Dersim: Tecride karşı direnişler daha büyük olmalı

PKK Zindan Komitesi Üyesi Piro Dersim, tecride karşı direnişin büyütülmesi gerektiğini belirterek, "Direniş büyürse faşizm geri adım atacak" dedi.

PKK Zindan Komitesi Üyesi Piro Dersim, Denge Welat radyosunda Deniz Gafur’un sorularını yanıtladı. 

'ÖNDER APO OYUNLARINI BOZUYOR!'

Konuşmasına Kürt halk Önderi Abdullah Öcalan, zindanlardaki ve dışarıdaki direnişçileri selamlayarak başlayan Dersim, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit ile PKK’nin bitirilmesini hedeflendiğini dile getirdi ve devamla şunları söyledi:

“Bu kadar insanın tecrit etrafında bir araya gelmesi elbette tecridin  ne anlama geldiğinin anlaşılmasıyla bağlantılıdır. Tecrit sadece Önderliğimizin ailesiyle bir seferliğine mahsus görüştürülüp görüştürülmemesi meselesi değildir. Tecritle amaçlanan şeyler vardır ve bu uluslararası komploya kadar uzanıyor. Herkes şunu çok iyi biliyor ki uluslararası emperyalist ve kapitalist güçler Ortadoğu’ya müdahale ederken ilk olarak Önder Apo’nun sesini kısmak istediler. İlk önce Önder Apo’yu tutuklayarak etkisiz kılmak istediler. Bu anlamda Önder Apo şahsında PKK’yi etkisiz kılmak istediler. Ve bu şekilde kendi planlarını  hayata geçirdiler. Günümüzde de var olan durum benzerdir. Dikkat edilirse Önder Apo üzerinde uygulanan tecridi 2015 yılında daha da derinleştirdiler. 2015 yılı ne anlama geliyor? Bu süreç uluslararası güçlerin Suriye zemininde Ortadoğu’da yeniden şekillenmeyi yaratmak istediği bir süreçtir. Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki ve Kürdistan’daki oyunlarını bozabilecek alternatif düşüncelere sahip tek insan Önder Apo’dur.

Yine Türkiye’de AKP-MHP faşist iktidarının kendi faşizmini kurumsallaştırma istemi var. Buna karşı da halkların kardeşliği ve demokratik birliğinden Demokratik Uus Paradigmasıyla alternatif sunabilen tek kişi Önder Apo’dur. Bu anlamda hem uluslararası güçler hem de AKP-MHP faşizmi Önder Apo’nun susturulması, etksizleştirilmesi, düşüncelerinin dışarıya yansıtılmasını engellemek istiyorlar. O yüzden diyoruz ki bu tecrit sadece Önder Apo’ya uygulanan bir tecrit değildir. Ortadoğu halklarına, Kürdistan halkına ve Türkiye halkına uygulana bir tecrittir. Çünkü bu tecritle aslında bu halkların kaderi şekillendirilmek, belirlenmek isteniyor. O açıdan tecridi geniş çerçeveden ele alıp bakmak gerekiyor. Tecride karşı çıkmak aynı zamanda halkların birlikteliğinden ve Demokratik Ulus paradigmasından yana olmak demektir. Bunu hayata geçirmek noktasında mücadele etmek gerekiyor.”

'LEYLA GÜVEN SÜRECE CEVAP OLDU'

Leyla Güven’in yaşanan süreci en erkenden fark edip harekete geçtiğini dile getiren Dersim, bu eyleme Güven’in öncülük etmesindeki nedenleri şöyle sıraladı:

