Kazanmak HDP’nin hakkı

HDP’nin seçimi kazanmasını engellemek için her türlü hile ve baskı yöntemini uygulamaktadır. AKP-MHP faşizmi bununla da yetinmemekte, oy oranını artırmaya hizmet edeceğini düşündüğü şoven tırmanışı geliştirmeye çalışmaktadır.

Kırık-dökük bir vaziyette de olsa, Türkiye baskın erken seçime doğru dolu dizgin ilerliyor. 24 Haziran seçimi açısından neredeyse geri sayım başlamış bulunuyor. Seçim meydanlarında alışılmış atışmalar bu sefer de fazlasıyla yaşanıyor. Yalan, hakaret, boş vaatler, tehditler havada uçuşuyor. Herhalde Türkiye’de ilk defa bir cumhurbaşkanı adayı cezaevinde seçime giriyor. Bu temelde telefon üzeri miting gibi, sosyal medya denen sistem üzerinden seçim propagandası gibi, tutuklu adayın program çekmesi için TRT stüdyosuna götürülmesi gibi bir çok ilk daha bu seçimde yaşanıyor.

Peki acaba bir başka ilk de hapisteki bir adayın cumhurbaşkanlığı seçimini kazanarak köşke gitmesi biçiminde yaşanacak mı? 24 Haziran baskın erken seçimini acaba kim kazanacak? 24 Haziran akşamı acaba kimin yüzü gülecek? Demokrasi bloğunu temsil eden bir parti olarak HDP’nin söz konusu seçimi kazanma şansı ne kadar var?

Belli ki bu temelde sorular daha da çoğaltılabilir. Seçim günü yaklaştıkça tahminler artmakta ve anket sayısı çoğalmaktadır. Son yapılan anketlere göre Tayyip Erdoğan’ın ilk turda seçilmesi zor görülmektedir. İlk turda seçilemezse, ikinci turda hiç seçilemeyeceğine göre, bu durumda Tayyip Erdoğan devrinin de sonuna gelinmektedir. Bu durumun Tayyip Erdoğan ve yardakçılarını derin derin düşündürdüğü gözlenmektedir. Zira yüzlerine düşen bir pire kırk parça olmaktadır.

Halbuki böyle bir şaşkınlık ve kırgınlık yaşamaya hiç gerek yoktur. Çünkü baskın erken seçime karar vererek Tayyip Erdoğan ve AKP Yönetimi Türkiye’yi yönetemediğini zaten ilan etmiş durumdadır. Öyle ya, eğer yönetebilseydi, daha bir buçuk yıllık zamanı varken erken seçime niçin gitsindi? Normal seçim 2019 yılı Kasım ayında yapılacaktı. Yani AKP’nin daha bir buçuk yıllık yönetme zamanı vardı. Ülkeyi dört yıl boyunca idare etmek için onay alan AKP iktidarı, daha iki buçuk yıllık süreyi kullanmıştı.

Zamanı dolduramadığına göre, geriye kalan bir buçuk yıllık iktidar süresini kullanamadığına göre, çok açık ki artık ülkeyi ve toplumu yönetemez hale gelmiştir. Zaten erken seçimi ilk telaffuz ederek AKP’yi çıkmazdan kurtarmaya çalışan faşist şef Devlet Bahçeli’de erken seçim gerekçesi olarak bu gerçeği açıkça ifade etmiştir. Mevcut yönetim altında Türkiye’nin 2019 Kasımına ulaşamayacağını ve çökeceğini açıkça belirtmiştir. 24 Haziran 2018 baskın erken seçimi bu gerekçe temelinde kararlaştırılmıştır.

Şimdi soru şudur: Ülkeyi bir buçuk yıl daha yönetemeyeceği gerekçesiyle erken seçim kararı alan Tayyip Erdoğan ile AKP’yi toplum yeniden cumhurbaşkanı ve hükümet olarak seçecek midir? Eğer seçerse, bu durum çok anormal bir hal olmaz mı? Ülkeyi yönetemez duruma geldiğini açıkça ilan etmiş olan Tayyip Erdoğan ve AKP’nin yeniden aday olması ve yönetim olmak için oy istemesi anormal değil midir? Aynı biçimde, “Ben ülkeyi yönetemiyorum” diyen bir kişiyi ve partiyi toplumun yeniden yönetim seçmesi ve “İlla da yöneteceksin!” demesi anormal ve çelişkili olmaz mı?

İşte bu soruların cevabını AKP’ye oy verenler ve verme niyeti içerisinde bulunanlar iyi düşünmelidirler. Tekrar seçseler de, seçtikleri Tayyip Erdoğan ve AKP’nin yönetim görevini ne kadar yürüteceği ve kısa bir süre sonra yeniden bırakıp kaçmayacağı belli değildir. Zira şimdi yönetemediğine göre, seçimden sonra hiç yönetemez. O zaman da eleştiri ve suçlama kabul etmez. Çünkü, “Erken seçim kararı vererek ülkeyi yönetemediğimi zaten size belirtmiştim” der. Hatta bu durumda neden bizi seçtiniz diyerek oy verenleri suçlama pozisyonuna bile girer.

