Av. Uysal: AİHM tercih yapıp karar verdi

Cizre davası avukatlarından Newroz Uysal, AİHM’in dosyayı kendisinin sürdürdüğünü; AYM sürecinin etkili bir hukuk yolu olmadığına karar vermek yerine Türkiye’den yana tercih yaptığını söyledi.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), son dönemdeki 'şaibeli' kararlarının ardından Cizre davasındaki sınavını da kaybetti. AİHM, Şırnak'ın Cizre ilçesinde 2015-2016 yılları arasında ilan edilen ve yüzlerce insanın katledildiği, kentin yakılıp yıkıldığı sokağa çıkma yasakları sırasında yaşanan insan hakkı ihlallerine ilişkin yapılan başvurularda karar verdi. Yaşam, özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiği belirtilen Ömer Elçi ile mahsur kaldıkları bodrum katında ambulans beklerken birçok kişiyle birlikte katledilen Orhan Tunç adına yapılan başvuruları reddeden AİHM, Türk Anayasa Mahkemesi’nin adres gösterdi. Avukat Newroz Uysal, “AİHM, AYM’yi yok sayıp etkili bir hukuk yolu olmadığına karar verebilirdi ya da dosya hakkında hiç karar vermeyip fiilen AYM’nin kararını bekleyebilirdi. AYM’nin karar verme aşamasında makul süre tartışmasına da girebilirdi. Bunların hiçbirine girmedi ve doğrudan iç hukuk yollarını göstererek reddetti. Bu, katliamlarla yüzleşilmesi, hesap sorulması, hukuki alandan ceza verilmesinin önünü alan bir tutum” dedi.

AİHM’in kararı sonrasında konuştuğumuz Cizre davası avukatlarından Newroz Uysal, kararın büyük bir sürpriz olmadığını söyledi. Avukat Uysal, başvuru sürecini şöyle anlatı: “Bu dosyalar sokağa çıkma yasakları devam ediyorken, katliamları önlemek için yaptığımız başvurulardı. O sırada Anayasa Mahkemesi (AYM) tedbir kararlarını reddetti. AİHM’in, 5 kararı vardı bu tedbirlerin kabulüne dair. Sonrasında tavır geliştirerek AYM’nin o zamanki iç hukuk tavrını AİHM’e göndermiştik. Tedbir kararlarının reddi o zaman da çok eleştirilmişti. AİHM bu tedbir kararından sonra dosyaları kapatabilirdi ama kapatmak yerine bunları acil dosyalar olarak aldı ve esastan görüşeceğim, deyip Türkiye’ye soru sordu. Bunu üzerine dosya devam etti.”

KARAR OYBİRLİĞİ İLE ALINMIŞ

Avukat Newroz Uysal, 13 Kasım’da duruşma yapıldığını hatırlatıp, 3 yıl boyunca AİHM’de davayı yürütmeye çalıştıklarını ifade ederek şunları söyledi: “13 Kasım’dan sonra bir karar bekliyorduk. Geçen hafta kararın 7 Şubat’ta açıklanacağı söylendiğinde, katliamın yaşandığı haftaya gelmesinden dolayı bunun nasıl olursa olsun bilinçli bir tercih olduğunu düşünmüştük. Çünkü AİHM orada neyin ne zaman yaşandığını dosyalardan çok iyi biliyordu. 45 sayfalık bir karar vermişler. Daha çok kamuoyunu iknaya yönelik bir karar yazmışlar. Çok önemli bir nokta var o da bu karar oybirliği ile alınmış. Dosya şu an iç hukuk olarak AYM sürecinde ve AİHM de ‘AYM karar vermeden ben karar vermeyeceğim; karar gelsin ona göre yeniden gelirsiniz ya da gelmezsiniz’ diyor.”

AYM’NİN TAVRI DEĞİŞMEZ

Avukat Uysal, yaşanan katliamlar, çıkarılan kanuni değişiklikler, sonrasında savcıların takipsizlik kararları ile bu hukuksuzluğun örüldüğünü söyledi. Avukat Uysa, AYM’nin de bundan farklı bir tavır içine girmediğini/giremeyeceğini kaydederek, şöyle devam etti: “Bunu zaten tedbir kararını reddederek gösterdi. Biz AİHM’in, AYM’nin bu konuda eksiği olduğunu tespit edip bu yönde karar almasını bekledik. Ancak bunu yapmadı. Her ne kadar sürecin yoğunluğu, dosyaların acil oluşuna, Avrupa İnsan hakları Komiserliği’nin davaya ilişkin görüşleri ve müdahilliği olmasına; BM’nin raporlarına, İnsan Hakları İzleme raporlarına ya da Türkiye’deki STK’ların raporlarına rağmen ‘ben AYM’yi hâlâ etkili buluyorum ve Türkiye iç hukukundan bir karar bekliyorum’ demiş oldu.”

AİHM KARARI BEKLEYEBİLİRDİ

Avukat Newroz Uysal, böylelikle AİHM’in dosyayı kendi önünden ve gündeminden çıkarıp AYM’nin önüne attığını ifade etti. Bunun bir tür kaçış, erteleme ve oyalama olduğunu söyleyen Av. Uysal, dosyanın er ya da geç AYM kararına rağmen tekrar AİHM’e gideceğinin de altını çizdi. “Dosya yeniden gittiğinde de bu durumdan kaçınacak mı?” diye soran Av. Uysal, “Elbette hayır. AİHM, AYM’yi yok sayıp etkili bir hukuk yolu olmadığına karar verebilirdi ya da dosya hakkında hiç karar vermeyip fiilen AYM’nin kararını bekleyebilirdi. AYM’nin karar verme aşamasında makul süre tartışmasına da girebilirdi. Bunların hiçbirine girmedi ve doğrudan iç hukuk yollarını göstererek reddetti. Bu elbet bizim için ihtimaldi, çünkü AİHM, AYM konusunda katı bir tutum sergiledi hep, bu KHK dosyalarında da yaşandı. Kendilerince bunu Türkiye hukukunu düzeltme olarak görüyorlar. Halbuki bu, katliamlarla yüzleşilmesi, hesap sorulması, hukuki alandan ceza verilmesinin önünü alan bir tutum. Çünkü bu 2, 3, 4 yıl boyunca AYM’nin ne diyeceği ya da geç gelen bir adaletin aileleri ne kadar ikna edeceği, AİHM’in insan hakları hukuku bakımından nasıl bir zarar verebileceği maalesef ki görülebilir bir noktada” şeklinde konuştu.

LOBİ VE ‘TERÖR’ İSTİSMARI

Avukat Newroz Uysal, Türkiye’nin bu kararda etkisi olduğunu düşündüklerini bir lobi faaliyeti yapmasından ziyade dava süreci boyunca yaptığı sunumlar ve savunmalarıyla; ‘terörle mücadele’ kavramı üzerinden bir alan yaratıp mahkemeyi de bu alana çekmeye çalıştıklarını savundu. Avukat Uysal, “Bu konuda tabii ki bir etkisi var. Hem Avrupa Konseyi’nin bir üyesi hem de davanın bir tarafı. Ama bundan ziyade bizler AİHM’den insan haklarından ya da mağdur ailelerin tarafından bir hukuki gerekçelendirme bekliyorduk” dedi.