30. yılında Dr. Qasimlo cinayeti!

İki silahtan çıkan kurşunlarla Qasimlo alnından, şakaklarından ve boynundan, Resul kafasından ve boynundan vurulmuş, Abdullah Kadir Azeri ise adeta kurşun yağmuruna tutulmuştu...

Kürt lider Dr. Abdulrehman Qasimlo, iki arkadaşıyla Viyana'da İran rejimi ile müzakere masasındayken 13 Temmuz 1989 günü kurşunların hedefi oldu. 30 yıl geçmesine rağmen hala yargılanmayan katillerden İran istihbaratı elemanı Sahraroodi, yıllar sonra Hewlêr'de kırmızı halıyla karşılanacaktı...

22 Ocak 1946 günü Mahabad'ın Çarçira meydanında Kürdistan bayrağı göklere çekildiğinde Abdulrahman Qasimlo 16 yaşında, Tahran'da üniversiteye hazırlanan bir öğrenciydi. 14 yaşındayken Komünist Tudey partisinin gençlik kollarına üye olan Qasimlo, Mahabad'ın yıkılışını, Qazi Muhammed'in Çarçira'da asılışını ve 2 yıl cezaevinde kalacak babasının tutuklama haberini Tahran'da kaygı içinde duydu. Bu olaylar dizisi Qasimlo'nun hayatındaki en önemli kilometre taşlarıydı.

1948'de Çekoslovakya’da yönetime geçen sosyalist partisi Tudeyli gençleri ülkesine davet etti. Kabul edilen İranlı öğrenciler arasında tek bir Kürt vardı, o da 18 yaşındaki Abdulrahman Qasimlo'ydu. Böylece hayatının en önemli istasyonu olacak Prag günleri başladı.

Qasimlo 1957'de, öğrenci olarak kapısından girdiği Prag Üniversitesi’nde artık öğretim görevlisiydi. O Avrupa'nın bilim kulvarında yol alırken, Mahabad ile gelen 20 yıllık sessizlikten sonra, Doğu Kürdistan'ın 'ilk kurşunu' 1967'de patladı. Newroz ile bir grup genç, Şah Pehlevi yönetimine karşı çok az imkanlarla direnişi başlattı.

Doğu Kürdistan'da direniş sürürken Qasimlo, 1973 yılında İran Kürdistan Demokrat Partisi (KDP-İ)'nin üçüncü kongresinde genel sekreterlik koltuğuna oturdu. Kongredeki sloganı ise hayatının sonuna kadar vazgeçmeyeceği, Viyana'da müzakere masasında katledilmeden birkaç dakika önce dile getireceği slogandır; "İran'a demokrasi, Kürdistan'a otonomi."

Qasimlo, 1976'da Prag'a döndüğünde ise 'istenmeyen adam' ilan edildi. Bunun üzerine Paris'e yerleşmeye karar verdi. KDP-İ'nin liderliğinin yanında ise Paris'in ünlü Sorbon üniversitesinde doktor unvanını aldı ve burada dersler verdi. Şah Pehlevi rejiminin baş aşağı gidince Qasimlo 1978'in Kasım'ında Kürdistan'a döndü.

1 Şubat 1979'da ise Humeyni'yi taşıyan uçak Paris'ten havalanıp Tahran'a inecekti. Aslında Qasimlo, İran'da değişimin habercisi olan 1978 yazında, birkaç kere Paris'in Neauphle-le-Château semtinde bulunan evinde Humeyni’yi ziyaret etmiş, çeşitli sözler almıştı. Humeyni, Tahran'a inişinden 10 gün sonra devrimini ilan ettiğinde ise Kürtlere "sizi de göreceğiz" diyordu.

Ancak 28 Mart'ta Kürt heyetiyle görüşen Humeyni, hiçbir şekilde müzakereye yanaşmıyor, "İslam'da Kürt, Azeri, Fars, ulus, azınlık yok. Hepimiz Allah'ın ümmetindeniz" diyordu. Qasimlo ise meydanlarda "Biliyorsunuz, biz Kürtler hainlerimize 'cehş' diyoruz, işte bu andan itibaren Humeyni'nin sözlerine kanan her Kürt 'cehş'tir. 1975 ihanetini ne çabuk unutunuz?" diye bağırıyordu.

