‘Karşıma çıkan insanlar devletten insaflıydı!’

Eşini ve çocuklarını kaybettikten sonra şehir şehir dolaşarak, karnını doyuracak bir ‘kapı’ arayan Ahmet Türkoğlu, yaşının ilerlemesi nedeniyle çalışamaz hale gelince devletten yardım istedi...

Aslen Antalyalı olan Ahmet Türkoğlu (70), filmlere konu olabilecek bir hayat yaşadı. Hayvancılık yaparak geçinen ve dağlarda kıl çadırda 5 kişilik ailesiyle yaşamını sürdüren Türkoğlu’nun hayatı 1959 yılında tamamen alt-üst oldu. Önce 300 keçisini uyuz hastalığı nedeniyle kaybeden Türkoğlu, aradan birkaç ay geçmeden 5 kişilik ailesini yedikleri zehirli mantar yüzünden yitirdi. O tarihten sonra yaşadığı çadıra giremeyen ve dağlarda tek başına yaşamaya başlayan Türkoğlu, otlarla beslendi, çalıların üzerinde yattı. Bu şekilde ne kadar yaşadığını kendisi de bilmeyen Türkoğlu, bir gün ormanda yer değiştirip yolun karşındaki başka bir ormana geçmeye çalışırken hayatı bir kez daha değişti. Yoldan geçen bir otobüs durarak, Türkoğlu’nu otobüse aldı.

AİLESİNDEN 5 KİŞİNİN CESEDİ İLE KARŞILAŞTI

Türkoğlu, yaşadıklarını ve hayata tutunuşunu ajansımıza anlattı.

“Aslen Antalya’nın yörüklerindenim. Ailem ve çocuklarımla birlikte dağlarda kıl çadırlarda kalıyorduk. Hayvancılıkla geçimimizi sağlıyorduk. Biz dağlarda sürekli yabandan topladığımız mantarlardan yerdik. Yine bir gün eşim mantar toplamış ve pişirmiş. Çocuklarla birlikte yemişler. Ben çadırda yoktum. Döndüğümde 5’inin cesediyle karşılaştım. Hayvanlarımı ve ailemi 1959-1960 yılları arasında kaybettim. Benim hayatımda bitti” diyen Türkoğlu, o tarihten itibaren ailesiyle birlikte yaşadığı çadıra giremediğini ve dağda yaşamaya başladığını ifade etti.

AYLARCA DAĞLARDA OT YİYEREK YAŞADI

Dağlarda ot yiyerek, çalıların üzerinde yatarak hayatta kaldığını söyleyen Türkoğlu, “Bu şekilde ne kadar süre dağda kaldığımı bilmiyorum. Birgün ormanın karşı kıyısına geçip biraz da orada yaşamaya karar verdim. Tam yoldan karşıya geçmek üzereyken Antalya’dan gelen yolcu otobüsü durdu ve beni yoldan aldı. Üzerimde elbise olmadığı için şoför başıma bir iş geldiğini anlamış ve durmuş. Beni otobüse aldılar. Ben başımdan geçenleri anlattım. ‘Ailemi ve hayvanlarımı kaybettim, çadırıma giremiyorum. O yüzden dağlarda yaşıyorum’ dedim. Ben durumu anlatınca, şoför arkadaşım ‘Sana yoldan bir elbise alalım, sonra bizimle birlikte İzmir’e gel’ dedi. Yolda durup bana elbise aldılar. Beni giydirdiler. Daha sonra İzmir’e kadar beni getirdiler. O zamana kadar İzmir’in sadece adını biliyordum. Şehre iner inmez kalabalık insanları görünce içim biraz açıldı, rahatladım. Aylardır tek başıma dağda yaşadığım için insanları görünce sevindim” dedi.

HAYATTA KALMA SAVAŞI İZMİR’DE DEVAM ETTİ

O tarihten itibaren İzmir’de kalmaya karar verdiğini dile getiren Türkoğlu, “Şoför arkadaşa söyledim, ‘Ben burada kalmak istiyorum’ dedim. O arkadaş da bana çok yardımcı oldu. Kalacak yer ayarladı. Mezarlıkbaşı denilen yerde bir hana götürdü. Hanın sahibine başımdan geçenleri anlattı. ‘Burada yatsın kalksın, ben her hafta gelip biraderimin masrafını ben karşılayacağım’ diyerek beni handa bırakıp gitti. Ben orada kalmaya başladım. Birkaç hafta şoför arkadaş geldi, masrafımı verdi” diye kaydetti.

Sonraki zamanların onun için çok zor geçtiğini, çöplerden ekmek toplayıp, yemek zorunda kaldığını aktaran Türkoğlu, bir gün bit pazarında dolaşırken tanıştığı bir kişinin kendisine yardımcı olduğunu ve iş bulduğunu dile getirdi.

