Dilok: Komplo, yüzyılı hesaplanmış saldırıdır

PKK Merkez Komite Üyesi Dilzar Dilok, uluslararası komplonun, Ortadoğu ve dünyanın yüzyılı hesaplanarak kurgulanmış bir saldırı olduğunu söyledi.

PKK Merkez Komite Üyesi Dilzar Dilok, uluslararası komplonun, soykırım siyasetinin hukuk kılıfı altında sürdürülmesini, halkların birbirine kırdırılarak kapitalist modernitenin sürdürebilirliğinin sağlanmasını hedefleyen bir ulus devlet icadı olduğunu belirtti. 

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 15 Şubat 1999’da uluslararası komplo temelinde kapitalist modernite güçlerinin kapsamlı saldırılar silsilesiyle CIA tarafından Kenya’nın başkenti Nairobi’de esir alınarak, soykırımcı-faşist  Türkiye Cumhuriyeti(TC) devletine teslim edildi. O günden beri Kürtler ve dostları tarafından 15 Şubat ‘kara gün’ olarak kabul ediliyor. Uluslararası komplonun 25. yılı yaklaşırken PKK Merkez Komite Üyesi Dilzar Dilok, ANF’nin sorularını yanıtladı.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 15 Şubat 1999’da gerçekleştirilen uluslararası komplodan sonra İmralı’da uluslararası özel bir sistemle hapsedildi. Bu sistem daha sonra İmralı mutlak tecrit işkencesi olarak adlandırıldı. Günümüz itibarıyla da haber alınamamakta ve mutlak tecrit işkencesi devam ettiriliyor. Uluslararası komplo ile bağlantılı olarak İmralı ağırlaştırılmış tecridi nasıl değerlendirmek gerekiyor?

2023 yılının Şubat ayına girerken başta Mardin’de Önder Apo üzerindeki tecridin kaldırılması için bedenini ateşe veren değerli arkadaşımız, yurtsever, özgürlük aşığı Bûbo (Veysi) Taş başta olmak üzere Xalit Oral, Aynur Artan ve Selamet Menteş şahsında tüm ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ şehitlerini saygıyla anıyorum. Veysi Taş, 65 yaşında bir yurtseverdi. Her yurtsever Apocu Kürt gibi zindan gördü, acı ve işkence çekti. Faşist soykırımcı Türk rejiminin her türlü saldırısına maruz kaldı. Herşeye rağmen direnerek Önder Apo öğretisiyle yarattığı özgür ruhunu korumayı başardı. Soykırımcı faşist düşmanın saldırıları altında toplum büyük bir kırıma uğradığı bu dönemde, yaptığı eylemle bir halk kahramanı olduğunu gösterdi. Bunda genç yaştan itibaren anı anına tanıdığı özgürlük mücadelesiyle yaşaması başat rol oynadı. Ferhat Kurtayların eylemini, ruhunun derinliklerinde ve bedeninin her hücresinde duyumsadı. Şehit düşen her bir Kürt gencinin direnişinde kendi benliğini gördü. Şehitleri, direnenleri anı anına yaşadı, duyumsadı. Anlamı ve hissi kendi kişiliğinde derinleştirerek Önderlik gerçeğinden tek bir an dahi kopmamanın onurlu duruşunu tüm yaşamı boyunca sergiledi.

Halk kahramanı Bûbo, 12 Ocak’ta gerçekleştirdiği eylemle bedenini ateşe vererek kendini soğuk kış gününde bir ateş topuna dönüştürdü ve şehadete ulaştı. 2023 yılının Kürt halkı açısından nasıl bir yıl olacağını, dost düşman herkese gösterdi. Eyleminden hemen önce yaptığı konuşmada, söylediği her cümlenin yüksek bilinci, derin hissiyatı ve şehitler kervanına katılma onurunun yarattığı güzelliği, sadeliği, saygınlığı, özgür insanın derin duyumsayışını tüm halkımız gördü. Eyleminin verdiği heyecan, her kelimesine, cümlesine yansımaktaydı. Güçlüydü, direngen olduğu belliydi. Kararlıydı ve kararını sade bir kesinlikle ortaya koyuyordu. Ailesine “ağlamayın” derken bu eylemin ağlanmaması gereken, kutsanması gereken bir keskin mücadelenin son aşamasına girişinin başlangıcı olacağını müjdeler gibiydi. Bu eylem karşısında tekrar saygıyla eğiliyorum. Anısına layık olma mücadelesini yükseltmekten, şehitlerimizin emirlerini yerine getirmek için tüm gücümüzle mücadele etmekten başka seçenek olmadığını tekrar belirtmek istiyorum. Veysi Taş hevalın bize talimatı Önderliğin 24 yıldır tutulduğu İmralı işkence sistemini yıkmak, Önderlik’le birlikte özgür yaşamaktır.

KAPİTALİST MODERNİTEYE DİRENENLERE İŞKENCEDİR

Önder Apo, 15 Şubat 1999’da NATO’nun Gladio operasyonuyla kaçırılarak götürüldüğü İmralı adasında 24 yıldır esir tutuluyor. 25. yılına giren İmralı ağırlaştırılmış mutlak tecrit sistemi, Önder Apo şahsında kapitalist modernitenin demokratik moderniteye, özgürlük arayışçılarına, kadınlara, gençlere ve dünyanın her yerinde kapitalist moderniteye karşı direnen tüm halklara uygulanan bir işkencedir.

İMRALI ÖZEL BİR LABORATUVARDIR

İmralı sistemi, Kürtler üzerindeki soykırımın yönetildiği ve yürütüldüğü bir sistemdir. İmralı adası, nem oranı itibarıyla insan ve toplum yaşamına elverişli olmayan, insan bedenini-fiziğini-solunum sistemini derinden etkileyen, yıpratan bir mekandır. Kendisi doğal tecrit konumundadır. Ada, bin yıl öncesinde dahi tehlikeli görülen mahkumların sürgün-ölüm yeri olarak kullanılan bir Bizans mahpushanesiydi. İmralı’da uygulanan sistem, TC’nin, devlet hukukunun da çok ötesinde özel bir uygulamadır. İmralı, ayrı bir rejimin yasalarıyla yönetilmektedir. İmralı’da hukuk, rehineliğe uydurulmuş kılıftır. Çünkü hiçbir hukuk kuralının geçerliliği yoktur. Hukukun en fazla yok sayıldığı ve hukuk adı altında hukuksuzluğun sistematik hale getirildiği bir özel laboratuvardır. Hiçbir yasa maddeciğinin bu adada geçerliliği yoktur, hiçbir hak iddiası ve hakikat karşılık bulmamaktadır. İmralı’da adı konulmamış ve zamana yayılmış bir idam sistemi vardır.

TOPLUMSALLIĞI YOK ETMEYİ HEDEFLEMİŞ

Tarihte de ada hapishanelerinde özel esirler tutulmaktaydı. Mutlak düzeyde toplumdan koparılmasına karar verilen, sistem çatışmalarından doğan farklılıklar ve iradesi kırılmak istenen kişiler, eski zamanlarda da ada hapishanelerine konulmaktaydı. Adalar, anakaralardan koparılmış küçük parçalardır, doğal tecrit konumundadır, doğalında adada rehin tutulan kişiye verilmek istenen duygu, bütünden kopmuşluk hissidir. İmralı’da da Önder Apo’ya uygulanan sistem, bu doğal tecrit içinde derinleştirilmiş ve ağırlaştırılmış bir tecrittir. Milyonların iradesi olan, yüz binlere hitap eden, on binleri eğiten ve onlarla tek tek diyalog geliştiren bir toplumsal öndere yönelik saldırının tecrit boyutu, zihniyette ulaşılan toplumsallığı yok etmeyi hedeflemiştir. Bugün her Kürt’ün kendisini İmralı’da hissetmesi, bir yandan Önderliksiz yaşam olmayacağı kararlılığındandır. Bir yandan da faşist Türk devletinin Önderlik şahsında her Kürt’ü, her Apocuyu zindana koymayı amaçlamasındandır.

