Reşîd: Başûr’u ‘aşbetal’dan daha büyük bir tehlike bekliyor

Güney Kürdistan’ın 30 yıldır ikinci bir ‘aşbetal’ ile karşı karşıya olduğunu belirten Siyaset Bilimci Rêbwar Reşîd, "Halk işgale karşı büyük tepki göstermezse, 1974’teki ‘aşbetal’dan daha beter bir teslimiyet süreciyle karşı karşıya kalacak" dedi.

Güney Kürdistanlı Siyaset Bilimci Rêbwar Reşîd, ikinci ‘aşbetal’ (teslimiyet) döneminin ise 30 yıl önce başladığını düşünüyor. Reşîd, “Türk devletinin işgal saldırılarına izin verilmesi/sessiz kalınması da bu ikinci teslimiyet döneminin en önemli süreci” uyarısını yapıyor.

Rêbwar Reşîd’e göre üstelik Güney Kürdistan’ın ikinci ‘aşbetal’ dönemi birincisinden çok daha büyük tehlikeler arz ediyor. İsveç’in başkenti Stockholm’de yaşayan Kürdistan Ulusal Kongresi'nin (KNK) eski eşbaşkanlarından Reşîd, birinci ve ikinci ‘aşbetal’ arasındaki farkları, Türk devletinin Güney Kürdistan topraklarına yönelik planları ve gelinen aşamada Başûr halkının siyasal/toplumsal yapısına ilişkin ANF’nin sorularını yanıtladı.

'PKK TESLİMİYETİ SEÇMEDİĞİ İÇİN HEDEFTE'

 

Güney Kürdistan’daki siyasi ve toplumsal gelişmeleri yakından takip bir isimsiniz, Türk devletinin son yıllarda artırdığı işgal saldırılarını yan yana getirdiğimizde karşımıza nasıl bir resim çıkıyor?

Bana kalırsa Kürtler önce şu gerçeği unutmamalı; Kürt halkı ve Türk devleti arasındaki savaş dün veya bugün başlamış bir savaş değil, 23 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından itibaren bu savaş devam ediyor. Kendi hesaplamalarıma göre irili ufaklı 40'tan fazla Kürt hareketini Türk devleti şu ana kadar kanla bastırdı, Kürdistan’ın en büyük parçası Kuzey'de Kürt dilini yasakladı, Kürt kimliğini inkâr ederek onları Türkleştirmek istedi. Bu devletin uzun yıllar Kürtçe isimlere bile tahammül etmediğini biliyoruz. Kürdistan’ın diğer parçalarında ise egemen devletler Kürt sorununu çözmeye çalışıp Kürtlere kültürel/siyasi haklar vermek istediklerinde Türk devleti devreye girerek bunu engellemiştir.


Ancak Türk devletinin Kürt halkına dönük inkâr ve imha zihniyeti gün gibi ortadayken, neden hâlâ Güney Kürdistan’da bir kesim ısrarla bu saldırıların PKK yüzünden gerçekleştiğini iddia ediyor?
Güney Kürdistan’a yönelik saldırıların PKK hareketiyle sadece şu konuda bağlantısı var; teslimiyeti kabul etmeyerek Kürdistan’ın özgürlüğü için mücadele etmeyi sürdürdüğü için PKK Türk devletinin hedefindedir, yoksa bunun dışında bu saldırıların PKK ile hiçbir alakası yoktur. ‘Türk devletinin Başûr topraklarına saldırıları PKK için gerçekleşiyor’ diyenlere şunu söylüyorum; evet, saldırılar PKK’ye yönelik yoğunlaşıyor, çünkü PKK bir Kürt hareketidir, direniyor ve teslimiyeti reddediyor. PKK değil, başka hangi güç olursa olsun Kürt halkının özgürlüğünü tercih etseydi ve böyle direnseydi o hedef olacaktı. Tekrar etmekte yarar görüyorum; bugün Güney ve diğer parçalarda yürütülen bütün savaşlar Kürt halkının özgürlüğünü engellemek için yürütülüyor.
Diğer yandan bugün Erdoğan rejimi sadece Güney Kürdistan’da değil birçok bölgede ve komşu ülkelerine yönelik yayılmacı bir siyaset yürütüyor, örneğin Kıbrıs, Suriye, Libya ve Ermenistan gibi ülkelerde. Hatta Musul-Başika’da bile Türk askerleri bulunuyor, bütün bu bölge ve ülkelerde PKK mi var? Üstelik Erdoğan’ın kendisi bile birçok kez ‘Kürdistan devletinin kurulmaması için komşu ülkelerle tampon bölgeleri kuracağız’ dedi.


