Tüneldeki aydınlık coğrafya; Botan

Botan halkı, 24 Haziran günü Şırnak ve ilçelerinde taş üstünde taş bırakmayan, çocuklarımızı bodrumlarda yakarak her anını faşizmin coşkulu seyrine dönüştüren AKP/Erdoğan iktidarından hesap sormak için gün sayıyor.

Mecliste çoğunluğu elinde bulunduran, yargıyı ve bürokrasiyi kendi siyasal emellerine göre dizayn eden, asker ve polisi bir ölüm makinası olarak kullanan, özel savaş ve algı inşa aracı olarak kullandığı ana akım medyanın pespayeliğinden güç alan Erdoğan’ı her seferin de “tam kazandım” derken Kürt siyasal hareketi oyununu bozuyor. Erdoğan, büyük bir agresiflikle kartları yeniden kurmak zorunda kalıyor. Bunu ırkçı ve dinci bir retoriğe yaslanarak yaparken tüm ahlaki değerleri ayaklar altına almaktan, bazen de savaş ve insanlık suçlarının talimatını vermekten geri kalmıyor.

Hamasi nutukları çıldırasıya alkışlayan faşizmin kitle ruhunun şişirdiği rüzgar ile yelken açan AKP/Erdoğan iktidarı, Ortadoğu karanlığında yeni bir Rönesans hareketine öncülük eden Kürt halkının kendisine biat etmediğini gördükçe öfkeleniyor, kontrolünü kaybediyor ve saldırıyor.

Kendisini ülkenin kadir-i mutlak-ı olarak gören Erdoğan, iktidarını sağlamlaştırmak ve müesses nizamın tam desteğini almak için tıpkı Dersim, Zilan ve Ağrı’da olduğu gibi Cumhuriyetin bütün dönemlerinde kutsal vazife olarak görülen Kürde had bildirme yoluna tevessül etti. Zilan Deresini kana bulayarak Kürtleri bitireceğini düşünen İsmet İnönü’nün, “Bu ülkede sadece Türk ulusu etnik ve ırksal haklar talep etme hakkına sahiptir. Başka hiç kimsenin böyle bir hakkı yoktur” sözleri Türkiye Cumhuriyeti’nin her daim amentüsü olmuştur. AKP/Erdoğan, her ne kadar zaman zaman İnönü’ye çatsa da aynı zihniyetin ardılıdır ve bu amentüyü her daim baş ucunda tutmuştur. Her ikisi de İttihat ve Terakki zihniyetinin sadece farklı tonlarıdır.

Kürdistan’da son 3 yılda AKP eli ile toplumsal bir zelzele gerçekleştirildi; Devletin bütün savaş aygıtlarıyla tam teçhizatlı bir şekilde Kürdistan’ın özellikle dinamik ve ana damarı olarak kabul edilen kentlerine büyük bir zulüm harekatı başlatıldı. Türkiye ulus devletinin 95 yıllık tarihi boyunca ilk kez kent merkezleri, tank-top gibi ağır savaş araçlarıyla yakılıp yıkıldı, kimi yerleşimler haritadan silindi.

Cizre’de kimlik ve durum bilgileri henüz hepsi yaşıyor iken devlet ve kamuoyu ile paylaşılan 143 insan, 3 ayrı adreste toplu halde yakılarak devletin savaş ve insanlık suçları siciline yeni suçlar eklendi.  

HDP’nin hazırladığı Şırnak Raporu devletin Kürdistan kentlerinde acımasızca yapmış olduğu yıkım ve katliamın tablosunu gözler önüne sermektedir. Rapora göre, 16 Ağustos 2015 tarihinden itibaren toplam 11 il ve en az 49 ilçede resmi olarak tespit edilebilen, en az 289 sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Diyarbakır’da 159, Mardin’de 48, Hakkari’de 23, Şırnak’ta 13, Bitlis’te 14, Muş’ta 7, Bingöl’de 7, Dersim’de 6, Batman’da 6, Elazığ’da 2 ve Siirt’te 4 kez ilan edilen sokağa çıkma yasaklarında en az 1 milyon 809 bin kişinin özgürlük ve güvenlik hakkı, özel ve aile hayatına saygı hakkı, toplanma özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, din özgürlüğü, bilgi alma ve verme özgürlüğü, mülkiyetin korunması hakkı, eğitim hakkı, işkence ve insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele yasağı ve en önemlisi de yaşam  ve vücut bütünlüğü hakkı dünyanın gözü önünde ayaklar altına alındı. Kürdistan’ın il ve ilçelerindeki ablukalarda 861 kişi hayatını kaybetti.

