El Zaidi: Türk çeteleri ülkemizden çıkmalı

Libyalı Ulusal Halk Hareketi Komitesi Sekreteri Dr. Mustafa El Zaidi, "Türkiye ve çeteleri ülkemizden çıkmalı. Erdoğan'ın tek amacı işgaldir. Biz Kürtler gibi direnişteyiz" dedi.

Türk devletinin işgal etmek istediği Libya’nın durumunu Libyalı Eski Sağlık Bakanı ve Dışişleri Bakanı Yardımcısı ve Ulusal Halk Hareketi Komitesi Sekreteri Dr. Mustafa El Zaidi ile konuştuk.

El Zaidi, Erdoğan ve Türkiye yönetiminin bölgede bir maşa gibi kullanıldığını söyledi. Libyalılar olarak ülkelerinden tüm yabancı güçlerin çıkmasını istediklerini, bunun için direndiklerini, bu güçlerin çıkması durumunda kendi sorunlarını iki hafta içinde çözebilecek bir kapasitede olduklarını söyledi.
El Zaidi, Libya halkı ve hareket olarak Kürtlerin yanında olduğunu söyledi.

'LİBYA'DA YAŞANANLAR ULUSLARARASI GÜÇLERİN KOMPLOSU'

Libya’nın şu an içinde olduğu duruma bakıldığında uluslararası ve bölgesel birçok gücün müdahale ettiği görülüyor. Öte yandan uluslararası güçlerin bölgede yaşanan krizi çözme çerçevesinde birçok girişimlerinin olduğu iddia ediliyor. Bölgede yaşanan krizin bölgesel bir krizden çıkmış uluslararası bir krize dönüşmüş durumda olduğu görülüyor. Siz Libya Genel Ulusal Hareketi olarak bu gelişme ve girişimleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Teşekkür ediyorum. Öncelikle Fırat Haber Ajansı’na röportaj yaptığım için yani mesajımı bu ajans üzerinden tüm dünyaya aktaracağım için mutluluk duyuyorum.

Şu anda Libya’da yaşananların genel olarak yaşanan durumun bir parçası olduğunu kabul etmek gerekiyor. Uluslararası ve bölgesel güçler Libya’daki durumu kendi çıkarları çerçevesinde ve büyük bir savaşı halka dayatmaya çalışılıyor. Ancak bunu yaparken de zorlanıyorlar. Yapılanlar sadece bölgenin parçalanıp bölünmesine yarar belki ancak bu da kimsenin yararına olmaz. Şu anda yapmak istedikleri şudur; halkı birbirine düşürmek, parçalamak ve bu duruma getirdikleri bölgeyi kendilerine bırakmayı dayatıyorlar.

Şunu açıkça söylemek gerekiyor; Libya’da yaşananlar uluslararası güçlerin komplosudur. 2011 yılından bu yana uluslararası güçler Libya’da askeri güçleri -tabii ki bunların başında NATO gelmektedir- ve bunların bölgesel yan güçleri adeta bir düşmanlık yaparcasına halka yönelik bir komplo sürdürüyor. Sadece NATO değil, NATO dışındaki bir çok gücün de hava, kara, deniz tüm askeri güçleri 8 yıldır Libya’yı hedef haline getirmiş durumda.

Bölgede yaşanan savaşın, NATO tarafından İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra sürdürülen en acımasız ve en uzun süren bir savaş olduğu gerçeğini de herkesin görmesi gerekiyor. Aynı zamanda NATO tarihinde en büyük savaş olduğunu da hatırlatmak gerekiyor. ABD tarafından başlatılan Vietnam savaşı farklıydı, yine Irak’taki savaş günlerce sürdü, yine Balkan savaşı 45 gün sürdü, ancak şu anda NATO 8 yıldır tüm gücü ve destekçileriyle bölgede bir savaş sürdürüyor. Bununla kalmadı, uzun ve ağır bir ambargo Libya halkına uyguladı ve hala devam ettiriyor. Bu da bölgenin iyi giden sisteminin yıkılmasına neden oldu.

Bu güzel ülkenin ulusal şehitleri Önder Şehit Muammer Kaddafi, Şehit Ebubekir Yunis ve çok sayıdaki yöneticiler şehit edildi. Yine onlarca üye ve yöneticiler katledildi. Birçok ulusal çapta iş yapan kurumlar yıkıldı. 2011 yılından bu yana yaklaşık 6 milyon insan Libya’dan göç ettirildi. Yani birçok Libyalı yurttaş savaştan kaynaklı Mısır, Tunus, Cezayir ve çevre ülkeye göç etmek zorunda kaldı. Tabii bunlar yapılırken her ülkede yapıldığı gibi Libya’da da yıkılan bir sistemin yerine kendilerine göre bir sistem kuruyorlar. Bunu da işte Ulusal Kongre adına kendilerince bir şey kurdular ve bu da sözde Libya sorununun çözümü için çıkarıldı. Yıktıkları sistemde halk memnundu ve şu an onların kurmaya çalıştıkları sistemden halk hiç memnun değil. Bu durum ülkemizi iç savaşa kadar götürdü. Zaten 2015 yılından bu yana kurulan bu Kongre hiçbir zaman kabul görmedi ve hiçbir zaman başarılı olamadı.

