Dr. Erdal: Gerilla cevabını veriyor

Dr. Bahoz Erdal: Türk devleti ile aramızda büyük bir savaş var. Xakurkê’deki ne ilk ne de son operasyonları olacak. Kürdistan gerillası, şüphesiz onlara layık olan cevabı veriyor.

1 Haziran Hamlesi kararı sayesinde Ortadoğu’da oluşan yeni dengede artık Kürtlerin de bir aktör olduğunu belirten HPG Merkez Karargah komutanlarından Dr. Bahoz Erdal, şimdi de Ortadoğu’da hesabı olan, siyaset yürüten tüm uluslararası güçlerin, özellikle Kürt Halk Önderi Öcalan’ın son mesajını iyi okuması gerektiğini söyledi. Uluslararası güçler, Kürt halkını hesaba katmaz, basit yaklaşıp Lozan’daki gibi pazarlık meselesi yapmak isterlerse Ortadoğu’daki hesaplarının bozulacağını kaydeden Dr. Erdal, “Çünkü Kürtler de artık güç ve etki sahibi olarak dengeleri değiştirebilir. Bu nedenle özellikle uluslararası güçler için diyorum ki; sadece Önder Apo’yu iyi okusunlar; halkımıza ve Hareketimize karşı klasik siyasetlerini gözden geçirsinler” dedi. Fedakarlık, sabır, irade, sağlam bir iman ve bedellerle büyük bir direniş veren gerillanın, işgalci saldırıları, tasfiyeci imha siyasetini boşa çıkardığını kaydeden Dr. Erdal, “Bu günden sonra da tüm saldırı konseptlerini, tüm operasyonları ve siyasetini sonuçsuz bırakacak ve bu savaşın faturasını Türk devletine ağır ödetecektir” şeklinde konuştu.

HPG Merkez Karargah komutanlarından Dr. Bahoz Erdal, 1 Haziran Atılımı’nın 15. yıl dönümü vesilesiyle Stêrk TV’nin sorularını yanıtladı.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan tarafından 1999’da başlatılan ateşkes süreci, 2004’e kadar devam etti. 2004’te neden 1 Haziran Hamlesi’ne ihtiyaç duyuldu?

Önder Apo, uluslararası komploya karşı stratejik bir adım attı ve 1999’dan sonra ateşkes süreci başlattı. Türkiye’de komployla beraber gelişen şovenizmi boşa çıkarmak ve Kürt meselesini siyasi cepheye çekmek istiyordu. Hareketimiz de yeni bir mücadele tarzına başladı. Önder Apo, Kürt meselesinin siyasi çözüm için de bir şans verdi ama Türk devleti, iyi değerlendirmeyip basit yaklaştı. ‘Biz zaten devrimin Önderini esir aldık, kırılma yaşattık, bir daha toparlanamazlar’ gibi bir propaganda yaptı ve beş seneyi heba etti. Türk devleti bu fırsatı kullanmak yerine tümden tasfiye etmeye çalıştı. 2002, 2003’te artık bizi tasfiye etmek dışında bir amacının olmadığını netleştirdik.