“Leyla Güven yoldaşımız Kürt siyasetinde deneme ve tecrübe sahibi bir arkadaşımızdır. Uzun yıllar belediye başkanlığı ve DTK Eşbaşkanlığı yapmış, şu anda da Hakkari milletvekilliğini yapan, yaşamının büyük bir bölümünü özgürlük mücadelesine adayan arkadaşlarımızdan bir tanesidir. Dolayısıyla gelinen aşamada herkes gibi kendisi de şunu görmüştür; AKP-MHP faşist koşulların aşılması ve Ortadoğu’daki bu kan deryasının bitmesi için Öcalan’ın sesine ihtiyaç var. PKK Hareketini ve Önder Apo’yu tanıyan birçok insan bunu hisediyor, biliyor. Ama Leyla Güven arkadaş kadar derinlikli hisseden ve eyleme geçen başka kimse çıkmadı. Leyla arkadaş buna öncülük etti. Leyla arkadaşın öncülük etmesinde tabii ki Leyla arkadaşın kadın olmasının da büyük bir etkisi var. Bir kadın olarak çelişkileri daha yoğun gören ve yaşayan bir arkadaşımızdır. Bu kendi yaşam mücadelesiyle de bağlantılıdır. Kendi yaşamında da sürekli zorluklar yaşamış, sürekli bu zorlukların üstesinden gelerek  yoluna devam eden bir arkadaşımızdır. Dolaysıyla Leyla yoldaşın kişiliği, hissiyatının derinliği ve var olan objektif koşulların derinleşmesi Leyla arkadaşın böyle bir eyleme öncülük etmesini beraberinde getirmiştir.”

'EYLEMLER TÜM KÜRDİSTAN'A YAYILDI'

Direnişin hızla yayıldığına dikkat çeken Dersim, bundaki etkenleri şu şekilde belirtti:

“Direnişlerin yayılmasının birinci nedeni Önder Apo’nun hem Kürdistan hem de Ortadoğu ve Türkiye halkları için oynamış olduğu misyonla bağlantılıdır. Önder Apo Kürt halkının ve Kürdistani halkların ve dostlarının kırmızı çizgisidir. Bu anlamda Önder Apo’ya yönelik tecridin kırılmasına yönelik böyle bir eylem geliştirildiğinde herkes harekete geçebiliyor. Bu sadece bugünle sınırlı değildir. Kırk yıllık PKK mücadelesinde bu hep böyle olmuştur. Önder Apo’ya yönelik her türlü saldırıda Kürtler hemen refleks vermişlerdir. Hemen alanlara çıkıp büyük direnişler geliştirmişlerdir. Örneğin 1996 yılında Önderliğimize yönelik suikasta karşı Zilan arkadaşımız fedai bir şekilde ortaya çıkıyor. Yine 1999’da Önderliğimiz uluslararası komployla tutuklandığında zindanlar öncülüğünde 'güneşimizi karartamazsınız' eylemleri geliştiriliyor. Son yirmi yıldır da İmralı işkence sistemine karşı Kürt halkının yürütüğü büyük bir mücadele var. Bu anlamda Önder Apo Kürt halkının en büyük hasasiyetidir, kırmızı çizgisidir. Bunu defalarca da belirtmişlerdir. Dolayısıyla da Önder Apo’ya yönelik böyle bir eylemsellik hemen Kürdistan halklarında ve onların dostları arasında bir karşılık bulabiliyor, bir  yaygınlık kazanabiliyor. Önder Apo’nun ifade ettiği anlamla bağlantılıdır.”

'TECRİDİ KIRARAK FAŞİZMİ YENECEĞİZ'

Dersim, tecridin kırılması için yapılan eylemselliklerin ikinci nedeni olarak faşizm koşullarının olduğunu belirtti ve devamla şunlara dikkat çekti:

