Brüksel Konferansı'ndan izlenimler...-Amed Dicle

Brüksel Konferansı'ndan izlenimler...-Amed Dicle

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın önerdiği dört konferanstan üçüncüsü 29-30 Haziran tarihleri arasında Avrupa'nın başkenti Brüksel'de gerçekleşti. Konferansı NUÇE TV'deki arkadaşlarımızla birlikte izledik ve büyük bölümünü de canlı yayında izlemişsinizdir. Ancak dikkate değer bulduğumuz bazı notları burada aktarmada fayda var diye düşünüyorum.

Brüksel'deki konferans bir çok açıdan irdelemeye değer bir çalışmaydı. Yaklaşık iki ay devam eden bir çalışmayla olağanüstü bir tablo ortaya çıktı denilebilinir. Zira Avrupa'da 60 civarında toplumsal oluşumu ve değişik etnik, inanç ve görüşten insanları bir araya getirmek her açıdan zor bir çalışma. Kürdistanlı ve Türkiye'liler Avrupa'da ilk defa böyle bir platformda bir araya geldi. 

Konferansın Avrupa'nın kalbinde olması AB ülkelerinin Kürt sorunu ve Türkiye'deki demokratikleşmeye yönelik olumsuz rolününün hatırlatılmasında ve Avrupa kamuoyunu demokratik çözüm sürecine dahil edilmesine önemli bir zemin oldu. Zaten konuşmaların önemli bir bölümünde de bu yönlü vurgular yapıldı.

Çok değişik çevrelerin bu kadar kısa bir zaman diliminde aynı gündem ekseninde bir araya gelmesinin en önemli sebebi de Öcalan'ın başlatmış olduğu sürece yönelik ilgi ve umuttur. Konferansın başından sonuna kadar Öcalan'ın açıklamalarına ve rölüne dikkat çekilmesi bu duruma önemli bir işarettir. Ancak Brüksel'de görünen en yalın tablo Kürt özgürlük hareketinin özellikle Türkiye ekseninde kendini aşmış olması ve özellikle Öcalan'ın sistem dışı kalan tüm kesimlerin umudu haline gelmesidir. Laz Kültürünü korumaya yönelik çalışma yapan kurumu temsilen katılan bir temsilcinin Kürt temsilcilere yönelik, 'Öcalan'a başkanımız demeyin çünkü artık bizim de başkanımız' demesi bu duruma örnek gösterilebilecek onlarca politik cümleden daha netti. Öcalan'a yönelik bu tutum ve ilgi haliyle her açıklamasının cümle cümle irdelenmsine ve yorumlanmasına sebep oluyor.

Özellikle Newroz mesajına yönelik bazı Alevi kesimlerin eleştirisel yaklaşması bu konferansın ilk gününde de gündeme geldi. Görüldüki, bazı çevreler bu konuda iyi niyetli kaygılarını dile getirirken, kimi politik çevrelerde Kürt hareketinin Alevi halkına yönelik yaklaşımlarını manipüle etmek için bu durumu kurcalamaktadır. Ancak Öcalan'ın Konferansta okunan mesajı bu duruma deyim yerindeyse 'dur' diyecek nitelikteydi. Bundan sonra Newroz mesajına yönelik değişik atıflarda bulunanların Öcalan'ın Brüksel konferansına gönderdiği mesajınıda okumaları gerekiyor. Öcalan'ın ve Kürt hareketinin Alevilere yönelik düşünceleri o mesajda bir kez daha ifade edildi. Ve konferansta hazır bulunan Alevi temsilcileri üzerinde çok önemli pozitif bir etki yaptığı da zaten konuşmalara yansıdı.

Ezidi temsilcilerde katılıp sorunlarını gündeme getirdiler. Ancak bazı sebepleri olsa da konferans hazırlık komitesinin Ezidilere yönelik daha fazla pozitif ayrımcılık yapması gerekiyordu.

Avrupa'daki  Kürdistanlı ve Türkiyeli tüm halkları temsilen üç kuşaktan delegeler hazırdı. Ama gençlerin katılımı her açıdan eksikti. Konferans bundan sonra bir kurum olarak hareket edecekse gençlere yönelik çalışma yürütmesi gerekiyor. Eğer, gençler bu platforma yer bulamazlarsa bir kaç sene sonra kuşak kopuşları yaşanacaktır. Ve Avrupa'da şekillenen yeni kuşağın enerjisi ülkedeki toplumsal, siyasal ve kültürel alana kanalize edilemeyecektir.

Kadın hareket ve kurumları doğal olarak temsil edildiler. Karar aşamalarında ve tartışmalarda belirleyeci bir performans sergilendi. 

Kuşkusuz Kürt hareketiyle doğrudan ve ilk defa aynı zeminde bir araya gelen çevrelerde vardı. Ve Kürdistan'da 30 yıl süren mücadele ve direnişin bu kesimlerde zamanda hak ettiği ilgiyi görmemesi sadece Kürtlerin canını acıtmadı. Sistemi canavarlaştırdı ve bu canavar Gezi olaylarında da görüldüğü gibi herkesi yemeye başladı. Gerek Avrupa'da ve gerekse Türkiye'de bu konu son dönemlerde defalardır analiz ediliyor. 

Konferans yapısı adeta Anadolu ve Mezopotamya'nın fotoğrafıydı. Bu coğrafyanın zenginliklerine ışık tuttuğu gibi, trajedi, acı ve soykırımları da anımsatıyordu. Nelerin yaşandığı sadece söz ve cümlelerle ifade edilmiyordu. Tarihin en mağdur, en acı çekmiş, sistemin her türlü belasını çekmiş halkların, inançların çocuklarıydılar, kendileriydiler...

Konferans için bir çok şey belirtilebilinir. Olumlu ve olumsuz tarafları değerlendirme ve eleştiri konusu olabilir. Ama bir meclis oluştu ve meclis bünyesinde 6 komisyon çalışmalarını sürdürecek. Konferans yapısı Demokratik çözüm sürecinde aktif rol aldığını Remzi Kartal'ın deyimiyle bunun için 'sözleşmesi' en olumlu gelişmedir.

Konferans Ankara, Amed ve henüz ne zaman yapılacağı net olmayan Hewler konferansıyla paralel çalışacak. Bu anlamda düşünsel ve prafik bir havuz oluşacak. Bu sistem dışı tüm kesimler için yeni bir mücadele ivmesidir. Eğer bu ivme kırılmaz ve bu tempoyla devam ederse, Türkiye ve Kürdistan'daki siyasal ve sosyal yapısına iki üç sene içerisinde belirleyici bir konuma gelecektir.