Kobanê Davası: Garibin ahı, indirir şahı!

Rehin tutulan Figen Yüksekdağ ve Gültan Kışanak, Kobanê Davası duruşmasında "Garibin ahı, indirir şahı! Mazlumun ahı kalmayacak" diyerek, AKP-MHP iktidarının çöküşüne dikkat çekti.

DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014’te gerçekleştirilen eylemler gerekçe gösterilerek 21’i tutsak 108 isim hakkında açılan Kobanê Davası’nın 8. duruşması, Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görüldü. Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen davanın duruşmasının öğleden sonraki bölümünde HDP'nin rehin tutulan, önceki dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ konuştu.

Yüksekdağ, “Biz bu koşullarda nasıl savunma yapalım? ‘Susma hakkı’ diyorsunuz, tehdit tehdit üstüne biz bu tehditlere pabuç bıraksaydık burada olmazdık. İsterseniz bu talimatları yerine getiririz ama bizi tek sıra haline getiremezsiniz. Biz bu duruşmaya çıkıyorsak kendimize ve halkımıza olan saygımızı koruyabilmek, kendi sorumluluğumuzun gereği olduğu için çıkıyoruz. ‘Susma hakkını kullanacağız’ diyorsunuz biz boyun eğmeme hakkımızı kullanıyoruz” diye konuştu.

'GARİBE KATLEDİLDİ'

Yüksekdağ özetle şunları söyledi:

"Elbette bulunduğumuz cezaevinde bir süre önce yaşamını yitiren Garibe Gezer’i saygı ve rahmetle anarak başlamak istiyorum. Garibe Gezer'in ölümü Türkiye'deki yargı ve cezaevi sisteminin insanlık dışılığının çok somut çok açık ve güncel resmidir. Son bir hafta içerisinde cezaevlerinden çıkan 4 cenaze, biri intihar olmak üzere diğerleri hasta mahpuslardır. Türkiye'deki yargı sisteminin, cezaevi sisteminin geldiği insanlık dışı noktayı kelimelerle tarif etmekte zorlandığımızın kanıtıdır. Çok açık bir cinayettir, katliamdır bunu belirtmek istiyorum.

Garibe’nin ölümü aynı zamanda siyasi iktidarın ve yargı sisteminin halklara, Kürtlere, kadınlara bakış açısının ve onlara duyduğu düşmanlığın, nefretin, husumetin resmidir. Her gün yeni ölümler yaşanıyor, öldürmekle doymayan, zulmetmekle tatmin olmayan bir siyasi iktidar pratiği ve saldırganlığı ile yüz yüzeyiz. Ben buradan bizi dinleyenlere, o en tepedekilere, Saray'da oturanlara ve Saray'ın yamacına korumlanmış kesimlere sormak istiyorum; daha kaç kişiyi öldürdükten sonra doyacaksınız? Kana, ölüme doymanız için hırsınızın, nefretinizin tatmin olması için daha kaç Garibe'nin, Deniz'in ölmesi gerekiyor? Hapishanelerden daha kaç cenazenin çıkması gerekiyor? Bu soruya sınırsız bir açlıkla cevap vereceklerine eminim. Doymuyorlar, açlar ölüme, zulme doymuyorlar. Ülkeyi kendileriyle beraber felakete sürükleyen iktidar, onları bu kadar aç gözlü, hırslı, ölüme ve zulme doymaz hale getiriyor.

Garibe Gezer'in  kardeşi Bilal Gezer’i öldürenler şu an dışarıda elini kolunu sallaya sallaya dolaşıyor ve mahkeme salonuna gelip bize parmak sallıyor.

Cezaevinde zulüm altında kalan insanların canını almaya, bizi tehdit etmeye devam ediyor. Bu dava, bu koşullar altında sürdürülüyor ve sizler diyorsunuz ki ‘Karşımda tek sıra haline geçin, savunma verin bu iş bitsin.’ Siz alelacele karar verdikten sonra çıkıp ‘o iş bitti’ diyecek ve bu onu desin diye bizi tek seferde ifade vermeye zorluyorsunuz. Biz hayat mücadelesi veriyoruz aynı zamanda. Oturduk, ciddiye aldık, avukatlarımız ciddiye aldı, hukuktan bahsettik, hukukun mahkemenin kendisinin karşısında özsaygısını yitirmemesinden bahsettik ama sizler için önemi olmuyor. Elbette ben 100 metre ileride ölen arkadaşımdan, yaşadıklarımdan bahsedeceğim.

