Xelîl: Askeri savunma ve örgütlü gücümüz daha da gelişecektir

2019 yılında Kuzey ve Doğu Suriye’de yaşanan gelişmelere ilişkin konuşan TEV-DEM Yürütme Kurulu Üyesi Aldar Xelîl: Askeri, savunma ve örgütlü gücümüz daha da gelişecektir. Zafer ve projeyi geliştirmek için ısrarımız daha çok gelişecektir.

2019 yılında Kuzey ve Doğu Suriye’de yaşanan askeri, siyasi, diplomatik ve toplumsal gelişmelere ilişkin ANF’ye konuşan TEV-DEM Yürütme Kurulu Üyesi Aldar Xelîl, “2020 yılında Demokratik Ulus projemizin herkes tarafından tanınmasını planlıyoruz. Herkes bu projenin gerçekliği görmeli. Daha önce nasıl çalışmalar yürütüldüyse çalışmalar daha da kapsamlı bir şekilde sürdürülecektir” dedi.

Xelîl’in söyleşisinin ikinci bölümü şöyle:

İşgal saldırıları başladıktan sonra 17 Ekim’de ABD-Türkiye arasında bir mutabakat, 22 Ekim’de Rusya-Türkiye arasında bir mutabakat gerçekleştirildi. Siz de bu mutabakatlardaki ateşkes maddesine uyacağınızı açıkladınız. Bu mutabakatları nasıl değerlendiriyorsunuz? Ateşkes anlaşması sonrası "Türkiye operasyonu bitirdi" denilse de Türk devletinin Zirgan, Tiltemir, Eyn isa’ya saldırıları sürüyor. Fakat ABD’li ve Rus yetkililer operasyonun durduğu ve anlaşmalardan memnun olduklarına dair açıklamalar yapıyorlar. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Trump’ın çıkmaza düştüğünü görmesiyle Trump-Erdoğan arasında ‘ateşkes’ anlaşması yapıldı. Erdoğan’ı arayarak, ‘Sen beni çıkmaza soktun. Senin sorumluluğunu kaldırmak zorunda değilim. Durman gerekiyor’ demek zorunda kaldı. Erdoğan da diplomatik açıdan kendine dönük yoğun saldırıları görünce durmak zorunda kaldı. Ancak burada başka bir konu bulunuyor. Bölgede etkisi en fazla olan Rusya’dır. Suriye rejimi ile Türk devleti üzerinde etkili olan Rusya’nın bölgedeki etkisi de gözler önünde. Biz de onların aralarında oturup ateşkes ilan ettiğini görünce daha önceden yürüttüğümüz çalışmalar olan Suriye rejiminin sınırına gelip ülkesini korumasını istiyorduk.

Rejim her zaman ‘Ben Suriye’nin temsilcisiyim’ diyor. Birleşmiş Milletler’de Suriye’nin temsilciliğini rejim yapıyor. Bunun için de biz rejime ‘Gel görevini yerine getir’ çağrısı yaptık. ‘Suriye’yi ben savunuyorum diyorsun o zaman gel sınırını koru’ dedik. Rejim ciddi yaklaşmıyordu. Şimdiye kadar da ciddi yaklaşmıyor. Ancak biz Rusya-Türkiye arasında ateşkesin ilan edilmesinin (22 Ekim) ardından Rusya aracılığıyla eskiden beri olan istediğimizin pratik olarak yerine getirilmesini istedik. Çünkü o süreçte bir anlaşma yapılmıştı. Az da olsa biraz yerine getirildi. Resmi olarak Suriye rejim askeri sınır hattında konumlandı. Biz kendi tarafımızca her zaman savaş istemediğimizi diyalogdan kaçmadığımızı belirtmeye çalıştık. Aksine çözüm ve diyalog için hazır olduğumuzu belirttik.

Eğer işgal sonlanır ve işgalcilerin topraklarımızdan çekilmesi için ateşkes yapıyorsanız hiçbir zaman hayır diyemeyeceğimizi açıkça belirttik. Ancak gördük ki, onlar kendi kendilerine oturdular ve ateşkes ilan ettiler, ama saldırılar durmadı. Onlar tüm bölgeyi işgal etmeyi istediler. Şüphesiz bunu kabul etmiyoruz ve buna karşı direnişimiz devam etti. İlerlemelerini kabul etmedik. Türk devleti şu ana kadar da işgal bölgesini genişletmeye çalışıyor. Sadece Serêkaniyê, Girê Spî, Zirgan, Eyn Îsa vb. alanlara tek saldırmak istemedi. Kobanê’yi de ele geçirmek istediler. Hatta Şehba tarafında Til Rifat’ı işgal etmek istedi. Til Rifat’ta katliam yaptı, çocukları şehit etti. İşgalci Türk devleti ilan ettiği ateşkesi kendi yerine getirmedi. İşgal hedefleri halen devam ediyor.

