HDP: İmralı kapıları açılmalı!

HDP Sözcüsü Günay Kubilay, bir an önce Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'la görüşmelerin sürmesi gerektiğini belirtti. "Barış koridoru" adıyla işgalci planlara dikkat çeken Kubilay, CHP'yi de uyardı.

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) Sözcüsü Günay Kubilay, Amed'de devam eden Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısında verilen arada, MYK toplantısı ve gündemdeki gelişmelere ilişkin partisinin il binasında basın toplantısı düzenledi. Kubilay, toplantının ilk bölümünde ülkedeki ekonomik, siyasal ve sosyal gelişmeleri değerlendirdiklerini söyledi.

VEDAT EKİNCİ’NİN KATLEDİLMESİ

Hakkari'nin Derecik ilçesine bağlı Çemekurk köyünde sınır ticareti yapanlara dönük Türk askeri helikopterinden açılan ateşle katledilen 14 yaşındaki Vedat Ekinci’nin öldürülmesini kınayan Kubilay, şunları söyledi:

“Öncelikle Vedat Ekinci’ye Allah’tan rahmet, ailesine yakınlarına başsağlığı ve sabırlar diliyoruz. Bu acıyı derinden, içtenlikle hissediyoruz. Vedat Ekinci’nin TSK’nin açtığı ateşle öldürülmesi utanç verici bir durumdur. Çünkü 14 yaşındaki bir çocuk nihayetinde sınır ticareti yapmak zorunda olduğu için yaşamını feda etmek zorunda kalmak zorunda kalmıştır. Ülkenin kaynaklarını çarçur edenlerin sırtı sıvazlanırken, bunlar elini kolunu sallayarak ortada dolaştırırken, 14 yaşındaki bir çocuk yaptığı sınır ticareti nedeniyle devletin kurşunlarına hedef olması Türkiye adına utanç vericidir.

Biz bu vesileyle bir an önce Vedat Ekinci’ye yönelik olarak yaşamına son vermesine neden olan ateşi açan her kimse, bunların bir an önce soruşturulmasını ve yargı önüne çıkarılmasını istiyoruz. Hakkari Valisi’nin açıklamasına bakılırsa ateş açanların da emri verenlerin de hakkında herhangi bir işlem yapılmayacağını görüyoruz."

BARIŞ AKADEMİSYENLERİ

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Barış Akademisyenleri kararına dikkat çeken Kubilay, şöyle konuştu:

“Gecikmiş bir karar ama iyi bir karar olduğunu düşünüyoruz. Nihayetinde Barış Akademisyenleri savaşa karşı barış bildirisi imzalamışlardı, ifade özgürlüklerini kullanmışlardı. Çok açık ki savaştan çıkarı olanların bu metni benimsemeyecekleri açıktı ama en nihayetinde ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmeliydi. Demokratik hiçbir ülkede en nihayetinde alkışla karşılanması gereken bir duyarlılık, Türkiye’de cezalandırılmıştır. Biz bir an önce Barış Akademisyenleri’ne yönelik olarak atılmış bütün olumsuz adımların sonuçlarının ortadan kaldırılmasını bekliyoruz. AYM kararına dair bir noktanın altını çizmek istiyoruz. Bugün Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) baktığımız zaman bu kararın kıl payı alınmış olması da yargının içinde bulunduğu durumu gösteriyor. Bu kararın oybirliği ile alınması gerekirdi. Emir komuta zinciri içerisinde bu karara karşı tepki göstermeleri de, Türkiye’nin içine düştüğü kaotik noktanın özeti gibidir."

MGK KARARLARI: KÜRTSÜZLEŞTİRME POLİTİKALARI!

Türk Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan başkanlığında 30 Temmuz’da gerçekleştirilen Milli Güvenlik Toplantısı’nda (MGK) alınan kararlara da değinen Kubilay, şunları söyledi: “MGK önümüzdeki günlerde de ister dışarıda ister bölgede hepimizin sıcak günler yaşayacağımızı, bölgenin yangın yerine çevrileceğinin emarelerini ortaya koyuyor. İktidar bloğu Suriye’de ve Rojava’da izlediği saldırgan politikaya devam etmek istiyor. Erdoğan ve Bahçeli’nin yaptığı açıklamalardan anlaşılıyor ki Suriye’de iç savaş sonrasında siyasal çözüm noktasında ve Kürtler bırakınız bir statü sahibi olmayı, zayıf konumda da olsa aynı zamanda o bölgenin de giderek Kürtsüzleştirme aracı olarak değerlendirildiğini görüyoruz.

