Sömürgecilerin Kürt halkına karşı vazgeçilmez silahı: Kimyasal gaz

Dersim’den Halepçe’ye sömürgeci güçlerin vazgeçilmez silahı olan kimyasal gazlar bu kez Garê’de kullanıldı. Türk ordusunun envanterinde yasaklı kimyasal silahlar ve gazlar bulunduğunun tespit edilmesine rağmen uluslararası kuruluşlar sessiz.

Türk ordusunun 10-13 Şubat 2021 tarihleri arasında Garê’ye yönelik gerçekleştirdiği işgal saldırısının ayrıntılarına ilişkin önceki gün Stêrk TV’ye konuşan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan çarpıcı bilgiler vermişti. Türk devletinin Garê'de kimyasal gaz kullanarak bir katliam yaptığına dikkat çeken Karayılan, bağımsız bir heyetin bölgede incelemelerde bulunmasını istedi.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, Garê’de zorlanan Türk askerinin bölgeden çekilmeden önce kimyasal gaz kullandığını belirtirken, uzmanlara göre kimyasal gazlar atıldığı yerde dört hafta boyunca etkisi sürüyor, daha sonra bu izleri tespit etmek imkansız. HPG de geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada mağaralarda kullanılan gazların hala etkisinin sürdüğünü bildirmişti. Şüphesiz Türk ordusu gerillalara karşı ilk kez kimyasal silah kullanmıyor. Türk ordusunun envanterinde yasaklı gazlar bulunduğuna dair daha önce birçok kez ciddi şüphe, belge, bilgi ve hatta görüntüler ortaya çıkmasına rağmen uluslararası kuruluşlar ve batı devletler konuyu araştırma gereği dahi duymadılar.

1986'DA ASKERE ‘ZEHİRLİ GAZ KULLANIN’ TALİMATI

15 Ağustos 1984 günü PKK öncülüğünde başlatılan silahlı mücadelenin ardından Türk ordusu hem envanterinde tuttuğu kimyasal gazların kapasitesini büyüttü, hem de zehirli gaz kullanılması yönünde talimat verdi. Buna ilişkin ilk belge 1980’li yılların ortasına ilişkindi. Türk Genelkurmay Başkanlığı Kara Kuvvetleri Komutanlığı 25 Şubat 1986 tarihinde "Gerek duyulması halinde göz yaşartıcı ve kusmaya sebep olan bomba kullanılması" ve tünellerin "zehirli gazla doldurularak" kullanılamaz hale getirilmesi talimatı verdi.

 

İkibine Doğru dergisinin 23 Temmuz 1989 tarihli sayısında yayınlanan bu belge, Orgeneral Necdet Öztorun imzasını taşıyordu. Türk Silahlı Kuvvetleri belgeye ilişkin yıllarca suskunluğunu sürdürürken, konu yıllar sonra 2010’da Almanya’da hükümetin gündemine geldi. Ancak Alman Dışişleri Bakanlığı Ocak 2011’de bu emrin gerçekten var olup olmadığını ortaya çıkarmak için çaba gösterdiğini açıklamakla yetindi. Fakat hiçbir sonuç elde edilmedi.

TRT'DE YAYINLANAN KİMYASAL GAZLI TATBİKAT

Türk devleti askeri depolarda kimyasal gaz bulundurduğunu ise gizleme gereği duymadı. 2004 yılında TRT’de Türk ordusunun "Anti terör birimi" ile ilgili yayınlanan bir belgeselde Türk askerinin göz yaşartıcı bomba kullanımını test ettiği görüldü. Görüntülerde mağaraya atılan imha edici bombanın ardından, göz yaşartıcı bomba atılıyor ve sarı dumanlar yükseliyordu.

Uzmanlar ortaya çıkan sarı dumanların kimyasal bomba olduğuna dair güçlü şüphelerini dile getirmişti. Göz yaşartıcı gazın polis tarafından göstericilere karşı kullanılmasına izin veren Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW), yüksek konsantrasyonlarda ve özellikle kapalı mekanlarda öldürücü olabileceği için aynı gazın askeri koşullarda kullanılmasını kesinlikle yasaklıyor. Ancak buna rağmen bu gazlar birçok kez Kürdistan dağlarında mağaralara sığınan gerillaları imha etmek için kullanıldı.