Ancak, ablukaların can kaybı ve kent yıkımları açısından en sarsıcısı Botan’da yaşandı. Şırnak, Cizre, Silopi ve İdil’de aylarca süren ablukalarda aralarında öz yönetim direnişçilerinin de olduğu çoğunluğu sivillerden oluşan 400’ü aşkın kişi hayatını kaybetti. Sadece Şırnak kent merkezinde 12 mahalleden 8’i tamamıyla yerle bir edildi.

BOTAN’IN DİRENİŞ AMENTÜSÜ…

Bütün bu yıkımın ve bodrumlarda insanların diri diri yakılarak vahşice katledilmelerinin, Taybet Ana’nın ölmüş bedenin 7 gün boyunca alınmasına izin verilmemesinin, Hacı Birlik’in cenazesinin Şırnak kent merkezinde zırhlı araç ile küfürler eşliğinde gezdirilmesinin tek bir amacı vardı. Dizleri üstüne çökmüş, teslim olmuş bir Botan’ı Kürdistan’ın dört bir tarafına ibret-i alemlik olarak göstermekti. Çünkü, Botan umudunu yitirirse Kürdistan umudunu yitirmiş olacaktı. Özgürlük iddiasından vazgeçmiş bir Botan sinmiş bir Kürdistan anlamına gelecekti. Mehmet Tunç, bunun içindir ki “Teslim olmayacağız. Bundan herkesin haberi olsun. Beyaz bayraklar ile dışarı çıkmayacağız…Biz diz çökmeyeceğiz. Nasıl ki ilk günkü gibi Hayrilere, Kemallere ve Mazlumlara söz vermişsek, onlar nasıl ki Esat Oktay gibi kişiliklere diz çökmemişse biz de AKP faşizmine Cizre halkı olarak diz çökmeyeceğiz” sözlerini o gür davudi sesiyle hepimize ulaştırdı. Çünkü, devletin Botan şahsında Kürdistan’ı teslim almak istediğini gördü. Devletin o tekçi amentüsüne karşı Botan da Mehmet Tunçların, Asya Yüksellerin direniş amentüsüne her daim sadık kalarak baş eğmedi.

Halk iradesinin formel dahi olsa ortaya çıktığı, farklı siyasal kesimlerin birbirlerine güçlerini gösterdiği, hesaplaştığı ve yönetimde bulunmayı arzuladığı bütün seçimlerin az ya da çok bir önemi bulunmaktadır. Ancak, bazı seçimler tarihe kayıt düşecek ve sonraki nesillerin de gündeminde yer tutacak bir ehemmiyete sahiptir. 24 Haziran Genel seçimlerini de bu kapsamda ele almak mübalağa olmasa gerek. O gün AKP iktidarı ve Erdoğan ile yapılacak hesaplaşmayı büyük bir sabırsızlık ile bekleyenlerin başında Kürtler gelmektedir.

Bu hesaplaşma istencinin doruğa çıktığı yerlerin başını ise hiç kuşkusuz en güzel, en yiğit, en değerli çocukları vahşice katledilen Botan halkı çekmektedir.

Seçim çalışmalarının en coşkulu ve büyük katılımlar ile gerçekleşmesinin altında yatan neden de budur. Botan, o güzel, aydınlık yüzlü evlatlarının düşlerine, sözlerine ahde vefa ile bağlıdır. Botan, mağdur değil mağrur bir coğrafyadır. Botan, mağduriyetin kollarına abanıp tükenmişliği yaşayan değil her zaman siyasal bir özne olmanın, yeni bir yol yaratmanın peşinde oldu. Korkunun ve savaşın heyulasının kol gezdiği demlerde dahi tüneldeki aydınlık olmayı başardı. Botan’ın yurtseverliği tarihseldir, köklüdür, hiçbir zaman konjonktürel olmadı. Vesselam! Botan’ın direniş ruhunu baltalamak isteyenler yine gaflete düştü.

Botan halkı, 24 Haziran günü Şırnak ve ilçelerinde taş üstünde taş bırakmayan, çocuklarımızı bodrumlarda yakarak her anını faşizmin coşkulu seyrine dönüştüren AKP/Erdoğan iktidarından hesap sormak için gün sayıyor.

Botan’ın yenilmez zafer ruhuna bin selam olsun…..