'Barış koridoru’ denilen alanda tampon bölge gibi dile getirilen alanda, Türkiye’de ırkçı ve milliyetçi politikalarla toplumu da ikna ederek, Suriyeli mülteciler sınır dışı edilmek isteniyor. Türkiye’ye sığınmış olan mülteciler yeniden savaşın bir aracı haline getirilmek isteniyor. Bu gerçekten çok tehlikeli."

İŞGALCİ SALDIRILAR

Türk ordusunun Güney Kürdistan'daki işgalci saldırılarına da vurgu yapan Kubilay, şunları dile getirdi:

"Güney Kürdistan bölgesine yönelik askeri operasyonlar devam ediyor. Bizim bu konuda bu politikanın ileride halklar arasında büyük husumetlere yol açacak kuşaklar arası bir düşmanlığı geliştirebilecek bir süreç olarak işlediğini görüyoruz. Bu politikalardan bir an önce vazgeçilmesi gerektiğini dile getiriyoruz. Bu vesileyle diğer parçalardaki Kürtlere yönelik bir çağrı yapma ihtiyacı duyuyoruz. Bölgede Kürtlere yönelik bir kuşatma siyasetinin Kürt düşmanlığına dayanan politikaların ısrarla sürdürüldüğü bir momentte Kürtlerin bütünleşmeye ihtiyaçları vardır. Her şey ticaret değildir.

Dolayısıyla bugün Rojava’nın statüsünü ortadan kaldırmak isteyenler Kürtlerin içeride herhangi bir statü elde etmesini istemeyenler, bir süre sonra orada Güney Kürdistan bölgesinde yerleşik bir güç haline geldikten sonra Güney Kürdistan’ın da kendilerini tehdit eden bir noktaya taşıyacakları uyarısını yapmak istiyoruz. Başta parlamento olmak üzere muhalefet partilerine şunu söylemek istiyoruz; bugün iktidarın ister Suriye’de ister Güney Kürdistan’da olsun, genel olarak bölgede izlediği saldırgan ve yayılmacı bir dış politikaya destek vermek ama aynı zamanda içeride barıştan demokrasiden bahsetmek tutarsızlığa işaret ediyor. Biz muhalefeti bu tutarsızlıktan vazgeçmeye çağırıyoruz.”

‘KRİZDEN ÇIKABİLMEK İÇİN...'

Türkiye’nin dış politikada krizden çıkabilmesi için barışçıl politikalara dönüş yapması gerektiğini dile getiren Kubilay, “Türkiye bu saldırgan ve militarist dış politikayı sürdürebilmek için bugün Moskova ve Washington arasında tenis topuna dönmüştür. Bölge halklarıyla dostane, karşılıklı saygı temelinde bir arada yaşayabileceği bir ortamda yaşamak istiyorsa bunun tek bir yolu vardır; o da barışçıl politikaya dönmektir” dedi.

HDP'Lİ BELEDİYELERE SALDIRI

AKP’li Mazıdağı Belediye Meclis üyesi Hikmet Erdin, silahla girdiği meclis toplantısında kolundan tuttuğu Belediye Eşbaşkanı Nalan Özaydın’ı silahla tehdit etmesinin AKP’nin 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinde yaşadığı yenilginin faturasını HDP’ye kesme çabaları olduğunu belirten Kubilay, “Bütün bu politikaların amacı dün de görüldüğü gibi iktidar artık seçim yenilgisinin faturasını bir taraftan içerde HDP’ye, kamu emekçilerine ve HDP belediyelerine çıkarmak isterken saldırılarını da yoğunlaştırmıştır. Diyadin Belediyesi’ni izlemişsinizdir. Seçimler bittikten hemen sonra belediyelere X-Ray cihazı konmak istenmişti. Mazıdağı’da X-Ray’dan geçerken belinde silah olduğu anlaşılan AKP’li belediye meclisi üyelerine hiçbir yaptırım uygulanmamıştır. İktidar ve özellikle İçişleri Bakanlığı şiddet dolu ellerini HDP’li belediyelerden çekmelidir. Eğer gerçekten de kamu güvenliğinin gereği olarak adım atmak istiyorsa, bu konuda eşitlikçi adım atmalı ve halkların iradesine saygı duymalıdır” diye konuştu.

'AKP'NİN SALDIRILARINA KARŞI BİRLEŞİK MÜCADELE...'

