Bênê köyü sakinleri çeteleri anlattı

Bênê köyü sakinleri çeteleri anlattı

Bênê, Lêlun dağının üzerine kurulu bir köy. Doğusunda Kürt köyleri, batısı ve güneybatısında ise Halep’e bağlı Arap köyleri bulunuyor. 400 hanelik köy olmasına rağmen köy üç büyük aileden oluşuyor.

Köyün ağırlıklı nüfusu Gubariler var. Gubariler  köyün ileri gelenleri olarak sayılsalar da diğer sakinler de onlara yakın bir aileden olduğu için çok fazla kendi aralarında sorun yaşamıyor

Bênê tarım ve hayvancılıkla geçinen bir köy. Köyün tarım bakımından zengin ve geniş topraklar sahip olması her dönemde bazılarının iştahını kabartmış. Suriye devrimi başladığı zamana kadar kendi halinde bir köydü. Kürt özgürlük hareketi alana girdiği günden beri hareketi tanıyan ve çeşitli düzeylerde destek veren yine çok sayıda gencin gerillaya katıldığı bir yerdir.

ÇETELERİN KARARGAHI OLDU

25 Mayıs'ta çete grupları Afrin’in Şêrava nahiyesine bağlı köylere saldırdığında ilk yerleştiği yerlerden biri Bênê köyü oldu. Stratejik konumundan ötürü bu köyü kendilerine karargah olarak seçtiler. Yaklaşık bir haftalık şiddetli çatışmalar ve ardından YPG güçlerinin köydeki çete gruplarını kuşatmaya almasından sonra köy çete gruplarından kurtarıldı. Köylüler köylerinin YPG güçleri tarafından çete gruplarından kurtarıldığı gün büyük bir sevinçle sokaklara döküldü.

KÖYDEN ÇIKMAMIZA İZİN VERMİYORLARDI

Bênê köyü YPG güçleri tarafından çete gruplarının denetiminden çıkarılıp kendilerinin köye girdikleri gün köyde yaşanan sevinci yerinde görmüştüm. Sevinçlerine ortak etmişlerdi beni de. Kadın, çocuk, yaşlı, genç demeden sokaklara dökülüp sloganlarla kızgın güneş altında yürüdüler gün boyu. Sevinçlerini güneşin kızgın sıcaklığı da engelleyemedi. Çünkü onlar çete gruplarının köylerinden, evlerinden, bağ, bahçe, tarlarına gitmelerini dahi yasaklamalarının altından kurtulmuşlardı.

Çete gruplarının köylerinde 20 gün boyunca kalmalarını şöyle anlatıyor Fevzi Abdi: “Köyde kaldıkları süre boyunca köyde bir yas havası vardı adeta. Ve adı konmamış bir fiili sokağa çıkma yasağı vardı. Çünkü evlerimizden çıkıp bir komşumuza dahi gitmek için onlardan izin almak zorundaydık. Çok fazla yüz göz olmak istemediğimiz için bizde evlerimizden çıkmıyorduk. Yaşamımızı idame ettirmek için sokağa çıkıp ihtiyaçlarımızı aldıktan sonra evlerimize geri dönüyorduk. Hatta birçok aile ellerindeki çok az miktardaki unla evde ekmek yapmaya başlamıştı. Sırf gidip onlardan ekmek istemedikleri için. Yaşamı bize cehenneme çevirmişlerdi adeta. Ama çok şükür ki YPG bizi onlardan kurtardı. O yüzden YPG onları köyden kovduğu gün bayram sevincini yaşadık.”

EVLERİN DEĞERLİ EŞYALARINI ÇALDILAR

Köyde kaldıkları yirmi gün içinde kaldıkları yerleri gezip gördüm. Köydeki en stratejik yerlerdeki evlerin sahiplerini çıkararak yerleşmişlerdi. Yine köyde durumları biraz iyi olanların evlerine el koymuşlar ve o evlerdeki değerli eşyaların hepsini çalmışlardı. Diğer eşyaları da evlerin içinde rastgele dağıtmışlardı. Bu evlerden birinin sahibi olan Adıl Ğubari çete gruplarının talanlarına ilişkin şunları anlatıyor: “ Biz eve kapıyı kırarak girmişler. Evde cam diye bir şey bırakmamışlar. Hepsini kırmışlar. Evin üstüne doçkalarını yerleştirmişler. Çünkü yüzlerce boş kovan topladık onlar çıkarıldıktan sonra. Yine evin üst katının pençelerine de suikastçılarını yerleştirmişler. Evimizdeki değerli eşyaların hepsini çalmışlar. Annem, kız kardeşlerime ait altınların hepsini çalışmışlar. Onlar şimdi burada olmadıkları için ne kadar altınları çalındığını da bilmiyorum. Yine işlerine yaramayan diğer ev eşyalarımızı da evin her tarafına dağıtmışlar. Bunlar sözde devrim adına yola çıkmışlar. Girdikleri evleri soymak için girenlerin devrim diye bir amaçları olabilir mi? Olmaz tabii. Zaten o yüzdende devrimi bir türlü yapamıyorlar. Yapamazlar da çünkü amaçları devrim de talan edecek, hırsızlık yapacak yeni yerler bulmaktır. Yeni köyler ve kasabalara girmektir onların amaçları.”