TC’NIN MAYASINDA KÜRT DÜŞMANLIĞI VAR

İmralı’da düşmanlık yasaları vardır, hukuk yoktur. TC, Kürtlere karşı söylemi ne olursa olsun, özde düşmanlıktan başka bir yaklaşım göstermemektedir. Bu konu güncel bir sorun olmanın ötesindedir. TC’deki Kürt toplumsal varlığı sorunu tarihseldir. Türklerin, Mezopotamya’ya geldikleri 11. yüzyılda başlasa da soykırım siyasetinin geliştirilmesi ve sorunsallık düzeyinde ortaya çıkışı son 200 yılı kapsayan yakın tarih anlamında daha fazla geçerlidir. Son olarak da TC’nin kuruluşundan itibaren mayasında Kürt düşmanlığı vardır.

TC, mayalanırken dışlanan İslami kesimler, 12 Eylül ile birlikte iktidara yürürken ve 2000’lerle birlikte bu iktidar kurumlaşmaya başlarken bu maya kısmi değişikliğe uğramıştır. TC’deki kurumsal değişim, bugün eğitim, sağlık ve savunma kurumlarının durumunu açıklar. Kuşkusuz bu kurumlar, AKP öncesi de faşistti, soykırıma hizmet ediyordu. Ancak bugün gelinen nokta kendi içinde tümden AKP iktidarının kuklası olmuş, mafyatik AKP-MHP rejiminin basit tüketim araçlarına dönüşmüşlerdir. TC’deki tüm kısmi kurumsal değişmelere rağmen değişmeyen yan, Kürt düşmanlığıdır. Kürt’ün statüsüzlüğünün emniyet sibobu olarak, Ortadoğu’da Kürt orjinli demokratik modernite gelişmesinin önlenmesinin temel barajı olarak inşa edilen TC, bu soykırımcı özelliğini korumak şartıyla bir kurumsal değişime sokulmuştur. İslami kesimler de 60 yıllık inkar edilmişlik dönemini, bu yılların acısını çıkarırcasına tersyüz etmiş, yozlaştırmış, çürüterek kendi akli inşasını yükseltmiştir. Nasıl ki TC kurulurken o döneme kadar ki tüm birikim, hafıza yok edilmeye çalışılmış, birçok toplumsal değer imha edilmiş, ülke aydınları ya katledilmiş, ya devlet içileştirilmiş ya da ülke dışına kaçmışsa bugün de aynısı yaşanmaktadır. Çöküşe en yakın dönem, AKP’nin kendi sisteminin sınırlarına geldiği dönemdir.

YEŞİL-KARA FAŞİZMİN KURUMLAŞMASI

AKP kılavuzluğunda yapılan bu kurumsal yenilenme, MHP ile birleşerek, yeşil-kara faşizm olarak varlığını kurumlaştırmıştır. Kürt düşmanlığında en fazla “kardeş” sözünü, “barış” sözünü kullanan AKP olmuştur. Teoriye göre, İslami kesimlerin kul korkusu yoktur. Allah korkusunu da iktidar hırsı bastırdığından pervasız şekilde Kürt düşmanlığında derinleşme yaratmışlardır. Tabii bu düşmanlık ve pervasızlık, yeri geldiğinde kendi içlerindeki kimi hesaplaşmalara da yansımakta, dönem dönem kimileri öne çıkarılırken kimileri de yok edilmektedir. Kuşkusuz Kürt düşmanlığı kendi başına bir olgu değildir. Bir toplumda, başka bir topluma karşı düşmanlık yaratmak istiyorsanız kendi halkınızın hafızasında, varlığında ve özgürlüğünde de birçok şeyi yok etmeyi göze almanız gerekir. Ki AKP, Kürt düşmanlığını geliştirmeyi, Türkiye’de yaşayan halkların tamamına yönelik düşmanlığı derinden geliştirerek yürütmüştür.

İMRALI, YENİ KURGULANAN REJİMİN MAKETİDİR

Kürt düşmanlığının boyutları ve bunu uygulama şekilleri çoktur. Temel kavramı ise soykırımdır. Soykırım, kilit kavramdır. Bugün Kürt düşmanlığının en temel stratejisi, Önderlik üzerindeki komplonun İmralı işkence rejimiyle sürdürülmesidir. İmralı sistemi, devletin içindeki bir adada uygulanan lokal bir durum değildir. Geneldeki sistemin adaya uygulanması durumu yoktur. Tam tersine sistem, adada belirlenip uygulanmakta ve tüm ülkeye de buradan çıkan sonuçlarla yaklaşılmaktadır. İmralı, yeni kurgulanan TC’nin bir maketi olarak işlev görmektedir. AKP-MHP faşizmi, farklı adlarla yürüttüğü operasyonlarına nihayetinde gerçek niyetini belli eden adı koymuştur. AKP-MHP’nin Kürt politikası pençe-kılıçtır. Pençe, soykırımı ve tecridi ifade ediyor. Kılıç ise direkt olarak katliam yoluyla soykırımı anlatmaktadır. Bu operasyonun en temelde uygulandığı alan İmralı’dır. Kapitalist modernite, İmralı’yı yeni kurgulanan sisteminin ilk örneği olarak kullanmaktadır. Önder Apo’nun uluslararası komployla kaçırılarak İmralı’daki ada hapishanesine götürülmesi de salt bir kaçırma olayı değildir, yüzyılı hesaplanmış bir saldırı örneğidir. Ortadoğu ve dünyanın bir yüzyılı hesaplanarak kurgulanmış bir saldırıdır, insanlık düşmanlığıdır. Soykırım siyasetinin hukuk kılıfı altında sürdürülmesini, halkların birbirine kırdırılarak kapitalist modernitenin sürdürebilirliğinin sağlanmasını hedefleyen bir ulus devlet icadıdır.

TÜRKİYE’NİN DEMOKRATİKLEŞTİRİLMEMESİNİ ESAS ALIYOR

İmralı sistemi, böyle bir rejimin temel politikalarının belirlendiği bir sistemdir. Türkiye denetiminde görülmektedir, ancak Türkiye’deki tüm tutuklulara uygulanan yasaların dışında bir rejimle yönetilmektedir. Önderlik şahsında yargılanan Kürt halkıdır, aynı zamanda evrensel tarih, evrensel insanlıktır. İmralı sistemi, ulus devlet tanrısının, Önder Apo şahsında demokratik ulus öğretisinden intikam alma biçimidir. Uygarlığın tanrısal düzeni olan ulus devletin, en katı putlaşma dönemini yaşadığının göstergesi, İmralı sistemidir. İmralı rejimi, Türkiye’nin demokratikleştirilmemesi konsepti üzerine kuruludur. Bunları belirtirken, İmralı, imha ve tecrit sisteminden Türkiye’nin hiç sorumlu olmadığını belirtmiyoruz. Kuşkusuz, bugün bu sistemin sürdürücüsü olarak TC baş sorumlulardan biridir. Ancak bu sistemin kurgulayıcısı TC değil, Amerika-İsrail ve İngiltere ile AB üyesi devletlerdir.