'SÜRÜNDÜRME DAVASI'

Bu dava öldüremediklerini süründürme davasıdır. Bu dava içerisinde yer alan insanları da öldürmeye çalışıyorlar. Daha 2 saat önce Ahmet Türk'ü getirdiniz. Hasta yatağından kaldırdınız, zorla mahkemeye getirildi Ahmet Türk. Savcı kendisine verilen talimatı çiğniyor, tehdit ediyor. Zorla getirilsin, tutuklama baskısı kuruluyor, hasta yatağından insanlar getiriliyor buraya. Aysel Tuğluk hakkında zorla getirme tehditi yolladınız bize. Aynı tehditi hala sürdürüyorsunuz. Bütün bu ölümlerin vebali ve sorumluluğu iktidardadır. Demek ki üstleniyorsunuz, 'oldu eyvallah' diyerek üstleniyorsunuz. Cezaevinde yaşanan ölümlerin sorumlusu iktidar ve onun gölgesinde olan sizlersiniz. Ahmet Türk tutuklama kararı çıkmasın diye zorla mahkemeye getirildi. Biz 1 haftadır bu tehditle baş etmeye çalışıyoruz. Bunlar artık haksızlıkla açıklanamaz. Bu insanlıktan çıkma halidir. Arkadaşlarımızın başına siyasi iktidarın istediği gibi bir ölüm, ciddi bir hastalık getirildiği koşullarda siz hala bizi konuşturmama kaygısı derdindesiniz. Söylediğimiz sözleri tahammül edemiyorsunuz.

'TEHDİTLERE PABUÇ BIRAKMAYIZ'

Biz bu koşullarda nasıl savunma yapalım? ‘Susma hakkı’ diyorsunuz, tehdit üstüne tehdit, biz bu tehditlere pabuç bıraksaydık burada olmazdık. İsterseniz bu talimatları yerine getiririz ama bizi tek sıra haline getiremezsiniz. Biz bu duruşmaya çıkıyorsak kendimize ve halkımıza olan saygımızı koruyabilmek, kendi sorumluluğumuzun gereği olduğu için çıkıyoruz. ‘Susma hakkını kullanacağız’ diyorsunuz biz boyun eğmeme hakkımızı kullanıyoruz. Siz önce yıkın mahkeme kararı arkadan gelir davasıdır bu. Kabul etmiyoruz, biz önce boyun eğmiyoruz adalet arkadan geliyor ve gelecek. Biz getireceğiz, her gün haksızlığa uğrayan halklar ve onların siyasi temsilcileri getirecek. Kimse ölümle, zulümle bu halkların karartılabileceğini sanmasın. Daha sağlam bir şekilde tavrımızı sürdüreceğiz. Garibe Gezer’in ahını bırakmayacağız. Garibe Gezer bu süre içerisinde akılalmaz haksızlığa, işkenceye, zulme uğradı, ama failler açığa çıkartılmadı. Tam tersine kardeşinin katilleri, zulmü yaşayanlara, bizlere öldürme kastıyla, süründürme kastıyla bu davaları açtı ama buna rağmen bu kararlılık devam ediyor.

'GARİBİN AHI...'

Garibin ahı indirir şahı. Dikkat edin, şahınız da inecek padişahınız da inecek. Bugünler geçecek, hepsi o tırmandıkları tepeden, Saraylardan inecekler. Bu halkın ahı da vebali de bırakmayacak, asla unutmayacağız. HSK üyesi oğlu uyuşturucu dosyasında adı geçti diye istifa etti ve davayı kapattılar. IŞİD’liler elini kolunu sallaya sallaya geziyor, IŞİD'li sanıklar göstermelik olarak gözaltına alınıyor, ön kapıdan giriyor, arka kapıdan  bırakılıyor. Kırmızı bültenle aranan biri mahkemeye çıkarıldı, adli kontrolle serbest bırakıldı. Uyuşturucu, kara para ticareti, mafya, derin siyaset içinde almış başını yürümüş ve bu siyasi iktidar yargıyı kullanarak saltanatını sürdürüyor ve kendini güçlendirmeye çalışıyor.

'ONLAR DA YANACAK'

Ben gönderdiğiniz dosya kağıtlarının hepsini açıp bakmak için bile ciddiye aldım. Bazen kendimi eleştiriyorum. 'Neden bu kadar ciddiye aldım' diye. 60 tane belge açılmıyor, bir haftadır teknik görevliyle muhatap oluyoruz. Hala çözülmedi. Zaten bu kadar kısa süre içerisinde çözülmesi mümkün değil. Arka arkaya dosyalar geliyor, bilgisayara yüklenmesi gerekiyor. Bunların bu süreler içerisinde çözülmesi mümkün değil ama siz sadece bu duruşmaya çıkmak için yaşayın diyorsunuz. Öyle bir dünya yok. Bize böyle bir dayatma yapamazsınız. Biz susma hakkımızı kullansaydık, en başta kullanır çıkmazdık mahkemeye. Ama böyle bir gidişata boyun eğmek zorunda değiliz. Siyasi iktidar tutuşmuş, baskı yapıyor, yargı onlara su yetiştirmeye çalışıyor. tutuşmuşlar, yanacaklar ama. Nasıl yaktılar onlar da yanacaklar. Bu tutuşmanın bir de alev alev yanışı var. Bütün ülkeyi yangın yerine çevirirsen, benim canım yanmaz diye düşünmeyeceksin. Bu siyasi iktidar bunu göze aldıysa kendileri bilir. Ama bizim bu gidişatı pasif bir şekilde izlememiz, bu yargılama süreçleri karşısında sessiz kalmamız beklenemez.

