Karasu: Artık tecritle yaşanamaz

Karasu: ‘Tecridi Kıralım, Faşizmi Yıkalım, Kürdistanı Özgürleştirelim Hamlesi’, bir özeleştiri hamlesidir. Artık ne dağdaki yoldaşlarımız ne de zindanlardaki yoldaşlarımız ve halkımız tecritle yan yana yaşayabilir.

Dengê Welat radyosunda yayınlanan Dilistan programına konuk olan PKK Yürütme Komitesi üyesi Mustafa Karasu, 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi, KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Diyar Xerib ve iki yoldaşının şehadeti, Başurê Kürdistan’ı işgal girişimi ve diğer birçok konuyu değerlendirdi.

Gazeteci Ciwan Tunç’un sorularını yanıtlayan Karasu’nun değerlendirmeleri şöyle:

“14 Temmuz direnişi hem PKK hem de Kürdistan tarihi açısından çok önemli bir dönemi ifade etmektedir. 14 Temmuz direnişi, Kürdistan ve PKK tarihinin, Kürt Özgürlük Mücadelesinin yönünü de belirleyen bir direniş olmuştur. Bu direniş birçok yönüyle Özgürlük Hareketini yönlendiren, geliştiren, bugünlere getiren özellikler taşımaktadır. Bu açıdan 14 Temmuz direnişini herhangi bir direniş olarak görmemek gerekir. Tarihe yön veren, geleceği belirleyen olaylar kapsamında ele almak gerekmektedir. Zindan koşullarında gerçekleşen bir direniş olmasına rağmen, Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu’daki siyasi gelişmeleri etkileyen, önemli sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Bunun nedeni de 14 Temmuz direnişinin gerçekleştiği zindandaki tutsaklara yönelik uygulanan politikadır. Zindanda tutsaklar, sadece teslim alınmak istenmedi zindanlarda bir disiplin, bir sistem kurulmak istenmedi. Zindanda PKK tutsaklarına karşı yürütülen politika ile, Kürt Özgürlük Hareketi, Kürt halkının özgürlük umutlarının kırılması, Kürtlerin bir daha soykırımcı sömürgeciliğe karşı ayaklanmasını engellemeyi hedefleyen bir zulüm düzeni kurulmuştur. Çok uğursuz amaçları vardır. PKK tutsakları şahsında halkın umudu zindan betonlarına gömülecekti. Kürdistan tarihi açısından bir dönüm noktası olan PKK’nin tarih sahnesine çıkması, zindanda tutsaklar üzerinde uygulanan politika, hedeflenen teslimiyet şahsında yaşanmamış, ortaya çıkmamış bir olgu haline getirilecektir. Zindanlar şahsında PKK’nin, Kürt halkının özgürlük umudunun kökü kazınacak, bu temelde de Kürdistan’da bir pasifikasyon, yılgınlık yaratılarak, bunun üzerinde Kürtler soykırıma uğratılacaktı. Böyle bir amaçla Amed Zindanı’nda özel bir politika yürütülmüştür. Görevlendirilenler de uygulamalar da özeldir. Amed Zindanı’ndaki görevlilere, tutsaklar üzerinde her türlü zulüm düzeni kurabilirsiniz, bu zulümle tutsakları teslim alacaksınız, onları PKK’ye katıldığına pişman edeceksiniz, düşüncelerinden vaz geçireceksiniz. Kürt halkına ‘sömürgeci soykırımcılığa karşı kimse baş kaldıramaz, karşı koyamaz’ algısını yaratacaksınız, bunun için de her türlü zulmü yapabilirsiniz” denilmiştir. Amed Zindanı’ndaki uygulamaların insanlık dışı olması, her türlü yol ve yöntemin denenmesi bu nedenledir.