Yeni bir savaş başladı ve bu savaşın ismi Libya’nın Şafağı (Berbanga Libya). 2014 yılında Ulusal Toplum Meclisi kuruldu. Libya’da bağımsız siyasi kanun adında bir kanun çıkarıldı. Bu kanuna göre Libya’nın yarısı seçime giremezse kabul edilmeyecek, deniyor. Kanun öyle diyor ama bu kanun öyle uygulanmıyor, o yüzden bu kanun en acayip ve ilginç bir kanundur ve hala bu kanun yürürlükte.

Bu kanunun bir maddesinde deniliyor ki; Şehit Önder Muammer Kaddafi devrimi sırasında çıkarılan tüm siyasi kanunlar bertaraf edilecek, tasfiye edilecek. Yani öğretmen vb. gibi tüm memur kesimleri tasfiye ettiler, bunlara siyaset yasağını da getirerek hepsini uzaklaştırmak istiyorlar. Tabii bunların yerine de daha önce Avrupa ülkelerine kaçan, Amerika’da kalan kaçak Libyalıların hepsini toplayarak getirip siyaset yapacakları adı altında yönetime geçirmişler. Yani iki kimlikli bir devlet kuruyorlar.

Yine mecliste sayıları az da olsa yurtsever insanlarımız vardı. Batılı devletler mecliste ya da iktidarda ortak olarak kabul etmelerini dayattılar. Her ne kadar 2014 seçimlerinde İhvanların kürsü sayısı 12 olmasına rağmen, yani tüm bu siyasi yasaklara rağmen 200 kürsüden sadece 12 tanesini almalarına rağmen bu meclis sistemini yine de kabul etmediler. Buna karşı çıktılar ve işte Libya Şafak Operasyonu adı altında askeri bir operasyon ya da darbe girişiminde bulundular. Kendi iktidar ve hakimiyetlerini Libya halkına dayattılar. Bunun için de Tubruk’a gelmek zorunda kaldı bu meclis kongresi. Buraya gelince de kurulan ordu ile askeri operasyonlara başladılar.

Temsilciler Meclisi ile Trablus’ta olan eski iktidar arasında savaş çıktı. Ulusal Kongre kanunen zamanı bitmiş, geçmiş iktidar oldukları biliniyor. Ancak buna rağmen batı devletleri bu iktidarı esas aldılar ve ortak bir iktidar olarak dayattılar. Bunlardan bu şekilde bir koalisyon kurdular, bunun adına da Wefaq Koalisyonu (Ortak İktidar yada Hükümet Koalisyonu) dediler. Bunun içinde de ortak bir milis gücü de oluşturularak Libya’ya dayatıldı. Temsilciler Meclisi de bu iktidarı ya da koalisyonu kabul etmedi. Avrupa ve dış güçlerin tanıdığı ve kabul ettiği Wefak koalisyonunun elinde sadece Libya’nın yüzde 10-15 kadar toprak parçası var.

'KENDİLERİNİ ZENGİN, HALKI FAKİR YAPTILAR'

Wefaq Koalisyon Başkanı Libya’ya geldiğinde aralarında bu yeni kurulmuş milis gücü de olmak üzere birçok kesim onu kabul etmedi. Ama ittifak yaptıktan sonra birlikte yürümeye başladılar, neden böyle bir şey oldu?

Milis güçlere onları koruma sözü vererek onlarla ittifak yaptı. Bu hükümet ve kongre başkanı Libya’ya İtalya’ya ait bir gemi ile geldi. Biz de Libya halkı da bu hükümete Gemi Hükümeti adını verdik. Çünkü bu hükümet dış ülkelerin dayatmasıyla olan, yani onların gemi ve araçlarını kullanarak başa gelen bir hükümet. Onun için bu hükümete biz 'Gemi Hükümeti adını vermişiz. Yani Birleşmiş Milletler tarafından dayatılan bir hükümet. Tabii Temsilciler Meclisinin de başına gönderilmeye çalışıldı, ancak Temsilciler Meclisi bunu reddetti. Temsilciler Meclisinin reddetmesi ile savaş başladı. Libya’da savaşın başlamasının nedeni uluslararası güçlerin Libya halkı üzerinde dayatmak istedikleri sistemi kabul etmedikleri içindir. Uluslararası güçler topluluğu Libya’da uluslararası devletlerin çıkarlarını dayatıyorlar, halkın hiçbir çıkarı gözetilmiyor. 2011 yılında bu devletler Libya’ya girerken, "Kaddafi kendi halkını katlediyor"u gerekçe olarak gösterdiler ve savaşı başlattılar. Ama o müdahaleden bu yana olan Libya ülkesi ve halkına oldu. Çünkü en zengin ülkelerden biri olan Libya şimdi en fakir devlet ve ülkesi haline gelmiş. Libya’nın şimdi geldiği durum ile Kaddafi dönemindeki Libya’yı karşılaştırırsak aradaki uçurumu görürüz. Şimdiki Libya’da insanlar sokak ortasında öldürülüyor, aç ve susuz ama müdahale eden devletler ve yandaşları zenginler. Libya’nın önceki durumunu herkes biliyor, Afrika kıtasının en zengin ülkesiydi. Düşünsenize, bankalarda para kalmadı, mazot, benzin depolarda kalmamış, elektrik yok denilecek kadar az, su sıkıntısı almış başını gidiyor. Bunların hepsi Libya’nın başkenti Trablus’ta oluyor. Şimdi insanlar açlıkla karşı karşıya. İnsanlık dramı yaşanıyor Libya’da. Ancak onlar bunu düşünmüyorlar varsa yoksa kendi iktidarları ve kendi çıkarlarını gözeten durumu halka dayatmaya çalışıyorlar. Şimdi yaptıkları şey krizi büyütmek ve bu krizi yönetmek istiyorlar, hiçbir zaman çözme niyetleri yoktur, çünkü kriz olduğu sürece Libya’da var olma gerekçeleri olacaktır.