DOĞRU ÖZELEŞTİRİ MÜCADELEYİ YÜKSELTMEKTİR

İmralı sistemi gibi bir sistemin baskısı altında Önderliğimizin esaretinin 25. yılına giriyoruz. Bu vesileyle komployu gerçekleştirenleri lanetliyorum, komploda sahte dostluk temelinde rol oynayanları kınıyorum. Komploda rol oynayan tüm kesimlerin rolü bağlamında bunun cezasını çekeceğine inancımı, mücadele kararlılığımızla bağlantılı olarak görüyor ve bir kez daha belirtiyorum. Ayrıca komploda yetersiz yoldaşlığıyla rol oynayarak esaret sürecinin bu yıl sürmesini aşamamanın, yetersiz mücadele yürütmenin özeleştirisini veriyorum. Kuşkusuz doğru özeleştiri, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlama mücadelesinin yükseltilmesi ve sonuç almasıdır. Bundan dolayı da 2023 yılında mutlaka sonuç alma kararlılığında olduğumuzu belirtiyorum.

Komplonun gerçekleştirildiği 24 yıl önce nasıl bir durum-atmosfer vardı, o süreci anlatır mısınız? 

Önder Apo’nun, İmralı’ya götürülmesi bir tutuklama ya da normal gidiş değildir. Bir kişinin tutuklanabilmesi için belirli bir mekandaki varlığının resmi olarak kabullenilmesi ön koşulu vardır. Varlığı bilinen, kabul edilen kişinin, atfedilen suça istinaden tutuklanması, resmi olarak kabul edildiği ülkeden resmi kayıtlarda vatandaşı olduğu ülkeye teslim edilmesi, uluslararası hukuk gereğidir. Komplo sürecinde, hiçbir ülkede Önder Apo’nun varlığının kabullenilmemesi ve varlığının resmileşmemesi için uluslararası sistem devreye girmiştir. Gittiği hiçbir ülkede resmi olarak kabul edilmemiş, kabul etme eğilimi gösteren ülkeler tehdit ve şantajla, ekonomik yaptırımlarla caydırılmıştır.

9 EKİM-15 ŞUBAT ARASI BÜYÜK BİR ÇIĞLIKTIR

Önder Apo, 9 Ekim 1998’de Suriye’den çıkış yapmıştır. Bu tarihten 15 Şubat 1999 tarihine kadar ki süre, Önderliğin gittiği Avrupa ülkelerinde iltica başvurusu yaptığı, diplomatik görüşmeler yaptığı, halkla, aydınlarla ve siyasetçilerle tartışmalar yürüttüğü ve toplamda Kürt sorununu her yöntemle dünyaya anlattığı bir süredir. Büyük bir çığlıktır. Ancak bu dönemin sonunda Önderlik kaçırılarak 15 Şubat 1999 günü TC’ye götürülmüştür.

Bu kaçırılmada temel etken, Yunan yetkililerinin verdikleri sözler, davetlerin arkasında planladıkları dostluğa ihanet vardır. Davet etmiş ve misafirini Amerika-İsrail tarafından düzenlenen esarete giden yola teslim etmişlerdir. Önderliğin Yunanistan sınırlarına girmesini Atina İstinaf Mahkemesi suç görmemiştir, iltica hakkının varlığını kabul etmişlerdir, ki resmi kayıtlarda Önder Apo, hala Yunanistan devleti sınırlarında görülmektedir. İmralı sistemi, Önderliğin, dünya egemenlik yasalarını oluşturanlarca kaçırılıp, yasa dışı yollarla götürüldüğü yasa dışı bir rejimdir. İmralı kendi başına bir rejimdir. Hiçbir hukukun ulaşamadığı merkezi bir uygarlık inşasıdır.

Uluslararası komplo, yeterli düzeyde incelendiğinde dünya hegemonik sistemin tüm oluşumunu, varlığını ortaya koyacak niteliktedir. Önder Apo, İmralı’ya götürüldüğünde Avrupa Konseyi’ne bağlı İşkenceyi Önleme Komitesi’nin (CPT) başkanlık düzeyinde bir temsilcisinin karşıladığını belirtir. Ne yazık ki, İsa’yı çarmıha gerdirip ardından kutsamalarına benzer bir şekilde, Avrupa sahteciliği hem Önderliği komployla TC’ye teslim etmiş hem de işkenceyi önleme adına yetkilendirilmiş kurum temsilcilerini adaya göndermiştir.

PKK/ÖNDERLİK KARŞITI KONSENSÜS

Tarihsel arka planında, İsrail ile Türkiye’nin 1950’lerden itibaren geliştirdikleri ilişki ve gizli anlaşmalar yatmaktadır. 1996 yılında anti terör adı verilen anlaşmalarla Amerika, İsrail ve T.C. arasında PKK karşıtı bir ittifak oluşturulmuş, bu söylemin gerisinde bölge halklarına yönelik her türlü saldırının meşrulaştırılmasının zemini hazırlanmıştır. Kuşkusuz Amerika’nın yaptığı siyasi baskılar, TC’nin Suriye devletine yönelik askeri baskıları da sürecin gelişmesinin temel etkileridir. Yine önemli bir faktör de Kürt iş birlikçiliğinin oynadığı roldür. 1992 yılında oluşturulan Kürt Federe Yönetimi’nin, TC ile ilişkisi PKK karşıtlığı temelindeydi ve zamanı geldiğinde ihanet için rolünü oynamayı hedefliyordu. Tüm bunlar Ortadoğu’da Önderlik karşıtı, PKK karşıtı bir konsensüs oluşturulduğunu gösteriyordu.

ÖNDERLİK, DUYGU VE İSTEMLERİNDEN FERAGAT ETTİ

Tarihi ve ânı, zamanın ruhunu en zirvede yakalayarak okuyan Önder Apo, bu gelişmeleri takip ediyor ve yorumluyordu. Çokça söylediği “Dağlara çıkmak 40 yıllık hasretimdi” sözü her PKK militanının içinde bir burukluk yaratır. Hem özeleştirinin önemini ve anlamını hatırlatır, -ki dağlarda olmak, yapılanlar ve yapılamayanlar bilançosunu ortaya koyarak kendini tarih karşısında sorgulamayı getirir- hem de Önderlik’le aynı özlemde buluşmanın derin ruhsal bütünlüğünü yaşatır. Önderlik, eğitim verdiği yoldaşları ülkeye uğurlarken her birine bakışı, konuşması, sarılması ve söyledikleri bu özlemi, bu amacı ortaya koyar nitelikte ve derinliktedir. Tüm bunlarla birlikte dağlara çıkmanın getireceği durumları da göz önünde bulundurur. Öncelik’le bulunulacak alanın mutlak saldırı altında olacağı ve alan çalışmalarının etkileneceği bir etkendir. İkincisi de eğitim çalışmalarının daha öncelikli ve gerekli olduğudur. Aslında özce belirtmek gerekirse Önderlik, kendi duygularından ve istemlerinden feragat etmiştir. Suriye’de bulunmaktan dolayı gelişen siyasi durumlar, Suriye devletinin durumu ve stratejik olmayan yaklaşımı, gücünün ancak buna yetmesi, İsrail saldırı tehditleri de dağlara çıkma seçeneği pratikleşemese de Suriye’den çıkmayı dayatmaktadır. Böyle bir dönemde seçenekler değerlendirildiğinde tarihi, kültürü ve halkıyla dostluk ilişkisi geliştirme olanağı görülen Yunan ülkesi dikkat çekmektedir.

