Kürtlerin özgürlük istemi ve engeller

Özgür Kürdistan, her Kürdün istemi, talebi. Kürtlerin büyük çoğunluğu bunun için mücadele etti, ağır bedeller verdi. Bazı kişi ve örgütlerin kişisel çıkar hesapları ise bu istemin gerçekleşmesi önünde en büyük engel.

Kürtler, özgürlüklerine düşkün oldukları için tarihleri isyanlarla geçmiş bir halk. Son 400 yıldaki tarihsel kesite bakıldığında, bunu çok belirgin bir şekilde görebiliriz. 1626 yılında Emirhan Bradost’un Bradost alanında başlattığı isyanla isyanlar tarihi başlar. Ardı arkası kesilmeyen, günümüze dek gelen ve bilinen 29 isyan oldu. Emirhan Bradost isyanından sonra Kör Hüseyin Paşa isyanı ile devam eder. Daha sonra 19. yüzyıl isyanları olarak Kürtlerin özgürlük isyanları sürer. Celaldet Bedirxan, yeğeni Yezdin Şêr, Şeyh Ubeydullah isyanları ile.

Bu isyan belleği ile büyüyen Kürt çocukları, 20. yüzyıl boyunca da isyanlara devam eder. Bu, Başur’da Baban, Berzenciler isyanı olarak en çok bilinen isyanlarla sürer. Bakur'da Koçgiri isyanı ile başlar, ardından Şeyh Sait, Ağrı, Zilan, Dersim isyanları ile devam eder. 20. yüzyılın başından itibaren isyanlara aile, aşiret, şeyhler öncülük yapsa da talepler farklılaşıyor ve gelişen isyanların hemen hemen tamamı bir örgüt, dernek yada ortaya çıkan bir kurum ile sürüyor.

Bu isyanları bastırmak için başta İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya olmak üzere uluslararası güçler, isyanların geliştiği ülkelerin egemenlerine sonsuz destek vererek, Kürtleri katliamlardan geçirerek isyanlarını bastırırlar. Her isyanda binlerce, on binlerce Kürt katledilir. Ama Kürtler vazgeçmezler. Zira her isyan topraklarına, evlerine, köylerine, arazilerine el konarak üzerinde egemenlik sağlanmak istendiği için ona karşı gelişen bir özgürlük eğilimi ile başlar. Lokal, bölgesel de olsa bu isyanlar içinde özgürlük eğilimlerinin olmadığını hiç kimse söyleyemez.

Koçgiri İsyanı'nda 10 bin; Şeyh Sait İsyanı'nda 30 bin; Ağrı isyanlarında 20 ile 30 bin; Dersim İsyanı'nda 90 bin Kürdün katledildiği söyleniyor. Bunlar katledenlerin verdiği rakamlar. Gerçek bunun çok üstünde.

Baban ve Berzenci isyanlarında da durum aynı. Yani on binlerce Kürdün katledilmesi söz konusu. Sımko olarak bilinen İsmail Ağayê Şikak’ın isyanı ile Mahabad Kürt Cumhuriyeti'nin başına getirilenler de bundan uzak değil.

İsyan önderlerinin çok az bir kısmı sürgün edilirken, büyük çoğunluğu idam edildi. Onlar idam edildikten sonra aileleri sürgün edildi. Çocukları, torunları, torunlarının torunları sürgünde yaşamaya mahkûm kaldı ve sürgünde öldüler. Koçrgi İsyanı'nın sorumlusu Alişer ve eşi Zarife’nin başına getirilenler biliniyor. Şeyh Mahmut Berzenci ve ailesinin başına getirilenler de. Şeyh Sait ve 39 arkadaşı Amed’de idam edildi. Savaşçı ve komutanlarından binlercesi kurşuna dizildi. Seyit Rıza, oğlu ve yeğeni ile birlikte Elazığ buğday pazarında idam edildi. Qazi Muhammed, oğlu ve yeğeni ile birlikte idam edildi. Her idam edilen yada kurşuna dizilen isyan önderinin vasiyeti, "bizden sonraki çocuklarımız bu davazımı sürdürmeli, Kürtleri özgürleştirmeli" biçimindeydi. O yüzden ardı arkası kesilmeyen isyanlar oldu. Son isyanı da Kürt Özgürlük Hareketi PKK 41 yıldır aralıksız bir şekilde sürdürüyor.