Biz Libya’nın ulusal hareketi olarak Libya halkının iradesini temsil ediyoruz. Biz Fetih Devrimcileri olarak Devrimci Önderimiz Kaddafi’nin yolundan gidiyoruz, onun çizgisini temsil ediyoruz. Tüm çalışmalarımız ve talebimiz Libya için karar yürütücüsü Libya halkının olmasıdır. Libya halkı şu anda önemli bir sınavdan geçiyor, kendi kaderini kendisi tayin etmek istiyor ve bunun mücadelesini veriyor. Libya’da hiçbir aşiret kavgası, grup ya da parti çatışması yok. Libya’daki tüm aşiret Beni Selim Araptır, halkın birçoğu aynı kabiledendir. Mezhepleri Sünni’dir. Maliki mezhebidir. Bundan dolayı Libya halkı arasında görüş ayrılığı diye bir şey yok. Libya’daki savaş dış güçlerin eliyle çıkarılmış bir savaştır. Çünkü Batılı güçler burada kendi güçlerini göstermek ve dayatmak istiyorlar. Libya Ulusal Ordusu gelip sorunu çözmek istediğinde batılı devletler kendi elinde olan savaş devletlerini bir araç olarak Libya’ya soktular.

'TÜRKİYE ÇETELERİYLE ÜLKEMİZE GİRİYOR'

Bu araçlardan bir tanesi Türkiye’dir. Ankara kendi hava, deniz ve kara gücüyle Libya’ya girdi. Bunlar yetmiyormuş gibi Suriyeli olduğu denilen binlerce kişiyi Türkiye ordusu adı altında Libya’ya getirildiler. Kim olursa olsun, nereden geliyorlarsa gelsinler, kimlikleri nereli olursa olsun, artık onlar Türk ordusu mensubudurlar ve biz böyle sayarız. O çete gruplarıyla Suriye ve Irak’ta yaptıkları katliamları ve yıkımları şimdi de birçok ülkeden devşirdiği bu çetelerle aynısını Libya’da da yapmak istiyorlar. DAİŞ’i kimin Suriye ve Irak’a soktuklarını biliyoruz. Türk istihbaratı MİT yoluyla girmediler mi? Onlara yol açan Türk istihbaratını olduğunu iyi biliyoruz. Bu belgelerle kanıtlanmış durumda. DAIŞ’lilein Türkiye’den Suriye’ye geçtiği, Türkiye’de eğitim gördüklerini birçok uluslararası gücün yöneticisi söyledi. Bu konuda çok sayıda belgede ortaya çıkmış durumda. Şimdi de aynı çeteleri başka yerlere de yönlendiriyorlar, Suriye ve Irak’tan sonra Libya’ya getirmişler. Amaçları da savaşın devam ettirilmesidir. Yani şimdi Libya’da yapmak istedikleri kendi çıkarları, kendi kurdukları askeri güçleri ve Müslüman Kardeşlerin iktidar olmasını dayatıyorlar ve savaşı bu şekilde sürdürmek istiyorlar. Bütün bunları da uluslararası devletlerin bilgisi ve desteği dahilinde yapıyorlar.

'KÜRT HAREKETİ GİBİ DİRENİŞTEYİZ'

Türkiye tüm hava, kara, deniz araçlarını Libya’ya sokarken ABD’nin bilgisi olmadığına kim inanır? ABD’nin bilgisi olmadan girebilir mi gerçekten? Biz bunu 2011 yılında uluslararası ve bölgesel çapta yapılan komplonun devamı olarak görüyoruz. Bizim, Libya Ulusal Hareketi olarak rolümüz de bu dayatmalara karşı çıkmak ve direniş göstermektir. Biz Libya ulusal, yurtsever hareketinin bir parçası olarak, Kürt ulusal hareketleri gibi ülkemiz için direnişteyiz. İşgalciler tarafından kurulan tüm kurumların hepsi Libya’daki savaşın devam ettirilmesi içindir ve bu amaçla kirli savaş ve oyunlar yürütülüyor. Bu işgalci güçler Libya’nın tüm zenginliğini çalmak istiyorlar. Libya’nın petrol gibi yeraltı kaynaklarıyla çok zengin bir ülke olduğu herkesçe biliniyor. Ama halk şimdi kıtlık düzeyine gelmiş bir yoksulluğu yaşıyor.