'ÖLÜM BURNUMUZUN UCUNDA'

Önceki süreçlerde ifade ettiğimiz gibi yargılamalarda ihtiyaç duyulan doğal olan makul süre talebinin altını çiziyorum. Bu bir inatlaşma konusuna dönüştürülmemeli, eğer siz sağlıklı bir şekilde bu davayı sürdürmek istiyorsanız, en azından varmış gibi devam ettirmek istiyorsanız bu talebi ciddiye almanız gerekiyor. İhtiyaç ve gerçeklik budur. Gerçek dışı dayatmalara son vermeniz gerekiyor. Başta Aysel Tuğluk olmak üzere sağlık sorunları olan duruşmaya çıkma koşulları olmayan arkadaşlarımız üzerindeki zorlamalara kötü muameleye son verilmesi gerekiyor. Ölüm burnumuzun ucunda, zulüm yanıbaşımızda yaşıyoruz ve yaşayacağız. Umudumuzu direncimizi asla eskitmeyeceğiz. Ama bu uygulamaların, kötü muamele ve işkence politikasının vebali çok ağırdır. Tuğluk üzerinde uygulanan zorla mahkemeye çıkarma, üzerinde baskı uygulama tavrına kesinlikle son verilmesi gerekiyor. Hep söyledik yine söylüyoruz, nasıl arkadan dolanma gibi bir tavrımız olmadı olmaz, arkadaşımızın sağlık sorunları hakkında eksik söyledik, çok eksik söyledik fazla söylemedik. Ama bu duruşumuzun asla zorlanmaması gerekiyor. Tahammülümüz yok buna."

KIŞANAK: CEZAEVLERİ İŞKENCE MEKANIDIR

Yüksekdağ’dan sonra söz alan, görevi gasp edilen Amed Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Gültan Kışanak, “Geçecek bunlar, eninde sonunda geçecek. Mazlumun ahı kalmayacak. Biz de burada onurlu mücadelede yürüyüşün bir parçası olmaya çalışıyoruz” dedi.

Garibe Gezer’in kendileriyle aynı cezaevinde yaşamını yitirdiğine dikkat çeken Kışanak “Biz bundan haberdar olamadık. Ta ki akşam saatlerinde Meclis’te arkadaşlarımız dile getirene kadar. Hepimiz sarsıldık. Garibe boyun eğmedi, zulme boyun eğmedi. Biz bu zulmün tanığıyız. Garibe’nin yaşamını yitirmesi bir kadın cinayetidir. İster kendi yaşamına son vermiş olsun isterse de birilerini eliyle yaşamına son vermiş olsun, bu bir cinayettir. Bir kadın böylesine geleneksel yöntemlerin bu kadar yüksek olduğu bir yerde çıkıp tacize, tecavüze uğradım dediyse ve bir şey yapılmamışsa başta iktidar, Adalet Bakanlığı, savcı, cezaevi idaresi herkes bundan sorumludur” dedi.

Kışanak özetle şunları söyledi:

“Kadınların çığlıkları duyulmadı. Kadın bunu söylemişse bir yerde bir şey vardır, bir saldırı vardır. Bizi koştur koştur bu duruşma salonlarına çağırıyorsunuz ya keşke Garibe’yi de çağırıp sorsaydınız. Ama bunu yapmadınız. Bir kere bile Garibe Gezer ifadeye çağrılmadı. Tanıklar dinlenmedi ve olay örtbas edilmeye çalışıldı. Bu nedenle bu bir kadın cinayetidir. Eğer siz bir hukuk insanıysanız bu sizi de ilgilendirir. Hukuk, adalet normlarının sizin için bir anlamı varsa Garibe’nin ölümünün de bir anlamı vardır. Cezasızlık politikası bir politik tercih, bir iktidar politikasıdır.