Son 60 yıllık tarihe baktığımızda Başur, Bakur, Rojhilat ve Rojava’da verilen özgürlük mücadelesinde katledilen Kürt sayısı artmakta. Zira 60 yıllık tarih içinde Kürtlere katliamdan başka bir şeyi reva görmeyen güçler, katliam yöntemlerini inceltmiş ve sistematik hale getirmişlerdir.

60 yılda Rojhilat'ta İKDP ve Komala öncülüğünde verilen mücadelede 20 ile 30 bin civarında sadece peşmerge şehit düşmüş. Sivil halktan on binlerce kişi katledilmiş, on binlercesi sürgün edilmiş, yine on binlercesi zindanlara kapatılmış, binlerce Kürt de idam edilmiş.

Başur'da kâh kardeş kavgasında kâh Baas rejimine karşı yürütülen savaşta, 90 ile 120 bin arasında peşmerge şehit düştü. Saddam Hüseyin tarafından birbirinin devamı gibi geliştirilen sadece effallerde, 180 bin Kürt katledildi, yüz binlercesi topraklarını terk ederek, Bakur, Başur, Rojahilat’a geçti. Binlerce Kürt köyü, kasabası yerle bir edildi.

Bakur'da PKK öncülüğünde verilen mücadelede 30 bin kadar gerilla şehit düştü. Sadece kontra saldırıları ile 17 bin sivil Kürt katledildi. Yüz binlerce kişi zindanlara kapatıldı. 4 bin Kürt köyü yakılıp yıkıldı.

Rojava’da sadece son 7 yılda gerçekleştirilen devrimden sonra, gerek işgalci Türk ordusu ve onun vahşi gücü olan DAİŞ, Nusra, Ehrar Şam, Nurettin Zengi gibi saldırılarında YPG, YPJ, QSD güçleri ile sivil halktan yaklaşık 10 bin kişi şehit düştü.

KAZANIMLAR

Tarihi kesitlerle verilen ve büyük bedeller ödenen Kürt, Kürdistan mücadelesinde önemli kazanımlar ortaya çıktı. Başur’da halkın '91'de Saddam Hüseyin diktatörünü bölgelerinden çıkarmasıyla, ABD’nin de bu bölgeyi korumaya almak için Irak hava sahasına kapatması ile otonom bir bölge oluştu.

Bakur'da PKK’nin verdiği zorlu mücadele ile '90’lı yılların başından ve özellikle de sonlarından itibaren önemli kazanımlar ortaya çıktı. Kürtler siyasal alanda büyük başarılar elde etti. İşgalci ve sömürgeci Türk devletinin tüm hile, engellemelerine rağmen Kürtler Parlamento’da önce HEP, ardından DEP, en son da HDP ile grup olarak temsil edilmeye başlandı. Bunun yanı sıra hemen hemen Kürdistan’ın tamamında beledeyi başkanlıkları kazanıldı.

Rojava’da 19 Temmuz 2012’de devrim gerçekleşti. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan Kürtlerin bu kazanımlarının korunması için geçmişten beri söylediği ulusal birliğin sağlanmasını yeniden ve ısrarla gündeme soktu. 2013-14 yılında bu konuda bir umut doğdu. Çünkü Başur’un egemen partileri olan KDP ve YNK’nin de içinde olduğu ulusal birlik kongresi için bir komite kuruldu. Öcalan, KDP ve Mesud Barzani’yi iyi tanıdığı için, "Kongre yapılarak Mesud Barzani ile Leyla Zana eşbaşkanları olsun" dedi. Bununla Kürtlerin ortak askeri gücü, siyaseti, diplomasisi, ekonomisi belirlenecekti. Böylelikle Kürtler tarih boyunca verdikleri mücadeleyi sağlama almış olacaklardı. Ancak 2015 yılından sonra KDP ve Mesud Barzani bu kongrenin yapılmaması için farklı arayışlara girdi. Arayışlarında etkili olan AKP ile yaptıkları stratejik ortaklıktı.