Türkiye’nin Libya’ya yönelik saldırısını projenin bir parçası olarak belirttiniz, bizim de takip ettiğimiz kadarıyla Mısır tarafından Libya’daki aşiretlere Türkiye’ye karşı bir rol biçilmiş. Türkiye Libya’da ne yapmak istiyor? Türkiye’nin yapmak istediğini bir işgal olarak mı görüyorsunuz?

Türkiye’nin saldırılarını batılı devletlerin 2011 yılında yapmak istediği işgalin bir parçası olarak görüyoruz. Biz de buna karşı direnişteyiz ve bu direnişimizi sonuna kadar devam ettireceğiz. Şunu açık söylemek istiyorum; Türkiye’nin şu anda Libya’da yaptığı şey resmi bir işgal ve bu işgal ilan edilmiş bir işgaldir. Zaten bunu yorumlamaya da gerek görmüyorum çünkü Türkiye sisteminin cumhurbaşkanı şöyle diyor; “Libya benim atalarımın mirasıdır ve orada Türkler yaşıyor." Bu da büyük bir yalandır. Türkiye Savunma Bakanı da “Biz Libya’ya kalıcı olmak için gelmişiz” diyor. Türkiye Dışişleri Bakanı da “Libya Türkiye’nin bir güvenlik parçasıdır” diyor. Yani bunları hangi akıl ve mantıkla söyleyebiliyorlar!

Bizim bu konuşmalarımızı duyan ve okuyan herkes şunu iyi bilsin ki Türkiye hiçbir zaman Libya’da yerini almamıştır, yer edinmemiştir. Osmanlılar hiçbir zaman buraya yerleşememişler ve Libyalılar hiçbir zaman onların hakimiyetini kabul etmemiştir. Kuzey Afrika kıtasında Osmanlılara karşı ilk defa silahlı isyan başlatan ve onları kabul etmeyen halk Libya halkıdır. Bunu herkes bilsin ve bilmeyenler de ister genel tarihe ister Osmanlı tarihine baksınlar göreceklerdir. 17-18 ve 19’uncu yüzyıllarda birçok devrim olmuştur. Mihami Kabilesi şeyhi olan Şeyh Hume Bin Xelife Bin Mahmudi Osmanlılar karşı büyük bir isyan başlattı ve büyük bir devrim yaptı. Yine Evdilcelil Bin Seyid Bin Nasir Libya’nın güneyinde gerçekleşen güney devriminin büyük yöneticisiydi. Yine şey El Cewazi, El Elwakir wel Ubeydad doğu cephesinde Osmanlılara karşı isyan başlattılar. Onun için Osmanlılardan bu yana Türklerin Libya’daki durumu her zaman askeri olarak kurulan üs ve küçük deniz limanlarındaki üslerde kalabilmişlerdir. Sadece Trablus ve bir iki bölgede 4-5 üsleri vardı ve bundan başka da hiçbir şeyleri yoktu. Bu her zaman öyleydi. Bunun için bunu rahatlıkla söyleyebilirim ki Türkiye cami dahil hiçbir şeyi ülkemizde kurmuş değil.

'TÜRKİYE'Yİ HİÇBİR ZAMAN KABUL ETMEYECEĞİZ'

İtalya iki yıl ülkemizde işgalci olarak kaldı, onlar bazı şeyleri kurdular, onları görebilirsin, bazı bina ve kurumları kurdular. Ancak Türkiye hiçbir zaman bir şey kurmadı, dediğimiz gibi sadece askeri olarak her zaman askeri üslerde kalmışlar ve çıkamıyorlardı bile. Bir taş bir taşın üstüne koymadı. Onun için Libya’nın Türkiye’nin bir güvenlik parçası olduğu sözleri boş sözlerden başka bir şey değildir. Bunu tarih kabul etmez, mantık da kabul etmez. Libya her zaman Türkiye’ye karşı direnen bir halk olarak anılıyor ve hiçbir zaman Türklerin egemenliğini kabul etmemiş ve öyle de kalacak. Türkiye yaptığı saldırıları intiharvari bir şekilde yürütmeye çalışıyor. Bu sadece Türkiye iktidarlarının çıkarı içindir Türkiye çıkarı için değildir. Türkiye’nin çıkarı ülke olarak bölgedeki Libya ve Mısır gibi Arap ulusunun yanında var ancak şu anda Türk iktidarlarının yaptığı sadece ve sadece iktidarın çıkarı için yani kendileri ve İhvancı çetelerin çıkarı içindir. Şunu diyebiliriz ki Türkiye’nin bu saldırıları işgalci Sünni partisinin projesi, Büyük Ortadoğu Projesi haritasının özellikle Şimon Perez ve Osmanlıyı parçalayan Sykes Pickot’un devamıdır. Bunun için Suriye, Libya ve Kürtlere karşı savaşı kendi ülkelerinde yapıyor. Erdoğan’ın amacı bu savaşla Türkiye’yi yeni Osmanlı durumuna getirmek ve bu hayalini gerçekleştirmek istiyor. Bununla kendi kurduğu sistem ve partisinin anlayışını dayatıyor. Zaten bu anlayış da batılı devletlerin elinde bir araç haline gelmiş durumda herkes onu kullanıyor.