O süreçte uluslararası güçler Irak’la birlikte Ortadoğu’ya yeni bir müdahale başlatmıştı. Bu müdahalede Kürdistan devrimini aktif bir aktör olmaktan çıkartmak istiyorlardı. Amaçları Kürtleri sadece üzerinde pazarlık yapılan bir araç haline getirmekti. Bunun, bu şekilde devam etmesi davamıza ve halkımıza da zarar veriyordu. Bu nedenle 2002’de aramızda tartışmalar başladı. Tek taraflı ateşkesin bu şekilde yürümesi hiçbir şekilde mümkün değildi; halkımız ve bizim için mücadelesizlik ve teslimiyet anlamına geliyordu. Hareketimiz için 1 Haziran 2004 atılım kararını almak direniş, mücadele ve yaşamda da tarihi bir ihtiyaçtı. Halkımız için de özgürlük ve direnişte ısrardı. Karar alma aşamasına kadar gelinmişti. Ya özgürlük, direniş çizgisinde ısrar edilecek ya da teslim olunacaktı. Hem Ortadoğu’da dengeler değişmiş ve bozulmuştu hem de Türkiye’de AKP iktidara gelmiş ve tasfiye konseptini biraz daha ilerletmişti. AKP, Kürt halkını kandırmak istedi, ‘Avrupa’nın kurallarını uygulayacağım’, ‘demokratik olma’ sözü vermeler ve ‘pişmanlık yasaları’ adı altında bir şeyler sundu. Bu teslimiyet siyasetini dayatıyordu; ‘Gerilla kendini tasfiye etsin’ diyordu. ‘Ya teslimiyet ya yok olmak’ diyordu. Gerillanın ve halkın tercihi direniş ve özgürlükten yana oldu.  

1 Haziran Hamlesi kararı alındığı zaman kamuoyunda, toplumda ayrıca kendi içinizde ne tür tepkilerle karşılandı?

Çok tartışmalı geçen bir süreçti. Çünkü o dönem Irak’a müdahale vardı, Saddam rejimi dağıldı, AKP iktidara geçmişti ve sözler vermişti. İktidar halkı kandırarak umut yaratmak istiyordu. Beş senedir süren ateşkesin ardından bu karar birçok tartışmaya yol açtı. Aramızdan bazıları, ‘eğer biz bir kere daha direniş kararı alırsak bizim için intihar anlamına gelir. Uluslararası güçler Ortadoğu’ya girmiş, biz böyle bir adım atarsak onların hesabı bozulur bize saldırırlar’ diyordu. Bunu söyleyenler yalnızca bir kesimdi ve sayı olarak azdı. Yönetimden birkaç kişiydi ve dışardan da etkilenme olmuştu. Hareketimiz içerisinde iki seneye yakın tartışmalar oldu.

Bakurê Kurdistan’daki halkımız, devletin onlara yaptığı zulmü görüyordu, direniş kararı tekrar verildiği zaman halkımız açısından çok büyük bir mutlulukla karşılandı. Halk şunu gördü; aslında PKK çok güçlü, kendi ayakları üzerinde duruyor ve bu umut veriyordu. Başka bir kesim de şüpheli yaklaştı, tam anlamadı. Örneğin bazı Kürt milletvekilleri zindandaydı, AKP onları bıraktı, bazı sözler verdi, onlar da ‘acaba bu karar yanlış olmasın ya da erken değil mi, bu karar Kürtleri yalnız bıraktıracak ve uluslararası alanda Kürtleri hedef haline getirtecek’ diyordu.

Uluslararası güçler bu karardan çok hoşlanmadı, hatta Hareketimizi tehdit edecek bazı yaklaşımları vardı ama halkımız ağırlıkta bu kararın ‘15 Ağustos kararı gibi’ olup desteklenmesi gerektiğine inanıyordu.

Şimdi aradan 15 sene geçti ama tarih hiçbir şeyi unutmaz. O dönemler Başûrê Kurdistan’da bazıları çıktı, kendini Kürtlerin önderi ilan edip ‘PKK yanlış karar almış, Kürtlerin ve Başûr’un çıkarlarına uymuyor. PKK bu kararla elde ettiğimiz çıkarları da yitirmemize yol açacak’ dedi. Tepki verdiler, karşı propaganda yaptılar ve bu hamlenin Bakurê Kurdistan’da da hiçbir yarar getirmeyeceğini söylediler.

