Avcı: Dışarıdaki mücadele beni ayakta tuttu
Avcı: Dışarıdaki mücadele beni ayakta tuttu
Avcı: Dışarıdaki mücadele beni ayakta tuttu
Edirne F Tipi cezaevinden dün tahliye edilen kanser hastası Kemal Avcı, Okmeydanı’nda büyük bir coşkuyla karşılandı. Cezaevinde çok zor koşullarda tutulan Avcı, umudunu tek bir an kaybetmediğini, dışarda arkadaşlarının onun için verdiği mücadele sayesinde hayata tutunduğunu vurguladı. Avcı, TEM’deki işkencelerden cezaevindeki eziyete kadar yaşadıklarını ANF’ye anlattı.
Cezaevlerindeki hasta tutsaklardan Kemal Avcı’nın Nebiha Aracı’ya yapılan işkenceye karşı çıkması DHKP/C örgütüne üye olmak iddiasıyla tutuklanmasına yetmişti. Ama burada esas ürkütücü olan nokta, insanların tüm zayıflıklarını işkence yöntemine dönüştüren Emniyet Müdürlüğü’nde polislerin onun o sırada bir şüphe halinde olan kanser hastalığını bile psikolojik bir baskı aracı olarak kullanmaları oldu.
HASTALIK ÜZERİNE PSİKOLOJİK ÇÖKERTME YÖNTEMİ
Avcı Emniyet Müdürlüğü Terör ile Mücadelede yaşananları şöyle anlatıyor: “Tedavi gören birisiydim ve polis de bunu çok iyi biliyordu. Hatta Vatan Emniyet Müdürlüğü’nde bunu bana karşı kullanmaya çalıştılar. Daha Vatan’dayken tutuklanacağımızı söyleyen bir sivil polis bana, ‘Siz hepiniz gittiniz. Çıkış şansınız yok artık size Metris’ten selam göndeririz’ dedi. Ama özellikle beni hastaneye götürürken arabada, ‘Sen zaten kansersin bu konuda bilgimiz var. Bak şimdi cezaevine gireceksin. Orada hastalığın daha da çok ilerleyecek. Hadi bakalım seni kurtarsınlar kurtarabiliyorsalar’ tarzında psikolojimi bozmaya çalıştılar. Halbuki o sırada bana henüz teşhis konmamıştı.
KOLLARIMI TERS ÇEVİREREK SAĞ İŞARET PARMAĞIMI KIRDILAR
Daha sonra bu psikolojik savaşın işe yaramadığını gördüklerinde bu kez fiziki işkenceye başvurdular. Parmak izimi almak bahanesiyle iki kolumu da ters çevirerek uyuşana kadar öylece tuttular. Avucumun içini de açamayınca sağ işaret parmağımı kırdılar. Kollarım o kadar çok uyuşmuştu ki parmağımın kırıldığını ancak yarım saat sonra fark ettim. Gözaltına alınmadan 1 hafta önce Emniyetin önündeki bir oturma eyleminde polisin saldırısı sonucunda sağ kaburgalarım kırılmıştı ve bunu bilen sivil polisler, ‘Vurun zaten kaburgaları sağlam değil’ diyerek sürekli kaburgalarıma vurdular.
METRİS CEZAEVİNE KADAR DARP
Metris Hapisanesine götürülene kadar darp edildik. Ellerimiz arkadan kelepçeliydi. Bir polis elindeki yüzükle ağzıma vurdu, ön dişim kırıldı ve kaşım patladı. Sıkılan kelepçeden ellerim öyle mosmor olmuştu ki bir hafta parmaklarımı hissedemedim. Sol elimin baş parmağı halen zaman zaman uyuşuyor.
