PKK Irak için nasıl bir çözüm öneriyor?

KCK Dış İlişkiler Komitesi Üyesi Navdar Sînegir, Irak’ta 12 Mayıs parlamento seçimlerini değerlendirirken, Irak ve genel olarak Ortadoğu’daki sorunların Öcalan’ın önerdiği Demokratik Ortadoğu Konfederasyonu projesi ile çözülebileceğini belirtti.

Başta komşu ülkeler olmak üzere uluslararası güçlerin yakından takip ettiği Irak seçimleri, bu seçimlerin önceki seçimlerden farkı, KCK’nin Irak seçimlerini nasıl değerlendirdiği ve Irak’ı bu süreçten sonra nelerin beklediğini KCK Dış İlişkiler Komitesi Üyesi Navdar Sînegir ile konuştuk.

Navdar Sînegir, Irak’ın eskisi gibi yönetilemeyeceğine vurgu yaparak, yeni hükümetin oynayacağı rolün ve işlevin seçim sonuçlarını anlamlı kılması gerektiğini belirtti.

Sinegir, iyi yönetilen hiçbir yerde krizin çıkmayacağını, çıksa bile sonuçlarının bu kadar ağır olmayacağını söyleyerek şu tespiti yaptı: “Irak’ın coğrafik konumu ve birçok halkın ve mezhebin iç içe yaşadığı bir ülke olması, yine yer altı zenginlik yataklarının bulunması, ister istemez Irak’ı karıştırmak isteyenlere belli bir zemin sunmaktadır. Dolayısıyla dışarıdan ve içeriden yoğun müdahale ve siyasi hesaplar söz konusudur.”

Irak’ın sorunlarının üstesinden gelmenin yegane yolunun Irak anayasası temelinde demokrasinin işletilmesi olduğunu ifade eden Sinegir; “Demokrasi gelişirse yolsuzluk olmaz, adalet, hak, hukuk gelişir, bu da birçok sorunu ortadan kaldırır” dedi.

IRAK’IN DEMOKRATİKLEŞMESİ KÜRTLER AÇISINDAN ÖNEMLİ BİR FAKTÖRDÜR

-Kürt özgürlük hareketi olarak Irak seçimlerini nasıl değerlendirdiniz?

Öncelikle seçimlerin olması demokrasi anlamında önemlidir. Irak gibi sorunlarla boğuşan bir ülkede seçimleri kimlerin ve hangi siyasi hareketin kazanacağı da herkesçe beklenen ve merak edilen bir konudur. 12 Mayıs’ta yapılan seçimlerde şu çok net ve bariz bir şekilde görülüyor. Irak eskisi gibi yönetilemez. Özellikle tek parti ve mezhepsel gurubun iktidar olması zordur. Bu nedenle yeni oluşacak parlamento da bütün halkların temsil hakkı, etnik-azınlık ve inançların parlamento çatısı altında birleşmesi hem bölgesel düzeyde hem de Irak açısından önemli bir durumdur. Hareket olarak çok sayıda parti ve ittifakın bu seçimde yer almasını önemli görüyoruz. Ancak genelde yaşanan katılım oranın düşük olmasının da değerlendirmeye değer bir konu olduğunu düşünüyoruz. Her şeyden önemlisi oluşacak hükümetin oynayacağı olumlu misyon ve işlevin, seçim sonuçlarını anlamlı kılmasını umuyoruz.

Irak’ın demokratikleşmesi Kürtler açısından önemli bir faktördür. Bunun gerçekleşmesi başta Bölgesel Kürt hükümetinin görev sorumluluğudur. Ancak bu anlamda halen ciddi yetersizlikler vardır. Başur’da Kürtlerin daha çok demokratik sistemi geliştirme ve kendi aralarında birliği sağlama zorunluluğu görülmektedir.

IRAK’TA İSTİKRAR SAĞLANIRSA...

-Peki, bugüne kadar Irak seçimleri Irak’ta ne tür değişimler yaratmıştır?