Biz Kürdistan gerillaları için 1 Haziran Hamlesi kararı, Ortadoğu’da oluşacak yeni dengede Kürtlerin iradeli, etkili bir güç ve söz sahibi mi olacağını yoksa yedek bir güç mü olacağını belirleyecekti. Sonrasında Ortadoğu’da oluşan yeni dengede artık Kürtler bir aktördü ve Ortadoğu üzerinde hesabı olan tüm güçlerin Kürdistan devrimini tanıması ve PKK’yi anlaması gerekiyordu. Eğer hesaplarında biz yoksak planları boşa çıkacak ve başarısız olacaklardı ve bunu da hesaba katmalılardı.

1 Haziran Hamlesi’yle Bakurê Kurdistan’da savaş başladı. O süreçte Türk devletinin ne tür hazırlıkları vardı?

Zaten 1 Haziran Hamlesi, iddia edildiği gibi yeni bir savaş kararı değildi. Türk devletinin işkencelerine, zulmüne, operasyonlarına, inkar ve imha siyasetine karşı direniş çizgisinde ısrardı. 15 Ağustos ruhundaki ısrarcılıktı. Türk devleti, Önder Apo’nun esaretinden sonra, ‘PKK kendi başına böyle önemli bir karar alamaz, PKK bir daha direniş adımlarını atamaz’ diyerek kendini kandırdı. Kendileri yalan söyleyip, yine kendileri bu yalana inanmışlardı. Halbuki Önder Apo ve Kürdistan gerillaları ateşkesle siyasal çözüm için bir şans vermişti. Kürdistan gerillaları bu süreçte kendini yeniledi. HPG ilan edildi, yeni bir sistem oluşturuldu, yeni bir tarzla savaş tartışıldı. Eğitim ve tartışmalarla gerillalar kendilerini yeniledi. Kürdistan gerillaları, 1 Haziran Hamlesi ile savunma sürecine aktif katılınca ve Türk devletinin zulmüne güçlü cevaplar verince şaşırdı, bunu beklemiyordu. Bu nedenle 2004 sonrası Türkiye’de ordu da tartışmalarını saklayamayacak düzeye geldi, ‘gerilla yeni bir tarzla savaşmaya başladı ve kazanıyor’ diyorlardı. Bu yönteme karşı zorlandılar.

Onlar da kendilerini yenilemek; operasyon tarzlarını değiştirmek, yeni silahlar kullanmak istedi. Hem Türk devleti cephesinde, hem de gerilla cephesinde kendini yenileme yarışı vardı. Sistem kendini yeniliyor, taktik yeniliyor, savaş değişiyor ve yöntem yenileniyordu. Türk devleti yeni silahlar için milyon dolarlar harcadı, ordu da paralı asker oluşturdu, operasyonlarının tarzını değiştirdi. 90’lı süreçleri aşan işkenceler uyguladılar halka, birçok teknik denediler ama 15 yıl boyunca Kürdistan gerillaları şunu kanıtladı ki; 21. yüzyılda en büyük ve yeni teknolojiye karşı bile eğer taktiklerin doğruysa, davan meşru ve haklıysa savaşabilir, kazanabilirsin de. 1 Haziran’dan bu yana 15 yılda gerilla bunu ispat etti. Bölgesel bazı güçler, ‘klasik dönem gerillacılığı bitmiştir, yeni teknolojiye karşı ancak demokrasi ve siyasetle mücadele edebilir, savaş süreci geçmiştir’ diyordu ama gerilla şunu kanıtladı ki; eğer strateji ve taktikte yaratıcı olursan sonuç alırsın. Bu karar, bize bunu ispatladı.

Aradan 15 yıl geçti, sizce Kürdistan’da nasıl sonuçlar doğurdu?

Kürdistan davası siyasi çözüm aşamasına geldi, bu en büyük sonuçtu, çünkü Türk devletinin en rahatsız olduğu durum buydu. Onların Kürt meselesini sadece ‘terör ve güvenlik meselesi’ olarak ele alma yaklaşımı vardı, ancak 15 yılda verilen mücadele; Kürt meselesini Türkiye’de siyasi, kültürel, tarihi, ekonomik olarak gündeme koydu. Bunu tartışmayı zorunlu hale getirdi. Erdoğan, 2003’te ‘eğer düşünmüyorsan aslında Kürt meselesi yoktur’ diyordu. Bu aşamadan, çözümü tartışmaya koyma aşamasına kadar geldi. Bu, mücadelenin sonucuydu.