Bu ülkede bir insan ‘dur’ ihtarına uymadığı için öldürülür mü? Biz hukuku, adaleti korumaya çalışıyoruz, kendimizi değil. Devletin can güvenliği altında olduğu söylenen bir kadın böylesine bir şey yaşamış ve beyanı bile alınmamış. Orası suç yeri. Süngerli oda suç yeri. Bana süngerli odada bunu yaptılar dedi ama Kandıra Cezaevinin süngerli odası gıcır gıcır yeniden yapıldı ve işlenmeye devam ediyor. Hasta tutsaklar cezaevlerinden tabutlarla çıkıyor bizler de birer tabutun içinde yaşamaya çalışıyoruz. Cezaevleri tabutluktur, bir işkence mekanıdır. Yanı başında bir insan ölüyor ve sen bundan haberdar olamıyorsan bu bir tecrittir ve cezaevlerinin suç mekanı olduğunun göstergesidir.

Bir diğer konu ise çıplak aramanın adı detaylı arama olarak değiştirildi. Adını değiştirirseniz neye yarar kendisi ortada. Garibe’ye çıplak arama yapıldı. Bu bir insanın bedenine rızası dışında müdahale etmek ve tecavüz değil de nedir? Çıplak aramaya direnmesi bir tecavüz gerekçesi. Bunun ortadan kaldırılması gerekir. Kamuoyunu yanıltıyorlar. Bir insan mahkum da olsa onun saygınlık hakkı bakidir. Hangi çağda yaşıyoruz? İnsanlık onurunu korumayan bir sistem olabilir mi?

İnsanlar dışarıda ekmek alamıyorlar. Kim çocuğuna sahip çıkabilir? İnsanlar hem hukuki destekten hem de sosyal destekten yoksunlar. Öldüremediklerini süründürme sistemine dönüştü cezaevleri. Söylenecek o kadar söz var ki… En önemli şeylerden biri de yaratılan düşman algısıdır. Senin değerlerine değil de başka değerlere inanıyor olabilir. Düşman nedir ya? Artık herkes birbirine düşmanca gözle bakmaya başladı. Ben buradaki infaz koruma memurlarına güvenmek istiyorum ama yaratılan düşman algısından kaynaklı güvenemiyorum. Bu ülkenin düşmanlık algısının, düşmanlık sisteminin kurbanıdır tutsaklar. Bunların hepsi Garibe Gezer’in ölümünden sorumludur.

Başımıza öyle çoraplar örülmeye çalışıyor ki biz susmayacağız. Niye susacağız ki? Ne yapmışız da susacağız? Benim hayatım, sözüm, duruşum ortada. Hayatımda kendimi kadın mücadelesine, demokratik siyasete, hakka, hukuka adamış bir insanım. Söyleyecek çok sözüm var ama o kadar çok zulme uğradım ki o kadar çok kumpas gördüm ki söyleyecek çok sözüm var. Bir ay toplam 4 hafta onun da 2 haftasında duruşma yap diyemezsiniz.

'AYSEL'İN BAŞINA GELECEKLERDEN SORUMLUSUNUZ'

Aysel’in başına gelebilecek her şeyden siz sorumlusunuz.

Bu dava dosyasındaki her bir belge kumpastır, iftiradır. Bunları ifşa etmek de bizim görevimizdir ve yapacağız. Aysel’i hastaneye gittikten sonra tek başına bir hücrede karantinaya aldılar. Aysel’i tek başına bir odada karantinaya almak Aysel’i ölüme terk etmektir. Başına gelebilecek her şeyden siz sorumlusunuz. Demokrasinin, hukukun yeniden tesis edilmesi için gerçeklerin haykırıldığı bir yer haline getireceğiz. Hakikati haykıranlar olarak bu mahkemede sözümüzü söyleyeceğiz. Garibe’nin aramızdan ayrılıp sonsuzluğa yolculuğu hepimizin canını yaktı ama ben kadınların bu zulme direnişle cevap vereceğine gönülden inanıyorum.”

YAĞLI: KARANLIĞI AÇIĞA ÇIKARACAĞIZ

Kışanak’ın ardından söz alan MYK eski üyesi Dilek Yağlı da bir önceki celsede reddi hakim yaptığını hatırlatarak, itiraz hakkının hala saklı olduğunu ifade etti.

İtiraz hakkı bitmeden tekrar yargılanmaya başlandığına dikkat çeken Yağlı, “Dilekçelerimize otomatik olarak itiraz ediyorsunuz ama duruşma periyoduna ilişkin taleplerimizi değerlendireceğinizi söylediniz. Savunma yapabilmemizin olanaklarının oluşturulması, avukatlarla görüşebilmemiz ve kararlara itiraz edebilmemiz için bu kararları bize zamanında tebliğ etmeniz için taleplerim hala devam ediyor. Özellikle duruşma periyotlarının  değiştirilmesi için taleplerimi yineliyorum” dedi. Tekirdağ Cezaevi'nde yaşamını yitiren Vedat Erkmen’e dikkat çeken Yağlı, bulundukları ceza infaz sisteminin karanlık yüzünü açığa çıkaracaklarını vurguladı.

Mahkeme heyeti, duruşmaya yarına kadar ara verdi.