'Sessizlik çığlığa dönüştürülmeli'

MED TUHAD-FED Eşbaşkanı Elif Haran, tüm baskı ve engellemelere rağmen tutsakların sesine ses olmak ve bu sessizliği çığlığa dönüştürmek gerektiğini söyledi.

MED TUHAD-FED Eşbaşkanı Elif Haran, 182 gündür açlık grevinde olan tutsakların ailelerinin, tecridin kaldırılması talebini sahiplendiklerini, zaten bunun toplumun da talebi olduğunu ifade etti.

Türkiye cezaevlerindeki PKK ve PAJK’lı tutsakların, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin sonlandırılması talebiyle 27 Kasım’da başlattığı süresiz-dönüşümlü açlık grevi, 182. gününde devam ediyor. ANF’ye konuşan Med Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Hukuki ve Dayanışma Dernekleri Federasyonu (MED TUHAD-FED) Eşbaşkanı Elif Haran, OHAL ile birlikte cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinin kalıcı hale getirildiğini; özellikle son bir yılda Kovid-19 tedbirleri adı altında arttırıldığını söyledi.

GREV, TECRİDİN SONUCUDUR

2018’de yapılan ve 200 gün süren açlık grevi sonucu Abdullah Öcalan ile görüşme yapıldığını hatırlatan Haran, “O süreçten sonra tutuklulara karşı bir öç alma politikası yürütüldü. Abdullah Öcalan üzerindeki mutlak tecrit de devam etti. Son olarak 27 Kasım 2020’de aynı talepler ile süresiz-dönüşümlü açlık grevi başlatıldı. Bu eylemin, aslında İmralı’da yaşanan tecridin sonucu olduğunu görmek gerekir. Özellikle salgın ve açlık grevi nedeni ile kaygılar iki katına çıkıyor. Bu durum tutsaklar açısından oldukça risklidir” dedi.

TUTSAKLARA EZİYET EDİLİYOR

Tutsakların bu haklı ve meşru taleplerinin yerine getirilmesi gerektiğinin altını çizen Haran, şöyle devam etti: “Başta Adalet Bakanlığı ve cezaevi idaresinin görevi, tutuklu ve hükümlülerin yaşam ve sağlık hakkını koruması lazım. Maalesef şu aşamada bile bu kurumlar açlık grevlerine kayıtsız yaklaşıyor. Tutukluların aileleri ile yaptıkları görüşmelerde aktardıkları; özelikle salgın koşullarında tedbir adı altında tecrit içinde tecrit uygulandığıdır. Yine tüm aktiviteler engelleniyor. Ortak alan, hobi, spor ve diğer koğuşlarla iletişimin tamamen ortadan kaldırılması ve özellikle ağır hasta tutsakların sağlık hakkına erişememeleri temel sorunlar arasında. Hastaneye gidildiği takdirde ise 14 günlük karantina koşullarında eziyete dönüşen bir tecrit ile karşı karşıya kaldıklarını söylüyorlar. Salgın olmasına rağmen arama adı altında sık sık koğuşların basıldığı, açlık grevine girdikleri için tutsaklara disiplin cezası verildiği ve tekli hücrelere alınarak yalnızlaştırma politikası uygulandığı aktarılıyor.”

TALEPLERİ, TOPLUMUN TALEPLERİDİR

Açlık grevi eyleminde olan tutsakların ailelerinin de süreci yakından takip ettiklerini aktaran Haran, “Aileler çok kaygılı. Aileler, aynı zamanda çocuklarının bu haklı ve meşru taleplerini de destekliyor. Bu taleplerin karşılanma beklentisi içindeler. Tutsakların taleplerinin aynı zamanda ailelerin ve toplumun talebi olduğunu dile getiriyorlar” şeklinde konuştu.

TUTSAKLARIN SESİ OLMALIYIZ

Açlık grevi eyleminin dışarıda yeteri kadar karşılık bulmamasını da yorumlayan Haran, şunları ifade etti: “Sessizliğin sebebi, salgın gibi tüm dünyayı etkisi altına alan bir salgınla karşı karşıyayız nihayetinde. Tüm sivil toplum örgütlerinin, demokratik kesimlerin, ailelerin ve diğer kurumların gündeminde cezaevlerinde başlatılan açlık grevleri var elbette. Ancak ilgili kurumlar, salgını içerideki tutsaklar açısından fırsata çevirdikleri gibi dışarısı için de aynı durum söz konusudur. Özellikle Van ve Amed gibi yerlerde 15 günde bir eylem-etkinlikler için getirilen yasakların etkisi var. Gözaltı ve tutuklamalarla kurumların içini boşaltmaya çalışıyorlar. Yapılan siyasi soykırım operasyonları birer etkendir. Tüm bunlara rağmen tutsakların sesine ses olmak ve bu sessizliği çığlığa dönüştürmek gerekiyor.”