17 Ağustos'ta 1979'da Humeyni, Qasimlo'yu "Allah'ın düşmanı" ilan etti, Kürdistan 20. yüzyılın ikinci yarısındaki en büyük kıyımlardan birisiyle karşı karşıyaydı. Bu tarihlerde en az 10 binden fazla Kürt sivil katledildi.

İRAN-IRAK SAVAŞI İLE DEĞİŞEN DENGELER...

1980'de patlak veren İran-Irak savaşı Doğu Kürdistan hareketinin kaderini değiştirecekti. 1984'e kadar ki savaşın bilançosu ağırdır; 10 bin pêşmergesi yaşamını yitirmiş, Dr. Qasimlo ise karargahını Doğu-Güney Kürdistan sınır hattındaki Kandil dağına çekmişti. 1980'lerin ikinci yarısında YNK lideri Celal Talabani'nin girişimleriyle Tahran'la yıllar sonra ilk teması kurdu.

Taraflar, ilk kez 30 Aralık 1988'de Viyana 9. bölgesinde bulunan YNK'li Xebat Maruf'in evinde masaya oturdu. İki gün süren sıkı pazarlıklarda Dr. Qasimlo "Kürtçe anadilde eğitim, Kürtçe ikinci resmi dil" talebinden vazgeçmedi ve görüşmeler kesildi. Humeyni ölünce, yerine gelen Rafsancani Dr. Qasimlo ile yeni bir müzakere için düğmeye bastı.

Devreye bu kez Viyana'da yaşayan Fadil Resul girdi. 1975 yılından itibaren Viyana'da yaşayan, Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde doktora çalışması yapan Resul, iyi bir Kürt lobicisiydi. Viyana'ya gelen Kürt liderlerin görüşmelerini o ayarlıyordu.

Ancak Dr. Qasimlo görüşme yeri olarak Paris'te ısrar ediyordu. İranlılar ise "Ya Viyana ya da Berlin. Paris asla olmaz" baskısını yapınca Dr. Qasimlo'yu taşıyan uçak 11 Temmuz'da Paris'ten Viyana havaalanına indi.

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI O GÜN RANDEVU İPTAL ETTİ

Dr. Qasimlo 13 Temmuz akşamı İranlılar ile yapacağı görüşme öncesinde saat 16.00'da Avusturya İçişleri Bakanlığı'ndan randevu almıştı. Görüşme bakanın başdanışmanı Manfred Matzka ile gerçekleşecekti. Ancak Matzka'nın sekreteri randevunun iptal edildiğini söyledi. Görüşmenin neden iptal edildiği ve Dr. Qasimlo'nun Avusturya hükümetine ne söylemeyi düşündüğü cinayette hala çözülemeyen en kritik ayrıntıdır.

Bakanlıktan saat 16.30'a doğru eli boş ayrılan Dr. Qasimlo'nun bir saat sonra İran heyeti ile bir randevusu daha vardı. Viyana üçüncü bölgede bulunan Linken Bahngasse caddesinde saat 17.30'da gerçekleşecek buluşmanın yerini Süleymaniyeli Fadil Resul ayarlamıştı.

SUİKAST EKİBİNDE AHMEDİNEJ DA VARDI

Bu arada üç İranlı; Cafer Sahraroodi, Mustafa Ajvadi ve Amir Mansour Bozorgian otelden ayrılmış ve buluşma yerine ulaşmıştı. Ceplerinde diplomat pasaportları vardı ve 10 Temmuz'da Viyana’ya gelmişlerdi. Daha sonra 'Tanık D' kodlu bir görgü tanığı o gün, 2005 yılında cumhurbaşkanı olacak Mahmut Ahmedinejad'ın da onlarla birlikte olduğunu ve keşif yaptığını söyleyecekti.