Hatta İngiltere’deki Bradford Üniversitesi 2010 yılında, Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu’nun (MKEK) 120 mm kalibrelik CS bombaları ürettiği ve uluslararası piyasada sattığını rapor etti. 2010 yılında Kapstadt’taki AAD Silah Fuarında sergilenen Türk yapımı 120 mm kalibrelik CS bombaları OPCW’ye göre yasak. Ancak bu denli somut belge ve bilgiye rağmen 1997 yılından itibaren OPCW’ye taraf olan Türkiye'ye yönelik bir soruşturma açılmadığı gibi bombaların imha edilip edilmediği de bilinmiyor.

ÖZEL'İN YÖNETTİĞİ BALLIKAYA KATLİAMI

Türk ordusunun gerilla güçlerine yönelik kimyasal silah kullandığını belgeleyen görüntüler ise 1999 yılında kayıt altına alındı. 11 Mayıs 1999 günü Şırnak'ın Ballıkaya bölgesindeki bir mağarada 20 ARGK gerillası katledildi. Çatışma sonrası Türk ordusu tarafından çekilen ve 2011 yılında Roj TV’de yayınlanan görüntülerde şöyle deniliyordu: "Askerlerimiz şu anda zehirlenme tehlikesiyle karşı karşıyalar. Ama yine de canavarca, kahramanca giriyorlar... Bir gün ara vermenize rağmen gaz hala etkisini sürdürüyor."

Görüntülerde ise Türk askerleri operasyonun başındaki komutan daha sonra Genelkurmay Başkanlığı’na getirilecek olan Necdet Özel'e tekmil veriyordu. Türk ordusu bu görüntülerin ardından o komutanın Özel olduğunu inkar etti, fakat kimyasal silahlara dair hiçbir şey söylemeyerek bunların kullanıldığını zımnen kabul etti.

Ballıkaya'daki katliam 1999'da PDS ve 2011'de ise Sol Parti tarafından Alman Federal Meclisi'nin gündemine geldi. Çünkü katliamın ucu Almanya'ya dokunuyordu. Çatışma mahallinde bulunan bomba parçaları Kızılay tarafından toplanmış ve bir Alman televizyon muhabirine verilmişti. Münih Üniversitesi'nin Adli Tıp'ında yapılan incelemede bu bomba parçalarında yasaklı CS gazı izleri bulundu. Alman devlet televizyon kanalı ZDF'de yayınlanan "Kennzeichen D" programı RP707 tipi bu bombanın, Alman şirketi Buck & Depyfag tarafından üretildiğini ve 1995 yılından beri Türkiye'ye satıldığına dikkat çekti.

2009'DA 8 GERİLLANIN KATLEDİLMESİ

2009 yılının Eylül ayında Hakkari'nin Çukurca ilçesi yakınlarında Türk ordusu ile HPG gerillaları arasında çıkan çatışmada 8 gerilla bir mağara içerisinde katledildi. Görgü tanıkları Türk askerlerinin çatışmada gaz kullandığını belirtirken, Almanya’dan bölgeye giden bir insan hakları heyeti cenazelerin fotoğraflarını ele gele geçirdi. Heyet öncelikle fotoğraf üzerinde tahrifat yapılıp yapılmadığını tespit etmek için fotoğrafı incelemesi için uzmanlara verdi.

Uzmanların fotoğraflar üzerinde herhangi bir manipülasyon yapılmadığına karar vermesinin ardından Hamburg'daki Eppendorf Üniversite hastanesinde görevli patologlar fotoğrafları incelemeye aldı. Fotoğraflarda kimyasal madde etkisini tespit eden doktorlar 20 Temmuz 2010 tarihli raporda şu tespitleri yaptı: "Vücudun üst kısmındaki alanda, kollarda ve yüz kısmında parşömen kâğıdı gibi kurumuş. Bu, ısıdan etkilenmenin sonuçlarını andırıyor. Termik etkilenmeye zıt düşen, yüz ve göğüs kısmındaki kılların yanmış gibi görünmemeleridir. Bu yüzden de buna sebep veren kimyevi bir maddenin etkisi dikkate alınabilir." Cenazeler üzerinde otopsi yapan Türk makamları ise aradan yıllar geçmesine rağmen otopsi raporları açıklamış değil.