Erdoğan ve partisinin ortak koalisyonu İhvanı Müslimin yani Müslüman Kardeşleri destekleyen ve güçlendiren bir iktidardır. Bu İhvan 1928 yılında İngilizler tarafından Osmanlı Halifeliği’ni tekrardan geri getirilmek ve sürdürmek için kurulan bir güçtür. Turancılık, Osmanlı ve Türk hilafeti hiçbir zaman İslami olmamıştır. İslam ve Müslümanlıkla hiçbir alakası yoktur, çünkü dışarıdan gelen bir Turancılık ve her zaman çoğunluğu Müslümanların içinde bulunduğu toplumları katliamlardan geçiren bir toplama güçtür. Bölge hiçbir zaman ne Sultan Süleyman’ı ne Muratları, ne Selimleri, ne bilmem hangi padişahları hiçbiri İslam halifesi, Müslümanların halifesi olarak görmemiştir. İktidarları için kendi kardeşlerini, çocuklarını, anne ve kadınlarının başlarını kesen, öldürenler İslam halifesi olabilirler mi, öyle bir şey olur mu? Onlar düşkün, ahlaksız insanlardı.

İngilizler tarafından kurulan Müslüman Kardeşler Hz. Hüseyin’i kullanan 12 yöneticisini başa getirdiler. Demem o ki İhvanı kuran o 12 kişiden El Mukweci, El Kahweci ve onun gibiler hiçbir zaman bilgi ve birikimli insanlar değillerdi, Müslümanlıkla hiçbir alakaları da yoktu, İslam tarihi ile ilgili pek bilgileri yoktu.

Hem Türkiye işgalci AKP-MHP iktidarı hem İhvanı Müslimin hem de tüm batılı devletlerin amacı bölgedeki savaşı sürdürmek ve bunu da yeni Osmanlıcılık hayali olan işgalci Türkiye’nin eliyle gerçekleştirmek istiyorlar. Tabii ki bu yeni Osmanlı hayali hiçbir zaman gerçekleştiremeyecek bir hayaldir.

'ERDOĞAN KÜÇÜK BİR PİYON'

Türkiye iktidarı işgal ettiği alanları Kürdistan, Irak ve Suriye’de genişletmeye çalışıyor. Sadece Kürtlerin bulunduğu bu iki ülkede değil, aynı zamanda Mısır’ı da hedef haline getirmiş durumda. Doğu Akdeniz çevresinde de işgal planını geliştirmek istiyor. Erdoğan yönetimindeki Türkiye’nin bölgedeki plan ve amacı nedir sizce?

İhvancı destekçileri, yalan makinası medyası, Katar maliyesi tarafından Erdoğan’ın halifelik yalanını yaymaya, propaganda etmeye çalışıyorlar. Batılı devletlerin 2011 yılından bu yana başlattıkları bu projenin amacı bölge huzurunun yok edilmesidir. Bu da İsrail devletinin savunması içindir. Bilindiği üzere İsrail devleti 50-100 yıl gibi böyle kalmıştı. Bunun için Irak, Suriye ve Libya ordularını bu amaçla yıktılar, şimdi de Mısır’ı hedefliyorlar. 2012 yılında İhvan eliyle Mısır’da böyle bir şey yapmak istediler ancak Mısır eskiden daha iyi bir şekilde kendisini toparladı. O yüzden şimdi bütün komplolar Mısır üzerine kuruluyor. Libya’nın batısından Mısır’ın sınır güvenliği hedefleniyor. Diğer taraftan Somali üzerinden yönelmeye çalışıyorlar. Böylelikle Afrika’nın batısına geçmek istiyorlar. Birçok anlaşma yaptılar, amaçları da gözler önündedir. Şimdi üç ordu bölgede var. Mısır, Suudi Arabistan ve Cezayir var. Her ne kadar Cezayir’deki kardeşlerimiz bunu anlamıyorlarsa da Cezayir her zaman için onların hedefidir ve Cezayir'i kendi işgal ve hakimiyetine almak istiyorlar. Daha önce de Cezayir ordusunu yıkmak istediler ama başaramadılar, ancak şu anda bile yaptıkları aynı şeydir. Bugün de hedefledikleri Mısır’dır. Türk devleti halifelik hayali Mısır’da başladığını, Şam ve Bağdat onun parçası olduğunu belirtiyorlar. Bağdat ve Şam’ı yıktılar. Mursi’nin yıkıldıktan sonra görülüyor ki Erdoğan’ın gözü Mısır’dadır. Çünkü Erdoğan Mısır’ı işgal ederek büyük yeni Osmanlı hayalini kurabileceğini düşünüyor. Ancak biz iyi biliyoruz ki Mısır’daki kardeşlerimiz bunu çok iyi anlıyor ve farkındalar. Tabii Türkiye sadece kendi başına bu faaliyeti yürütmüyor. Türkiye bu işi batılı devletlerin taşeronu olarak yapıyor. Erdoğan da sadece küçük bir piyondur, öyle denildiği gibi bölgenin bir büyüğü ya da lideri değil zaten olacak bir çapı da yoktur. O sadece büyük devletlerin bir kullanılabilir aracı olarak hareket ediyor ve zaten herkes de biliyor.