1 Haziran Hamlesi, Bakurê Kurdistan’da halkımıza güç verdi, büyük umut yarattı, sesini yükseltmesinin önünü açtı, kendini örgütleme zemini yarattı. Halkımızın siyasi anlamda birliğini güçlendirmesini, toplumsal mücadelesini ilerletmesini sağladı. Türk devletinin o klasik ‘eşkıyalar, terördür, mesele sadece asker ve polistir’ tartışmalarını geçti, mesele tüm Türkiye toplumunu etkiledi, etkisini her yerde gösterdi. Türk ekonomisini, halkını, gündemini etkiledi. En büyük sonuç bunlardı.

Bu 15 yıl şunu gösterdi ki; eskisi gibi Kürt halkına yaklaşamazsın, inkar ve imha siyasetinde ısrar edersen seninle yürümez. Böyle yürürsen barış, aydınlık, Türkiye’nin de geleceği olmaz. Ekonomisi ilerlemez ve sürekli siyasi, ekonomik krizler açığa çıkar. Kürdistan ve Kürtlerin özgürlüğü olmadan, Türkiye halkının aydınlık bir geleceği asla olamaz. Hamle, bunu da gösterdi.

Başûrê Kurdistan’da bizi eleştiren güçler, sonradan bunun faydalarını; Başûr’a kazandırdıklarını gördü. Onlar, ‘Gerillanın direniş çizgisinde savaşma ve büyüme süreci geçmiştir’ diyordu ama 2008’de AKP, Başûrê Kurdistan’a saldırdığı zaman ‘federalliğini kabul etmiyorum, birkaç aşiret lideridir onlar da kim oluyor’ şeklinde tehditler savuruyordu. Zap’a saldırdı ve bu aynı zamanda Başûrê Kurdistan’a da saldırıydı. Başûr halkımız şunu gördü ki; Kürdistan gerillaları olmadan Başûrê Kürdistan’ın çıkarları da hiçbir zaman korunamaz.

1 Haziran Hamlesi ile gerilla güçlendi, yenilendi. DAİŞ saldırdığında Başûr halkının yardımına kimse gelmedi. Başûr yönetimi, Erdoğan’dan destek istedi, ancak bir mermi bile vermeden DAİŞ’e yardım etti. Kim gitti? Yine gerillalar gitti yardım etmeye. Eğer Başûr’daki statü güçlenip korunduysa bunda 1 Haziran Hamlesi ve gerilla mücadelesinin de oynadığı rol var.

Sadece Başûr da değil, 1 Haziran Hamlesi olmasaydı gerilla kendini feshederdi. Rojava Devrimi olmazdı, DAİŞ’in önünün alınması mümkün olmazdı. Eğer şu an Ortadoğu’da Kürtleri ve Kürdistan’ı; tüm partileri ve parçalarıyla bir hakikat olarak ciddi ele alan, alakadar olan, dostluk yapanlar varsa 1 Haziran Hamlesi’nin sonucudur. Kürdistan’ın tüm parçalarını güçlendirdi.

Türk devletine 2007-2008 ve 2011-2012 Devrimci Halk Savaşı’nda büyük darbeler vurulmasaydı Kürdistan Hareketi’nin önü nasıl açılacaktı? Türk devleti, Kürtlerin düşmanıdır. Erdoğan’ın sahtekârlığı açığa çıktı. 1 Haziran Hamlesi, Erdoğan’ın kamufle ettiği yüzünün gerçekliğini gösterdi, maskesini düşürdü. Kürtlerin en büyük düşmanı Erdoğan’dır. Hatta Çiller’den bile beter.

