Savaş gerçeği ve yalan duvarı-Cahit Mervan

Savaş gerçeği ve yalan duvarı-Cahit Mervan

‘Savaşta verilen ilk kayıp gerçektir’ diyordu Yunanlı oyun yazarı ve düşünür Aeschylus. O bundan yaklaşık 2500 yıl önce bu dünyadan göçüp gitti. Ama savaşa ilişkin söylediği bu sözün ağırlığı hiç değişmedi. Zira hem onun yaşadığı dönemde ve hem de ondan sonra bütün savaşlarda önce gerçek öldürüldü, daha sonra insan, doğa, geçmiş ve gelecek…

İkinci Dünya Savaşı döneminde ve daha sonra dünyanın yeniden şekillendirilmesinde önemli bir rol oynayan İngiltere Başbakanı Winston Churchill de savaşta öldürülen gerçeğin farkındaydı! O nedenle ‘Savaş zamanı, hakikat o kadar kıymetlidir ki, yalanlardan bir duvarla korunur’ diyecekti.

Çünkü egemenlerin yürüttüğü hiçbir savaş, hiçbir zaman gerçeğe ihtiyaç duymadı. Gerçek her savaş için en tehlikeli ‘silah’ oldu. Onun için gerçeği önce savaş başlatmak için öldürdüler ve daha sonra onu yalanlardan duvarlarla çevirdiler; görünmez, ulaşılmaz bir hale soktular. Bu iş günümüzde öyle bir hal aldı ki, savaşlar televizyon ekranlarından canlı olarak izlendi ve ölen insanlar sadece bir ekranda alt yazı haline geldi. 

Türk devletinin Kürtlere karşı yürüttüğü savaş gerçeği de böylesine bir yalan duvarıyla çevrildi. Savaş ve onun yol açtığı tahribat kitlelerden ‘kıskançlıkla’ gizlendi. Hakikat bu yalan duvarlarının ötesine taşmaya başladığı zaman da, bu kez her türlü psikolojik savaş yöntemleri devreye girdi. Yalan artık sıradan ve günlük hayatın bir parçası oldu. Gerçeği kitlelerden gizlemek için başvurulan yalan duvarının harcını ise şovenizm ve ırkçılık oluşturdu.

Türkiye’de KCK Genel Başkanı Abdullah Öcalan’ın başlattığı süreç itibarıyla silahlar sustu. Gerilla güçleri 23 Mart’tan itibaren tek taraflı ‘ateşkes’ konumuna geçtiler.  Ancak savaş halen yakın ve ciddi bir tehlike. Bunun için olsa gerek, Türk hükümeti hem geçmiş savaşın nedenlerini ve onun yol açtığı tahribatı, hem de yakın savaş tehlikesini yeniden yalan duvarıyla çeviriyor.

TÜRK HÜKÜMETİ GERÇEĞİ YALAN DUVARIYLA GİZLİYOR

Gerçek, hakikat milyonlardan saklanıyor. Gerçek iki şekilde hapsediliyor: Bir taraftan Öcalan’ın büyük bir siyasi risk alarak başlattığı sürecin barış için ortaya çıkardığı ‘kazanımlar’ bilinsin istenmiyor, diğer taraftan hükümetin adım atmaması sonucu sürecin ciddi şekilde akamete uğrama riski ve olası savaş bir yalan duvarıyla gözlerden ırak tutulmaya çalışılıyor.

Türk hükümeti Kuzey Kürdistan’ın yanı sıra Kürdistan’ın diğer parçalarını ve Türk kamuoyunu da hedef alıyor. Bir tarafta Rojava Kürdistan’ında yürüttüğü gizli savaşı bir yalan duvarıyla Türk kamuoyundan ‘korumaya’ çalışıyor. Diğer taraftan Rojava devriminin bölgesel etkisini kırmak, Kürtleri bu etki dışında tutmak için yeni yalan duvarları inşa etmeye çalışıyor.

KAMUOYU AÇIKLAMA BEKLİYOR

Bunun için ‘gizli ödenekten’ çuvallar dolusu yeşil dolar sağa-sola dağıtıyor. Elindeki televizyon, gazete ve ajans yetmeyecek olacak ki, Kürdistan’ın Güney parçasında bu yalan duvarının örülmesine hizmet edecek olan bir televizyon kuruyor veya onun içine sızarak yayın politikasını psikolojik savaşın bir parçası haline getiriyor.

Türk Dış işleri bakanlığının Hewler konsolosluğuna gönderdiği, bir kısmı daha önce NUÇE TV ve ANF tarafından deşifre edilen, en son ise ‘Kürdistan Stratejik Araştırma Merkezi’nin internet sitesinin açıkladığı belgenin varlığı,  bu yalan duvarının nasıl örülmek istediğini gözler önüne seriyor.

Şimdi söz konusu televizyon kanalının ve Federal Kürdistan Yönetiminin ortaya atılan ciddi iddia için elle tutulur ve kamuoyunu aydınlatıcı bir açıklama yapmaları gerekiyor. Elbette burada söz konusu olan şey bu belgenin varlığı değil. Çünkü belge gerçek ve orta yerde duruyor. Türk dışişleri bakanlığının genelgesinde ön görülen özel savaş politikalarına belgede adın geçen ‘unsurların’ katılıp katılmadığıdır. Cevaplanması gereken suru budur.

