TJK-E'den 'Diktatörün yargılanması için 100 neden' kampanyası

25 Kasım’a ilişkin açıklama yapan TJK-E, “Bugün de ‘Diktatörün Yargılanması İçin 100 Neden’ adlı kampanyamızla kadın katliamların baş faili Erdoğan ile hesaplaşacağız” dedi.

Yazılı bir açıklama yapan Avrupa Kürt Kadın Hareketi (TJK-E) 25 Kasım 2020’den itibaren başlattığı kampanyaya ilişkin şunları belirtti: “Kadın kırımının uluslararası düzeyde resmen insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak tanınmasını talep ediyoruz. 2020, 25 Kasımı’nda startını vereceğimiz ‘Diktatörün Yargılanması İçin 100 Neden’ kampanyamızın 8 Mart 2021 tarihine kadar sürecek olan ilk aşamasında her gün için yeni bir nedenimiz var diyerek katledilen kadınların hikayelerini sizlerle paylaşacağız.”

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’ne ilişkin yazılı bir açıklama yapan TJK-E, şunlara dikkat çekti: “Toplumsal tarihin ana kaynağı ve kolektif toplumsallığın emekçisi olan kadın; erkek egemenlikli iktidarlar lehine gerçekleşen her toplumsal kırılma anlarında hem değişim ve özgürlük için direnmiş hem de cinsiyetçi militarist erkek egemenliğinin her türlü saldırısı ile karşı karşıya kalmıştır. Bin yıllardır katledilen kadın bedeni, kimliği, kişiliği, emeği ve özgürlüğü günümüzde de daha ciddi saldırılar ile karşı karşıya kalmaktadır. Adeta erkek egemenlikli sömürgeci bireycilik ile kadın özgürlükçü toplumsallık 21. yüzyılın baş çelişkisi haline gelmiştir. Ortaçağ karanlığı toplumsallığın reddi üzerinden kendini en vahşi bir biçimde kapitalist modernite olarak yeniden inşa ederken bunu en fazla kadın kırımını gerçekleştirerek ve toplumsal cinsiyetçiliği meşrulaştırarak gerçekleştirmiştir. Kapitalist modernite sistemi özgür iradeli ve mücadeleci kadının reddi üzerine kendini var ettiği için günümüz kadın başkaldırısına özgürlük ve dayanışma mücadelesine büyük bir öfke ve düşmanlık beslemektedir. Kadının özgürlük ve toplumsal öncülük rolünü kadın kırımı politikaları ile bastırdığını, susturduğunu düşünen ataerkil sistem bugün kadının yükselen özgürlük talebi karşısında kaygı ve öfke duymaktadır.

KADINLAR KESİNTİSİZ HESAP SORMA EYLEMİ İÇERİSİNDEDİR

Kadınlar özgür, eşit, adil, güven ve ekolojik denge içinde yaşanacak bir yaşam için; cinsiyetçi kapitalist sömürü sistemine karşı Kürdistan’dan Şili'ye, Polonya’dan Sudan'a, İran'dan Amerika'ya Hindistan’dan Avrupa’ya, Türkiye'ye kadar dünyanın her yerinde kadın bedeni ve iradesi üzerinden kurulmak istenen tahakküme, tacize, tecavüze, kadın kırımına, yok sayılmaya, hak gaspına karşı kesintisiz direniş ve hesap sorma eylemi içerisindedir. Dünyanın her yerinde sağ totaliter, faşist muhafazakar, cinsiyetçi hükümetler ve ülke liderlerinin cinsiyetçi söylem ve politikalarla ilk etapta hedef aldıkları düşman gördükleri kadın mücadelesi ve kazanımları olmaktadır.