Savaş devam ediyor, bu savaşı ve gerillayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu 15 yılda sadece gerilla mücadele etmedi. Önderliğin yeni geliştirdiği paradigma temelinde direniş mücadelesinin halkımızı savunma çalışması ve onuru; diğer yandan da demokratik, siyasi ve toplumsal örgütlenme gelişti. Bu da halkımızın en büyük başarısıydı. Halkımız siyasi, toplumsal cephede demokratik mücadele geliştirmeyi öğrendi. Bunun irade ve tecrübesini aldı. En son Türk sömürgeciliğinin yürüttüğü topyekun savaşa karşı halkımız da her cepheden; hem zindandaki, hem zindan dışındaki yurtsever ve devrimcilerle aylarca çok değerli bir direniş yürüttü. Şu anda yürütülen mücadelede analarımız da büyük bir güç olduklarını ispatladı. Türk devleti faşizmini çaresiz bırakan bir güç oldu.

Savunmada şüphesiz en sert cephe, savaş cephesi. Türk sömürgeciliği gerillayı engelleyerek gerilla karşısında etkili olabilmek, gerillayı zayıflatabilmek için 15 yılda milyar dolarlar harcadı, hala da harcıyor. Çokça bahsedildiği gibi sistemini değiştirdi, birçok yeni yöntemle kendini yeniden örgütledi, yeni teknoloji ve istihbarat üzerinden yürüyen yeni bir savaş tarzı geliştirdi fakat Kürdistan gerillası da her gün kendisini yenilemekte. Gerilla yaratıcı bir güçtür. Şüphesiz teknik ve sayısal açıdan daha başından beri Türk devleti bizden güçlü. Gerilla savaşı, zaten teknolojide hakim, sayıca üstün bir güce karşı yürütülür. Gerillanın yaratıcı gücü de esnektir ve her gün şekilden şekle, kalıptan kalıba girebilir. Bizim için şüphesiz, savaş kolay bir şey değildir. Her gün nefes nefese büyük bir kararlılık, çelikten bir irade olmazsa bu işgalci sömürgeci vahşilik karşısında insan tutunamaz. Şüphesiz savaş zorlu ve zahmetlidir fakat Türk devletinin yürüttüğü bu vahşiliğe karşı 35 yıldır bu savaşı sürdürüyoruz. Kürdistan gerillasının böyle bir iradesi var ve bu çok güçlü, büyük bir irade. Bu iradeyle gerilla her gün kendini yenilemekte.

Bu son süreçte de gerillanın yeniden yapılanması gündemimizdeydi; örgütsel sistemimizden, eylem tarzından tutun da kamuflaja kadar. Gerilla, şu an gizli tarzıyla bir yandan sömürgeci Türk ordusunu boşa çıkarıp, hedefsiz bırakarak gerillayı kör gibi arar bir duruma girmesini sağlamak; diğer yandan da onlara gerillanın vuruş ve eylem gücünü göstermek istiyor. Bugün Kürdistan’ın her yerinde gerilla büyük bir direniş içerisinde ve her gün şüphesiz bedel de veriyor. Şunu bilmeliyiz ki; Kürdistan’da her gün, her yerinde savaş yürütülüyor. Kobra ve diğer araçlar dışında her gün onlarca uçak kalkıyor, binlerce asker savaşa geliyor, bu ülkede büyük bir savaş var yani. Fedakarlık, sabır, irade, sağlam bir iman ve bedellerle gerilla bugün tarihi bir savaş, büyük bir direniş yürütmekte. Gerilla bugün bu şekilde işgalci saldırıları, tasfiyeci imha siyasetini boşa çıkarıyor. Bu 40 yılda, özellikle son 15 yılda Kürdistan gerillası bu büyük sınavdan nasıl başarıyla geçtiyse bu günden sonra da tüm saldırı konseptlerini, tüm operasyonları ve siyasetini sonuçsuz bırakacak ve bu savaşın faturasını Türk devletine ağır ödetecektir.