“İkinci neden de şudur; muaazam faşizm koşulları var, faşizm toplumu tamamıyla iradesizleştirmek, susturmak ve mücadelesiz hale getirmek istiyor. Bu noktada da insanlarda çok büyük bir öfke ve tepki birikimi var, bir şeyler yapma istemi var. Böylesine haklı bir dava etrafında herkes hiç tereddüt etmeden bu baskı ve faşizan sisteme karşı rahatlıkla birleşebiliyor. Bu yüzden bu süreç bir hamle biçiminde yürüyor. Bu hamle aynı zamanda faşizme karşı bir mücadele hamlesidir. Tecridin kırılması bu hamlenin sadece ilk ayağıdır. Biz niye ilk ayağı diyoruz? Çünkü faşizm kendisini  kurumsallaştırmak istediğinde ilk önce Önder Apo’dan başlamak istediler. Dolayısıyla da faşizmi yıkacaksak biz de önce Önder Apo üzerindeki tecritle başlayacağız. Onlar tecrit uygulayarak faşizmi kurumsallaştırmaya çalışıyorlar, biz tecridi kırarak faşizmi yıkacağız. Bu bir hamledir ve bu hamle zafere kadar gidecek. Zaten hamlenin şiarı da o çerçevededir; ‘Tecridi kıralım, faşizmi yıkalım, Kürdistan'ı özgürleştirelim.' Bu iki nedenden dolayı eylem çok hızlı bir şekilde yayılıyor. Hertarafta karşılık buldu. Önümüzdeki süreçte daha da yayılacak.

'EYLEMİ BİTİRMEYİ HEDEFLEDİLER'

Dersim, 12 Ocak 2019 görüşmesinin iyi anlaşılması gerektiğini söyledi ve bu görüşmenin direnişle gerçekleştiğini dile getirdi, devamla şunları belirtti:

“3 yıl aradan sonra Önderliğimizden haber almak bizim için de Kürt halkı açısından da eylemi gerçekleştiren yoldaşlarımız açısından da büyük bir kazanımdır. Fakat şunu iyi görmek gerekiyor; AKP-MHP faşizmi şu ana kadar seksen gün boyunca sanki böyle bir şey Türkiye’de yokmuş gibi bir algı yaratmak istiyor. Yine kendi özel savaş medyasına adeta talimat vermiş. Tek bir medyada bu konuya ilişkin tek bir haber yapılmıyor. Düşünün, bir yerde 250’nin üzerinde insan açlık grevindedir. Bunlardan bir tanesi vekildir, ölüm sınırına gelmiştir, fakat basına verilmiyor bu. Bu tamamen AKP-MHP  faşizminin talimatı doğrultusunda özel savaş medyasının uyguladığı bir şeydir. Şundan çok ürküyorlar; eylemin kendilerinin sonu olabileceğini görüyorlar. O yüzden sanki yokmuş gibi yaklaşıp ama alttan alta bir şekilde bu eylemi bitirmeye çalışıyorlar. Onun için de özel savaş yöntemlerini devreye koyuyorlar. Kandırma, hile yapma, bir şekilde bu eylemin içini boşaltmaya çalışma, talebin içini boşaltmaya çalışma biçiminde yaklaşımlar içine giriyorlar. Önderliğimizin kardeşinin görüştürülmesi aslında eylemden duydukları korkunun bir sonucu olarak ortaya çıkan bir durumdur. Kendilerince Önderliğimizi  kardeşiyle görüştürdüler. Daha sonra da Ömer Öcalan’ın Twitter hesabına girerek yalan yanlış bilgiler yayarak bu eylemi bitirebileceklerini düşündüler. Fakat bu konuda eylemi başlatan arkadaşlarımız da çok nettir, bizler de çok netiz. Şu bilinmelidir ki; Önder Apo üzerindeki tecrit kırılmayana kadar kesinlikle biz durmayacağız. Tecrit kırılacak, faşizm yıkılacak ve Kürt halkı özgürlüğüne kavuşturulacak! Bunu sağlayana kadar durmak yok. Bunun derin bilinci içerisindeyiz. Dediğimiz gibi bu görüşme tecridi bitirmeye yönelik bir görüşme değildi. Tecridin bitirilmesine dönük eylemi bitirmeye yönelik bir görüşmeydi. O açıdan kesinlikle bir özel savaş politikasıydı, oyundu. Fakat bunu da ortaya çıkaran direnişin kendisiydi.