KAZAN VADİSİNE ATILAN KİMYASAL BOMBA

22-24 Ekim 2011 tarihleri arasında Hakkari’nin Çukurca İlçesi kırsalında bulunan Kazan Vadisi'nde çıkan çatışmada ise 36 HPG gerillası şehit düştü. Gerillaların yanmış cenazeleri günlerce Malatya morgunda bekletilirken, çatışmada Türk ordusunun kimyasal kullandığına dair ciddi bilgi ve belgeler kamuoyuna yansıdı. Çatışmadan sağ kurtulan bir gerilla patlamanın ardından meyve kokulu bir duman kokusu aldığını söylüyordu.

Gerillanın bu anlatımı zehirli gazı tarif ederken, bölgeye giden ilk uluslararası gözlemci Alman parlamenter ve Birleşmiş Milletler'in eski biyolojik silah denetçisi Dr. Jan van Aken 2 kilometre çapındaki çatışma alanında inceleme yaparak kanıtlar topladı. Dr. Aken daha sonra ANF'ye verdiği bir röportajda izlenimlerini şöyle anlattı: "Bombaların düştüğü yerde kanıtlar bulduk. Bir tonluk bombaların izini bulduk. Kimyasal uzmanlarına sordum; olaydan 4 hafta sonra alınan örnekte kimyasalın izini bulmak imkansız. Bu yüzden bir yerde kimyasal maddelerin kullanılıp kullanılmadığına ilişkin araştırma hızlı bir şekilde yapılmalı."

DERSİM’DEN HALEPÇE’YE KÜRTLER GAZLARLA KATLEDİLDİ

Kürdistan’da sadece Türk ordusu değil, diğer sömürgeci güçler de değişik tarihlerde ihtiyaç gördükleri durumlarda kimyasal silah ve gazlara başvurdular. Kürt halkına karşı zehirli gazlarla işlenen suçların ilki 1920’li yılların ortasına tekabül eder. Güney Kürdistan’ın Süleymaniye merkezli Şêx Mahmudê Berzenci direnişine karşı İngilizler, savaş uçaklarından attıkları zehirli gazlarla sayıları 5-10 bin arasında değişen Kürdü katletti. Hatta kimi kaynaklara göre; dönemin İngiliz devlet yöneticilerinden Winston Churchill’in “Uygarlaşmamış aşiretlere karşı gaz kullanılması talimatı” çerçevesinde Kürtlere karşı gaz kullanıldı.

Sadece Şêx Berzencî serhildanının bastırılmasında değil, Kürt halkın en büyük acılarından biri olan Dersim soykırımında da zehirli gazlar Türk ordusunun vazgeçilmez silahı oldu. 1937’de başlayıp 1938’de sona eren Dersim’deki soykırımda zehirli gazların kullanıldığı hem mağdurların anlatımı hem de katliamda payı olan Türk yetkilerinin anlatımından dolayı uzun süredir bilinen bir gerçek.

Fakat geçtiğimiz yıl gün ışığına çıkan yeni belgelerde ise dönemin Türk hükümetinin Nazi Almanya’sından 20 ton Chloracetophenon ve İperit vs. gazları ve bu gazları bombalara koymaya yarayacak otomatik tesisatlar aldığı ispatlandı. Mustafa Kemal ve ilgili bakanların imzasını taşıyan 7 Ağustos 1937 tarihli belgeye göre Türk devleti gazları kullanmak için ABD’den 1937 yılında Marten modeli savaş uçakları tahsis etti.