12 EYLÜL DARBESİNE HİLVAN-SİVEREK ÜZERİNDE KARAR VERİLDİ

12 Eylül Askeri Faşist Darbesi’nin esas amacı Kürt halkında gelişen özgürlük mücadelesini boğmak ve Türkiye’deki devrimci demokratik hareketi tasfiye etmekti. Darbeye götüren en temel amacın da Kürt halkının gelişen özgürlük mücadelesi olduğu daha sonra çeşitli belgelerle ortaya konulmuştur. Kenan Evren, darbeyi ‘Mardin’den Ankara’ya giderken Hilvan-Siverek üzerinde helikopterin geçişi sırasında kararlaştırdıklarını’ açıkça söylemiştir. Türk devletinin temel bir politikası, anayasası vardır, o da Kürtleri soykırıma uğratmak, Kürdistanı Türk uluslaşmasının yayılma alanı haline getirmektir. Eğer bu amaç tehlikeye girerse, bunun için her türlü yol ve yöntem denenebilir.

Bunların Kürt halkı tarafından bilinmesi lazım. Bu bilindiği zaman 14 Temmuz Direnişi’nin değeri, tarihsel önemi daha iyi anlaşılır. 14 Temmuz Direnişçileri 12 Eylül faşizminin kendileri şahsında neyi amaçladığını çok iyi görmüşlerdir. Kendileri şahsında halkın umudu, kaderi, geleceğiyle oynanmak istendiğini görmüşlerdir. Böyle bir durumda tabii ki, PKK’nin önder kadroları da halka verdikleri sözün gereği olarak, sorumluluklarını yerine getireceklerdir. Düşmanın soykırımcı sömürgeci amacını boşa çıkaracaklardır. Hem de eylemleriyle, duruşları ve tutumlarıyla tarihe yön vereceklerdir. Bu açıdan Önder Kadroların, 14 Temmuz direnişçilerinin soykırımcı sömürgeciliğin uğursuz amaçlarını derinliğine bilince çıkardıkları gibi eylemlerinin nasıl bir tarihi sonuç ortaya çıkaracaklarını da bilerek, bu bilinçle eylemlerini gerçekleştirmişlerdir. Bunun için de eylemlerini büyük bir coşkuyla başlatmışlardır. Yaşamlarının her saniyesini büyük bir coşkuyla yaşamışlardır. Şehadete ulaştıkları an da coşku, heyecan ve morallerinin en yüksek olduğu an olmuştur.

Eylemleriyle ‘Kürdistan devriminin tarzını, gençliğini ve kadrosunu yaratacağız, biz sizi Amed Zindanları’nın betonlarına gömeceğiz’ demişlerdir. Eylemleriyle de bu duruşu ortaya koymuşlardır.”

KARASU, SEN BU DİRENİŞÇİLERİ ANLAT…

14 Temmuz direnişçilerinin bu özelliklerinden dolayı Karasu, 1994 yılında Kürdistan dağlarına yönelirken, Önder Apo bana ‘Karasu, senden fazla bir şey istemiyorum. Sen bu direnişçileri anlat, bu direnişçilerin kişiliğini, tarzını, militanlığını, üslubunu Hareketimizin tarzı, üslubu, militanlığı haline getir, bunu kavrat, bundan daha büyük çalışma olamaz’ dedi.

Bu direnişçilerin en önemli ortak özellikleri, PKK’nin tarih sahnesine çıkışının öneminin derin bilincine sahip olmalarıdır. Kürdistan halkının özgür ve demokratik yaşamının ancak Önder Apo çizgisi, duruşu ve PKK militanlığı, PKK’nin yarattığı devrimci kişilikle olabileceğinin bilincinde olan arkadaşlarımızdı. Zaten bu bilinçte oldukları için Önder Kadrolardır. PKK’nin değerini, anlamını çok iyi biliyorlardı. PKK Kürt halkı açısından son bir şanstı. Kürt halkı ya PKK çizgisinde ayağa kalkacak, direnecek, var olacaktı, özgür ve demokratik yaşama kavuşacaktı ya da soykırımcı sömürgeciliğe karşı direnilemeyecek, Kürt halkı soykırıma uğratılarak tarihten silinecekti. Böyle derin bir bilince sahip oldukları için, militanlıkları ve duruşları da büyük olmuştur.