TAM İŞLER YOLUNA GİRERKEN…

Türkoğlu anlatımlarına şöyle devam etti: “Yine öyle dolayırken bit pazarında bir arkadaşla tanıştım. O benim selamımı alan tek kişiydi. Başımdan geçenleri ona da anlatınca bana, ‘Eniştem var Ayrancılar’da. Toprak işiyle, tarımla uğraşıyorlar. Seni onların yanına götüreyim, sen orada çalış’ dedi. Gidip ablasına ve eniştesine beni anlatmış. Onlar da ‘gelsin’ demişler. Ertesi gün yanına uğradığımda kabul ettiklerini söyledi. Akşam birlikte Ayrancılar’a birlikte gittik. Eniştesi ve ablasıyla tanıştık. Beni çok sıcak karışladılar. Çok sevindim, ‘sıcak bir yuva buldum’ diye… Bu insanlarda bahçede çalışıyormuş. Bahçe başkasına aitmiş. Bir süre sonra bahçenin bir ağır ceza hakimine ait olduğunu öğrendim. Benim oradaki görevim keçileri otlatmaktı. Bir gün yine keçileri beslerken biri gelip yanıma, ‘Sen ne kadar çok seviyorsun hayvanları’ dedi. Baktım arkama, tanımadığım bir adam. Sonra kendini tanıttı. Bahçenin sahibi olduğunu o zaman öğrendim. Benim başıma gelenleri ona anlatmışlar. Bana, ‘Oğlum artık sen de bizim evladımızsın, burada bizimle kalırsın, çalışırsın’ dedi. Ben çok sevindim. Beni nüfusa geç yazdırdıkları için askerlik yapmamıştım. Sonra beni askerlik için çağırdılar. Çalıştığım bahçenin sahibi olan Hakim amca beni askere yolladı. Aynı çocuğu gibi her ay bana paramı yolladı. Hatta bana yolladığı para bana çok geliyordu, biraz biriktirmiştim. Daha sonra askerlik bitti, geri çiftliğe döndüm. Evde garip bir hava sezdim. Huzursuz oldum. Hakim amcanın iki çocuğu vardı. Onlarda çiftlikteydi o gün. Sonra öğrendim ki, Hakim amca oğlu ile tartışırken kalp krizi geçirip ölmüş. Ben dönmeden 2 hafta önce defnetmişler. Benim dünyam yine başıma yıkıldı. Çocukları beni çiftlikte istemezler diye düşündüm. Zaten de çiftliği satışa çıkarttılar ve çalışanları da işten attılar. Benim çilem yeniden başladı. Üzerimde 600 lira para kalmıştı. Ayrancılar’da bir ev tuttum. Orada artık halk beni tanıdığı için, işi olan ‘Ahmet bizim şu işi yapsana’ diyordu. Ben de gidip onların işini boğaz tokluğuna yapıyordum. Bazen yövmiye para da kazanıyordum”

BİR LOKMA EKMEK İÇİN KAPI KAPI DOLAŞTI

Her geçen günü diğer günden daha zor geçen Türkoğlu, pes etmeden yeni umut kapıları aradı. “Bir gün kahvede oturken bir arkadaşımız geldi. İnşaatta çalıp çalışamayacağımı sordu. Ben de ‘yaparım’ dedim” diyen Türkoğlu, “O arkadaşla da bir süre Karakuyu’da çalıştık. Çalıştığımız evin sahipleri benim onların yanında kalmamı ve bazı işlerde onlara yardım etmemi istediler. Ben kabul ettim. Bana bir baraka verdiler. Onlarla birlikte de 4 sene Karakuyu’da kaldım. Artık Karakuyu’ya yerleşirim diye düşünüyordum. Ama öyle olmadı. Ordan oraya savrulurken en sonunda da Gümüldür’e bir arkadaşım aracılığı ile geldim. Şimdi burada bir barakada kalıyorum. Yaşlandığım için artık çalışamıyorum. Beni tanıyan insanlar bana yardım ediyor. Kimisi para veriyor, kimisi yiyecek, kimisi de kıyafet” diyerek yaşadıklarını anlattı.

KARŞIMA ÇIKAN İNSANLAR DEVLETTEN DAHA İNSAFLI ÇIKTI

Artık eskisi gibi çalışamadığını dile getiren Türkoğlu, durumunu bilen bir arkadaşının yardımıyla Kaymakamlıktan yardım talep ettiğini belirtti.

“Bir arkadaşım bana, ‘Sana sosyal yardım bağlatalım’ dedi. Birlikte kalktık kaymakamlığa gittik. Kaymakamlığa başvurumuzu yaptık. Bir süre benim hakkımda, ihtiyacım olup olmadığına dair araştırma yapmışlar. Daha sonra bana 45 günde bir verilmek 200 TL maaş bağladılar” diyen Türkoğlu, “Toplam 3 ay bu maaşı verdiler. Sonra kestiler. Niye verdiler, niye kestiler bir türlü öğrenemedim. Kaç kez gittim, ‘Maaşımı niye kestiniz?’ dedim. Bana her defasında ‘Kaymakam toplantı yapmadı’ diye cevap verdiler. Ben de artık yoruldum, gitmiyorum. Yıllardır nasıl yaşadıysam geri kalan ömrümü de öyle geçiririm. Karşıma çıkan insanlar devletten daha insanflı çıktı. Bana iş verdiler, aş verdiler. Devlet 3 ay 200 TL para verdi. Sonra onu da çok görüp kesti. İyi insanlar sağolsun, iyi olan her kes sağolsun…” şeklinde konuştu.