Rusya, İran ile olan ilişkisi, bölgeye söz sahibi olabilmek için Rusya, Amerika arasında gidip gelmesi, Akdeniz ve Kuzey Afrika üzerinde bu uluslararası güçlerin karakolu olması için nasıl kullanılıyor, nasıl kullandırtıyor ve neler yaptığını iyi biliyoruz. Bunu da en çok Kürtler ve Araplar üzerinde yapmak istiyor. Sykes Picot ile parçalanan Kürtlerin Kürdistan’da verdiği büyük mücadele biliniyor. Kürtler kendilerine karşı mücadele etmeleri için parça parça ettiler. Artık onların da özgür yaşama zamanı gelmedi mi? Niye katliamlardan geçiliyor, kültürü yok ediliyor? Hiç kimse halkları ortadan kaldıramaz, Kürtleri yok edemezler. Ne Irak ne İran ne Türkiye ne Suriye Kürtleri yok edemezler. Kürtler az önce saydığımız ülkeler ile iyi geçiniyorlardı, bir arada yaşıyorlardı. Selahaddin Eyyubi Mısır’a gelirken kimse ona sen aslen Kürt müsün, yabancı mısın, diye sormadı. Ancak İslam’ın büyük bir projesi vardı. O dönem Kürt-Arap, Kürt-Türk çelişkisi yoktu. Ancak yabancı güçler, Osmanlıcılığı öne sürdüler, artık her yerde Türkçülük-Turancılık dayatmaları oldu. Ermenileri katlettiler, yine birçok yerde Araplara dayatmalarda bulundu kabul edilmeyince de kafalarını kestiler. Lübnan’da, Hicaz’da ve Libya’da insanlar katledildiler Türkler tarafından. Peki bu Osmanlıların yaptığı katliamları nasıl unutabiliriz? O dönem başlıca merkezi Katar’dı, Suudi Arabistan-Mekke-Medine değildi. Şu an Türkiye-Katar ilişkisi sadece bugüne dayanmıyor, eskiden beri var, Suudi Arabistan’ın hedef haline getirilmesi çok eskiden, tarihten geliyor. Osmanlı devleti Arap merkezlerini hedef etmek isterken kendine Katar merkez yaparak gerçekleştirdi. Onun için Katar ve Türkiye’nin ilişkisi eskiye dayanıyor, çünkü Osmanlı devleti hiçbir zaman Kudüs ve Mekke-Medine’ye Katar’a önem verdiği kadar önem vermiyordu.

İşgale karşı Libya ve çevre ülkelerden gelen tepki ve tutumlarda bir çözüm görüyor musunuz?

Libya’daki kriz ve sorunlar Libyalılara bırakılırsa çözülür. Çünkü öyle aşiretsel, kabile veya ailevi bir sorun değildir. Doğu ve Batı Libya arasında olan bir savaş değildir. Libya’nın batısındaki bir şehir işgal edilmiş, orada çok sayıda aşiret ve kabile var. Oradaki en büyük kabile Libya Genel Ulusal Ordusu yanında yer alıyor. Yine Libya’nın güneyinde tüm aşiret ve kabileler Libya’nın ulusal ordunun yanında yer alıyorlar. Kriz ve sorun siyasi, aşiretsel veya bölgesel kriz değil. Farklı görüşteki siyasi parti Libya’da yoktur. Ancak Libya’da yaşanan bu savaş dış güçler tarafından çıkarılan bir savaştır. Eğer bu dış güçler ellerini Libya’nın iç işlerinden çekerlerse yaşanan kriz bir iki hafta içinde çözülebilir. Türkiye Libya’ya girip işgal ettiğinde, Erdoğan biz Terbuna'yı kurtardık dediğinde, acaba kimden kurtardı? Trablus'u kendi sahibinden mi kurtardın? 200 bin kişi oradan göç ettirildi. Terbuna bilindiği gibi nüfusu 300 bin kişidir. Yani yurttaşların çoğu kendi yerlerinden göç ettirilmiştir. Şimdi çözüm diye sunulan hiçbiri çözüm değil, bu şekilde çözülemez. Aynı yerde dönüp duruyorlar, Libyalıların çıkarları olmayan bir şeyi dayatıyorlar.

Ancak biz hareket olarak çözüm önerimiz var, ordu ve polis güçleri olarak ülkenin her yerinde halkla birlikte yönetilmesini talep ediyoruz ve mücadelemiz bu yöndedir. Çünkü hiçbir devlet askeri ve polis gücü olmadan tam devlet olamıyor.