SORUMLULUK DUYGUSU VE CİDDİYET

Bu arkadaşlarda Önder Apo’nun vurguladığı iki temel özellik var: Birincisi, sorumluluk duygusu; ikincisi: Ciddiyet! Önder Apo her zaman kendisinin farkını ortaya koyarken, kendisinin sorumluluk duygusu yüksek bir kişilik ve ciddi olduğunu söylemiştir. Bir devrimcinin sorumluluk ve ciddiyetle yaklaştığında her türlü başarıyı sağlayacağını da vurgulamıştır.

‘Söz namustur’ derler, bu önder kadro arkadaşlarımızda söz, toplumsal namustur, toplumsal varlıktır, var olma gerekçesidir. Bu nedenle de bir söz verilmişse, yerine getirilecektir. Önder Apo her zaman söylemiştir, ‘Ben hiçbir sözü boşuna söylemem, boşuna konuşmam. Ne kimseyi aldatırım ne de aldanırım.’ Dolayısıyla bir söz verilmişse, halk aldatılmayacaktır. Bir devrimci kendisini de aldatmayacaktır… Gerçekten de bu arkadaşlar büyük insanlardır. Böyle devrimciler kolay kolay ortaya çıkmaz. Böyle devrimcileri ortaya çıkaran, amaçlarının ve sorumluluk duygularının, özgürlük tutkularının büyüklüğüdür.

Yaşamı uğruna ölecek kadar sevmek, kolay mı? Amaç, uğruna ölünebilecek bir yaşamı ortaya çıkarmaktır. Öyle bir yaşam olmalı ki, uğruna ölünebilmelidir… Amacı ve hedefi büyük olanın, çabası ve eylemi de büyük olmalıdır.

AÇLIK GREVİ EYLEMCİLERİ DAHA ETKİLİ TOPLUMSAL EYLEMLER YAPMALI

Açlık grevi eyleminin sonlandırılmasıyla birlikte tabii ki yeni direniş ve mücadele boyutları ortaya çıkmıştır. Eğer bu arkadaşlar yaşamlarını ortaya koyup ölüm orucuna ve açlık grevine giriyorsa, o zaman her türlü örgütlenmede aktif bir biçimde yer almaları gerekiyor. Mücadelenin öncülüğüne katılmaları gerekiyor. Önderlik ideolojisi ve felsefesinde kendilerini derinleştirip geliştirerek, mücadelenin etkin kadroları, çalışanları haline gelmeleri gerekiyor. Yaşam ortaya konulduğuna göre, o zaman bu yaşamı anlamlandırmak da önemlidir. Artık, direnişçiler, yaşamlarının her saniyesini daha anlamlı, değerli ve geliştirici kılacaktır. Yaşamlarını mücadeleye daha fazla katkı sunacak şekilde örgütlemeleri, daha disiplinli, planlı ve etkili hale getirmeleri gerekiyor. Bu tabi, bireysel olmaz, kesinlikle herhangi bir örgütsel sistem içerisinde, örgütsel görev ve sorumluluklarla yerine getirilmelidir.

Herkes bedel ödeyecektir. Bedel ödemeyi göze almamak, köleliği kabul etmektir. Köleliği kabul etmiyorsak, Kürtlüğümüzden vazgeçmiyorsak, Kürdü özgür kılacaksak, o zaman herkes bedel ödeyecektir. Bedel ödemekten kaçınmak, köleliğe boyun eğmektir. Kürdistan gerçeğinde özgür yaşamın kanunu budur.