YUNANİSTAN PLAN KURUCU DEĞİLDİR

Bu dönemde Önderlik, bazı Yunan devlet yetkililerinin resmi daveti üzerine Yunanistan’a gider. Yunanistan plan kurucu değildir, tek sorumlu, en fazla sorumlu değildir ancak uluslararası komplonun en kirli, yalancı ve iki yüzlü rolü Yunanistan devleti tarafından üstlenilmiştir. Kuşkusuz uluslararası komplonun plan kurucuları İsrail, Avrupa Birliği ve Amerika başta olmak üzere hegemonik devletlerdir. Önder Apo, Yunanistan, Suriye ve Türkiye gibi ülkelerin rolünü bürokratik işler olarak tanımlar. Bu ülkelerin sorumluluğu ikinci dereceden olup uygulayıcı olmaktan öteye gitmezler. Aslında TC’nin rolü, uygulayıcıdan da öte gardiyanlıkla sınırlıdır. Atina-Roma-Moskova’da geçen üç aylık süre sonrası içine girilen süreç, 2 Şubat 1999 tarihinde Önderliğimiz, Yunanistan’dan bir uçakla Kenya-Nairobi’ye getirilmiş, 15 Şubat 1999 günü, Yunan yetkililerin baskısı sonucu Yunanistan Konsolosluğundan çıkarılmış, havalanında kaçırılarak TC’ye götürülmüştür.

İMRALI, BİR TOPLUMSAL ÖLDÜRME MERKEZİDİR

Önder Apo, sıkça İmralı zindanının, Kürt olgusu ve sorununu anlamak, çözüm olanaklarını kurgulamak açısından tam bir hakikat savaşı merkezine dönüştüğünü belirtir. Bunun kaynağında mekanın küçüklüğüne, darlığına, temas halinde olunan insanların sayısının yok denecek kadar az olmasından ziyade İmralı’da Kürt düşmanlığının zirvede yaşanması vardır. İmralı sistemi, Kürt soykırımının anı anına kurgulandığı ve inşa edildiği, bu temelde politikaların üretildiği ve sonuç alıcılık düzeyine göre gözden geçirilerek yenilendiği bir yerdir. İmralı salt bir ölme-öldürme yeri değildir. Kişiye uygulananlar yoluyla bir toplum kırım, toplumsal öldürülme merkezidir. Önder Apo, bu durumu, “Burada ölme yoktur, öldürülme vardır” şeklinde ifade etmiştir. Çünkü her şey ve her an politiktir, soykırım çemberi içindedir.

SOYKIRIM SİSTEMİNİN SON HALKASIDIR

İmralı zindanı, Kurdistan üzerindeki soykırım sisteminin sürdürülmesinin son halkasıdır. Önderliğimize yönelik geliştirilen uluslararası komplo, Kurdistan tarihindeki en büyük soykırım saldırısı olarak tarihe geçmiştir. Önder Apo, çocukluktan itibaren özgürlük sorunuyla yüzleşmiştir. Bu uğraş içinde giderek Kürt özgürlüğü, Kürt toplumsallığı konusu şekillenmeye başlamıştır. 19. yüzyılın ilk çeyreğinde Ortadoğu’da, Kürtlerin statüsüzlüğü uluslararası hegemonyayla sabitlenerek, ulus devletlerin denetimine verilmiştir. Kürtler, yarım yüzyıl boyunca soykırım saldırıları altında katliamlarla yok edilmekle birlikte, asimile edilerek Türk varlığının hammaddesi haline getirilmiştir. Türklük inşasının Anadolu ve Mezopotamya’da tüm halklara uygulanan soykırımla gerçekleştiği, TC tarihinin bir rutini olmuştur. Önderliksel çıkışın gerçekleştiği 70’li yıllara kadar geçen 50 yıllık süreçte Kürtler büyük kaybetmişlerdir. Kaybedilen birkaç kuşak şahsında Kürtlük değerleri, toplumsallığı ve Kürt ruhu olmuştur. Önder Apo’nun en başta itirazı bunadır. ‘Kurdistan sömürgedir’ tespiti, Türk sömürgeci soykırımcı rejimi kadar, soykırımcı TC kurgulamasıyla Ortadoğu toplumlarını ulus devletlerin elinde bir hammaddeye dönüştüren uluslararası hegemonyaya darbe vurmuştur. Sonuç olarak, Önder Apo, aynı yüzyılın son çeyreğini Kürt’ün statüsüzlüğünü, insanlıktan çıkmışlığını, soykırım altında kendisi olmaktan her an uzaklaşan ucubeliğini ortaya koyarak hegemonyanın Kürt’e yazdığı kaderi parçalamıştır. Uluslararası komplo ile tanrıların gazabı misalı Önderlik üzerine yağdırılan İmralı İşkence sistemi, işte bu özgürlük eylemine verilen tepkinin adıdır.

Uluslararası komplonun amacı, hedefleri neydi? Kürt Halk Önderi, nasıl bir karşılık verdi ve yansımaları nelerdi?

Önder Apo, komplo ile kaçırılışını anlatırken adeta Yahudilerin trenlere konularak soykırım odalarına götürülüşünü yaşadığını anlatır. Önderliğin yaşadığı duygu, onun düşüncesi tüm Kürt halkının yaşadığıdır. Uluslararası komployla dünya kapitalist modernite hegemonyası, Kürtlerin 21. yüzyıla büyük kayıpla, bu defa hayallerini-ütopyalarını da kaybederek girmesini tasarlamıştır.

Avrupa’nın sahte demokrasi söylemleri de devrededir. Avrupa Birliği ve Amerika, hem Önderlik üzerindeki komployu gerçekleştirmiş hem de Önderliğin idam edilmemesi konusunda da Türkiye’yi ikna etmişlerdir. Buradaki amaç, kuşkusuz vicdani bir durum değildir. Öldürmeyip faydalanma düşüncesi, Avrupa’nın buz gibi hesapları arasındadır. Ayrıca tüm ömre yayılmış bir yok etme de kurgulanmıştır.

Önderlik esir alındıktan sonra Kürtler ve PKK üzerindeki soykırım saldırıları en acımasız şekilde sürdürülmüştür. AKP döneminde ‘çözüm süreci’ adı altında geliştirilen tasfiye ve imha süreci bu soykırım saldırılarından en sahte, kirli ve iki yüzlü olanıdır. Bu süreç özünde ‘çöktürme planı’nın devrede olduğu, ancak sürecin çözüm adı altında bir sahtekarlıkla örtüldüğü politikaları kapsamaktadır. AKP öncülüğünde gerçekleştirilen bu sürecin bir yanı Avrupa aklının ürünü olurken bir yanı da aç gözlü, dini iltisaklı AKP’nin doğasına çok uygun bir uygulamadır. İslam'ın insanlar üzerindeki en kötü etkilerini, AKP ve DAİŞ şahsında görmekteyiz. En basitinden, söylenen yalanlar için tanrıdan başka kimseye hesap verilmeyeceği düsturu hakim kılınmıştır. AKP bu düsturu kendi denetimindeki askerlere “Öldürün, kimseye hesap vermeyeceksiniz” şeklinde uyarlamış, adeta rahip düzeninin yöntemiyle, bu defa tersini yaparak, yerdekini göğe çıkararak toplum karşıtlığını sürdürmüştür.