Askeri bir çözümü kabul ettiğiniz anlamına gelmiyor mu?

Yok! Ben askeri çözümü demiyorum. Ancak bir devlet olacaksa onun askeri ve polisi de olacaktır, olmalıdır, diyorum.

'TÜRKİYE'NİN ÇETELERİ ÜLKEDEN ÇIKARILMALI'

Ordu ile bir ülkenin sorunu çözülür mü?

Biz orduyla demiyoruz, siyasi bir çözümü olabilir. Ancak Türkler ve çeteleri Trablus'a girdiler ve işgal ettiler. Bu çeteler aynı zamanda sivilleri canlı kalkan olarak kullandılar. Ulusal ordumuz sivillerin kanını dökmek istemediler, ordu bu kaygıyı göz önünde bulundurdu. Elbette siyasi çözüm de tüm çetelerin ülkeden çıkmalarından sonra olabilir. Yani o Suriyeli çeteler -maalesef Suriyeli diyorum ama onların hepsi Türk ordusunun askerleri ve çeteleridirler-, İtalya gücü dahil olmak üzere ülkeden tüm yabancı güçler çıktıktan sonra çözüm olabilir. Ulusal Ordu Trablus’ta hakimiyet sağlayabilirse Libya’daki sorun çözüme açık hale gelir. Sadece askeri güçle girmesi de gerekmiyor, anlaşmalar da olabilir, çözüm yolları vardır ve gerçekleştirmesi de Libyalılar ile olur. Yani dışarıdan gelen çeteler ile çözüm olmuyor, onların orada bulunması sorundur. Sorunu Libyalı güçler, oluşumlar birbiri ile ittifak yaparak çözüm geliştirebilir. Ancak dışarıdan gelen talancı, hırsız çetelerin umurunda mı Libya yıkılmış mı kalmış mı? Onların hiç umurunda olmaz çünkü çıkarları neyse onu yaparlar, ancak maddi düşünürler. Libya halkını düşünmezler.

Doğrusu Mısır’ın tutumu dengeleri değiştirdi. Eğer Türkiye, çeteleriyle birlikte tüm Libya üzerinde hakimiyetini sağlasaydı ülke adeta kan gölüne dönüşecekti ve hiçbir zaman Libya Libyalıların olmayacaktı. Dışarıdan Libya’ya getirilen terörist grupların Mısır’a karşı daha önce çok sayıda intihar eylemleri ve bombalı saldırıları olmuştu. Bu çetelerin getirilmesi ile Mısır’ın Libya’ya olan yaklaşık bin kilometrelik sınırı tehdit ediyor. Bu da Mısır üzerinde büyük bir tehdittir. Bundan dolayı diyoruz ki Mısır’ın tutumu dengeleri değiştirdi ve dünya kamuoyunun Libya sorunundan gözünü almamasına neden oldu. Ancak bunun yanı sıra Cezayir, Tunus, Akdeniz ve Güney Avrupa üzerinde de tehlike olduğunu biliyoruz. Acaba niye Fransa sesini çıkartıyor? Çünkü bu işgal girişimi devam ederse ve teröristler Libya’da kalırsa Akdeniz güneyindeki ülkeler üzerinde de tehlike yaratacağı biliniyor. Fransa bu durumu çok iyi biliyor. Biz de tüm dünya kamuoyu bu durumu iyi bilmesini istediğimiz bir şey söylemek istiyorum; biz Ulusal Hareket olarak genel seçim istiyoruz. Kurulan sözde bu siyasi koalisyon tasfiye edilmelidir. Çünkü bu siyasi taraf hiçbir zaman halkın oyuyla seçilmemiş. Biz de yukarıdan oluşturulan ve dayatılan siyasi bir oluşumu kabul etmiyoruz ve etmeyeceğiz. Biz Libya halkının kendi kaderini kendisi belirlemesi gerektiğini söylüyoruz.

Bu bizim ve Libya halkının en doğal talebi ve hakkıdır. Ne Erdoğan ne Trump ne de dışarıdan gelen hiç kimse Libyalıların başına geçmesin, yönetmeye de kalkışmasın. Eğer İhvancılar bir bölümü Libya'dan olsa, o zaman siyasi alana geçsinler. Ama halkı katletmekten, şiddet uygulamasından, silahlı saldırılarından vazgeçsinler. Ordu da ulusal ordudur, bir birey, aşiret ya da bir kabilenin ordusu değildir. Ordu tüm ülkelerde halkları korumak içindir. Eğer devlet deniliyorsa, ordusuz bir devlet olmaz.