O halde 24 Haziran seçimini Tayyip Erdoğan ve AKP’nin kazanmaması gerekir. Erdoğan ile AKP’ye oy vermek isteyenlerin bu gerçeği iyi düşünmeleri ve oylarını heba etmemeleri gerekir. Yoksa daha sonra ah-vah etmeleri hiçbir şeyi kurtarmayacaktır. Kısaca 24 Haziran seçiminde Tayyip Erdoğan ile AKP’nin kazanma hakkı yoktur. Çünkü iktidarı bırakıp kaçanlar onlardır. Dolayısıyla 24 Haziran’da toplumun AKP-MHP faşist güruhuna iyi bir ders vermesi gerekir.

Açık faşist “Cumhur İttifakı”nın durumu buyken, gizli faşist “Millet İttifakı”nın durumu da pek farklı değildir. Nitekim kazanamayacağını bildiği için, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı adayı olmamıştır. Bu durum birçok çevre tarafından haklı olarak eleştirilmektedir. Muharrem İnce isimli ve Kemal Kılıçdaroğlu ile Genel Başkanlık yarışı yürüten bir kişi aday olmuştur ki, bu kişi dürüst olsa bile, çevresi ve CHP ciddi şeyler yapmasına fırsat vermeyecektir. “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” diye bir söz vardır. Bu söz, mevcut haliyle CHP’yi çok iyi tanımlamaktadır. İyi Parti ile Saadet Partisi’nin arkadaşı ve “Millet İttifakı”ndaki müttefiki olan CHP’nin kim olduğunu sıralamaya herhalde gerek yoktur. Genel Başkanı cumhurbaşkanı olma güç ve cesaretini gösterememiş olan bir partinin ülkeyi etkili yönetmesi ve sorunlarını çözerek gereken değişimi gerçekleştirmesi mümkün değildir.

Geçen hafta yazmıştık; “Cumhur İttifakı”nın da, “Millet İttifakı”nın da ülkeye ve topluma vereceği fazla bir şey yoktur. Demokrasi ile birleşmeyen bir cumhuriyetçilik ile milliyetçiliğin çağdışı olduğu açıktır. Çağımız tabana dayalı demokrasi çağıdır. Yani demokratik öz yönetimleri esas alan bir demokratikleşme yaşadığımız çağın yükselen ve sorun çözen akımıdır. Böyle bir demokrasiyi temsil eden tek parti de Halkların Demokratik Partisi-HDP’dir. O halde 24 Haziran seçimini kazanmak HDP’nin hakkıdır.

Zira özgürlük ve demokrasiye ihtiyacı olanları, tüm ezilen ve sömürülen kesimleri, gençleri, kadınları, Kürtleri, Alevileri ve tüm emekçileri bünyesinde toplayan parti HDP’dir. Başta Kürt sorunu ve kadın sorunu olmak üzere toplumun tüm sorunlarına çözüm getirecek olan güç HDP’dir. 12 Eylül 1980 faşist-askeri darbesinin devamı olan faşist AKP-MHP sistemini kökünden değiştirebilecek ve Türkiye’ye gerçek anlamda demokrasi getirebilecek olan tek parti HDP’dir. Boşuna “Senle Değişir”, “Sen Yaparsın” sloganlarını esas almamıştır. Çok açık ki, köklü demokratik değişim ve düzeltme yapabilecek olan tek güç HDP’dir. Bu nedenle kazanmak HDP’nin hakkıdır, Türkiye’nin acil ihtiyaç duyduğu yönetimi getirecek olan güç HDP’dir.

HDP’nin seçimi kazanmasını ve iktidar olmasını önlemek için AKP-MHP faşizminin içte ve dışta baskı ve saldırıları yoğunlaştırdığı açıktır. Zaten cumhurbaşkanı adayı dahil yöneticilerinin çoğu zindanlara doldurulmuş olarak HDP seçime girmektedir. Yine HDP’nin serbest seçim çalışması yürütmesini AKP-MHP çeteleri engellemektedir. HDP’nin seçimi kazanmasını engellemek için her türlü hile ve baskı yöntemini uygulamaktadır. AKP-MHP faşizmi bununla da yetinmemekte, oy oranını artırmaya hizmet edeceğini düşündüğü şoven tırmanışı geliştirmeye çalışmaktadır. Bunun için bir yandan Efrîn’i yağmalarken, bir yandan da Bradost üzerinden Güney Kürdistan işgalini geliştirmek ve Kandil’e ulaşmak istemektedir. Belli ki mevcut durumda AKP-MHP ittifakının seçimi kazanma umudu kalmamıştır. Sonucu belli olmayan Kandil seferi ile şoven-milliyetçi duyguları tırmandırıp oy oranını artırmayı hesaplamaktadır.

Ancak evdeki hesabın çarşıya uymaması gibi, Kandil seferi de AKP-MHP faşizmine seçim kazandırmak bir yana, faşizmin yıkımını getirebilir. O halde faşizme karşı direniş her boyutta ve bütünlüklü olarak geliştirilmek durumundadır. Seçimin kazanılabileceği hesabı temelinde çalışılıp faşizmin yıkımı öngörülmelidir. Faşizme karşı diğer tüm direniş biçimleriyle birlikte seçim çalışmalarına da seferber olmak önemlidir. Tek başına cumhuriyetçilik ve milliyetçilik yenilecek, tabana dayalı demokrasi kazanacaktır.

Kaynak: Yeni Özgür Politika