KAPİTALİST MODERNİTEYİ MASKESİZ GÖRDÜ

Önder Apo, Atina-Moskova-Roma hattında geçen üç aylık süreçte, kapitalist moderniteyi tüm zırhlarını ve maskelerini düşürerek maskesiz halde, en gerçek yüzüyle görmüştür. Buz gibi hesaplar çıplak bir şekilde tam karşısındadır. Sözde demokrasinin beşiği sayılan ülkelerin dostluğa ihanet etmesi, Önderliğin konuk olarak kabul edildiği ülkelerin tehditle vazgeçirilmesi, yaratılan haksızlıklar ve Önderliğin yasa dışı yolla kaçırılması, kapitalist modernite ile birlikte ulus devlet gerçeğini çözümlemenin en sert örneğini teşkil etmiştir.

Önder Apo uluslararası komplo sürecini anlatırken şöyle demektedir: “Bu macera olmasaydı, bu çözümlemeleri yapmam şurada kalsın, ya klasik bir ilkel-milliyetçi ulus-devletçilikte çakılı kalacaktım ya da daha önce yaşanan yüzlerce örneği gibi, hatta devlet kuranları da dahil, klasik bir sol hareket olarak kaderimi sonlandıracaktım. Kesin konuşmamayı bir sosyal bilim ilkesi olarak hep göz önünde bulunduruyorum. Ama şu anki çözüm gücüne kavuşamayacağıma dair güçlü bir sezgim var.

Şunu demeye getiriyorum: Beni İmralı Cezaevine buyur eden yetmiş yaşındaki Avrupa Konseyi temsilcisi hanımcığın arkasındaki büyücü sistemi, yani kapitalist moderniteyi çözmedikçe kaderimi doğru çözemeyeceğim açıktır...”

TC KENDİSİNE VERİLEN ROLÜ OYNUYOR

İmralı sürecindeki yargılama da Avrupa ulus devlet sistemi adına TC’ye yaptırılmıştır. Bundan dolayı Önder Apo’yu komployla esaret altına alan akıl ile yargılayan akıl aynıdır. Bu durum adına hukuk denen sistemin hakikatten ne kadar uzaklaştırıldığını ortaya koymaktadır. Avrupa ülkeleri kendi yasalarını ve AB yasalarını ihlal ederek Önderliği uluslararası komployla kaçırmışlardır. TC de aynı şekilde kendi yasalarını ihlal ederek tüm hukuk ve yasa örneklerini boşa çıkararak Önderlik üzerindeki ağırlaştırılmış tecridi sürdürmekte, dünya sistemi içinde kendisine verilen rolü oynamaktadır.

Önderliğin tek bir hukuki yasa parçacığına dahil olmaması için anı anına politika üretilmektedir. Son dönemde disiplin cezası adı altındaki uygulama, saat-saniye hesabı yapılarak mutlak tecridin sürdürülmesi yanında, Önderliğin adil yargılanmasının yolunun mutlak olarak kapatılmasını hedeflemektedir. Çünkü yargılanma olasılığının doğması, Önderliğimizin kapitalist modernite sistemi ve onun bekçilerini bir kez daha yargılaması demektir. Bir kez daha soykırım sisteminin ifşa edilmesidir. Ve bir kez daha yargılayanların yargılanan konumuna düşmesi, suçlu olduklarının görünmesi demektir.

ULUS DEVLETİN YIKILIŞINI İLAN ETTİ

Burada da ifade ettiğimiz gibi, İmralı sürecinde Önder Apo’nun gerçekleştirdiği paradigma değişimi, kapitalist moderniteyi tüm boyutlarıyla çözümlemek, en başta da ulus devlet jandarmalığının çözümlenerek tarihin çöp sepetine atılmasıdır. Ulus devletler Önderliği kaçırarak zindana koyarken, Önderlik bir ya da birkaç ulus devlete karşı değil, tüm ulus devletlerin varlık gerekçesine, hakikatine yönelmiş ve çözümleyerek ulus devletin yıkılışını ilan etmiştir. Demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigma ile demokratik ulus ve demokratik konfederalizmin ortaya konuluşu, İmralı’yı yaratan zihniyetin, kapitalist modernitenin ölümünün ilanıdır.

ÖNDERLİK YARGILAMAYI TERSİNE ÇEVİRDİ

Önderlik demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmayı İmralı işkence sistemi içinde bir hukuk oyunu olarak tasarlanan mahkemelere sunduğu savunmalarla ortaya koyarak, yargılamayı tersine çevirmiştir. Önder Apo, İmralı sürecinde Özgür İnsan Savunması, Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığı, Urfa Savunması, Bir Halkı Savunmak ve en son 5 ciltlik Demokratik Uygarlık Manifestosu şeklinde hazırladığı kitaplarla İmralı sürecinde yaşadığı düşünsel derinliği, dönüşüm ve saflaşmayı ortaya koymuş ve tüm insanlığa sunmuştur. Demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmanın tarihsel köklerini, yaşamsallaştırılma zeminini, toplumsal tarih olarak gücünü tüm bu savunmalarda görmekteyiz. Salt güncel politik olanın barındıracağı sorunların derin bilinciyle tarihsel toplum bağlamında hem tarihi hem toplumu incelemiş, tüm bilgi disiplinlerini tarihsel toplumun inşa olduğu ahlaki ve politik toplum gerçeğiyle sorgulamıştır. Evrene, dünyaya, insana yeni bir bakış açısı geliştirirken, ne tümden verili olana bağlanmış ne de tümden verili olandan kopmuştur. Önderlik paradigmasının evrenselliği de buradan kaynaklanmaktadır.

SOYKIRIM ÇEMBERİNİ KIRDI

Savunmalarda ortaya konulan tarihsel bakış açısı ve tarih anlatımları, bir yandan tarih bilinci yaratırken bir yandan da Kürt bireyinde derin bir varoluş düşüncesi yarattı. Tam da burada İmralı sistemine büyük darbe vuruldu, diyebiliriz. Kürt soykırımını tamamlama adına inşa edilen İmralı zindanında, Önder Apo, savunmalarda ortaya koyduğu tarih, toplum, insan, Kürt ve Kurdistan gerçeğiyle, soykırım çemberini kırmıştır. Kürt’ün kendi tarihine yönelik bilinçsizliğini, Avrupa merkezliliğini aşan, Mezopotamya’nın kadim kültürünü, Aryen toplulukların tarihini, bunun toplumlaşmanın ilk adımlarının gerçekleştiği yer olduğu gerçeğinin ortaya konulması Kürt bireyinde güçlü bir özgüven yaratmıştır. Yok sayılan, sonuncusu bile sayılmayan artık bilmektedir ki, o sonuncu değil birinciydi. İlkti, özdü. Büyük saldırılar sonucu yok sayılmış, sonuncu bile olamayacak kadar katledilmişti. Bu bilinç, Kürt insanında güçlü bir sinerji yarattı ve zihniyet dönüşümüne yöneltti. İlkel milliyetçi, ulus devletçi anlayışlara Kürtlüğün nasıl olması gerektiğine dair ders verdi. Çünkü bu adla Kürtlük diye sunulanlar, egemenin kötü birer taklidi olmaktan öteye gidemiyordu. Bu zihniyet devrimi, Kürtlüğü dünya özgür insanlık içine yerleştiren en büyük devrimsel adımdı. Önder Apo, bu devrimle Kürtlere de görevler yüklemekteydi. Bu tarihe yaraşır bir mücadele yürütmek, bu tarihi güncelleştirmek ve Kürt teşisinin dönüşünü sürdürmek için, özgür Kürtlüğü yaratmak için mutlaka mücadele etmek ve kapitalist modernitenin Kürtlük tanımlarını yıkmak-yenmek gerekiyordu. Bugün egemen ulus devletler ve yerli iş birlikçilerin, Kürtlük tanımı en maskeli olanı da, en iki yüzlü olanı da kötü birer Kürt tanımı yapmaktadır. Hiçbiri özgür Kürt tanımı yapamamaktadır. Bu tanımların hiçbiri Kürt kadınını ve erkeğini özgür kılamamakta, tam tersine soykırım çemberi içinde kölenin de kölesi konuma itmekte, giderek ucubeleştirmekte, kendisi olmaktan çıkarmaktadır. Önder Apo, paradigmaları özgür Kürt kadını ve erkeğinin yaratılmasında, özgür eş yaşamın yaratılmasında attığı köklü özgürlüksel adımlarla Kürt insanının tarihte ilk kez bu kadar yüceltilmesini de başarmıştır.