HAMLE SÜRECİNİN AÇIĞA ÇIKARDIĞI DERSLER

Halkımız ve hareketimiz açısından ‘Tecridi Kıralım, Faşizmi Yıkalım, Kürdistanı Özgürleştirelim Hamlesi’, bir özeleştiri hamlesidir. Artık tecritle yan yana yaşanılamayacağının, Önder Apo’nun tecridinin kabul edilemeyeceğinin ortaya konulmasıdır. Artık ne dağdaki yoldaşlarımız ne de zindanlardaki yoldaşlarımız ve halkımız tecritle yan yana yaşayabilir. Tecrit demek, soykırım demektir, soykırım sistemini kabul etmek demektir. Tecridi kabul etmek ne Önder Apo’nun yoldaşlarına ne de halkına yakışır. Biz eğer dağlardaki ve zindanlardaki yoldaşlar ve halk olarak eğer Önder Apo’nun yoldaşlarıysak, halkıysak tecritle yan yana yaşayamayız. Bu anlamda geçmişte tecride karşı daha büyük mücadele yürütememiş olmak hepimiz açısından bir eleştiri konusudur. Bir taraftan Önderliğimize sahiplenip tecridi ortadan kaldırma mücadelesi yürüteceğiz, diğer taraftan da tecride karşı toplumsal mücadeleyi geliştirerek halkımızın ve gerillamızın mücadelesini geliştirerek, tecridi ortadan kaldırma mücadelesini sonucu götüreceğiz. Bizim açımızdan birinci ders budur.

İkincisiyse, geçmişte zaman zaman bir kampanya, mücadele ya da hamle yaptığımız zaman, ‘başka bir mücadele, hamle geliştirirsek, hamleyi başarıya ulaştıramayız’ gibi yanılgılı yaklaşımlar vardı. Mücadele çok boyutlu sürdürülebilir, mücadelenin her boyutu da birbirini güçlendirir. Seçim kampanyasıyla, demokrasi güçlerinin seçim mücadelesiyle zindandaki yoldaşlarımızın ve her alandaki yoldaşlarımızın tecridi kaldırma mücadelesi birbirini güçlendirmiş, her iki mücadelenin de sonuçlar almasını sağlamıştır. Bu yönüyle mücadeleleri birbirini besleyen tarzda ele almak gerekir. Tek boyutlu, tek yöntemli olmamak gerekir. Gerilla savaşı da toplumsal mücadele ve zindan direnişi de tek boyutlu olmaz. Her alan kendi mücadelesini birçok yol ve yöntemle geliştirebilir. Birkaç hamleyi bir arada yürütebilir.

Hamlenin bizim açımızdan bu şekilde öğretici yanları oldu.

DİRENİŞ KAZANDIRIR

Diğer yandan da şu görüldü: direniş kazandırır, toplumu harekete geçirir. Ataleti kırmak, mücadelesizliği ortadan kaldırmak, sadece söylemler ve çağrılarla olmaz. Bizzat eyleme, mücadeleye girerek gelişmeler yaratılabilir. Her direniş ve mücadele sonuçlarını ortaya çıkarır… Şu alanda neden mücadele gelişmiyor, neden etkili olunmuyor, demeden, herkesin bulunduğu alanda mücadeleyi geliştirerek diğer alanları da etkileyip mücadeleyi geliştirebilir. Bu açıdan herkes şikayet etme, başkasından bekleme yerine, kendisi mücadeleyi geliştirip katılarak, her alandaki mücadelenin gelişmesine katkı sunması gerekiyor. Kürt halkının özgürlük mücadelesi bir bütündür. Her alandaki mücadele bir başka alandaki mücadeleyi geliştirir. Ya da başka taraftaki bir mücadeleyi geliştirmek istiyorsak, en başta bulunduğumuz alanda mücadeleyi geliştirme sorumluluğumuz vardır” sözleriyle, zamanın mücadele ruhunun, yöntemi geliştirilmelidir.

Eskiye göre saldırıların karakteri değişmiştir. Herkesin bunu anlaması gerekir. Birincisi, Türk devleti 3. Dünya Savaşı koşullarında, 20. yüzyıldaki siyasal dengelerin yıkıldığını görerek, 20. Yüzyılın başında hakim olamadığı Başurê Kürdistan ve Suriye’nin kuzeyini kontrol altına almak istiyor. Saldırılarının bir amacı budur. Tabii ki, bu amaç, Kürt soykırımını daha kapsamlı yürütme amacıdır. Eskiden Misak-ı milli çerçevesinde Kürt ve Türk halklarının birlikte yaşadığı yerler vurgulanırken, şimdi ise Kürtleri tamamen soykırımdan geçirmenin amaçlandığını ve Kürdistanı Türk soykırımcı sömürgeciliğinin yayılma alanı haline getirmeyi hedefliyor.