Irak devletinin konumu ve bugüne kadar süre gelen yönetim biçimini iyi anlamak ve değerlendirmek gerekir. Bilindiği gibi Saddam Hüseyin darbe yaparak yönetimi ele geçirmişti. Bu iktidarı tam 23 yıl sürdü. Irak bu süre boyunca diktatörlükle yönetildi. Belki insanları doyurdu, ancak insanlık namına ciddi bir çalışma yürütmedi. Özellikle Kürtlere ve Şiilere iktidarı boyunca kan kusturdu.

Saddam Hüseyin iktidarda bulunduğu süre boyunca, Irak halkına sürekli savaş yaşattı. İran ile 8 yıl süren bir savaş, ardından 1991’de 7 ay süren Kuveyt işgali var. Bir bütün bu savaşlar Irak halkını zor durumda bırakarak bezdirdi. Saddam savaş ve baskı araçları ile kendi dikta rejimini sürdürmüştür. ABD’nin 2003 müdahalesine kadar durum budur. Öncesinden değişen bir şey yok. Saddam döneminde yapılan seçimlerin hepsini Saddam büyük çoğunlukla, hatta yüzde yüz hata payı bile bırakmadan kazanmıştır. Saddam döneminde yapılan seçimlerin hepsini Baas kazanmış, zaten onun dışında bir partinin de sonuç alması düşünülemezdi. Kısacası Emevilerden bu yana Irak’ta iktidar sürekli Sünnilerin tekelinde olmuş.

Irak’ta Şii nüfus ve Kürt nüfusu yoğun olmasına rağmen Sünniler yönetime katılma fırsatına diğer halklara tanımamışlar. Tam tersi sürekli baskı, katliamlar yaparak kendi iktidarlarını güvenceye almaya çalışmışlar. Bunun dışında da Türkmenler, Asuriler, Ezidiler, Şabaklar Irak’ta yaşayan halklardır. Ancak otorite ve İktidarı Baas partisi ve Sünniler sürekli elde tutmuşlardır.

Irak’a yapılan 2003 ABD müdahalesi sonrası, yapılan yeni bir anayasa ve anayasal temelde yürütülen bir seçim çalışması var. Irak anayasası Demokratik yanı ağır basan bir anayasadır. Ancak ülkedeki kriz ve siyasi istikrarsızlık pratikte yaşam bulmasına müsaade etmiyor. Irak müdahalesinden bu yana yapılan beşinci parlamento seçimidir. 329 sandalyeli parlamento için ülkede bulunan bütün siyasi partiler ve azınlık temsillerine yer verilmektedir. Ülkede belirlenen duruma göre, Cumhurbaşkanının Kürt, Başbakanın Şii ve parlamento başkanının ise Sünnilerden olması gerekiyor. Ülkede istikrar sağlanırsa bunların uygulanabilmesi Irak’ta yaşayan halklar ve inançlar açısından temsil düzeyi anlamında ve Irak’ın demokratikleşmesi açısından önemli bir sonuçtur.

IRAK, 2014’TEKİ DAİŞ SALDIRILARI İLE BÜYÜK BİR ŞOK VE KRİZ YAŞADI

-Irak’ta 12 Mayıs’ta yapılan son seçimlerin diğer seçimlerden farkı neydi?

12 Mayıs’ta yapılan seçimlerin diğer seçimlerden farkı, Irak’ta yaşanan DAİŞ saldırıları ve sonrası seçimlerin yapılmasıdır. 2014 DAİŞ saldırıları ile Irak büyük bir şok ve kriz yaşadı. Bu saldırıların nedenlerinden biri, Ülkenin iyi yönetilememesiydi. Özellikle yapılan siyaset ve yürütülen politikalar mezhepsel çatışmaları körükleyen ve derinleştiren bir yaklaşımın sonucu gelişti. DAİŞ bundan beslenerek ortaya çıktı. Bu aynı zaman da Maliki döneminin sonu ve Abadi’ye iktidarın devir edilmesine yol açtı. DAİŞ ile mücadele dönemi Ebadi dönemine tekabül etti. Yapılan mücadele sonucunda Irak genelinde seçime gidildi.