ORTADOĞU DEMOKRATİK ULUSLAŞMASI

Bugün Ortadoğu Demokratik Konfederalizmi temelinde tüm Ortadoğu halklarıyla demokratik ulus anlayışıyla yaşamanın adımları atılmaktadır. Kürt ve Arap halkları arasında atılan dostluk adımları, Ortadoğu demokratik uluslaşmasının en güçlü zeminini yaratmaktadır. Kürt-Arap ittifakının gelişmesi bundan dolayı önemlidir, bundan dolayı da kapitalist modernitenin karşı çıktığı, bozmaya çalıştığı bir durumdur. Güncel gelişmeleri, Kürt-Arap ittifakına yönelik komplo ve saldırıları da bu çerçevede okumak mümkündür.

KÜRT TARİHİNDE PARILDAYIŞ SÜRECİ

Önder Apo öğretisinden güç alan halklar önderliğinde bugün Dünya Demokratik Konfederalizminin adımları atılmaktadır. Önder Apo’nun esir edilmesinden önce de özgürlük mücadelemize Ortadoğu dışındaki halklardan katılımlar olmaktaydı, ancak paradigma değişimi sonrası az da olsa Önderlik fikirlerinin dünya insanlığına ulaşması ardından büyük bir sinerji ortaya çıktı. Özellikle demokratik ulus gerçeği halklarda büyük heyecan yaratmıştır. Bugün Kürt halkının Güney Amerika halklarıyla derin dostluklar kurması Önderlik paradigması sayesindedir. Arjantin, İspanya, Amerika, Almanya, İngiltere ya da Fransa’dan devrimcilerin mücadele saflarına katılmaları Kürtleri tanıyarak, Kürt dilini öğrenerek, Ortadoğu dilleri ve kültürlerini tanımak istemeleri, kendi ülkelerinde kendi dillerinde bizi anlatmaları, Kürt tarihinde bir parıldayış süreci yaşadığımızı göstermektedir. Kürtlük, ilk defa bu kadar dünya halkları tarafından kabullenilen, sahiplenilen ve sevilen bir gerçeklik olmuştur. Başka halklardan devrimciler, Kürtleri Önderlik’le tanırken, kendilerini ve birbirlerini de daha derinden tanımakta ve dünya özgür insanlığının bir parçası olma hakikatine ulaştıklarından da büyük bir anlam derinliği yaşamaktadır. Tüm bunlar, dünya insanlığının kazanımlarıdır. Özgürlük ruhunun ve anlamın ve her insanın dilinde, yüreğinde tüm dünya insanlığına taşınmasıdır. Önder Apo’nun her dilde, her renkte, her memlekette yaşamasıdır. Bu hakikat, bu insanları, bağlı oldukları toplulukları büyütüp yücelttiği kadar Önderliğimizi, paradigmamızı, mücadelemizi de büyütüp yüceltmektedir. Kuşkusuz doğru olan bu gelişmelerle yetinmemek, Önderliğin yarattığı bu gelişmeleri Kürt soykırımının ortadan kaldırılması ve özgür birey-toplumun inşa edilmesine yöneltmek gerekmektedir.

KADIN ÖZGÜRLÜKÇÜ OLMASI, EN ÖNEMLİ ETKEN

Önderlik fikirlerinin dünyada güçlü yankı bulmasının en önemli etkeni, paradigmamızın kadın özgürlükçü olmasıdır. Kadın özgürlükçü paradigma, Kürt kadınlarında derin bir varlık ve özgürlük bilinci yarattı. Kürt kadınının bilinçlenmesi ve özgürlük mücadelesini yükseltmesi, mücadeleye öncülük etmesi, bu anlamda Önderlikle en fazla buluşma gerçekleştirmesi de bu sayede oldu. Önder Apo, İmralı esaretine alındığında kadın özgürlük mücadelesi için “Yarım kalan projem” demişti. Ancak ortaya koyduğu özgür eş yaşam tahlilleriyle, jineolojî tanımıyla yarım kalan projeyi tamamlamak için bize büyük bir güç ve fırsat da vermiştir. Önderliğimizin varlığı bizim en büyük yaşam gerekçemizdir. Önder Apo, kadınları kadınlardan daha fazla ve daha özgürlüksel temelde düşünmekte ve buna göre adımlar atmaktadır. İmralı sürecinde geliştirdiği savunmaların kadın özgürlükçü bakış açısıyla örülmüş olması, kadın ruhu, duyumsayışı, inceliğiyle tarihin ele alınışı, kadınlar için büyük bir onur olmakla birlikte mücadele gerekçesi de yaratmıştır. Özgür yaşam tanımı, yapılan tespitler ve gelecek öngörüleri de aynı şekilde büyük arayışların ve mücadelenin zihniyet zeminini oluşturmuştur. Aynı durum dünya kadınları için de geçerlidir. Bundan dolayı da dünya kadınlarının da Önder olarak kabul ettiği, nadir önderlerden biri olmuştur.

Uluslararası komplo, şimdi nasıl sürdürülüyor, kendini nasıl güncelliyor; yol ve yöntemleri nelere dayandırıyor? 

Tek tek bireyler olarak, halk ve Hareket olarak 25. yılına giren bir işkencenin altındayız. Kürt bireyler olarak, Kurdistan Özgürlük Mücadelesi bireyleri olarak her birimiz tek tek ömürlük işkence ve baskı rejiminin saldırıları altındayız. Önderliğe yönelen her saldırı, tecrit, uygulama her birimize yönelmektedir. Önderliğimizin yürüttüğü mücadeleyle İmralı sistemi çoktan boşa çıkarılmıştır. İmralı’da verilen büyük savaş, tüm ülkeye, hatta dünyaya yayılmıştır. Kapitalist modernite, İmralı sisteminde denediği yöntemleri başta Kurdistan ve Türkiye halkları olmak üzere tüm dünya insanlığına dayatmaktadır. İmralı sistemi boşa çıkarıldıkça kapitalist modernite sisteminin kendini yaşatmak adına attığı adımlar da vardır.