Türkiye işgalci saldırılarından vazgeçsin ve tüm çete, işgalci güçlerini çeksin ve uluslararası hukuk çerçevesinde bunun hesabını versin. Türkiye işgalci iktidar ittifakı ile istihbaratı bu iki ülke arasındaki zengin ekonomi ilişkiyi yıktılar. Yani sadece Libya’da değil aynı zamanda Mısır, Tunus, Cezayir ve birçok bölge ülkeleri arasındaki ekonomi ilişkisini bozdular, bunu ancak Türkiye’ye düşman olan yapar. Demek ki Türkiye iktidarı sadece kendi çıkarlarını düşünüyorlar ve halkı boş vermişler. Kendilerini hiç sonu olmayan bir güce dayandırıyorlar. İhvan’a dayanarak niye Mısır, Libya, Tunus ve Arap ülkeleri arasındaki ilişkini çöpe atıyorsun, değer mi?

Türkiye niye İhvanları destekliyor? Örneğin Kürtler bölgede bir güçtürler, kadim bir kültüre dayanıyorlar ancak kimse onları destekliyor mu? Desteklemiyorlar. Ama kendi öz gücüne dayanarak haklarını savunuyorlar. Eğer İhvanların kendi güçleri varsa seçimlere girsinler bakalım. Temsillerini hak etsinler, kendilerini askeri, terörist saldırılarla dayatmasınlar. Şimdi herkes İhvan’ı şiddetle halkın üzerine dayatmaya çalışıyorlar. Bu da İsrail’in bir oyunudur. Müslümanlık adı altında çıkan birçok güç İsrail'in hizmetine girmiştir. Bu şekilde İslam’ı karartmak, antipropaganda yapmak, halkları birbirine kırdırtmayı amaçlıyorlar. Müslüman-Müslüman arasında Müslüman-Hıristiyan-Müslüman-Yahudiler arasında fitne çıkartıyorlar ve birbirlerine düşman yapıyorlar.

'KÜRTLERİN VE MUHALİFLERİN YANINDAYIZ'

Erdoğan’ın planları sadece işgal saldırıları ile sınırlı değil. Faşist diktatörlüğe dayanan sistemini kurmak için Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da da çok ciddi saldırılar gerçekleştiriyor. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

Onlara şunu söylemek istiyorum; her şeyden önce Erdoğan ve iktidarı tüm Türkiye’nin ulusal çıkarlarını zarar veren bir siyaset tarzıdır. Bu iktidar ve ona bağlı çeteler Türkiye ve bölgede uyguladığı şiddet, yeni Osmanlıcılık hayali ve bu hayal de halkların huzur ve güvenliğine büyük zararlar veriyor. Bunu sadece Türkiye’de de yapmıyor, her yerde uygulamaya çalışıyor. Bunun için de bu Osmanlıcılık faşizminden kurtulmamız gerekiyor.

Türkiye iktidarı bu savaş ve çelişkileri derinleştirmek istiyor. Ancak bu girişimler ve uygulamalarda Türkiye halklarının çıkarları hiçbir zaman yoktur, olmamıştır. Bu yeni Osmanlıcılık hayalini gerçekleştirmek istiyorlar, bunu nasıl yapabilirler, çünkü Türkiye ulusunun hiçbir çıkarı yok Erdoğan’ın bu hayalinde. Erdoğan Osmanlı halifeliğini geri getirerek halife olmak istiyor.

Tabii ben Libya Genel Ulusal Hareketi adına Türkiye iktidarı karşısında direniş gösteren tüm parti ve kuruluşların yanında yer aldığımızı belirtmek istiyorum. Halkların temsilcisi, iradesi ile seçilen yöneticileri zindanlara atabiliyorsun ve binlerce gazeteci, yazar ve memuru sadece muhalif oldukları için zindana atıyorsun, işkence yapıyorsun, işinden gücünden ediyorsun. Erdoğan hangi din ve demokratlık adına konuşuyor, bu kirli uygulamaları gerçekleştiriyor? Erdoğan, partisi ve iktidarını eleştiren kim olursa olsun onu baskı altına alıyor, mahkemeye veriyor. Bu ne bir dine sığar ne demokratlığa ne de insanlığa sığar. Onun için ben Türkiye’deki demokrat, muhaliflerin yanındayım. Tüm herkese de şunu söylemek istiyorum; Kürtlerin haklı taleplerini anlamaları gerekiyor.

Ben bunları bir Kürt ajansına röportaj verdiğim için belirtmiyorum, bizim tutumumuz öncesinde de böyleydi. Bizim ve Arapların tutumu daha öncesinde Cemal Avdıl Nasir döneminde de öyleydi, aynı şeyi Kaddafi de belirtmişti. Kürt ulusu Arap ulusu ile kardeştir, biliyoruz ki aynı kardeşliği Türk halkı için de yapıyor. Kürt ulusu mazlum bir ulustur. Ancak bilinmelidir ki Kürtler üzerindeki bu asimilasyon hiçbir zaman sonuç almayacak. Türk soluna da çağrım; Kürtlerin haklarına yapılan saldırılara izin vermeyin, Kürtlerin yanında olduklarını belirtmeleri gerekiyor, çünkü Erdoğan ve iktidarının hiçbir zaman halkların çıkarına bir tutum ve tarzı yoktur ve olmayacaktır. Kürtler tüm tank, top, savaş uçaklarına rağmen kendi haklarına kavuşacaklar.