AMAÇ PKK’Yİ TASFİYE EDİP ‘OSMANLI ALANLARI’NI İŞGAL VE İLHAK ETMEK

Uluslararası bir komployla karşı karşıyayız. Nasıl ki, 1998’de Türk devleti ve uluslararası güçler Önderliğimize ve Hareketimize yöneldiyse, şimdi de Türk devleti yanına aldığı bazı güçlerle Hareketimizi tasfiye etmek istemektedir. Bu saldırıların bir amacının da bu olduğunu bilmezsek, doğru mücadele edemeyiz. Kuşkusuz, uluslararası komplo zamanında olduğu gibi uluslararası güçler bütünlüklü değildir, parçalıdır. Komplocular arasında çelişkiler vardır. Bu yönüyle bu komploculara ve saldırılara karşı mücadele imkanı da artmış bulunmaktadır. Bunun için de Özgürlük Hareketimizin Yönetimine özel saldırılar yapılmaktadır. Özgürlük Hareketimizin Yönetimi hedef haline getirilmiştir. Sara arkadaşın şehadeti, Zeki yoldaşın şehadeti, Helmet yoldaşa yönelik saldırı bu amaçladır. 2017’de ele geçirdiğimiz MİT sorumluları, “liderlik birimi” kurulduğunu, bu birimin görevinin PKK yöneticilerini hedefleyen planlamalar yapmak olduğunu itiraf etmişlerdir.

KDP içinde bazı kesimlerin sessiz kalması, YNK içinde bazılarının bu saldırılara ortak olması bu komployu ortaya koymaktadır. Bu açıdan da Kürt halkı ve dostları bu saldırıları tekil olarak görmemeli. Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etmek ve Osmanlı döneminde hakim olunan alanların kontrol edilmesi amaçlanmaktadır. Bu hedeflere ulaşmada da engel PKK’dir, Özgürlük Hareketidir sözleriyle PKK direnişinin işgal ve ilhak hareketlerini durdurduğunu onun için de PKK engelini ortadan kaldırıp amaçlarına ulaşmak istiyorlar. Saldırıları böyle anlayıp ona göre mücadeleyi yükseltmek gerekir.

GENÇLİK KİMSEYİ BEKLEMEDEN EYLEM YAPMALI, KATILMALI

Kürt gençliği kendisine sıradan yaklaşamaz, üzerinde tarihi sorumluluklar vardır. Halkımız bu kadar ağır zulüm altındayken, gençlerin başka yaşam amacı, arayışı ve tercihi olamaz. Gençlik özgürlük ruhunu nasıl var edecektir? Özgür toplum, özgür ülke olmadan gençlik nasıl olacak? Özgür yaşamın olmadığı yerde gençlik yoktur, bitirilmiştir. Gençlik en iyi biçimde kendisini özgür toplum koşullarında var edebilir. Bunun için de gençlik özgür yaşamın öncüsü, fedaisi olması gerekir. 14 Temmuz’un yıl dönümünde bütün gençleri özgürlük mücadelesine, özgürlük dağlarına, gerilla mücadelesine katılmaya çağırıyorum. Günümüzde her genç istediği yere ulaşabiliyor. Onun için de gençler ‘beni kim gerillaya katacak, mücadeleye dahil edecek’ demeden, kendi imkanlarıyla istedikleri her yere gidebilir, gidebilmelidir. Gençliğin birileri gelsin bizi örgütlesin demelerine gerek yoktur. Sokakta, mahallede kendini örgütleyebilir. Soykırımcı sömürgeciliğe karşı eylemler yapabilir. Bugün herkes Kürt toplumunun ve gençliğinin politik olduğunu kabul ediyor. Bu politik güç ve bilinç bizlere eylem yaptırmaya, katılım sergilemeye yeter.”