, baskıyla halkın başına bela olmuş.

'BEDELİ NE OLURSA OLSUN...'

Gerçeği, bedeli ne olursa olsun söylemeye devam edeceğim. Benim kafamda yargı sopasıyla adalet sağlayacağınıza YPG’yle kimler ne zaman görüştü bunlara cevap verin. Türbeyi taşımak için ortaklaştınız. Bize yapılan bu yargılamalarla alay konusu olacaksınız. Biz dimdik ayakta durmaya devam edeceğiz. Sırf bu ülkeye doğruyu göstermek için çabalayacağız. Ne yaparsalar yapsınlar bunu bütün dünya duyacak. Türkiye kaybedecek ama halen farkında değilmiş gibi davranıyor. Türkiye’deki siyasi iktidar hemen dönüşünü almalıdır. Almazlarsa bu acı kayıplarla yüzleşmek zorundadırlar. Bir Türk siyasetçi olarak Kürt halkına bir öz eleştiri veriyorum. Birlikte kazanacağımız şansımız hâlâ var.”