Önderliğimizden haber almak bizim için oldukça önemli bir şeydi. Fakat şu noktada dikkatli olmak gerekiyor; anlaşılan o ki AKP-MHP faşizmi bir yandan görmezden geliyor, fakat bir yandan korktuğu ve ürktüğü için ve bu eylemsellik de  büyük bir kararlılıkla toplumsallaşmaya başladığı için bunun önüne geçmek için özel savaş yöntemlerini bundan sonraki süreçte de deneyecektir. Bundan sonraki süreçte de yalan yanlış haberler, açıklamalar, eylemin içeriğini boşaltmaya dönük karalama propagandaları ve talebin içini boşaltmaya dönük propagandalar olabilir. Bunlara kanmamamız gerekiyor. Tutsak yoldaşlarımız bu konuda duyarlıdırlar, bizlerin de kamuoyununda duyarlı olması gerekiyor. Daha da somutlaştırmak gerekirse; özel savaş medyasının bu direniş sürecine ilişkin yaptığı hiçbir haberi dikkate almamak gerekiyor. Bu noktada özgür basın zaten en temel kaynaklardan doğru bilgileri veriyor. Özgür basın izlenmeli ve takip edilmelidir. Yine Türk basınında özel savaş medyasında çıkan şeylere itibar etmemek gerekiyor.”

'DİRENİŞ DEVAM EDERSE FAŞİZM GERİ ADIM ATACAK'

Önderliklerinin dışarı ile kesintisiz ve sürekli bir iletişim halinde olması; yine ailesi, avukatı ve vasisiyle düzenli görüşebildiği, herkesle mektuplaşabildiği bir ortamın yaratılması gerektiği ve en önemlisi de İmralı işkence sisteminin ortadan kalkması gerektiğini vurgulayan Dersim, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:

“Bu öyle çok abartılı bir talep değil, çok rahatlıkla çözülebilecek bir taleptir. Fakat AKP-MHP faşizmi ilk etapta çözüm yerine özel savaş politikalarını devreye koydu. Ben inanıyorum ki direniş kararlılıkla devam ederse ve biraz daha toplumsallaşırsa ve toplumsal hareketlilik ortaya çıkarsa AKP-MHP faşizmine büyük bir geri adım attıracağız.” 

Leyla Güven’in direnişinin 79. gününde tahliye edildiğini söyleyen Dersim, bu tahliyeyle amaçlananı şu şekilde yorumladı:

“Normalde Sayın Güven’in içeride olmaması gerekiyordu. Sayın Güven içeriye düşecek herhangi bir şey yapmamıştı. DTK Eşbaşkanıydı ve Kürdistan’da yürütülen kirli savaşa karşı çıktığı ve buna karşı açıklamalar yaptığı ve kimi etkinliklere katıldığı için suçluymuş gibi tutukladılar. Dün biz de basından izledik. Tahliye kararında şöyle deniliyor; 'Deliller toplandığı için tahliye edildi.' Aslında hukukçular takipçisi olurlarsa bir ay önceki mahkeme ile son mahkeme arasında herhangi bir delilin bulunmadığını fark edeceklerdir. Tüm bunlar yalan üzerine yürütülen bir yargılamalardır. Tümden cezalandırmaya, iradesini kırmaya ve teslim almaya dönük Sayın Leyla Güven ve Kürt siyasetçilerine yönelik bir konsept uygulanıyor. Devlet bunu çökertme planı çerçevesinde yürütüyor. 