Taraflar salondaki masa etrafında toplanmış, müzakereler başlamıştı. Görüşme bir ses bandına kaydediliyordu. Daha sonra Avusturya polisinin açıkladığı o bantta Qasimlo'nun "Hem eli boş döneceğim hem de İran söz verdiği otonomi için çalışıyor diyemem" sözleri işitilecekti. Sözlerden sonra ise kurşun sesleri...

İki silahtan çıkan kurşunlarla Qasimlo alnından, şakaklarından ve boynundan, Resul kafasından ve boynundan vurulmuş, Abdullah Kadir Azeri ise adeta kurşun yağmuruna tutulmuştu. O gün unutulan bir ayrıntı vardı. 13 Temmuz 1989; 3 Haziran 1989'da ölen İran İslam devriminin lideri Humeyni'nin 40. yas günüydü.

İlk polis ekipleri kan gölüne dönen eve ulaştığında merdivenlerde Cafer Sahraroodi kanlar içinde yatıyordu. Arkadaşı Mansour Bozorgian ise dışarıda karşılaştığı polislere "Vurdular, arkadaşımı vurdular, kurtarın onu" diye bağırıyordu. "Hatasız suikastta" Sahraroodi'nin vurulması bütün planı ters-yüz etmişti. Sahraroodi, polis gözetiminde hastaneye kaldırıldı, Bozorgian ise Schottenring karakoluna götürüldü.

Ancak Bozorgian'ı sabah 5'te gelen talimatla günlerce saklanacağı İran Büyükelçiliğine teslim edildi. 22 Temmuz'da ise Viyana, Tahran'dan gelen baskı karşısında teslim oldu ve Sahraroodi uçakla ülkesine gönderildi.

KATİL HEWLER'DE KIRMIZI HALI İLE KARŞILANDI

Dr. Qasimlo ve arkadaşlarını katleden ekip ülkelerinde 'kahraman' gibi karşılandı. Mansour Bozorgian İran'a döndükten sonra general rütbesini aldı ve Doğu Kürdistan'daki birliklerin bağlı olduğu, Dr. Qasimlo'nun memleketi Urmiye'de bulunan Pasdaran karargahının başına getirildi.

Cafer Sahraroodi ise Viyana'daki görevin ardından İran'ın yurt dışı operasyonlarını yapan Kudüs birliklerinin komutanı oldu. Ağustos 1996'da PDK-İ'nin Güney Kürdistan Koy kasabasında bulunan karargahına operasyonu bizzat o yönetti.

Her iki katil üstüne üstlük elini kolunu sallayarak Avrupa'yı dolaşmaya devam etti. Cafer Sahraroodi'nin 2013 yılının Ekim ayında İsviçre ve Hırvatistan'da gittiği ortaya çıktı. Ancak hakkında uluslararası yakalama emri bulunmasına rağmen her iki ülke Sahrarudi'yi Avusturya'ya teslim etmedi.

Bunun da ötesinde Sahraroodi 2014 yılında Hewlêr'de kırmızı halı ile karşılandı. İran Parlamentosu Başkanı Ali Laricani’nin KDP'nin davetiyle Güney Kürdistan'a yaptığı ziyarette Sahraroodi de vardı. O dönem Ali Laricani’nin ofisinde yöneticilik yapan Sahraroodi, KDP'li yöneticilerle pozlar verdi.

Katilleri eskortla Tahran'a gönderen Avusturya ise cinayetin üstünü örtmek için elinden geleni yaptı. Viyana hükümeti sürekli "Tahran'dan baskı görmedik" diyecekti. Ancak Presse gazetesinin 1997'de yayınladığı bir kamuoyu yoklamasında Avusturyalıların yüzde 55'i 'Hükümet katillerin kaçmasına göz yumdu' dedi. 1990'larda ise Avusturya'nın İran ile ticaretinde yüzde 60'lık gözle görülür bir büyüme olması dikkatlerden kaçmadı.

* ANF’nin daha önce yayınladığı röportaj ve araştırmalardan derlenmiştir…