Mültecilere yönelik linç artıyor!

Halkların Köprüsü Derneği Başkan Yardımcısı Yıldırım Şahin son dönemde Suriyelilere karşı yükselen ırkçı dalganın, ‘bilinçli ve provakatif’ şekilde örgütlendiğine dikkat çekti.

Bursa, Antep, Mersin ve İzmir gibi birçok şehirde Suriyelilere yönelik linç girişimleri gerçekleşti. Suriyelilere ait işyerleri taşlanırken, insanlar çeşitli nedenler bahane edilerek lince maruz kaldı. Kolluk güçlerinin ‘münferit’ tanımlaması nedeniyle herhangi bir yasal işlem yapılmaması linçci guruhu cesaretlendirmeye devam ediyor. Suriyelilere karşı ırçıkılık, ‘kızımıza baktı’, ‘bizden daha rahat yaşıyorlar’, ‘onlar yüzünden iş bulamıyoruz’, ‘devlet onlara daha çok imkan sağlıyor’, ‘arabadaki oturuşunu beğenmedim’, ‘kültürel değerlerimize uygun davranmıyor’ şeklindeki gerçek dışı gerekçelerle her geçen gün tırmandırılıyor.

Suriyeli mültecilere ilişkin çalışmalar yapan Halkların Köprüsü Derneği’nden Başkan Yardımcısı Yıldırım Şahin ile yaşanan saldırıları ve nedenlerini konuştuk.

‘HER GÖÇ MEŞRUDUR’

Göçlerin insanlık tarihi kadar eski olduğuna vurgu yapan Şahin, daha önceleri ‘normal’ kabul edilen göçlerin ulus devlet modeliyle ortadan kaldırılmak istendiğini söyledi.

Şahin duruma ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı: “Sanki insanlar gerçekten isteyerek göçüyormuş gibi davranılmaya başlandı. Bugün Türkiye’deki durum da buna benziyor; ‘niye geliyorlar, ülkelerine geri dönsünler’ şeklinde bir algı var. Halbuki hiçbir insan ekonomik nedenle bile olsa, göç etmeyi sıklıkla tercih etmiyor. Zorunlu kalmadığı sürece insan göç etmek istemiyor. Türkiye’den insanlar bir dönem Almanya’ya gönüllü olarak gitti. Ama o dönemde Türkiye’nin koşullarından daha güzel koşullar sunulduğu ve Türkiye’de bir gelecek göremedikleri için gittiler. Suriyelilerin durumu hiç de buna benzemiyor. Çünkü ülkede bir savaş var ve kendi ülkesindeki yönetime karşı da savaşıyor. Bu insanların başka çaresi kalmadığı için göç ettiler, ediyorlar. Ben şehir değiştirdiğim zaman bile rahatsız oluyorum, insanlar bu zorunlu kararı alırken elbette çok zorlanıyorlar. Bir insanın ülkesini, ait olduğu kültürü, alışık olduğu toplumsal değerleri bırakarak çok yabancı olduğu bir ülkeye gitmesini ‘keyfi’ diye adlandırmak, çok büyük vicdansızlıktır. Bu nedenle de her göç meşrudur. Göç alan her ülke, bu göçmenlere misafirperverlik göstermelidir. Çünkü aynı şeyi kendisinin yaşamayacağına dair bir garanti yok.”

EKONOMİK YÖNETİMİ KAYBEDEN İKTİDAR, MİLLİYETÇİ SÖYLEMLER GELİŞTİRİYOR

Küreselleşme ile birlikte ülke yönetiminin piyasayı yönetenlerden bağımsız bir karar alamadığına vurgu yapan Şahin, “İktidarlar, ülke yönetimi konusundaki söz haklarını kaybettiler. Şu an mevcut yönetim bile, döviz oynuyor ‘dış güçlerin oyunu’ diyor. Aslında doğru, Türkiye’de uluslararası sermayenin izin vermediği hiçbir karar alınamıyor. O yüzden ulus devletler sınırları içindeki bölgelerin ekonomik yönetimini kaybettiler. Bu nedenle iktidarlarını sürdürmek için ellerinde tek bir araç kaldı; o da kültürel argümanlar, ulusal argümanlar. Dünyanın genelinde toplumun ekonomik yönetimini kaybeden ve hamaset söylemlerle ülkeyi yönetmeye çalışan liderler görebilirsiniz. İşin kötü tarafı halklar da parlamento ve hükümetin hiçbir şey yapamayacağının farkına varıyorlar ve bir demokrasi yorgunluğu denilen bir durum ortaya çıkıyor. Yani, insanlar ‘gidip oy kullanacağım ve seçtiğim parlamento geleceğimi kuracak’ diye düşünmüyor artık. O nedenle halk, popilis, milliyetçi, hamaset yapan liderlere yöneliyorlar” diye konuştu.