Çetelerin köyde kaldıkları yirmi gün boyunca çok sayıda evi soyup eşyalarını çaldıklarını da belirten Adıl Ğubari eşyalarını çaldıkları evlerin listesini de şöyle sıralıyor, “Aslında köyde eşyalarına el koymadıkları tek bir ev yok. Ama en çok dayılarım olan Abdulhamit ve Nihat Ğubari ile Henan Gedro, Ebu Samir, Hesen Kadir’in evindeki eşyaları almışlar. Bu ailelerin durumları biraz iyi olduğu için bütün değerli eşyalarını yine tarihi eserlerini alıp götürmüşler. Allah adına gelmişler sözde. Ama hırsızlıkları, talancılıkları ne kadar Allah yolunda gittiklerini gösteriyor. Zaten halkımızda bu yalanlarına kanmamıştır.”

TARLALARIMIZA GİRMEMİZE İZİN VERMİYORLARDI

Bênê köylüleri çete gruplarının köylerinde kaldıkları yirmi gün boyunca köyden çıkamamalarından çok tarlalarına bile gitmelerine izin vermemeleri çok zorlarına gitmiş. Çünkü hasat zamanıydı. Köy meclis başkanı Yahya İzzet Ğubari şunları anlattı: “Burada yaşayan insanlarımız geçimlerini çiftçilikle sağlıyor. Gelip köyümüze girdikleri dönem hasat ve çift sürme mevsimiydi. Hasatlarımızı kaldırmamıza da, çift sürmemize de izin vermiyorlardı. Adeta köyümüzde adın konmamış bir sokağa çıkma yasağı uygulanıyordu. Birde sizleri kurtarmaya geldik diyorlardı. Kimden diye sorduğumuzda ise rejimden diye cevap vermişti bir tanesi. Bende bizim burada ne rejim var ne de rejime bağlı herhangi bir kurum. Rejim biraz uzağımızdaki havaalanının orada var. Gidip orayı kurtarın dediğimde ise sorumluları yüzünü buruşturarak dilin çok uzundur diyerek beni tehdit etti.”

Çete gruplarının köyde kaldıkları 20 gün içinde kendilerine büyük zararlar verdiğini belirten Ğubari en büyük zararı ise tarlardaki gerek biçilmiş gerek biçilmemiş ekinlerini yakarak verdiklerini söyledi. Yaktıkları ekinleriyle köylerine yaklaşık 20 milyon Suriye parasıyla (Yaklaşık 100 bin dolar yapıyor) zarar verdiğini söyleyen Ğubari şunları söyledi, “40 Hektarlık ekili buğday tarlalarımızı yaktılar. Yine 10 hektarlık mercimek tarlalarımızı yaktılar. Bunun köyümüze zararı 100 bin dolar civarında oldu. Ekinleri yakılan insanlar bu yıl ne yapacaklar. Nasıl geçinecekler diye şimdiden kara kara düşünüyorlar. Ama yine de çok önemli değil. Köyümüzden çıkarıldılar ya o yeter bize. Halkımız geçimini sağlayacak şeyler bulur.”

DİYANET VAKFININ PAKETLERİ VE VİSKİ ŞİŞELERİ

Köy içinde dolaşıp çete gruplarının izleri, kaldıkları yerleri görmek isterken en çok dikkatimi çeken şey ise Türkiye Diyanet Vakfı’ın Suriyeli Kardeşlerimize yardım paketleri diye yazan kolilere rastlamak oldu. Ondan da öte köylülerin bir köşede topladıkları  bu kolilerin yanındaki birkaç viski şişesi oldu. İslam adına hareket eden bu gruplar meğer Türkiye Diyanet Vakfının göndermiş olduğu yardım paketlerini içki mezesi yapıyorlarmış. Aslında Türkiye’nin bu yardım paketlerini daha önceden de Suriye’ye göndermiş olsalar da Rojava kent, köy ve kasabalarında Afrin’e yönelik saldırıların başladığı dönemde görülmeye başladı. Saldırıların ikinci gününde bu paketlerden 600 tane Cindires nahiyesinde dağıtılmak istenirken bozuk gıda maddeleri dağıtıldığı için el konulmuştu. Cinderes’te dağıtılan paketlerde olan sucuklar kurtlanmıştı. Helvalar kokmuştu. Zaten doktorlar bozuk ve halkın sağlığını bozacağı için dağıtılmasına izin verilmemişti.

Bênê köyünde boş viski şişlerinin yanında gördüğüm Türkiye Diyanet Vakfının Suriyeli kardeşlerine(!) gönderdikleri bu yardım paketlerini görünce Türkiye’nin bu saldırılardaki açık desteklerini bir kez daha gördüm..