KDP'NİN PRATİĞİ AMACINI DA GÖSTERİYOR

KDP, Kürt ulusal kongre yerine Başur için bağımsızlık diye tutturdu. Ancak bundan önce Türkiye ile yaptığı iş birliği ile Kürt özgürlük hareketini bitirerek Bakur ve Rojava’ya hakim olmak istedi. Bunun için ilk yönelim yeri Rojava Devrimi oldu. Rojava Devrimi'ni denetimine almak istedi. Denetimine alamazsa bu kez yok edilmesi için uğraştı. İran ile anlaşarak yanına çektiği Rojhilat parti ve örgütleri ile kendisince Rojhilat’ı denetime almıştı; bu parti ve örgütleri İran’a pazarlama ile bir şeyler elde etmeye çalışmaktan da geri durmadı. Bakur, Rojava ve Rojhilat’ta Kürt Özgürlük Hareketini tasfiye etmek ve Kürdistan halıkını yanına çekmek için 'Bağımsızlık Referandumu' diye tutturdu. Ve 25 Eylül 2017'de referandumu da yaptı.

KDP’nin tarihi, tarihi içinde Kürtlük, Kürdistan için mücadele eden parti, örgütlere yönelik uyguladığı tasfiye planları ve pratikleri yerine iki yıllık süre içinde yaptıkları da amacını gösteriyor.

KDP, tüm Kürt örgüt ve partilerin "konjonktürel koşullar uygun değil", başta ABD, Fransa, İngiltere ve BM gibi uluslararası güçlerin "zamanı değil" demesine rağmen ‘bağımsız Kürdistan’ diyerek Kürt halkının ulusal duyguları ile oynayarak, 25 Eylül’de herkese dayattığı referandumu yaptı. Referandumun üzerinden 20 gün geçmeden Irak Xaneqin, Medeli’den başlayarak Xurmatu, Daquq, Kerkük’ü de içine alan ve tartışmalı bölgelere diye adlandırılan yerlere müdahale ederek ele geçirdi. Irak’ın ele geçirdiği, Kürtlerin kaybettiği bölgeler Başur topraklarının yüzde 51’lik bir bölümü. Sınır kapıları ve petrol bölgelerinin hepsi kaybedildi. Ele geçirilen bölgelerden Kürtler sürgün edilmeye başlandı. Topraklarına, evlerine el konuldu. İki yıldan beridir evlerine dönemeyen yüz binlerce insan var. Evleri ellerinden alınan binlerce Kerküklü, Kerkük’te ev kiralayarak yaşamaya başladı.

Bu kayıpların nedeni referandumdur. Tartışmalı bölgelerin elden gitmesi, bir gün önce Dokan’da yapılan toplantıda karar altına alındı. Ancak buna rağmen KDP sanki bu toplantı hiç olmamış gibi, orada bazı konular tartışılıp kararlaştırılmamış gibi YNK’yi ihanet etmekle suçlamaya başladı. Bu suçlama devam ediyor. Oysa ikisi 27 yıldır ortak bir şekilde Başur’u yönetiyor. Goran’a karşı Parlamento'da birleşerek hareket etti. Goranlı Parlamento Başkanı Dr. Yusuf Muhammed’in Hewlêr’e sokulmaması, Parlamento'ya başkanlık yapmaması için KDP tarafından alınan karar, YNK tarafından da kabul edildi.

Başur partileri özellikle de bu sürecin sorumlusu KDP ve YNK, hiçbir şey olmamış gibi Irak Parlamentosu seçimleri ve ardından da bölgesel seçimlere girdi.