Türk hükümetin Kürtlere karşı yürüttüğü psikolojik savaşın, yani gerçeği yalan duvarıyla kitlelerden gizleme çabasının elbette bir sınırı var. Bu sınıra gelip dayandığında bu duvar çatlıyor. Yer yer yıkılıyor. Daha çokta yalan duvarı silahlar sustuğu zaman çatlıyor. Aslında Gezi Direnişi işte böylesine bir olumlu yani yalan duvarının zayıfladığı ve çatladığı bir ortama da vuku buldu.

SURİYE’DEKİ SAVAŞIN KAZANANI OLMAYACAK

Şimdi Türk hükümeti Suriye için benzer bir yalan duvarını örüyor. Koşar adım Suriye savaşına giderken kendisince gerekçeler yaratıyor. Ama gerçeği Türk halkından gizlemek için kocaman bir yalan duvarı inşa ediyor. İşgalci emellerini bu yalan duvarıyla gizlemeye ve gözlerden kaçırmaya çalışıyor.

Her şeyden önce Suriye’deki iç savaşın artık mantıkla izah edilecek bir yanı kalmamıştır. Rejim de, ona karşı mücadele ettiğini söyleyen muhalefet de tam bir ‘çılgınlık hali’ yaşamaktalar. Savaşın asgari kuralına dahi riayet etmemekteler. Kazanma ve rakibini yenmeye kilitlenmiş taraflar her türlü yolu kendileri için mubah saymaktalar.

Bu ‘çılgınlık hali’  savaşın faturası her geçen süre içinde katlanarak artıyor. Şimdiden yaşamını yitiren insan sayısı 120.000 bini aştı. Yıkılan şehirler, yerle bir olan hayat ve doğa, savaşla birlikte kaybolan geçmiş ve artık olmayacak olan o gelecek her zaman olduğu gibi bu savaşında en acımasız yüzünü oluşturuyor.   

İkincisi, Suriye’deki iç savaş artık bir iç savaş olmaktan çıkmış durumda. ABD, Rusya, AB, İran, Türkiye, İsrail, Suudi Arabistan başta olmak üzere aklınıza gelecek uluslararası ve bölgesel güç, hatta Hizbullah, El-Kaide gibi örgütler bu savaşın birer parçası haline geldiler. Bu çember her geçen gün daralacağına, aksine genişliyor. Herkesi içine alan bir girdaba dönüşüyor.   

Üçüncüsü ve belki de en önemlisi bu savaşın kazananı olmayacak. Hiç kimse bu kadar büyük bir yıkım ve felaketten sonra kendisini kazanmış olarak göremeyecek.

İşte Türkiye bu kaybedilen ve her geçen zaman içinde derin acılara yol açan bu savaşa bir an önce açıktan ve daha aktif dahil olmak istiyor. Türk hükümetinin esas hedefi belli: Rojava Kürdistan’ında ortaya çıkan özerkliği ortadan kaldırmak ve Suriye savaşı son bulduğu zaman masada bulunmak. Tabi bütün bunların yanı sıra Erdoğan ve Türk hükümetinin yerlerde sürünen imajını düzeltmenin telaşı da var. Hem de kan dökerek, yeni düşmanlıklar ve acılara kapı açarak. 

Hükümet bu gerçeği kitlelerden saklıyor. Hakikati bencil ve emperyalist-yayılmacı çıkarları için halktan gizliyorlar. Daha doğrusu gerçeği halktan çalıyorlar.

AKP HÜKÜMETİ SAVAŞI TÜRKİYE’YE DAVET EDİYOR

Hâlbuki ol gerçek şudur: Türkiye bu savaşa girdiği zaman Suriye’nin yeniden yapılanmasına değil, yıkımına biraz daha katkı sunacak. Kadınların, çocukların, erkeklerin ölmesine, hayvanların telef olmasına, evlerin yıkılmasına, şehirlerin haritadan silinmesine, tarih ve doğanın yerle bir edilmesine ortak olacak. Büyük bir suç işleyecek.  Katil olacak.

Dahası Türk hükümeti atacağı bu çılgın adımla savaşı kendi evine davet edecek. Suriye ve Rojava Kürdistan’ının işgal çılgınlığı bir anda savaşı Şam’dan, Halep’ten, Kobani’den, Serekaniyê’den alıp kendi içine getirecek. ‘O tarafta’ ortalık mal-viran olunca, iş orda kalmayacak, bu tarafta da aynı sonuçların doğmasına neden olacak. 

Gerçek bu. Gizlenen ve yalan duvarıyla saklanan gerçek bu. Türk başbakanı, dışişleri bakanı, başdanışmanlar, medya bu gerçeği bir yalan duvarıyla gizlem telaşı içindeler. Halka gerçeği söylemiyorlar.

Belki hem Kürdistan’da kalıcı barış için, hem de Suriye’de savaşın son bulması için ilk önce bu yalan duvarını yıkmak gerekiyor. Savaş istemeyen milyonlarca insanın silahları yok, ama vicdanları var. Vicdanlarımızla bu yalan duvarını yıkabiliriz. Barışa ve insan olmaya bir şans tanıyabiliriz. Şimdi vicdanların harekete geçmesinin tam zamandır.