Zaten Kuzey Kürdistan’ın sınır bölgesi olan Behdînan’da da bu saldırıların yoğunlaşması sözüne ettiğiniz tampon bölge planının parçası olarak görülüyor...

Evet, şu anda halihazırda Behdînan bölgesinin neredeyse tamamı Türk devletinin işgali altındadır. Bundan dolayı da sadece PKK değil, Kürdistan’ın özgürlüğünü isteyen herkes bu işgale karşı direnmeli. Çünkü Türk devleti faşist ve katliamcı bir gelenekten geliyor, Balkanlar’dan Arap ülkelerini bir savaş makinası gibi yakıp-yıkmıştır, bugün de bunu Kürdistan’da sürdürüyor.

'GÜNEY HALKI AYAĞA KALKMALI'


Geçen hafta Süleymaniye’de kitlesel bir gösteri gerçekleşti, yer yer de protestolar var, Güney Kürdistan halkının Türk işgaline karşı tepkisini nasıl görüyorsunuz?
Güney Kürdistan halkı umutsuzluğa kapılmamalı, tek yol ayağa kalkarak gerillanın işgalcilere karşı verdiği direnişe destek vermekten geçer. Halkın umutsuzluğa kapılmasını anlıyorum, zira bana kalırsa 30 yıldır Güney Kürdistan bir Kürt ve Kürdistani güçler tarafından yönetilmiyor, şayet yönetilmiş olsaydı Güney Kürdistan, her Kürdün övünerek anlatacağı, gurur duyacağı cennetten bir köşe kadar güzel ve refah dolu bir bölge olurdu. Kendi ayakları üzerinde durabilecekleri bir ülke yaratacaklarına Güney Kürdistan’ı İran ve Türkiye’ye peşkeş çektiler. Bundan dolayı Hewlêr’de oturan hükümet Kürdistani bir idare değil, hatta size şunu da söyleyeyim; Hewlêr’deki Türkmen parlamenterler Federe Bölge Hükümeti’nin bayrağı ile Ey Raqîp Marşı'nın değiştirilmesini istiyorlar, bunun için çalışıyorlar. İleride Güney Kürdistan Bölge Yönetimi’nin anayasasının Erdoğan’ın isteğiyle değiştirildiğini görürsek şaşırmayalım.