Leyla Güven arkadaşımızın bu süreçte bırakılmasına çok masum bir gözle bakmamak gerekiyor. Şunu gördüler; zindanda yürüttüğü direnişle ölüm sınırına gelen Leyla Güven gittikçe toplumu ve kamuoyunu daha fazla harekete geçirecektir. Bu anlamda verilen tahliye kararı o toplumdaki hareketlenmeyi düşürmeye yönelikti. Kesinlikle niye Leyla arkadaşımız bırakılmış demiyoruz. Tam tersine; iyi ki Leyla arkadaşımız bırakılmış. Biz buradan kendisine eyleminde başarılar diliyoruz. Leyla Güven arkadaşımız çok tarihsel bir süreçte çok tarihsel bir rol oynadı ve bu şu an dışarıda da direnişinin kararlı bir şekilde yürütüyor. Önemli olan Leyla Güven'e sahip çıkmaktır. Leyla Güven'le birlikte direniş yürüten yoldaşlarımıza sahip çıkmak ve tecridi kırma noktasında bu direnişi başarıya ulaştırmaktır.” 

Direnişlerinin er ya da geç sonuç alacağını belirten Dersim, konuşmasına şöyle devam etti:

“Ölçü Leyla Güven’dir. Siyasetin ölçüsü, yurtseverliğin, mücadelenin, fedakârlığın ölçüsü  Leyla Güven’dir.   Herkes kendisine bu şekilde yaklaşmalı ve ele almalıdır. Bedenini ölüme yatıran insanlar karşısında bizim farklı gerekçelerimiz olamaz, olmamalıdır. Hiç kimse bunu kendine yakıştırmamalıdır. Tutukluların bu eylemi bir anlamda bize yönelik bir mesajdır. TC ve AKP-MHP faşizmine karşı bir direniştir fakat bir yandan da bizim toplumsal alandaki yetersizliklerimize karşı bir direniştir. Yeteri kadar toplumsal direnişin sahibi olsaydık, zaten bu iş zindandaki arkadaşlarımıza düşmezdi. Zindandaki arkadaşlarımız aslında bu anlamda AKP-MHP faşizmine karşı direndiği gibi bize de mesaj veriyor. Bizi de görevlerimize, sorumluluklarımıza, yapmamız gerekenlere sahip çıkmaya çağırıyorlar. Bu şekilde anlamak gerekiyor. Sayın Leyla Güven bir milletvekilidir, şu anda HDP’nin hiçbir milletvekili yememelidir, içmemelidir, yatmamalıdır. 24 saatini bu işe vermelidir. Bir arkadaşları kendisini ölüme yatırmış. Bunu hissetmelidir, bunun mücadelesini vermelidir. Tüm HDP il ve ilçe teşkilatları bunun mücadelesini vermelidir. Tüm yurtsever Kürt halkı bunun mücadelesini vermelidir. Şu kadar yapalım, bu kadar yapalım değil, sınır koymadan mücadele etmek gerekir. O konuda hiçbir kaygıya, hiçbir korkuya kapılmamak gerekiyor.

Şunu iyi bilmek gerekir; faşizm korkudan besleniyor. Bir; kendi korkusudur, kendi sonunun geleceğini bilmenin korkusu, ikincisi de bastırmak istediği toplumun korkulalarıdır. Dolayısıyla bizler kendimizi faşizmin kendisini beslediği zemin olmaktan kurtarmalıyız. Kendimizi faşizmi yıkacak noktaya getirmeliyiz. Zindandaki yoldaşlarımız sadece beden ve iradeleriyle böyle bir zaferi gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Fakat biz toplum olarak hâlâ bu arkadaşlarımızın direnişine denk bir sahiplenme içerisinde değiliz, bir kenetlenme içerisinde değiliz. Bu büyük bir sorgulamadır. Herkesin kendisini vicdanen, ahlaken sorgulaması gerekir. Böylesi süreçler beraberinde büyük sorgulamalar getirir. Bu sorgulamalar büyük kararlaşmalar meydana getirmeli, bu büyük kararlaşmalar da her yerin eylem haline geleceği büyük bir toplumsal direnişi ortaya çıkarabilmelidir. Eğer biz bunu yaparsak tecrit de kırılacak, faşizm de yıkılacak, Kürt halkı da özgürleşecek. Ve bu tarihi bir fırsattır.