Son on yıldır IŞİD vahşetinin başta Suriye, Şengal, Rojava olmak üzere Ortadoğu’da gerçekleştirdiği binlerce kadın kırımı, kaçırma zorla para karşılığı satma, köleleştirme işkence, tecavüz, başta destekçisi ve suç ortağı olan Türkiye hükümeti ve diğer dolaylı destekçilerinin 21. yüzyılda kadın şahsında insanlığa karşı işledikleri en büyük suçtur. AKP-MHP faşist rejiminin Türkiye ve Kürdistan’da kadınları hedef alan saldırıları son dönemde gereklerini yerine getirmediği İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme tehdidi ile daha da açık ve kesintisiz bir saldırıya dönüşmüştür. Söylem ve siyaseti ile sadece toplum ve aile içi kadına şiddeti körüklemek değil militarist, paramiliter gerici erkek gücüyle de kadını doğrudan hedef aldığını ilan etmiştir. Devlet politikası haline getirilen kadına karşı işlenen insanlık suçlarının baş sorumlusu ebetteki devleti yöneten Erdoğan hükümetidir.

Türkiye ve Kürdistan'ın birçok şehrinde kadınlar ya şiddet görmekte ya tecavüze uğramakta ya da katledilmektedir. Şırnak, Cizre, Silopi, İdil, Nusaybin, Sur, Efrîn, Serêkaniyê, Girê Spî, Kobanê, Maxmur, Şengal, Güney Kürdistan’ın köylerinde kadınlar, çocuklar, aileler hedef alınmakta, yargısız infazlar gerçekleşmektedir. Bu katliamların büyük bir kısmı ise askeri amaçlı kullanılan SİHA -İHA saldırıları ile gerçekleşmiştir. Kadın eylem etkinliklerinde gözaltına alınmalarda uygulanan polis şiddeti, işkencesi, taciz, ölüm tehdidi ve kaçırma olayları kadına karşı bir özel savaş politikasının uygulandığını kanıtlamaktadır. Sadece düşüncelerinden kaynaklı politik alandan, kamusal mücadele ve meslek alanlarından tasfiye edilip hapishanelerde rehin tutulan kadınların sayısı 10 binlercedir. Kadınlara karşı işlenen bu suçları eleştirmekle, sokaklarda protesto etmekle de yetinmeyip, kadına karşı işlenen bu suçları uluslararası düzeyde yargılamak ve kadın kırımını sistematik olarak gerçekleştiren bu faşist rejimin savunucularına hesap sorma vaktidir.

Bir taraftan öz örgütlülüğünü öz savunma ve özgürlüğünü küresel düzlemde hep birlikte direnerek, dayanışarak geliştirirken diğer taraftan da kadın bedenine, kişiliğine, irade ve emeğine, yaşamına kastedenleri küresel düzlemde teşhir etmek, yargılamak ve mahkum etmek kadın mücadelemizin önemli bir hedefi ve gerekçesi olmalı.

TOPLUMA KARŞI İŞLENEN SUÇLARDAN, ERDOĞAN DOĞRUDAN SORUMLUDUR

Türkiye'yi yöneten Erdoğan'ın cinsiyetçi politik söylemleri, talimat ve imzaladığı kararnameler ile başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere Türkiye'de, Kuzey Kürdistan’da, Rojava - Kuzey Doğu Suriye’de, Güney Kürdistan’da, Şengal ve Maxmur’da topluma karşı işlenen suçlardan doğrudan sorumlu olduğunu biliyoruz. Dolayısı ile uluslararası hukukun işletilmesi ve uluslararası hukukun gereği olarak kadınları çocukları doğrudan hedef alıp katletmekten, işkence ederek öldürmekten, alıkoymak, hürriyetinden yoksun bırakmaktan ve tecavüz suçlarından yargılanması gerektiğine inanıyoruz. Birleşmiş Milletler’in tanımına göre soykırım herhangi bir ırk, canlı türü, siyasal görüş, din, sosyal durum ya da başka herhangi bir ayırıcı özelliğiyle diğerlerinden ayırt edilebilen topluluk veya toplulukların bireylerinin, yok edicilerin çıkarları doğrultusunda, bir plan çerçevesinde ve özel bir kastla yok edilmeleri anlamına gelmektedir. Diktatörlüğün genel kabul gören tanımı ise bir yöneticinin tüm yetkileri elinde bulundurup en üst düzeyde mutlak bir lider olarak kendini konumlandırmasıdır.