Ancak diğer yandan İngiliz sömürgeciliğine başkaldıran Berzencî hareketinden 1991’deki raperîn/kitlesel ayaklanmaya Güney Kürdistan’ın 100 yıllık tarihi direnişlerle doludur, ancak hâlâ Türk işgaline karşı güçlü bir tepki hareketinin çıkmamasını neye bağlıyorsunuz?
Şüphesiz Güney Kürdistan halkı tarih boyunca sömürgeci güçlere ve egemenlere başkaldırmış bir halk. Başûr, Osmanlı ve İngiliz sömürgeciliğinden Baas rejimine hiçbir gücün boyunduruğu altında yaşamak istememiştir. Hatta Kürt halkı göğsünü kurşunlara siper ederek gerçekleştirdiği direniş sonucunda İngilizler geri çekilmiş ve Irak toprakları özgürleşmiştir, bundan dolayı da Irak’ın ilk anayasasında ‘Kürtler ve Araplar eşittirler, bu ülke iki halkındır’ diye yazar.
Başûr halkı şu anda da Türk sömürgeciliğine karşı direnişe geçmeye hazırdır, ancak 30 yıldır mafyayı aratmayan, sadece ailesel çıkarları esas alan Barzanilerin egemenliği altında, baskı rejimiyle yönetilmektedir. Bu rejim ki Güney Kürdistan topraklarını, dağlarını parsel parsel sömürgeci güce satıyor, bütün halkımız bunu görmeli ve hiç kimse ‘ben ne yapabilirim, elimden bir şey gelmez’ dememeli. Herkes türlü türlü şekilde protestosunu, tepkisini gösterebilir, örneğin yaşadığı ülkelerin hükümetlerine, NATO ve BM’ye mektuplar yazarak Türk devleti tarafından yakılıp/yıkılıp ağaçlarının kesilerek tahrip edilen Kürdistan topraklarını anlatabilir, harekete geçmelerini talep edebilirler.
Eğer şu anda kendilerine ‘Peşmergê’ diyen ancak gerçekte ise Barzani’nin adamları olan polis ve asayiş gücü olmasaydı, sadece Duhok, Zaxo ve Hewlêr halkının ayağa kalkması yeterdi, 24 saatte Türk işgalcilerini sınır ötesine çıkartabilirlerdi. Mafya gibi konuşanı, tepki gösterini ya öldürüyorlar ya da zindanlara atıyorlar, evlerini basıp terör estiriyorlar, hatta sanal medyayı sürekli kontrol edip kendilerini eleştirilerini fişliyorlar. Dünyanın her yerinde halkların özgürlük süreçlerinde bazı kesimler düşmanla çalışmışlardır, ancak bunlar özgürleşen bir halkı başka bir güce teslim ederek, sömürgeci devletin polis ve kolluk kuvvetleri gibi hareket ediyorlar. Umarım, en yakın zamanda Güney Kürdistan’da halkı kendisini temsil etmeyen, en önemlisi de Başûr’un değerleriyle alakası olmayan bu sisteme karşı ayağa kalkar.

'AŞBETAL SÜRECİ'

 

Güney Kürdistan’ın direnişin bitirilip silahlı güçlerin teslim olduğu 1974’teki ‘aşbetal’ sürecine benzer bir süreçle karşı karşıya olduğunu söyleyen tarihçi ve siyasi bilimciler var. Siz de böyle düşünenlerden misiniz?
Aslında Güney Kürdistan’da ikinci ‘aşbetal’ dönemi 30 yıl önce cereyan etti. 1992 yılında Hewlêr’deki parlamentonun kuruluşundan birkaç hafta önce bunun bir ‘aşbetal’ olduğunu söyledim, çünkü Irak rejiminin baskısından kurtulan Güney Kürdistan’daki yeni iktidar İran ve Türkiye’nin desteğiyle ortaya çıktı. Hewlêr’deki parlamentodan önce Güney Kürdistan halkı kendi arasında ‘Şûrayên millî’ (ulusal meclisler) kurmuşlardır ve Baas rejimini Kürdistan’dan söküp atılmasını organize eden bu meclislerdir. Hewlêr’deki parlamento kurulunca bu meclislere son verildi, üstelik bu yeni parlamentonun oluşumu kendi doğalında ve dinamiklerinde gerçekleşmedi, dışarıdan yabancı güçlerin desteğiyle kuruldu. Halkın içinde devrim tam anlamıyla vuku bulmadan, üstten atamayla ve dışarıdan empoze edilen bir parlamento kuruldu. Zaten bundan dolayı Hewlêr parlamentosunun 1992’deki ilk kararı PKK’nin bölgeden çıkarılmasına yönelikti. Tüm bu nedenlerden 30 yıldır Güney Kürdistan’da ‘Aşbetal’ var diyorum. 30 yıl önce her türlü katliam ve jenosit tehlikesine rağmen Başûr halkı demir ve çelikten bir iradeyle Baas rejimine direniyordu, boyun eğmiyordu, hemen her evde bir şehit vardı. Ancak son 30 yılda gelinen aşamada Başûr halkı her türlü etik, yurtsever ve ulusal değerlerinden uzaklaştırılmayla karşı karşıya, halkın iradesi gasp edildi. Halkı korkutarak, suyunu, elektriğini ve maaşını kesmekle tehdit ederek teslim altına almaya çalışıyorlar. Türkiye’de satılmayan, bozulan malları Güney Kürdistan’a satıyorlar, niye? Çünkü Türk şirketleriyle ortaklıkları olan Barzanigillerin şirketleri kazansın diye.