SİSTEMİ YARATANLAR, SÜRDÜRÜYOR

İmralı sistemini yaratan en başta Avrupa Birliği ülkeleri ve Amerika olduğundan bugün de İmralı süreci en fazla bu güçleri ilgilendirmektedir. En son CPT somutunda yaşanan örnek, olağan hukuk koşulları işletildiğinde, bir skandal anlamına gelecek ve ciddi uluslararası soruşturmayı ve sorumluluğun ortaya çıkarılmasını gerektirecektir. CPT, kamuoyunu yanıltacak açıklamalar yapmıştır. Adaya gittiklerini, durumu incelediklerini ve kaç ay sonra rapor açıklayacaklarını söyleyerek kamuoyunda beklenti yaratmış, bundan dolayı da tecrit karşısındaki mücadeleyi geriye çekmeyi, pasifleştirmeyi amaçlamıştır. Yoğun muğlak ifadeler ve demagojiyle halklar yanıltılmıştır. CPT’nin gergin ortamı teskin etme gibi bir siyasi amacı var mıdır, bilmiyoruz, ancak yapmaya çalıştığı bu şekilde ortaya çıkmıştır. Yine Önderlik başta olmak üzere adadaki tutsaklarla görüşmenin olup olmadığı netleşmemiştir. Bu konuda yaratılan spekülasyonlarla duruma dair gerçeğin kavranmasının önü alınmış, hakikatin üzeri örtülmüştür. CPT, sorulan tüm soruları muğlak bırakarak tecrit politikalarıyla aynı safta yer tutmuştur. CPT, bu tutumuyla da kapitalist modernitenin ve faşist soykırım rejiminin politikalarına hizmet eder duruma gelmiştir.

MEVCUT DURUM, HUKUKUN ÇOK ÖTESİNDEDİR

Yine Önderlik üzerindeki baskı, mutlak tecrit artarak devam etmektedir. AKP-MHP faşist iktidarı tarafından kimi söylemler yayılarak Önderlik üzerindeki mücadelemizin ve halkımızın hassasiyeti siyaset konusu yapılmaya çalışılmaktadır. Bu örneklerden yola çıkarak hukuki değerlendirmeler yapmak durumunda değiliz. Çünkü mevcut durum hukukun çok ötesindedir. Toplamda yapılan, Önderlik üzerindeki komplonun esaret sürecindeki yaşam koşullarının kötüleştirilmesi yoluyla sürdürülmesidir. Önderliğin zindanda kalış süreci çok uzundur. 24 yıllık esareti, normal insan ölçülerinde milyonlarca yıla bedeldir. Önderliğin sağlık koşulları, yaş durumundan da kaynaklı giderek farklı durumları, sağlık sorunlarını ve kaygılarımızı da beraberinde getirmektedir.

Uluslararası komplo karşısında mücadele ne düzeydedir, bu mücadele nasıl geliştirilmelidir?

Kürt halkı, tüm saldırıların farkında ve bilincindedir. Kapitalist modernite toplumu ahlaken geriletiyor, ancak halkların tarihsel bilinci de hepten yok olmamıştır. Değerli yurtsever Veysi Taş’ın gerçekleştirdiği eylem bunun bir kanıtıdır. Kuşkusuz halkımız bu eyleme salt taziye kurarak değil, eyleme geçerek yanıt verecektir. Veysi hevalın vasiyeti de bu temeldedir. Kürt halkının, genç yaşlı hiçkimsenin tahammülünün kalmadığı ortadadır. Komplo ve tecrit, Önderlik üzerinde sürdürülmektedir. Çokça söylediğimiz gibi tecrit, Özgürlük Hareketi olarak bizim üzerimizdedir. Tüm Medya Savunma Alanları’nda yürütülen saldırıların, işgal operasyonlarının amacı alanlar üzerinde tecrit geliştirmek, mücadelenin askeri ve örgütsel olarak sürekliliğini sekteye uğratmak ve darbe vurarak kendince bitirmektir. Bu amaçlar ortaya konurken en fazla rol de KDP’ye verilmiştir. KDP’nin Xelîfan’daki saldırıları, geçiş hattındaki gerilla arkadaşlarımızı yol üstünde şehit etmesi, cenazeleri kaçırması, bilgi vermeyerek muamma yaratması de ihanetin düzeyini göstermektedir. Kürt’ün talihinin demokratik konfederalizmle parlayışa geçtiği süreçte KDP bir kara delik gibi en karanlık rolü üstlenmiştir. Kuşkusuz tarih ve halkımız, KDP ihanetini hiçbir şekilde affetmeyecek ve gereken cevabı da verecektir. Tecrit bizim askeri alanlarımız üzerinde de uygulanmaktadır. Tecrit, Hareketimiz ve halk arasında da uygulanmaya çalışılmaktadır. Elbette düşmanın bu amaçları tutmayacaktır, çünkü halkımızın sıkça dillendiği sloganda da ifade edildiği gibi, “PKK halktır, halk her yerdedir.” Özgürlük iddiası güçlü olanlar, zengin mücadele yöntemleri düşmanın tüm bu uygulamalarını aşarak mücadeleyi sürdürmeyi esas almayı da bileceklerdir.

EYLEMLERİN BÜYÜK BİR HIZLA ARTACAĞI GÖRÜLÜYOR

Komplo karşısında mücadele sürmektedir, duyarlılık üst düzeydedir, halkın talepleri de bunu göstermektedir. Ancak tüm bunlarla birlikte komploya karşı mücadelenin Önderliğin fiziki özgürlüğünü sağlamaya yetmediği ortadadır. Askeri alanda Sara ve Rûken yoldaşların öncülüğünde daha güçlü ve etkili eylemlerin önü açılmıştır. Bunun yanında Ateşin Çocukları İnsiyatifi’nden tutalım YPS yerel birliklerine kadar, HBDH milislerinden tek başına örgüt olup, eylem yapan gençlere kadar birçok kesimin Kurdistan’tan Türkiye’ye kadar eylem içinde olduğu, bu eylemlerin önemli bir etki yarattığı da bilinmektedir. Bu eylemlerin 2023 yılı başından itibaren büyük bir hızla artacağı ve mutlaka sonuç almaya odaklanacağı da yılın başından itibaren görülmektedir.

FAŞİZMİ YIKMAK, TEK HEDEFTİR

Şehit Veysi Taş’ın eylemiyle bize gösterdiği yol ve bize söylediği şey nettir. Eylem ve etkinlikleri zirveye çıkararak AKP-MHP faşist iktidarının iradesini kırmak, bu iktidarın gerçek yüzünü ortaya koyarak mutlaka faşizmi yıkmak tek hedeftir. Veysi Taş’ın eylemi, bir talimattır. Ve tek kişi de olsa tüm onurlu yurtsever toplumumuzun eylem gücünü ortaya koymaktadır. Önderlik’le yaşamaktan başka yaşam yolu olmayan herkesin duyacağı ve gereğini yerine getireceği bir talimattır.

DAHA KİTLESEL VE ETKİLİ EYLEMLER

Eylem ve etkinliklerin daha kitlesel ve daha etkili olması da gerekmektedir. Ki eylemler, AKP-MHP iktidarının Zap, Metîna ve Avaşîn’de aldığı darbeleri tamamlayabilsin, faşizmi tüm gerilikleriyle birlikte devirebilsin ve çürümüşlüğe bir nokta koyarak bu kirli iktidarı tarihin çöplüğüne gönderebilsin. Böyle eylemler yapabilmek birlik ruhu ister, azim ister, özgür insan ister. Azimli ve özgür olabilmek de kendini eğitmekle başlar. Mücadelenin tüm alanlarını, tüm boyutlarını sahiplenmekle olur. Kendini özgürleştirmekle, toprağına, insanına, ülke değerlerine sahip çıkmakla olur. Yurtseverlik değerlerini yaşamın her anında ve alanında en doğru şekilde temsil ederek mümkün olabilir.