Bu seçimin diğer seçimlerden belirgin farklarından biri de çok sayıda ittifak ve siyasi partinin birlikte seçime girmeleri oldu. Bu başlı başına bir yeniliktir. Toplam 25 parti ve 63 koalisyon seçimlere katıldı. Irak genelinde birinci olan Mukteda El Sadr, Komünistlerle ittifak geliştirdi. İran destekli Şii milis Hadi El Amiri ikinci, Haydar El İbadi üçüncü parti oldu.

SADR’IN BAŞARISI SIRADAN DEĞERLENDİRİLEMEZ

Muktede El Sadr bu seçimlere hazırlıklıydı ve bölgede özellikle Şii-Arap milliyetçiliğinin de desteği ile girdi. Bundan birkaç ay önce Sadr’ın Suudi Arabistan prensi ile görüşmesi vardı. Bu görüşme aynı zamanda ABD’nin oluşturduğu, Arap Birliğinin de desteğini ifade etmektedir. Sadr’ın başarısını sıradan değerlendirmek yanlıştır. Bunun Irak açısından bir konsept olduğunu görmek gerekir. Bu seçimlerde mücadele Şiiler, Sünniler arasında veya Şiiler, Sünniler ve Kürtler arasında bir mücadele olarak gelişmedi. Şiilerin kendi aralarında verdikleri bir mücadele sonucuna dönüştü.

Önemli görülmesi gereken bir durumda, yapılan seçimlere Batılı güçlerin ve bölge ülkelerinin gösterdiği ilgi düzeyi oldu. ABD, İngiltere başta olmak üzere, Suudi Arabistan ve İran’ın yoğun ilgisi vardı.

Seçim sonuçlarına çok fazla itiraz geliştirildi. Irak’ta ilk defa elektronik ortamda bir seçimin yapılması da başlı başına bir tartışma konusudur. Dikkat edilirse; Sünnilerin dışında, Şiiler ve Kürtler başta olmak üzere, herkes hakim oldukları alanlarda iyi sonuç elde ettiler. Bu seçimlerde sonuçları etkileyen en önemli hususlardan biri de seçimlere katılım oranı oldu. Irak genelinde seçimlere katılım oranı oldukça düşüktü, yüzde 45.2’dir. Bir önceki seçimlere göre katılım oranı oldukça düşüktür. Değerlendirilmesi gereken konulardan biri de bu olsa gerek. Irak’a müdaheleden sonra iktidara gelen hükümetlerin hiçbiri halkın beklenti ve taleplerine karşılık vermediler. Ülke sürekli savaş zemini oldu. 10 yıldır Irak’ta savaş var, her gün insanlar ölüyor. Gelen hükümetler ekonomik ve siyasi krizlere çözüm bulamadılar. Belki de seçime katılım oranının düşük olmasının önemli bir nedeni budur.

ARTIK BAŞUR’DA SADECE İKİ PARTİ ROL OYNAMAYACAK

Önemli görülmesi gereken diğer bir konu da, bu seçimlerde çok net olarak görüldü; artık Başur’da sadece iki parti rol oynamayacak. Bunun dışında seçimlere katılan partilerin sayısına ve özelliklerine bakılırsa bundan böyle KDP ve YNK dışında da başka aktörlerin mücadeleleri gelişecektir. Sadece bu seçimlere Başur’da toplam 8 parti ve siyasi hareket katılmıştır. Bu durum Irak ve Başur tarihinde ilktir. Bu Başur siyasetini önümüzdeki süreçte rekabet açısından etkileyecektir.

IRAK HÜKÜMETİ GEÇMİŞTEN BERİ KÜRTLERLE DİYALOGU SÜRDÜRDÜ

-Irak hükümeti geçmişten günümüze Başur Kürtlerine karşı nasıl bir yaklaşım içerisinde oldu?

