İnsanlığın yüzündeki tebessüm!

Şimdi kötülüğün son kalesinin düşüşüne tanık oluyoruz. Şimdi son kara bayrağın indirilmesine şahit oluyoruz. Şimdi insanlık bakidir, zorbalık ise anti ahlakidir diyoruz.

Karanlığın tohumlarını topraklarımıza ektiği anlara tanık olmuştuk bir zamanlar... Hep beraber acısını çektik kötülüğün. Bazen Raqqalı bir kadının bedeninde işkence gördük... Bazen Minbiçli bir kızın recim taşları ile parçalanan alnı olduk... Bazen Şengal'de herşeyini ve herkesini kaybeden bir çocuğun feryadıydık... Bazen topraklarına ateş yağan Kobanêli bir babanın isyanı olduk... Son altı yıldır DAİŞ terörünün insana, doğaya ve bütün manevi değerlere yaptığı vahşeti düşündükçe iyiki geçiyor zaman diyor insan. Şimdi korku imparatorluğunun talan, katliam ve tecavüz zihniyetinin yaşandığı zamanlara "bir zamanlar"diyoruz. Geçmiş zamandan bahsediyoruz. Geçmiş! Iyiki geçmiş zaman...

Bir zamanlar ve şimdinin mukayesesini yaptığımızda neler neler geçmiyor ki aklımızdan... YPG / YPJ'nin QSD'nin ve birleşik devrimci güçlerin amansız mücadelesine, iradesine, zaferine ve insanlık adına başarısına tanık oluyor, gururlanıyoruz. Tarihte eşi benzeri olmayan direnişlerin diyarında ilerlerken alnımız arşa değiyor. Bu topraklar üzerinde tarihi cenkler veren savaşçılar, çağa damgasını vuran en cesur olanlarımızdır diyoruz. Bize bu sözleri söyletenlere şükran borçluyuz.

SON KARA BAYRAĞIN İNDİRİLMESİNE ŞAHİT OLUYORUZ

Şimdi kötülüğün son kalesinin düşüşüne tanık oluyoruz. Şimdi son kara bayrağın indirilmesine şahit oluyoruz. Şimdi insanlık bakidir, zorbalık ise anti ahlakidir diyoruz. Şimdi sevgi kalıcı, kötülük ise gidicidir diyoruz. Ve bir zamanlar uluslararası kötülükten beslenen DAİŞ çete örgütünün kasıp kavurduğu coğrafyaya doğru yol alıyoruz. Git git bitmiyor. Devasa büyük, katarlarca uzun ve kusursuz bir bereket ile boylu boyunca uzanıyor önümüzde topraklar... Her karşına kan dökülen, her adımı özgürleşsin diye amansız kavgalar verilen topraklar...

Alnınızı arabanın camına dayayıp ilerlediğinizde bir zaman tünelinde yolculuk yapıyorsunuz. Hesekê'den yola çıktıktan sonra yaklaşık beş yüz kilo metre yol alıyorsunuz, ancak saatler süren bir yoldan sonra Dêrazor topraklarının sınırlarına varıyorsunuz. Sonra yüzlerce gülen yüz ve parlayan göz karşılıyor sizi... İşte o zaman yorgunluğunuz kanat takıp uçuyor. Daha demin sahrada serap görecek kadar yorgun olan bedeniniz, hayat dolu savaşçıları görünce toparlanıyor.

Sıcak bir çay, gülen bir yüz böylesi anlarda ilaç gibidir. Bir de savaşçıların o naif duruşu, o mütevazı halleri yok mu insanı bitiriyor. İnsan içinden isyan ediyor, insanlığın başına bela olan bir kabusu bitirdiniz az havanızı atın diyorsunuz da nafile... Zaten onları farklı kılan budur. Sonra anlıyorsunuz ki büyük savaşanların nefsi küçüktür. Amacı büyük olanlar her koşulda mütevazıdır.