TİM-BİR GÖLGESİNDE HASEKİ’DE SAĞLAM RAPORU
Metris hapishanesinde işkenceyle katledilen Engin Çeber’in yaratmış olduğu bir atmosfer vardı. Zaten ‘Engin Çeber’in katillerinden hesap sorulacak ‘ sloganları eşliğinde hapishaneye girmiştik ve gardiyanlar bizi direkt hücrelerimize koydu. İşkence tarzı bir durum yaşanmadı ancak Metris hapishanesinden sevk edilmeden bir gün önce böbreklerimdeki sorun nedeniyle Haseki Eğitim ve Araştırma hastaneye kaldırıldım. Haseki’deki doktorlar ‘Bir şeyin yok’ diyerek kıvranır bir vaziyette beni geri gönderdi. Ama orada esas ilginç olan, hapishanedeki jandarmanın benim güvenliğimi alması gerekirken, o gün hastaneye aralarında beni Vatan’da darp edenlerin de olduğu TİM-1 polisleri gelmişti. Muhtemelen tedaviyi engelleyen de onlardır. Hiçbir şey yok dedikleri böbrekten ben Tekirdağ Devlet Hastanesinde lazerle kırılmak suretiyle 9 taş düşürdüm.
ONURSUZ ÇIPLAK ARAMA DAYATMASI
Tekirdağ 2 nolu hapishanesine girince onursuz arama dayatıldı. Kabul etmediğimiz için saldırıya uğradık. Daha sonra idare işkenceye direndiğimiz için bize soruşturma açtı. Orada da kaburgalarımdaki kırık raporlarını gördükleri halde, A-Takımı dediğimiz işkence timi tamamen öldürmeye yönelik olarak sağ kaburgalarıma vurdular. Daha sonra hücrelere koyulduk. İki ay boyunca sürekli acile gidip geldim. Daha sonra 16 Mayıs tarihinde mide kanseri teşhisi tam koyulduğunda Edirne Devlet hastanesine götürülmeye başlandım. Tekirdağ’dan Edirne’ye sevklerim sırasında ringde çok kötü oluyordum. Bir çok kez kusmama rağmen kelepçelerimi dahi çözmüyorlardı. Bu gidiş gelişlerden kendileri açısından sorun olmaya başladığı için, beni Edirne F Tipi Hapishanesine sevk ettiler. Ondan sonra 4 Temmuz’da ameliyat edildim. Midemin dörtte üçü alındı. 25 gün sonra da kemoterapi tedavileri başladı. Hastane ki doktorların tavrı çok iyiydi. Tedaviden sonra jandarma beni hapishaneye getirip götürmek istese de doktorlar buna izin vermiyor, beni hastanede tutuyorlardı.”
BU KOŞULLARDA SAĞLIKLI OLAN DA HASTALANIYOR
Cezaevindeki zor koşulları, “Bırakalım hasta tutsakları, F Tipi cezaevlerinde sağlıklı insanların dahi kalması mümkün değil” diyerek özetleyen Avcı, sağlıklı gelen insanların hapishanedeki kötü koşullar nedeniyle birçok hastalığa yakalandığını belirtti. Aralıklı bir şekilde 8 yıla yakın hapishane geçmişi olduğunu belirten Kemal Avcı, bu nedenle mide kanseri haricinde de birçok ciddi hastalığı olduğunu dile getirdi ve bunların hepsinin yaşadığı fiziki ve psikolojik işkencelerden dolayı meydana geldiğine dikkat çekti. Hapishanelerde 16’sı ağır, 400’e aşkın hasta tutsağın olduğunu hatırlatan Avcı, bu koşullar altında hasta tutsakların iyileşmesinin mümkün olmadığını söyledi. Kendi durumunu örnek gösteren Avcı, “Doktorlar acilen tahliye edilmem gerektiğini, hastalığın üçüncü evreden dördüncü evreye ulaşmadan tahliye olmazsam benim için çok geç olacağını söylüyordu” diye aktardı.
İdil Kültür Merkezinde onu karşılamaya gelen ve Mayıs ayında tahliye edilen kanser hastası Mete Diş’i kucaklayan Avcı, içeride tek moral kaynağının dışarıda arkadaşlarının kendisi için verdikleri mücadele olduğunu ifade etti. Gerçek anlamda mücadele edildiği taktirde içerde hiçbir hasta tutsağın kalmayacağını hatırlatan Avcı, “Ben bu sayede ayakta kaldım” dedi. Bağırsaklarında meydana gelen bir çatlak nedeniyle kanaması halen süren Avcı’nın tedavi süreci şimdi dışarıda devam edecek.