Irak hükümeti geçmişten beri Kürtlerle diyalogu ve temasını sürdürdü. Kürdistan’ı işgal eden Türkiye, Suriye ve İran’dan sürekli farklı bir politika izledi. Ancak Kürtlerin anayasal hakları ve Kürtleri kendi coğrafyasında yaşayan bir halk olarak kabul etmesi, buna göre hak hukuk tanımasını geliştirmedi. Şu anda Başur’da elde edilen kazanımların hepsi büyük bedeller sonucu elde edildi. Başur tarihinde Halepçe katliamı ve yapılan enfaler hiçbir zaman unutulmadı. Yüzlerce köy yakıldı ve boşaltıldı, binlerce insan kaybedildi. Irak’a müdahale ile birlikte Başur’un fedare yapısı kabul edildi. Ancak Irak merkezi hükümeti bu adımı aşabilecek gelişmelere izin vermeye hazır değildir.

REFERANDUM KÜRTLERİN SİYASİ ETKİNLİĞİ VE ROLÜNÜ DÜŞÜRDÜ

DAİŞ saldırıları ile birlikte Başur’da muazzam imkanlar ortaya çıkmıştı. Ancak Kürt bölgesel hükümetinin süreci iyi yönetememesi kazanımları güvenceye alamadığı gibi, ‘tartışmalı’ denilen bölgelerdeki belirsizlik, 25 Eylül 2017 Refarandumu ile başta Kerkük olmak üzere elde edilen kazanımlar tekrardan el değiştirdi. Bu seçimler bugün itabarıyla değil 25 Eylül -16 Ekim Referandum sürecinin sonuçları itibariyle bölge hükümeti açısından kaybedilmiş bir seçimdir. Burada önemli olan geçmişe göre bir kaç milletvekilinin fazla ya da eksik çıkarılması değildir; Genel olarak siyasi etkinliğin ve rolün kaybedilmesidir. Bölge hükümeti yanlış ve zamanında atılmayan adımlar sonucu kendi rolünü oynamamıştır. Irak hükümetinin Başur’a ilişkin kabul ettiği ve benimsediği şudur: ‘tamam seni kabul ediyorum, hak ve hukukun da var, bu ancak bizim kabul ettiğimiz kadardır’ biçimindedir. ‘Yapacağınız her şey benim bilgim ve kontrolümde olacak’ diyor. Zaten referandum sonrası Süleymaniye, Hewler hava alanlarının uçuşa kapatılması, sınır ve gümrük kapılarının kapatılması bu anlamda uygulamaya konuldu.

DEMOKRASİ GELİŞİRSE YOLSUZLUK OLMAZ

-Irak’ta var olan kriz ve kaostan sadece dış güçler mi sorumlu? Irak hükümetinin ve Kürt bölgesel yönetimin rolü nedir?

Irak’ta yaşanan krizin birçok nedeni vardır. Ancak elbette krizde belirgin sorumluluk hükümete, dolayısıyla iktidara düşmektedir. İyi yönetilen hiçbir yerde kriz çıkmaz, çıksa da sonuçları bu kadar ağır olmaz. Irak’ın coğrafik konumu ve birçok halkın ve mezhebin iç içe yaşadığı bir ülke olması, yine yer altı zenginlik yataklarının bulunması, ister istemez Irak’ı karıştırmak isteyenlere belli bir zemin sunmaktadır. Dolayısıyla dışarıdan ve içeriden yoğun müdahale ve siyasi hesaplar söz konusudur. Bütün bu sorunların üstesinden gelmenin yegane yolu; Demokratik yapıyı ve demokrasiyi iyi işletmektir. Irak’ta uygulanması zor olan, ancak en acil olanı da budur. Irak anayasası temelinde Demokrasi işletilirse, Irak’ın kriz ve kaos yaşaması söz konusu bile olamaz. Demokrasi gelişirse yolsuzluk olmaz, adalet, hak, hukuk gelişir, bu da birçok sorunu ortadan kaldırır.