KESK üyelerinin, Toplu İş Sözleşmeleri (TİS) öncesi 4 ayrı koldan Ankara’ya gerçekleştirdiği yürüyüş ve polis saldırısına ilişkin konuşmasını sürdüren Kubilay, “Kamu emekçileri 1 Ağustos’tan itibaren TİS masasına oturdular. KESK kamu emekçilerinin iktisadi, sosyal, siyasal haklarının TİS için yaptıkları eylem polis şiddetiyle karşı karşıya kalmıştır ve gözaltılar olmuştur. Aynı saldırgan tutum Kaz dağlarında, Dersim’de altın aramaları şeklinde devam ediyor. Hasankeyf’te devam ediyor. Kadınlara, emeğe ve Kürtlere karşı saldırgan bir biçimde devam ediyor. Bu saldırgan tutumlar karşısında bütün toplumsal muhalefeti bir demokrasi ortak paydasında buluşmaya ve birleşik bir mücadele sürecine girmeye çağırıyoruz” diye belirtti.

ÖRGÜTLENME KONFERANSI

HDP’nin 3-4 Ağustos’ta gerçekleştireceği 1’inci Merkezi Örgütlenme Konferansı’yla birlikte yeni bir yapılanma sürecine gireceğini aktaran Kubilay, “Bildiğiniz gibi seçim sonrasında HDP, uzun bir seçim maratonundan sonra bir örgütleme konferansı süreci başlatmış oldu. Bu konferanslar aşağıdan yukarıya işleyen bir süreç oldu. 7 bölgede gerçekleşmiş oldu. Yarından itibaren 3-4 Ağustos’ta Amed’te yapılacak konferansla da sonuçlanmış olacak. HDP aslında 6 buçuk yıllık genç ömrüne rağmen 9 seçim yaşamış oldu. 9 seçimden de başarıyla çıkmış, 6 milyon oy potansiyeli olan bir partidir. Ancak ne var ki bu potansiyel ile HDP’nin örgütsel rasyonalitesi arasında bir açı farkı var. HDP bir seçim partisi olarak kurulmuştu. Daha sonraki seçimlerde görüldü ki HDP’nin ortaya koyduğu politik program toplumun barış ve özgürlük özlemleriyle toplum tarafından benimsendi. HDP sadece bir yasal partidir ama aslolan meşru demokratik mücadeledir. Demokratik bir açılımı yapma ihtiyacı duymaktadır” dedi.

‘İMRALI'NIN KAPILARI AÇILMALI'

Gazetecilerin sorularını yanıtlayan Kubilay, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile 8 yıl aradan sonra yapılan avukat görüşmelerinin engellenmesine ilişkin şunları söyledi: “Hükümet ile bizim henüz bir diyalogumuzun olmadığı, biraz önce yaptığım açıklamalarda belirtiliyor. Keşke bir diyalog süreci olsaydı, biz sorunlarımızı oturarak, tartışarak bir konsensüs ile çözmek istiyoruz ama anlaşılıyor ki iktidar bu tür sorunları yeni bir tahkimatı savaş ve şiddet politikalarında arıyor. Demokratik bir çözüm arayışı görünmüyor.

İmralı kapıları tekrardan kapatılmış oldu. Avukatların ailesinin başvuruları reddediliyor. Biz tecridin her şeyden önce Kürt sorununa yönelik izlenen savaş ve şiddet politikası ile tecrit arasında doğrudan bir bağ olduğunun farkındayız. Buna rağmen tecrit kim için yapılırsa yapılsın insanlık dışıdır. Mutlak tecrit bir insanlık suçudur, dünyanın neresinde olursa olsun böyledir. Türkiye’nin altına imza attığı sözleşmeler ve kendi yasaları açısından bakıldığında tecrit yasadışıdır. Biz tekrar iktidarı İmralı kapılarını açmaya ve ailesi ile avukatlarıyla görüşmesine imkan sunmaya çağıyoruz.”

CHP’YE UYARI

Kubilay, MGK toplantısında alınan “Barış koridoru” kararına ilişkin CHP’nin yaptığı açıklamalara dair yöneltilen soruyu da şöyle yanıtladı: “Eğer içeride demokratik açılımdan söz ediliyorsa, eğer demokratik ittifak söz konusu olacaksa, militarist saldırgan politikalarına cevaz vererek bu gerçekleştirilemez. ‘Yurtta sulh cihanda sulh’ diyorlarsa, eğer güvenli bölge deniliyorsa Türkiye 910 bin kilometrelik sınırlarını beton bariyerlerle örmüştür, Türkiye sınırlarında güvenli bölge, barış koridoru adı altında saldırgan politikalara ihtiyaç yoktur ki; buna destek verenleri de bu politika bir süre sonra bir vakum gibi içine çekecektir. Bundan ısrarla kaçınmak gerek."