Şu noktada herkesin duyarlı olması gerekir; özyönetim direnişlerinde bizler Cizre'deki yoldaşlarımızı kurtarsaydık, şimdi Türkiye’nin kaderi farklı olurdu. Cizre’de bodrumda yakılan arkadaşlarımızı kurtaramamanın acısını hâlâ yaşıyoruz. Mehmet Tunç’un çağrısına cevap olamamanın acısını halen yaşıyoruz. Tekrardan bu tarz acılar yaşamak istemiyorsak bize sunulan tarihi fırsatı değerlendirmemiz gerekiyor. Bu, görevlerimize ve sorumluluklarımıza sahip çıkma fırsatıdır. Özyönetim direnişleri çökertme planlarını gerçekten çökertecekti. Çökertmek isteyenler çökecekti özyönetim direnişleriyle. Ama biz yeterince sahip çıkamadık. Tarihe altın harflerle geçecek kahramanca direnişler gelişti, bu devletin birçok politikalarını, planını boşa çıkardı; fakat istenilen düzeyde sonuç alınamadıysa bu bizden kaynaklıdır. Tarih karşısında o kahramanların hiçbir sorumluluğu yoktur.

Bu süreç de benzer bir süreçtir. Eğer biz bugün direnişçilere, onların amaçlarına sahip çıkmazsak yarın öbür gün bunun hesabını hiçbirimiz veremeyiz. Ne tarihe verebiliriz, ne halka verebiliriz. Bunların hepsini yaşadık, gördük. Bunlardan ders çıkarmak gerekiyor. Güçlü bir sorgulama içerisine girmek gerekiyor. Başta gençlik olmak üzere, kadınlar ve tutsak aileleri olmak üzere tüm toplum harekete geçmelidir.”

'TUTSAK AİLELERİNE ÖNCÜ ROLÜ DÜŞÜYOR'

Tutsak ailelerin direnişteki rolünün yanı sıra diğer toplumsal kesimlerin de katılımının önemine dikkat çeken Dersim, şunları dile getirdi;

“Cezaevindeki yoldaşların eylemlerine birinci elden cevap vermesi gereken, dışarıda onların sesine ses olması gereken, onlarla kenetlenmesi gereken, bütünleşmesi gereken kesimlerin başında tutuklu ailelerimiz geliyor. Çünkü kendi evlatları, kendi çocukları içeride çok ciddi bir direniş içerisindeler. Ölümü göre alarak, kendilerini ölüme yatırarak bir takım taleplerde bulunuyorlar. İnsan şunu görebiliyor; basında kimi tutuklu aileleri çıkıyor, tutuklu ailelerinde şöyle bir duruş var; en az içerdeki çocukları kadar Önder Apo’yu seven ve ona bağlı olan tutuklu ailelerimiz var. Tutuklu ailelerimizin neredeyse tümü bu şekilde. O yüzden içeride direnişte olan evlatlarının eylemlerine çok büyük anlam da veriyorlar. Çok büyük bir değer de biçiyorlar. Bu direnişlerini çok da anlamlı buluyorlar. Bu noktada bunun gururunu da yaşıyorlar. Bu açıdan tutuklu ailelerinin bu direnişe sahip çıkmada öncülük rolü var. Hem toplumu duyarlı kılmada hem de birebir eylemsellikler gerçekleştirmede öncülük etmesi gerekiyor. Bulunduğu ortamdaki kişileri, halkı da bilinçlendirmesi ve harekete geçirmesi gerekiyor.