KAOS VE KRİZDE KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİNİN DE BELİRGİN ROLÜ VAR

Yaşanan kaos ve krizden Kürt bölgesel yönetiminin de büyük ve belirgin bir rolü vardır. Kürt bölgesi uzun süredir yönetimsizdir. Parlamento işlemiyor, hükümet işlevsel olamıyor. Adeta parlamentoya el konuldu. Demokrasinin asgari gereği olan parlamentonun işlemediği bir yerde sorunların kriz ve kaosun olmaması düşünülemez. Yönetimsiz olan bölgede yöneticiler ve iktidar gücünü elinde bulunduranlar sadece kendilerini örgütleyerek maddi kazanç sağlamışlar. Halka ve demokrasiye ciddi hiçbir hizmet sunmadılar. Buna yanlış politika ve zamanında atılmayan adımlarda eklenince (TC ile ilişkiler ve referandum gibi) kaosun yaşanılması kaçınılmaz oldu.

İŞGALCİLER BAŞUR’DAN ÇIKARILMALI

Irak’ta bu kriz ve kaosun yaşanmasının diğer önemli bir nedeni de yönetimin, ülkeyi sürekli dış müdahale ve tehditlere karşı açık bırakmalarıdır. Bu bazı yerlerde işgale kadar varmaktadır. Türkiye’nin şu anda Irak Sınırları ve Başur’daki üsleri buna örnektir. Benzer durumlara karşı hem merkezi hükümetin hem de Kürt bölgesel hükümetinin ciddi bir tavrı yoktur. İşgale onay veren bir izlenim bırakmaktadırlar. Bu da Irak’ta yaşayan halkları doğal olarak rahatsız etmektedir. İşgal edilmiş bir ülkede sorunların kısa sürede çözüm bulması için işgalcilerin çıkarılması gerekmektedir.

IRAK’I SEÇİMLERDEN SONRA NE BEKLİYOR?

-Sizce, Irak’ı bu son seçimlerden sonra ne bekliyor? Ciddi değişimler bekliyor musunuz?

Irak’ı bu seçimlerden sonra büyük olasılıkla geniş bir koaliyon bekliyor. Oluşacak yeni hükümetin diğer hükümet politikalarına ne kadar uyacağı veya nasıl bir yol izleneceği tartışma konusudur. Ancak birinci parti olan Sadr hareketinin Irak, özellikle de Necef Şiiliğinde önemli bir misyonu var. Kendisine bağlı 20 bini aşan bir silahlı milis gücünün olduğundan söz ediliyor. Bir önceki dönemde de Sadr yanlılarının yolsuzluğa karşı defalarca parlementoyu bastığını biliyoruz. Başta bölge ülkeleri İran ve Türkiye olmak üzere komşu ülkelerle olan ilişkiler de önemlidir. Ancak dış egemen ülkelerin yaklaşımlarına baktığımızda herkesin kendi cephesinde oluşacak hükümete ayar vermek istediklerini de görüyoruz. Özellikle ABD ve İran’ın temsilcilerinin, seçimlerden hemen sonra birçok siyasi parti ve çevre ile yana yana geldikleri biliniyor.

IRAK’I ZOR GÜNLER BEKLİYOR

Yeni oluşacak hükümetin yaşanan sorunların hepsine bir anda çözüm olması hayalci bir yaklaşım olur. Seçimlerde en zararlı çıkan kesimlerin başında Sünniler gelmektedir. Sünnilerin parlementoda yeterince temsil edilmemesi Irak açısından hangi tehlikelere vesile olur bunu görmek gerekiyor. Bu hemen herkesin kafasını karıştıran bir soru konumundadır. Kürtler için de yeni hükümet ve parlementoda nasıl temsil edilirler, eskisi gibi Cumhurbaşkanlığı kendilerine verilir mi veya hangi partiden verilir gibi sorunlar vardır.