‘HALKI YÖNETMEK İÇİN YENİ DÜŞMANLAR YARATMALI’

Siyasi liderlerin halkı yönetmek için yeni ve tehlikeli argümanlar oluşturduğuna dikkat çeken Şahin, ‘Tüm bu olan biten içerisinde bu liderlerin halka yeni düşmanlar yaratması gerekiyor. Olandan-bitenden sorumlu yeni düşmanlar yaratmalı ki, halkı yönetebilsin. Mülteciler hedef olarak ortaya konulabilecek en kolay konumdalar. Bir de tabi mülteciler o ülkenin vatandaşı da değilller. İnsan hakları denilen şeyler ‘yurttaşlık hakkı’ olarak kabul görüyor. Yani siz bir ülkenin yurttaşı değilseniz, sizin uluslararası hukukta hiçbir hakkınız yok. Bu haklardan soyunmuş olma o ülkedeki hakim sınıfın o insanları istediği gibi sömürme durumuna neden oluyor. Mültecilere yönelik bu saldırılar aslında devletlerin geldiği durum ve ekonominin geldiği durumla açıklanabilir. Kişiler tek tek milliyetçi duygularla saldırmıyor insanlara. Zaten kötü olan ekonomiye ortak olarak mültecileri gördüğü için saldırıyor” dedi.

‘SALDIRILARIN TEMELİNDE EKONOMİK NEDENLER VAR’

Suriyelilere yönelik saldırıların temelinde ‘ekonomi’ olduğunu söyleyen Şahin, “Suriyeliler neden hedefte? Genellikle azınlıklar hep bir folklorik bir öğe oldukları zaman hoş karşılanırlar. Mesela İzmir’de Rumlardan kimse şikayetçi değildir. Benim tanıdığım ve MHP İlçe Başkanlığı yapan bir mekan sahibi mekanında sirtaki geceleri yapıyor. Folkorik bir özellik olarak kaldığı sürece kimse bir şey demiyor. Ama İzmir’de, resmi kayıtlara göre 190-200 bin civarında, gayri-resmi rakanlara göre ise 300 bin civarında Suriyeli bulunuyor. Böyle olduğu zaman ekonomik hayata dahil oldukları zaman, gözümüzün gördüğü alanlarda bulundukları zaman, otobüste sıklıkla karşılaştığımız zaman sorun olmaya başlıyor. Yani, 3 buçuk 4 milyon Suriyeli var Türkiye’de… Savaş çıkan bir ülkenin vatandaşının bu şekilde göç ediyor olması çok normal…Çeşitli politik hesaplarla ‘açık kapı’ politikası izlenerek ülkeye alınan bu insanlara sonra ‘sen ne yaparsan yap’ diyorsun ve sırtını dönüyorsun. Bir de farkındaysanız; iktidar Suriyelilere sürekli ‘misafirlerimiz’ diyor. Halka bunlar ‘gidecek’ imajı veriyorsunuz. Misafirlik uzadıkça, birlikte yaşam için bir politika üretilmeyince öfke patlamaları yaşıyorlar” şeklinde konuştu.

‘SOLUN TEPKİSİZLİĞİ SALDIRILARI MEŞRULAŞTIRIYOR’

Türkiye’deki solun basiretsizliğinin de Suriyelilere yönelen şiddete çanak tuttuğunu sözlerine ekleyen Şahin, “Sol söylem içinden gelen siyasi hareketlerin de mültecilere ilişkin hiçbir söz söylememesi, politika geliştirememesi saldırıları meşru bir zemine oturtuyor. Çünkü kimse ‘bu mülteciler artık bizimle yaşayacaklar, onlara uygun insani şartlar geliştirilelim’ demiyor. Bu öyle bir hâle geldi ki, eskiden kendisini sol, sosyalist ve insan hakları savunucu diye tanıdığımız birçok arkadaşımızın sosyal medya hesaplarından en ırkçı paylaşımları yaptıklarını görebiliyoruz. Bu da tabi, siyasi areneda politika üreten sol örgütlerin bu konudaki tutarsızlığı nedeniyle ortaya çıkıyor. Sendikalar da aynı durumda. DİSK bu konuda en solda yer alan sendika ama hiç mülteci sorunu varmış gibi davranmıyor. O kadar kayıt dışı ve kötü şartlarda çalışan insanlar var. Sorunu onlar da görmezden geliyor. Muhtemelen DİSK de tabanındaki işçilerin tepkilerinden çekindiği için sorunu görmezden gelmeyi tercih ediyor. İşte sol örgütlerin bir şey söylememesi, iktidarın kendi çıkarları doğrultusunda söylemlerle insanları kışkırtması bu saldırıların önünü açıyor. Ben eminim bu hükümet 3 buçuk milyon Suriyeliyi bir gün toplasa ve sınırın öbür tarafına atsa, bizim bu sol-sosyalist örgütleden hiç ses çıkmayacak. Hatta rahat bir nefes alacaklar. Tıpkı Kürtler olmasaydı, ‘ne güzel devrimcilik yapıyorduk’ diyen zihniyet gibi. Ortak, birarada yaşamın koşulları tartışılmaz ve uygulamaya konulmazsa ne yazık ki önümüzdeki süreçlerde ırkçı saldırılar artabilir” diye kaydetti.