HALEPÇE’Yİ YIKAN GAZLAR ALMANYA’DAN GİTTİ

Irak devleti de 1960’lı yılların başından itibaren Güney Kürdistan devrimini bastırmak için sürekli kimyasal silahlara ve zehirli gazlara başvurdu. Uzun yıllar Irak rejiminin bu insanlık dışı suçlarına karşı batılı ülkeler sessiz kalmakla kalmadılar, aynı zamanda Irak ordusunu kimyasal silahlarla donattılar. Irak'ın Kürt halkına karşı zehirli gaz kullandığını ilk duyuran isim ise Celal Talabani oldu. Mustafa Barzani önderliğindeki Kürt hareketinin temsilcisi olarak 1965 yılının Mayıs ayında İngiltere'nin başkenti Londra’da basın açıklaması yapan Talabani, Bağdat rejiminin Kürtlere zehirli gaz kullandığını açıkladı, ancak ne dönemin İngiliz yönetimi, ne uluslararası camia Irak’ın Kürt halkına karşı işlediği insanlık dışı suçlarına ses çıkardı.

Batının bu sessizliği kimyasal silahlarla yapılan 20. yüzyılın en büyük katliamlarından birisini ortaya çıkaracaktı. 16 Mart 1988 günü saat 11.00 sularında Güney Kürdistan’ın Halepçe kentine yağan değişik renkte dumana benzeyen kimyasal gazlar en az 5 bin Kürt sivilin hayatına mal oldu. Doğayı tahrip eden, bölgede yaşayan insanlarda hala kanser riskini artırabilen o gazlar dönemin Saddam Hüseyin rejimi tarafından Samarra kentindeki fabrikada batılı ülkelerin teknolojisiyle üretildi. Şüphesiz Saddam’ın ölümcül silahlara sahip olduğu batıda bilinmeyen bir sır değildi. Halepçe’den dört yıl önce 1984’de New York Times gazetesi Bağdat'ın Alman firmalarının yardımıyla kimyasal silah üretmeye başladığını duyurdu.

Hamburglu ‘Water Engineering Trading’ firması Samarra’ya ‘civatalama’ tekniğini göndermişti. Böylelikle Halepçe’ye ölüm yağdıran 20 bombanın ağzı hatasız şekilde kapatılacak, Kürdistan'ın o küçük kentine ulaşana kadar bombalardan gaz sızmayacaktı Bayernli otomotiv parçası üreten W.E.T. firması ise 7 Milyon Mark değerinde bombaların kılıfını ve ateşleme sistemini Saddam rejimine satarken, gazları elde etmek için de Hessen’deki Karl Kolb firmasından kimyasal madde ve laboratuvar malzemesi üretti.

Uluslararası bağımsız kuruluşlar, Halepçe’ye atılan bombaların üretiminde Alman firmalarının en az yüzde 52 oranında payı olduğunu rapor ederken, ancak Halepçe’den iki yıl sonra 1990'da Almanya'nın suç ortaklığı gündeme geldi. Federal mecliste araştırma komisyonun kurulması istendi, fakat dönemin Helmut Kohl hükümeti silah tüccarlarına arka çıktı, skandalı hasıraltı etti. Nihayet Ağustos 1990’da Alman savcıları hareke geçebildi ve Karl Kolbe ve W.E.T. firmalarından 7 yönetici hakkında tutuklama kararı çıkarttı. Fakat firmaların Saddam’a malzeme sattığı ispatlanamadı, çünkü satış yasal olmayan yollarla yapılmıştı ve dava bir süre sonra kapandı.

Kaynaklar

- Heinrich Böll Vakfı’nın 2014 yılında yayınladığı “Savaştan Barışa, Çatışmadan Çözüme” kitabı.

- 2019 yılında çıkan Nihat Karademir’in “İngiltere’nin Kürt Politikası: 1918-1932” isimli kitabı.

- Alman gazeteciler Hans Leyendecker ve Richard Rickelmann’ın kaleme aldığı “Ölüm ihracatı-Ortadoğu’daki Alman silah skandalı” kitabı.

- Alman Sol Parlamenteri Dr. Jan van Aken’in Türk ordusunun kimyasal silah kullanımına ilişkin 2011 yılında hazırladığı rapor.

- Dersim’de Alman gaz kullanımına ilişkin Federal Meclis’e verilen soru önerileri ile Dersim, Y. Özgür Politika ve Junge Welt gazetelerinde konuya ilişkin çıkan araştırmalar.