ÜSTÜ ÖRTÜLMÜŞ SEVİNÇLERİN ALTINDA HEP BİR HÜZÜN VARDIR

Dêrazor mevzilerinde iki yıla yakın bir süredir savaşan savaşçılara selam verip biraz sohbet edince bütün savaşçıların yüzünde çok da açığa çıkmamış bir sevinç dalgası görüyorsunuz. Sevinçlerini açığa vurmamalarının iki sebebi var. Birinci sebep; beraber savaştıkları ve şimdi şehit olan bir çok arkadaşlarının DAİŞ'in fiziki olarak bu topraklardan bittiğini göremeyeceğini bilmek. Hani insan bir kahkaha attığı anda en acı anısını hatırlayıp donar ya, öyle bir şey. Bu duyguyu da en güzel savaşçılar ifade ediyor.

5 yıldır DAİŞ çeteleri ile savaşan YPJ'li Evin şöyle diyor mesela "Gidip şehit arkadaşlarımı toprağın altından çıkarıp "bakın başardınız, gülün, sevinin" demek istiyorum." Bu sözler, savaşçıların yüzündeki olgun ve dışarıya yansıma konusunda acele etmeyen sevinci o kadar iyi anlatıyor ki başka söze gerek kalmıyor. Üstü örtülmüş sevinçlerin altında hep bir hüzün, haklı bir sebep vardır.

İkinci sebep ise; QSD savaşçıları DAİŞ'in bittiğine inanmıyor. Fiziki olarak bir savaş cephesi kalmayan DAİŞ çetelerinin yüzlerce uyuyan hücresinin varlığından haberdarlar. Bu durumu cephede göğüs göğüse savaşmaktan daha tehlikeli buluyorlar. Ve asıl savaşın şimdi başladığına inanıyorlar. DAİŞ zihniyetini değiştirmek ve gizli ağlarını çökertmek esas iş olarak önlerinde durmaktadır. Rehavetten uzak, ciddiyete yakın durmak her zaman kazandıran bir tarz ve üsluptur, savaşçılar bunu deneyimlemiş bulunuyor.

HERKES TARİHİ ZAFERE DOKUNMAK İSTİYOR

Bunun dışında Dêrazor her acıdan da hareketli, yoğun bir trafik söz konusu. Dünyanın her yerinden buraya akın eden gazeteciler var. Onlarca askeri-siyasi temsilci ve diplomat buraya akın etmiş. Deyim yerindeyse herkes ortaya çıkmış tarihi zafere dokunmak istiyor. Herkes elde edilen başarıya ortak olmak, tanık olmak istiyor.

Savaşçılar her şeyin farkında, bazen bu yoğun trafiğin ruhuna uygun espriler de yapmıyor değiller. Ve Dêrazor'da bu trafiğin en önemli sebeplerinden biri de önümüzdeki günlerde DAİŞ terör örgütünün bitiminin büyük bir tören ile ilan edileceğinin bilinmesidir. Şimdilerde sadece izliyoruz. En çok da savaşçıları izliyoruz. Bu acımasız çıkar dünyasında tek gerçek onlarmış gibi geliyor. Çünkü onlar hiç bir çıkar gözetmeksizin hiç bir ırk, cins ve din arasına fark koymaksızın canlarını ortaya koydular. Bundan ala gerçek mi olur.

Bu yüzden olacak ellerinin değdiği her yeri güzelleştiren savaşçıların siyasi analizleri oldum olası bana akademik ortamlarda yetişen siyasetçilerden daha gerçekçi gelmiştir. Zira savaşçılar gerçeği yontmaz, doğruları kendine göre eğip bükmez, kendi çıkarları için ahlaki değerleri aşındırmaz. Onlar gerçektir ve gerçekçidir. Onlar insanlığın yüzündeki tebessümün sebebidir. Umarım insanlık onların kahramanlığını unutmaz ve vefalı olur. Zira onlar bütün insanlık için savaştı, direndi ve kötülüğü yendi...