'Hükümet barış için adım atmada yetersiz kalmıştır'
'Hükümet barış için adım atmada yetersiz kalmıştır'
'Hükümet barış için adım atmada yetersiz kalmıştır'
1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle bir açıklama yapan Amed Baro Başkanı Avukat Tahir Elçi, PKK'nin silahları susturması ve silahlı güçlerini çatışma alanlarından çekmesinin barışa giden yolda yeni ve tarihi bir zemin oluşturduğunu kaydetti. Elçi, ancak hükümetin bu zemini güçlendirecek, toplumun sürece olan inanç ve güvenini arttıracak adımları atmada yetersiz kaldığını söyledi.
Amed Baro Başkanı Avukat Tahir Elçi, Baro yönetim kurulu üyeleri ile birlikte 1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle ortak bir basın toplantısı düzenledi. Savaşsız bir dünyada barış içinde yaşamanın bir hak olduğunu belirten Elçi, iki yıla yakın bir süredir Suriye'de yaşanan iç savaşın ülkeyi cehenneme çevirdiğini söyledi.
Suriye'de bir yandan ırkçı Baas Rejimi güçleri, öte yandan 'rejim muhalifi' adı altında kimi çete ve grupların insan haklarının en agır ihlalini oluşturan suçlar işlediğini kaydeden Elçi, "Rojava’daki sivil Kürt halkına ve Suriye’deki diğer sivil halka karşı; infaz, işkence ve zorla yerinden edilme gibi insanlığa karşı suçlar işlene gelmektedir. Kısa bir süre önce sivil halka karşı kimyasal silah kullanıldığına ilişkin güçlü iddia ve emareler ortaya çıkmış, BM. Örgütü bir inceleme başlatmıştır. Başta Halep’çe olmak üzere bu güne kadar Kürt toplumuna karşı işlenen insanlığa karşı suçlar karşısında sessiz kalan ve temel belgelerinden kaynaklanan sorumluluklarını yerine getirmeyen Uluslararası Toplum, bu gün 'Suriye’ye müdahale' amacıyla askeri bir harekata hazırlanmaktadır" dedi.
SURİYE'YE MÜDAHALE HUKUKA AYKIRIDIR
Amed Barosu olarak, Suriye’de insanlığa karşı işlenen suçları ve savaş suçlarını önlemek, faillerini soruşturmak, varsa kimyasal silahları imha etmek ve sivil halkı korumak dışında bir amaçla Suriye’ye yapılacak askeri bir müdahalenin uluslararası hukuka aykırı ve meşru olmayacağı görüşünde olduklarını kaydeden Elçi, "Daha önce Irak’ta ve otuz yılı aşkın bir süredir bu bölgede yaşanan savaş ve çatışmanın tahripkâr sonuçlarını biz hukukçular yakından izliyoruz. Diyarbakır (Amed) Barosu; kategorik olarak savaşa karşıdır, insan haklarının ve barış hakkının savunucusudur" şeklinde konuştu.
Toplumun savaşın acı sonuçlarını ve barışın önemini çok iyi bildiğini kaydeden Elçi şunları söyledi: "Bu nedenle, Kürt toplumu bu yılın başında başlatılan çözüm ve barış sürecine büyük bir önem atfetmiş ve destek sunmuştur. Bu süreçle; Kürt meselesinin adil bir şekilde, hak ve hukuk çerçevesinde çözüleceği, otuz yılı aşkın süren silahlı çatışma sürecinin nihai olarak sonra ereceği ve sürekli bir barışa dair güçlü bir umut ortaya çıkmıştı. Şüphesiz PKK Lideri Öcalan'ın 21 Mart 2013 tarihinde Diyarbakır'daki Newroz kutlamamaları sırasında okunan mektubunda ortaya konulan çerçeve ve hemen ardından bu çerçeveye uygun olarak silahların susması, silahlı güçlerin çatışma alanlarından çekilmesi, barışa giden yolda yeni ve tarihi bir zemin oluşturmuştu. Ancak, ne yazık ki; aradan geçen sürede bu zemini güçlendirecek, toplumun sürece olan inanç ve güvenini artıracak adımlar atılmakta yetersiz kalınmıştır. Özellikle TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonunda ana dilinde eğitim konusunda siyasi partilerin ortaya koyduğu tutum, yine sorunun çözümü için diğer esaslı konularda somut adımların atılmasında gecikilmesi ve Hükümet yetkililerinin kimi açıklamaları sürecin akamete uğrayacağına dair endişeleri artırmıştır. Son bir kaç gündür KCK yöneticilerinin kamuoyuna yansıyan açıklamalarından, sürecin büyük ölçüde çıkmaza girdiği anlaşılmaktadır."
ANADİL KONUSUNDA AÇIKLAMA BEKLİYORUZ
Amed Barosu olarak Kürt sorununun çözümü ve toplumsal barış bakımından başta ana dilinde eğitim olmak üzere dil ve kültürel haklar konusunun çok temel ve öncellikli bir konu oluşturduğu görüşünde olduğunu belirten Elçi, Hükümeti ve siyasi partileri bu temel ve kilit meselede daha sağlıklı değerlendirme yapmaya, toplumu tatmin edecek bir açıklama yapmaya davet ettiklerini söyledi.
Elçi, "Milyonlarca insanın en tabii ve temel bir hakkı olan dil hakları veya ana dilinde eğitim hakkı anayasal düzenleme dışında bir düzenleme ile güvenceye kavuşamaz. Bu nedenle gerek yeni anayasanın ilk maddelerinde ve gerekse hâlihazırdaki anayasanın 42. maddesinde olduğu gibi eğitim hakkına ilişkin maddede resmi/kamusal yaşamda dil hakkı ve anadilinde eğitim hakkı mutlaka anayasal güvenceye kavuşturulmalıdır" dedi.
Baro başkanı Elçi, şunları ekledi: “Anadilde eğitim ve öğrenimin, anayasal düzenleme dışında tutularak, daha sonra Parlamentoda çoğunluğa sahip olabilecek bir partinin veya bir mahkemedeki birkaç yargıcın takdirine bırakılamayacak kadar önemli ve geçiştirilemez bir konudur. Ana dilinde eğitim talebinin Kürt toplumunun tüm kesimlerinin temel, vazgeçilmez ve stratejik bir talebi olduğunu ifade etmek isteriz.
Kürt toplumu, taleplerini birçok vesileyle ortaya koymuştur. Kısa bir süre önce bizzat Hükümet tarafından oluşturulan Akil İnsanlar Heyetinin Doğu ve Güneydoğu Heyetlerinin Raporlarının incelenmesi bile Kürt toplumunun taleplerinin tespiti bakımından yeterlidir.”