Uluslararası hukuk normlarına göre kabul gören bu tanımlamalar, bizlerin Erdoğan’ın bir diktatör olduğunu ve gerçekleştirdiği soykırımlar nedeniyle yargılanması için yeterli gerekçeleri sunuyor. Çünkü Türkiye cumhurbaşkanı sıfatının arkasına gizlenmiş bu diktatör erkek egemenlikli, faşist ve ırkçı zihniyetin sonucu olarak Kürt kadınlarını bilinçli, planlı özel bir kasıtla katletti ve katlediyor. Çünkü Erdoğan 18 yıllık AKP iktidarı boyunca bilinçli ve kasıtlı olarak birçok katliamın, cinayetin, kadınlara dönük tecavüzün sistematik hale gelmesinin baş failidir. Uluslararası hukukun Diktatör Erdoğan’ın iktidarı boyunca gerçekleştirdiği katliamlara, cinayetlere, tecavüz ve şiddet olaylarına, binlerce siyasetçi, akademisyen, gazeteci ve aktivisti rehin almasına seyirci kalması dünya insanlık tarihi ve adaleti açısından utanç vericidir. Aynı zamanda suça ortaklıktır. Tam da bu noktada uluslararası hukuk kurumlarının bir Diktatörün yargılanması önündeki tüm engelleri kaldırarak, gerekli yasal değişikliklere giderek kuruluş amacı doğrultusunda kendini yeniden tanımlaması, kadınların ve halkların nezdinde aklaması gerekmektedir.

SAKİNE CANSIZ, FİDAN DOĞAN, LEYLA ŞAYLEMEZ, TAYBET ANA, CEYLAN ÖNKOL…

Paris’te 9 Ocak 2013’te Sakine Cansız, Fidan Doğan, Leyla Şaylemez’in katledilmesi, Aralık 2015’te Silopi’de katledildikten sonra cenazesi 7 gün sokakta bırakılan Taybet İnan, Silopi’de 4 Ocak 2016’da Sêvê Demir, Pakize Nayır, Fatma Uyar adlı kadın aktivistlerin yargısız infazı, Serêkaniyê’de 12 Ekim 2019’da Hevrin Xelef’in katledilmesi, 12 yaşındaki Ceylan Önkol’un 29 Ekim 2009’da karakoldan atılan havan topu mermisiyle ölümü, 7 Kasım 2014’de Kobanê’ye geçmek isterken başından vurulan Kader Ortakaya, 18 Ekim 2015’te evinde katledilen Dilek Doğan, Ekin Van, Taybet Ana, Efrîn’de kaçırılan ve katledilen kadınlar, bu yıl Kobanê’nin Helince köyünde Kongreya Star üyesi üç Kürt kadınının SİHA’larla katledilmesi gibi yüzlerce olay yaşandı ve yaşanmaya devam etmektedir.

DİKTATÖRÜN ÜLKESİNDE HER GÜN KADINLAR SİSTEMATİK OLARAK KATLEDİLİYOR

Diktatörün ülkesinde her gün sistematik olarak kadınlar katledilmekte. Artan kadına yönelik şiddet, topluma yayılan tecavüzler, kadınların siyaset dışı bırakılması bununla yetinmeyip zindana atılması, akademik, sanatsal ve mesleki çalışmalarını ihraç, soruşturma, tutuklama ve toplumsal linç vb. yöntemlerle sürdüremeyen kadınların başına gelenleri de bu suç listesine ekliyoruz. Bizler Erdoğan’ın daha önceki örneklerde olduğu gibi yaşarken bir ‘devlet lideri’ savaş suçları açığa çıktıktan ya da öldükten sonra ‘diktatör’ olarak anılmasını değil bugün şimdi yargılanmasını istiyoruz.