Türk ordusu, şimdi Xakurkê bölgesinde ‘Pençe’ adını verdiği bir işgal saldırısı yürütüyor. Oradaki durumu paylaşabilir misiniz?

Türk devleti ile aramızda Kürdistan’da büyük bir savaş var. Bakurê Kurdistan’da fırsat buldukları her yerde operasyon yapıyorlar, Rojavayê Kurdistan’ına da fırsat buldukları her gün saldırmak istiyorlar, Başûrê Kürdistan’da da öyle. Xakurkê’deki ne ilk operasyonlarıdır ne de son operasyonları olacak. Yani 35 yıldır yapıyorlar. Zaten her gün uçaklarıyla da saldırıyorlar. Yani Başûrê Kurdistan’da da savaş var. Türk işgalciliği ve Başûrê Kurdistan’ı yöneten siyasi partilerin tavrı, Başûrê Kurdistan’ı da savaş sahasına dönüştürüyor. 35 yıllık tecrübe sahibi olan bir gerilla hareketi olarak, Türk devleti ile savaş bizim için yeni, yabancı olduğumuz bir şey değil. 35 yıldır nasıl sonuçsuz bırakıldıysa, Xakurkê’ye saldırı da bu şekilde sonuçsuz bırakılacaktır. Geçen yıl bir defa denediler, gelip bir tepe tuttular ve o zamandan beri faturasını ağır ödüyorlar. Her gün kaç askerleri öldürülüyor. Bu onlar için pikniğe gitmek gibi rahat bir şey değil. Gelmek istedikleri her adımda, Kürdistan gerillası şüphesiz gerekli olan, onlara layık olan cevabı veriyor. Gerilla tecrübe sahibi; yöntemini biliyor, buluyor. Gerillanın direnişinde sorun yok. Başûr, Bakur ya da Kürdistan’ın neresinde olursa olsun bir saldırı olduğunda, gerilla Kürt ve Kürdistan’ı savunma ulusal görevini yapar.

Kürt Halk Önderi Öcalan, 7 maddelik bir mesaj göndermişti. Mesajları nasıl anlaşılmalı?

Önder Apo, büyük düşünüyor, uzağı görüyor ve ciddi karar veriyor. Bu özelliğini bir kez daha gösterdi. Çözüm gücü olduğu gibi çözümün yolunu da işaret ediyor. Tüm muhatapları mesajını iyi okumalı ve değerini iyi bilmeli. Yalnızca Kürdistan’daki güçler için söylemiyorum, uluslararası güçler için de ifade ediyorum. Ortadoğu’da hesabı olan, siyaset yürüten tüm uluslararası güçler de doğru okumalı. Kürt halkı ve güçleri ona saygı gösteriyor; bunu görmezden gelemezler. Uluslararası güçler, Kürt halkının iradesini görmez, PKK’nin gücünü hesaba katmaz ve saygı göstermezse Ortadoğu’da siyaset yürütemez. Tüm uluslararası güçler, bu coğrafya üzerinde yer alan Kürt halkı ve PKK hakikatini kabul etmeli. Bu halk, tüm halklar gibi özgürlüğünü; onuruyla insan gibi yaşamak istiyor. Uluslararası güçlerin, Kürt halkının gücünü ve iradesini görmesi, aleyhlerine de değil. Kürt halkının ve PKK’nin dostluğuyla kimse kaybetmez. Uluslararası güçler, Kürt halkını hesaba katmaz, basit yaklaşıp Lozan’daki gibi pazarlık meselesi yapmak isterlerse Ortadoğu’daki hesapları yenilir. Çünkü Kürtler de artık güç ve etki sahibi olarak dengeleri değiştirebilir. Bu nedenle özellikle uluslararası güçler için diyorum ki; sadece Önder Apo’yu iyi okusunlar; halkımıza ve Hareketimize karşı klasik siyasetlerini gözden geçirsinler.