Fakat şu da önemlidir: Bu direniş sadece tutuklu ailelerinin üzerinden yürüyecek bir direniş değildir. Tüm toplumsal kesimlerin, yani kendilerine yurtseverim diyen, kendisine demokratım diyen, kendisine siyasetçiyim diyen, kendisine öncüyüm diyen herkesin harekete geçmesi gerekiyor. Şu nokta önemlidir; Sayın Leyla Güven Kürt siyasetinin belli başlı isimlerinden bir tanesidir. Leyla Güven bu eylemiyle bir ölçü koydu, ölçü yarattı. Bundan sonra herkes kendisini bu ölçüye göre değerlendirmeli. Nedir bu ölçü? Bu halkın özgürlüğü için fedai çizgide mücadele etme. Kürt siyasetçisi de bunu yapacak, kendisine öncülük misyonu veren herkes bunu yapacak. Bu noktada yetersizlikler var. Hiçbir şey yapmıyorlar demiyorum ben. Kürt siyaseti adına bazı şeyler yapılmıyor değil. Fakat bunlar yetersizdir.”

'GENÇLİK MİSYONUNU YERİNE GETİRMELİ'

Gençliğin mücadeledeki öncülük misyonunu yerine getirmesi gerektiğini vurgulayan PKK Zindan Komitesi Üyesi Piro Dersim, konuşmasını şu şekilde sonlandırdı:

“Açlık grevlerinin şöyle bir özelliği var; açlık grevleri cezaevlerinde başlıyor fakat esasta belirleyici olan dışarıdan yapılan eylemlerdir. Dışarıdaki direnişin de ilk etaptaki öncüsü gençliktir. Gençlik bu toplumun en dinamik, en akışkan, en hareketli kesimidir. Dolayısıyla en fazla da gençlik sahip çıkıyor. Bir de gençliğin kaygıları azdır. Kaybedecek çok fazla bir şeyleri yoktur. Onun düşüncesi, onun dünyası, onun hayali böylesi bir öncülüğe uygundur. Dolayısıyla bu tarz süreçlerde öncülüğü gençliğin yapması gerekiyor. Bu noktada gençliğin yaratıcı eylemsellikler içerisine girmesi gerekiyor. Bugün faşizm en çok sokaktan korkuyor. Şu an Türkiye’de çok ciddi toplumsal bir hareketlilik olmamasına rağmen Tayip Erdoğan defalarca çıkıp diyor ki; 'ülkemizi Arap Baharına çevirmek istiyorlar. Yeni geziler yaratmak istiyorlar.' O kadar korkuyor ki; en ufak bir hareketlenmeyi bile oraya yoruyor. O yüzden şunu çok iyi görmek gerekir; faşizmin panzehiri direnişse faşizmin en temelde yıkıldığı alanlar sokaklardır. Sokaklar Kürt ve yurtsever gençliğin olmalıdır. Sokakları eylem alanları haline getirmelidir. Tek bir eylem biçimiyle de yetinilmemelidir. Gerektiği yerde kitlesel yürüyüşler yapmak gerekir, gerektiği yerde korsan eylemler yapmak gerekiyor, gerektiği yerde düşmanın açık hedeflerine yönelmek gerekiyor. O noktada bir arayış da var fakat bu yeterli değildir. Biz çok iyi biliyoruz ki her toplumsal eylemsellikten önce gençliğin böylesi eylemsellikleri büyük eylemselliklerin önünü açmıştır. 2006 Amed serhildanını düşünün! Gençliğin oluşturduğu sinerjinin bir noktadaki patlamasıydı. Bunun gibi birçok örnek verilebilir. 