Şu an Güney Kürdistan ‘aşbetal’ sürecinin ta kendisini mi yaşıyor? Bunun doneleri sizce nelerdir?
Tabii ki tüm anlattıklarım ‘aşbetal’ değil de nedir? Hatta günümüzdeki olaylar ilk ‘aşbetal’dan daha tehlikeli boyutlara ulaştı, çünkü halkın direnişçi ulusal değerlerinin ciddi şekilde yontulmasıyla karşı karşıyayız. Peki ‘aşbetal’in kendisi neydi? 1974 yılında 100 bin pêşmerge silahını bırakıp teslim olduğunda ben o zaman çocuktum, çok iyi hatırlıyorum; pêşmergeler gözyaşları içinde silahlarını gelip teslim ediyorlardı, çoğu asla istemedikleri teslimiyete zorlanmıştı. Pêşmerge silah bırakmıyordu, silahlarını teslim ediyordu, her ikisinin arasında fark var. Ancak o zaman halk direnişten vazgeçmemişti, mücadele için yanıp-tutuşuyordu. Yani teslim olan pêşmergeydi, halk değildi. Şimdi son 30 yılda bu teslimiyet duygusu halkın tamamına sirayet etti, işte bu yüzden ‘aşbetal’dan daha büyük bir tehlikeyle karşı karşıyayız diyorum. Üstelik Güney Kürdistan’daki federal yönetim dünya ülkeleri tarafından tanınıp kabul görmesine rağmen bu fırsatı değerlendirmeyi bilemedikleri gibi çarçur ettiler. Sözüne ettiğim bu 30 yıllık ‘aşbetal’ sürecinin ardından Başûr halkının PKK’ye karşı ayaklanmasını isteyecekler. Ancak Başûr halkı tüm bu saldırıların PKK yüzünden gerçekleşmediğini çok iyi biliyor. Son olayda da görüldüğü gibi kendilerine pêşmerge ismini takan Barzani’ye bağlı kolluk kuvvetlerini PKK güçlerinin üzerine sürüp öldürtmek, ardından da ‘Bakın pêşmergelerimizi Türk devleti değil, PKK öldürüyor’ deyip Kürdün Kürtle savaşını başlatmayı hedefliyorlar. İşte böyle bir savaş ortamında Güney Kürdistan’ın ikinci ‘aşbetal’ süreci, tasfiyesi zirveye çıkmış olacak.

'HALK İŞGALE KARŞI ÇIKMAZSA...'


Peki Başûr halkı bu gerçeklerin farkında değil midir? İşgale sessizliğin sürmesi ve provokasyon girişimlerinin amacına ulaşması Güney Kürdistan’ı nereye götürür?
Öncelikli olarak halk gerçeklerin farkındadır ve nihayetinde oyunlara gelmeyecektir. Başûr halkı şu gerçeklerin de çok iyi farkında; Barzani yönetiminin satılmadık arazi bırakmamasının -kalan dağlardı, onları da şimdi teker teker sattığını görüyoruz-, tarım/ziraatın işlevsizleştirilmesinin, gençlerin Avrupa’ya ulaşmak için göç yollarında her gün ölmesinin, federe bölge yönetimine müdahale edecek kadar Türkmenlerin güçlendirilmesinin ve DAİŞ’in saldırılarının sürmesinin nedeni PKK değil. Yine Güney Kürdistan’ın elektriksiz, susuz, hatta ekmeksiz bırakılmasının sorumlusu da PKK değil. Güney Kürdistan’ın kaçırılan 100 milyar doları da PKK’de değil. 100 milyar doları kaçıranın Mesut Barzani olduğunu Başûr halkı çok iyi biliyor. Halk sergilenmek istenen oyunun farkındadır ancak büyük bir tepki hareketinin ortaya çıkması elzemdir. Tüm bunlardan dolayı altını çizerek söylüyorum; halk işgale karşı büyük bir tepki göstermezse, direnişe geçmeyip gecikirse Güney Kürdistan 1974’teki ‘aşbetal’dan çok daha beter bir teslimiyet süreciyle karşı karşıya kalacak.