Avrupa Kürt Kadın Hareketi (TJK-E) olarak ülkemizde gerçekleştirilen kadın kırımlarına karşı mücadelemizi bugüne kadar yürüttüğümüz kampanyalar, eylemler ve direnişlerle sürdürdük. Bugün de ‘Diktatörün Yargılanması İçin 100 Neden’ adlı kampanyamızla kadın katliamların baş faili Erdoğan ile hesaplaşacağız. Kuşkusuz Erdoğan 18 yıllık iktidarı boyunca 100 değil yüzlerce suç işledi ve işlemeye devam ediyor. Ancak biz kadınlar insanlığın hafızasında bir utanç olarak yer edinen ve baş fail yargılanmadığı sürece vicdanların rahatlamayacağı olaylar üzerinden öncelikle hesaplaşacağız. Aynı zamanda başta BM olmak üzere feminicidin soykırım olarak tanımlanmasını talep edeceğiz.

KAMPANYA İLE ADALETİN AKP’NİN YARGILANMASI VE SAĞLANMASINI İSTİYORUZ

Zira BM’nin bugüne kadar gerekeni yapmaması erkek egemen zihniyetin kurumsal temsilciliğini yapan Erdoğan gibi diktatörlere cesaret vermiş, binlerce kadın bu nedenle katliama uğramıştır. Bizler bu kampanya ile AKP kadın kırım politikalarını mercek altına almak ve görünür kılmak istiyoruz. Bu kampanya ile tüm kadınlara ses olmak ve işlenen suçları dünyaya haykırmak istiyoruz. Bizler bu kampanya ile, her gün en az bir kadının erkekler tarafından katledildiği TC'de kırım düzeyinde yürütülen kadına yönelik şiddetin önüne geçmek istiyoruz. Bizler bu kampanya ile AKP'nin yargılanmasını talep edip adaletin sağlanmasını istiyoruz. Bizler bu kampanya ile kadın kırımının uluslararası düzeyde resmen insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak tanınmasını talep ediyoruz.

2020, 25 Kasımı’nda startını vereceğimiz “Diktatörün Yargılanması İçin 100 Neden” kampanyamızın 8 Mart 2021 tarihine kadar sürecek olan ilk aşamasında her gün için yeni bir nedenimiz var diyerek katledilen kadınların hikayelerini sizlerle paylaşacağız. Her güne bir katliam sığdıran diktatöre karşılık, bizler katledilen kadınların sesi olacağız. Ki tarihin sayfalarında, insanlığın hafızasında silinmemecesine yer edinsin. Kampanyamız boyunca diktatörün yargılanması için toplumsal, politik, hukuksal ve eylemsel çapta yürüteceğimiz çalışmaların yanı sıra diktatörün emriyle, denetiminde olan kurumlar ve devşirdiği çeteler eliyle, hukuki, askeri ve polis gücünü kullanarak gerçekleştirdiği katliamlara karşı sunduğumuz 100 neden için 100 bin imza toplayacağız. Yürüttüğümüz kampanya çerçevesinde yapılacak her çalışma, her imza diktatörü yargılamaya bir adım daha yaklaştırırken, gerçekleştireceğimiz her eylemde yükselen her ses Diktatör(ler)e yaşam alanını biraz daha daraltacaktır.

Bizler TJK-E olarak 2020, 25 Kasımı’nı “Kadın Kırımına Karşı Özgür Toplumu Savunma” şiarı ile karşılıyoruz. Bu temelde örgütlü olduğumuz her yerde alanlarda, eylemlerde olacağız.

Evet biz kadınlar kadın kırımına karşı özgür toplumu, özgür kadını savunuyoruz. Kadın kırımının hala insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak sayılmaması kadın kırım politikalarıyla ayakta kalma çabası gösteren devlet ve diktatörlerin bu suçtan yargılanmaktan korkmamalarını da beraberinde getirmektedir. Kadın kırımı insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak tanınmadığı taktirde, soykırım gibi toplum kırım politikalarına karşı inandırıcı ve sonuç alıcı mücadele edilemez. Bu temelde herkesi 25 Kasım eylemlerimize ve “Diktatörün Yargılanması İçin 100 Neden!” kampanyamıza güçlü katılmaya çağırıyoruz.”