HALK ÖRGÜTLÜ VE TEDBİRLİ OLMALI

Gençlerimizin eylemsiz kalması için düşmanın yapmadığı özel savaş operasyonu kalmadı. Kürt gençleri içinde uyuşturucu bağımlılığını artırma, satışını kolaylaştırma, Kurdistan şehirlerinde asker-polis vs kimliğindeki özel savaş elemanlarının genç kadınları, çocuklara yönelik taciz ve tecavüzleri başta olmak üzere birçok saldırı, gençliğin iradesini kırmayı amaçlamaktadır. Çünkü bu her iki durum da insanın iradesini kırarak bağlımlılaştırmakta ve özgürlükten uzağa düşürmektedir. Bundan dolayı da en başta bu özel savaş uygulamalarına karşı güçlü-etkili eylemler yapmak, gençlikte özgür gençlik iradesi yaratarak eylem yapabilir, düşmana darbe vurma kararını verebilir hale getirmek gerekir. Devletten ya da devlet kurumlarından bu tür durumlarda sorunu çözmesini ve suçluları cezalandırmasını beklemek, bu saldırıların en kötü mağduru olmak demektir. Düşman zaten kendisi bu saldırıları örgütlüyor, nasıl bunu yapanları cezalandırabilir ki. Bunu beklemek büyük yanılgıdır. Tecavüzcüden namus beklemek mümkün değildir, yeni tecavüzlerin önünü açmak, zeminini yaratmaktır. Bu duruma düşmek bir toplum için ahlaki gerileme anlamına gelmektedir. Halkımız bu tür durumlarda örgütlü olmalı ve kendisi tedbirlerini almalı ve gerekenleri yapmalıdır.

DEVLETTEN BEKLEMEK OLMAZ

Yine ülkemizde doğaya, ağaçlara, köylere, vadilere, akarsulara yönelik doğa düşmanı saldırılar yapılmaktadır. Kürt kültürüne sözde Kürtlük adına büyük kapitalist modernite saldırıları yapılmaktadır. Sanat, Kürt soykırımı için en çok kullanılan araçlardan biri haline getirilmiş, toplum dışına itilmiş unsurlar da kendilerini egemen sisteme ve onun ihanetçi iş birlikçilerine pazarlayarak Kürt soykırımına hizmet eder hale getirilmiştir. Bunlara karşı doğayı, toprağı, ağacı suyu savunma, ormanları ve kültürümüzü-sanatımızı koruma amaçlı etkili eylemler yapılmalıdır. Kimi zaman bu tür durumlarda da devletten bekleyen, AKP-MHP gerçeğini doğru ve yeterli çözümleyemeyen tutumlar ortaya çıkmıştır ki bunlar da sorunu gidermeyeceği gibi sorunun derinleşmesine katkı sunacaktır. Bunun için kadınlar ve gençler başta olmak üzere tüm halkımız bilinçli bir şekilde yaşamanın adımlarını atmalı, ortak özgürlük değerlerimiz olan şehitlerimize, mücadele değerlerimize sahip çıkmalı ve bu değerlerin yükseltilmesi temelinde de mücadeleyi büyütmelidir. Veysi hevalın eylemiyle gösterdiği gibi 2023 yılı ateşten bir yıldır, anı anına mücadeleyle ve kuşkusuz Apocu çizginin kazanımlarıyla geçecek bir yıldır. Bu yıl, keskin eylemlerle başlamıştır, daha da güçlenerek süreceği ve AKP-MHP iktidarını tarihin çöplüğüne göndererek, Önderlik’le özgür yaşamının yollarını döşeneceği bir yıl olacaktır.

İMKANLAR DOĞRU DEĞERLENDİRİLMELİ

Toplamda başta Önderliğimize, mücadele değerlerimize, kadınlara, çocuklara, toprağımıza yönelik gelişen saldırılar, soykırım saldırılarıdır. Bu saldırılar karşısında sürekli ve etkili eylem içinde olmak gerekir. Düşmana darbe vuran eylemler yapabilmek de bilinçli-özgür bir halkın bireyleri olmaktan geçer. Önderliğimiz ve partimiz PKK, her Kürt bireyine büyük özgürlük değeri kazandırmıştır, onur kazandırmış, anlam kazandırmış, tarih içinde anlamlı birey olmanın fırsatını yaratmıştır. Bu fırsatı, imkanı en doğru şekilde değerlendirmek, Önderliğin fiziki özgürlüğünü sağlayarak mümkün olacaktır. 

TOPLUMU ÖZGÜR OLMAYAN BİREY, ÖZGÜR DEĞİLDİR

Bilmeliyiz ki; Önderliği fiziki olarak özgür olmayan toplumlar özgür olamazlar. Önderliğimiz, İmralı esaretindeyken hiç kimse kendini özgür saymamalıdır. Böyle bir yaklaşım yanılgıdır, dahası kapitalist modernitenin-liberalizmin saldırısıdır. Bunu doğru anlamak gerekir. Bu tecrit, komplo sürerken, halkımız soykırım koşullarında can çekişirken, Zap, Metîna, Avaşîn alanlarında savaşan arkadaşlarımıza karşı kimyasal ve taktik nükleer silahlar kullanılarak, arkadaşlarımız zehirlenerek katledilirken, onurunu satmamış olan tek bir aydın-sanatçı kendi sözünü söyleyemezken, hatta ıslıkla Kürtçe ezgi mırıldandığı için Kürtler linç edilirken, başka bir mekanda ya da başka bir havada olduğundan dolayı bir kimsenin kendini özgür sayması, ancak ilgili kişinin kendinden-zamandan ve anlamdan yoksunluğuyla açıklanabilir. Toplumu özgür olmayan bireyler, özgür olamaz. Bundan dolayı özgürlük hepimizin ihtiyacı olan en temel hayat şartıdır ve buna göre yaklaşmamız esas olmalıdır. Ötesi kendini kandırmaktır, liberalizmin bencilleştirdiği birey olma ağlarına takılarak yok olmak demektir.

HEDEFİMİZ MUTLAKA BAŞARI OLMALI

Komplonun 24’ncü yılı tamamlanırken ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ eylemlerini gerçekleştiren tarih kahramanlarını bir kez daha saygıyla selamlıyorum. ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ eylemlerinin son halkası olan Veysi Taş’ı saygıyla selamlıyorum. Eylemini, mutlaka amacına ulaştıracağız. 2023 yılı Şubat ayına girerken, 15 Şubat’ı protesto eylemlerine nasıl hazırlanmamız gerektiğini Heval Veysi bize erkenden göstermiştir. Kuşkusuz bu, eylemin aynısını yapmak değildir. Bu konuda yönetimimizin yaptığı açıklama vardır. Veysi Taş’ın eylemi, süreci hızlandırmamız gerektiğini, mücadeleyi daha keskin yürütmemiz gerektiğini emretmektedir. Heval Veysi’nin talimatı, “Önderliksiz yaşam olmaz”, “Önderliksiz dünyayı başınıza yıkarız” sözünün gereğini yerine getirmek için harekete geçmektir. Bu temelde hazırlanmak, bir Şubat ayını daha Önderliksiz karşılamama kararlılığını ortaya koymak, Önderliğin fiziki özgürlüğü sağlama mücadelesinde mutlaka başarıya ulaşmak tek hedefimizdir.