Irak seçimlerine katılım yüzde 44 olurken, Başur bölgesel seçimlerine katılım yüzde 44’ün de altında kaldı. Ancak buna rağmen KDP ve YNK bu seçimlerden başarı ile çıktıklarını ilan ettiler. Her iki seçimde ciddi şaibeler vardı. Partilerin itirazları oldu. Bölgesel seçim sonuçlarının açıklanması sırasında seçim sonuçlarını açıklaması gereken yüksek seçim komisyonu ikiye bölündü ancak ona rağmen sonuçlar olduğu gibi kabul edilerek açıklandı. Açıklanan bu şaibeli sonuçlarla KDP, "hem Irak seçimlerinde hem de bölgesel seçimlerde bölgede birinci parti olduk" diye böbürlenmeye başladı. Seçimlere büyük bir hile karıştırıldığı itiraz eden partiler çok iyi bir şekilde dile getiriyordu.

Seçimlerden iki ay sonra bölgesel hükümetin kurulması çalışmalarına başlandı. Hükümet kurma çalışmalarını KDP başlattı. Bunları bir parti çalışması gibi ele aldı. Önce Neçirvan’ın evinde, Mesrur, Neçirvan Barzani ile Roj Nuri Şawez arasında bir toplantı yapıldı. Toplantıda kimin başbakan, kimin bölge başkanı, kimin güvenlik musteşarı olacağı kararlaştırıldı. Neçirvan Barzani bölgesel başkanlığı -ki aslında yasal olarak şimdi ortadan kaldırılmış bir kurum- Mesut Barzani’nin istifasından sonra devredilen yetkilerinin geri verilmesi durumunda kabul edeceğini söyledi. Bu toplantıdan bir gün sonra KDP kurmaylarından bölgesel başbakanlık, başkanlık için adaylar belirlendi. Bölgesel hükümeti kurma görevi Mesrur Barzani’ye, henüz ortada olmayan bölgesel başkanlık da Neçirvan Barzani’ye verilecek diye açıklamalar yapıldı. KDP kurmayları Mesud Barzani başkanlığında toplanarak önceden konuşulmuş, belirlenmiş adayları onayladı.

Tabii Mesrur Barzani’den boşalan, ulusal güvenlik musteşarlığı adı verilen, gerçekte ise KDP’nin istihbarat ve özel kuvetler sorumluluğu görevine de bir atama yapıldı. Mesrur Barzani başbakan olmasından dolayı boşalan yerine de kardeşi Veysi Barzani getirildi. Oysa aslında bu bir aday gösterme değil, bir atamadır. Çünkü hiçbir partinin karşı çıkma gücü yok. Karşı çıksa bile herhangi bir şeyi değiştirme imkanı bulunmuyor. Böylelikle aslında KDP ve Barzaniler'in bağımsız Kürdistan dediği, halkın ulusal duyguları ile oynanarak yapılan referandumla nasıl bir Kürdistan istedikleri önceden bilinse de bu atamalarla net bir şekilde açığa çıktı. Yani bir bölge, o olmasa da iki şehirli bir Kürdistan ve o da tamamen bir aileye ait olan bir Kürdistan!

AİLE DEVLETÇİĞİ!

Onların istediği bir aile devletçiği, aslında devletçik de değil, bir aile şirketidir. Baştan beri kalın hatlarla özetlediğim Kürt ve Kürdistan mücadelesi ve bunun için ödenen bedellere dikkat çekerek, "acaba böyle bir aile şirketi ve devletçiği kurmak için miydi" diye, bir Kürt olarak soruyorum. Hayır, Kürtler bunun için mücadele etmediler ve etmiyorlar. Bunun için bu bedelleri ödemediler. Özgür bir ülkede ve özgür bir şekilde yaşamak için bu mücadeleyi verdiler. Mücadele ederek büyük bedeller ödedikleri ve bazı hakların elde edildiği Başur’da ortaya çıkan gerçekliği hiçbir Kürdün kabul edeceğini sanmıyorum. Başur halkı Saddam’ı topraklarından çıkaran halktır. Bir gün bu sistemi de durduracak.