Bugün de böyledir. Gençlik bugün de rolünü oynarsa, bu görevini yerine getirirse toplumu da önemli oranda etkileyecek. Toplumu kaygılarından arındıracak. Şu anda bu toplum AKP’ye tepkili değildir diyemeyiz. Bu toplum AKP-MHP faşizmini kabul ediyor diyemeyiz. Nihayetinde görüyoruz ki toplum kabul etmiyor. Belki yeterli toplumsal hareketlilik yaratamıyor ama var olanı da kabul etmiyor. Bu toplumun şu anda güçlü bir öncülüğe ihtiyacı vardır. Bu öncülük boşluğunu gençlik çok rahat doldurabilir. Koşullar buna uygundur. Faşizm artık bundan daha fazla bir baskı yapamaz. Elindeki her türlü imkanı, her türlü zoru aynı zamanda 21. yüzyıl aklının yaratmış olduğu son teknolojiyi de kullanarak toplumu bastırmaya çalışıyor. Aslında toplum patlamak üzeredir. Öfke çok büyüktür. Eksik olan tek şey; bu patlamayı yaratacak bir kanal oluşturmak, bir öncülük yaratmak gerekiyor. Bu da en temelde gençlik ve kadının görevidir. Bu başarılınca AKP-MHP faşizminin sonu gelecektir. Bu noktada inançlı olmak gerekiyor, karamsar olmamak gerekiyor. Çünkü bu da var; 15 Temmuz darbesinden sonra adeta bir karamsarlık, bir mücadelesizlik ortamı yaratılmak istendi. Oysa her türlü faşizmin zoruna karşı halk direniyor, Önderliğimiz direniyor, zindanlarda yoldaşlarımız direniyor. Bu noktadan bakmak, bu noktadan mücadeleyi büyütmek gerekiyor. Mücadele bitmemiştir mücadele büyüyerek devam ediyor. Bu mücadeleyi sonuç alıcı hale getirmeliyiz. Bu noktada gençlik başta olmak üzere tüm toplumsal kesimlerin kendi görevlerine sahip çıkmaları gerektiğini düşünüyorum.

Biz dışardakiler de zindandaki yoldaşlarımızın sesi olabilmeliyiz. Direnişlerinin bir parçası olabilmeliyiz. Bu direnişi sonuca götürecek bir direniş odağını dışarıda da yaratabilmeliyiz. Bu konuda kimi eksiklikler olsa da bu yapılıyor. Zindandaki yoldaşlarımız şunu bilsinler ki; şu anda dört parça Kürdistan’da Kürt halkı ve dostları zindandaki yoldaşlarımızı hem büyük bir sevgiyle, büyük bir minnetle anımsıyor ama aynı zamanda onların yaratmış olduğu direniş etrafında da kenetlenmek için onlarca, binlerce, on binlerce yoldaşımız her alanda seferberlik ruhuyla çalışma yürütüyor. Bu sürecin sonuca gitmesinde hem zindandaki yoldaşlarımızın mücadelesi hem de dışarıda yürütülen mücadelenin bütünleşmesi sonucunda gerçekleşecek. O noktada arkadaşlarımızın her zamankinden daha umutlu, inançlı ve kararlı olması gerekiyor. Zafer ve başarı direnen yoldaşlarımızındır. Bir söz vardır; tarihte en son sözü direnenler söyler. AKP-MHP faşizminin yıkılışının sözünü yoldaşlarımız söyleyecek. Arkadaşlarımız tarihi bir misyon üstlendiler. Bunun gururu, onuru olmalıdır. Arkadaşlarımız bu tarihi misyona layık bir şekilde kendi direnişlerini yürütüyorlar. Zindandaki yoldaşlarımızın şunu bilmesi gerekiyor; Kürdistan’ın her tarafında direniş vardır. Şu anda PKK mücadeleye hiçbir dönemde olmadığı kadar daha büyük bir mücadele azmine ve kararlılığına sahiptir. Her tarafta çok ciddi çalışmalar yürütülüyor. Artık bizim bu mücadeleyi uzun bir zamana yayma gibi bir düşüncemiz yok. Artık giderek bu direniş ve mücadeleyi sonuca götürme; Önderliğimizi özgürleştirme, Kürdistan’ı özgürleştirme, halkımıza statü kazandırma, bu temelde de zindandaki tüm yoldaşlarımızla özgür alanlarda görüşme üzerinedir.”