Kısacası Irak’ı zor günler bekliyor, var olan sorunları aşmak için güçlü bir parlemento birliği ve oluşacak hükümette geniş bir koalisyon ancak sorunlarla başa çıkabilir. Mukteda El Sadr’ın, milletvekili adayı olmadığı için Başbakan olması zordur. Ancak kendisinin kurduğu itiffak çalışmalarında sadece hükümet kurma çalışmaları sürecinde değil parlemento çalışmalarında da önemli karar merci olarak rol oynayacaktır. Geniş koalisyonda tüm kesimlerin yer alması önemlidir. Hükümetin kurulabilmesi için 165 milletvekili şarttır. Mevcut durumda geniş çaplı bir koalisyonla ancak bu durum gerçekleşebilir. Bu yüzden hükümette, her kesimden temsilcinin yer alması beklenen bir durumdur. Yeni kurulacak hükümet, Irak geneline hakim olma çabasına girecektir. Ancak bu da beraberinde ciddi sorunlar yaratacak potansiyeldedir.

Bölgede yaşanan ve adına üçüncü dünya savaşı denilen bir durum var. Savaş halen Irak ve Suriye sahasında yürütülmektedir. Trump başa geldiğinden bu yana İran’ı hedef tahtasında göstermektedir. İran’a olası bir ABD müdahalesi durumu gelişirse, Irak sahasındaki savaşın ağırlaşması kriz ve kaosun daha da derinleşmesi kaçınılmaz olarak gelişecektir. Bu durumda hem Irak merkezi hükümeti hem de Kürt bölgesel hükümeti ciddi zorlanmalarla karşı karşıya kalır.

IRAK İÇİN ÖCALAN’IN DEMOKRATİK ORTADOĞU KONFEDERASYONU PROJESİ

-PKK’nin Irak için çözüm önerisi var mı?

PKK hareketi Ortadoğu’da yaşayan bütün halklar için mücadele etmekte ve bu halklarla birlikte demokrasi mücadelesini geliştirmek istemektedir. Irak Devleti de Ortadoğu’nun önemli bir devletidir. Irak’ın Federal yapısının korunmasından yanayız. Dikkat edilirse; Irak’a DAİŞ saldırıları olunca en aktif mücadele eden güç PKK oldu. Şengal başta olmak üzere, Kerkük ve Maxmur’da DAİŞ çetelerine karşı PKK başarılı ve amansız bir mücadele verdi. Bu mücadelede PKK, sadece Kürtleri değil, Irak’ta yaşayan bütün halkları ve inançları savundu. Özellikle Ezidilere yönelik saldırı ve katliamları PKK önledi. Irak anayasası özerkliğe ve özerk yapılara, azınlıklara kendini savunma hakkını tanıyor. Hareket olarak bizim projemiz bütün halkların, azınlık ve inanç sahibi grupların kendi özerk sistemlerini kurmaları ve kendilerine saldırlar olunca meşru temelde kendilerini savunabilmeleridir. Yani halkların özgürce demokratik bir şekilde yaşayabilmelerine imkan yaratmaktır. PKK bu mücadelede bunu yaparken, maddi çıkar elde etmek için mücadele etmedi. Bunu şimdi Ezidiler açıkça dilendiriyorlar. “PKK’liler sırt çantaları ile geldiler, aynı şekilde ayrıldılar. Bize sadece şehitlerini bıraktılar” dediler. Bunu anlamak çok önemlidir. Yani kişisel çıkar için gelmediler, halkı korumak için, insanlık için geldiler diyorlar. Genel olarak Ortadoğu ülkeleri ve Irak açısından Önder APO’nun ön gördüğü Demokratik Ortadoğu Konfederasyonu projesi kapsamında bir oluşumun sağlanması, bölge ülkeleri açısından vazgeçilmez bir hedeftir. Bu gelişirse bölge ülkeleri istikrara, huzura kavuşur. Bunun dışındaki siyasetlerin hepsi denenmiş ancak sonuç kaos ve kriz olmuştur.