Yıl içerisinde Suriye Rejimi ile ilişkiler nasıl oldu? Özellikle Türk devletinin Girê Spî ve Serêkaniyê işgali sürecinde rejimle bir sınır güvenliği uzlaşınız oldu. Bu uzlaşı ne kadar uygulandı. Rejim yetkilileriyle çözüm yönünde herhangi bir görüşmeniz oldu mu? Suriye Rejim yetkilileri Kuzey ve Doğu Suriye’deki demokratik güçlerle çözüm yönünde görüşmeleri durdurduklarını açıkladılar. Böyle bir şey varsa bunun nedeni nedir? Bundan sonraki süreç için bu konuda nasıl bir strateji içerisinde olacaksınız?

Devrimin başından bu yana ‘Ne olursa olsun, birlikte oturmalıyız, bu ülkenin sorunlarını tartışmalıyız ve çözmeliyiz” görüşündeyiz. Diyalog her zaman savaştan, kopmaktan iyidir. Ancak rejim hiçbir zaman bunu kabul etmedi. İran, Irak ve Lübnan ardından Suriye toprağında yapılan bazı değişikliklerle hatta Erdoğan ve Türkiye’nin durumu gibi değişikliklerle rejim de artık görüyor ve anlıyor ki arkasında doğru düzgün kimse kalmamış. O da eskisi gibi ayakta duramayacağını görüyor. O da görüşme ve diyaloğun olmasına muhtaçtır. Ancak diyalog ve görüşmeler şimdiye kadar da ciddi bir şekilde gerçekleşmedi.

Ruslar aracılığıyla bunun olacağından umudumuz var. Rusya aracılığıyla Şam ile bir ittifak yapmak için çabalar var. Eğer başlarsa zaten biliniyor ki ilk görüşmede bütün sorunlar çözülmüyor. Bir süreç başlarda insan o sürece göre değerlendirebilir. Ancak 2019 yılının başından bu yana birlikte oturmamız için çabalar geliştirildi. 2020 yılında daha ağırlık vererek çabalarımız devam edecek. Kanaatimizce yaşanan gelişmelerden görüyoruz ve umut ediyoruz ki bu görüşmeler gerçekleşir.

Yıl içerisinde 12-13 ve 14. Astana toplantıları gerçekleşti. Bu toplantıların sonuç bildirgelerinde hep Kuzeydoğu Suriye’de Kürt otonomisinin tanınmayacağı, ayrılıkçılık vb. cümleler kullanıldı. Yıl içerisinde gerçekleştirilen bu Astana toplantılarının çözümün önünü açmak yerine işgalin önünü açtığını gördük. O zaman Astana toplantılarını nasıl değerlendirmek gerekir?

Astana görüşmelerinden önce Cenevre görüşmeleri de oluyordu. Bunlar hepsi yanlış başladı. O süreçte biz her zaman tutumuzu gösterdik. BM’nin 2254 nolu yasasının yerine getirilmesi için Suriye’de bulunan tüm tarafların bu görüşmelerde olması gerektiğini belirttik. Yoksa ne Cenevre’nin görüşme çabaları ne de Astana ve Soçi görüşmeleriyle bir araya gelen anayasa komitesinin çabaları gerçekleşir. Bu şekilde sürerse bu çabalar biter. Gerçekten de öyle oldu. Suriye halkı belki ittifak olacağını, yeni bir anayasanın yazılacağını, birliğin oluşmasını ve diyaloğun olmasını umut ediyordu. Ancak 2019 yılı da bitti.

Geir Pedersen açıklama yaptı ve ‘Üzgünüm. Çabalarımız sonuca ulaşmadı. Yürüttüğümüz çalışmalarda şu anda umut kalmadı’ dedi. Biz umutluyuz ki 2020 yılında uzlaştırma ve anayasa komitesi yeniden oluşturulacak. İçerisinde özellikle Kürt temsilcileri olmak üzere Kuzey ve Doğu Suriye temsilcilerinin yer alması gerekiyor. Kürt, Arap ve Süryani yönetimlerinin bölge halklarının haklarını ifade etmesi amacıyla anayasa komitesi içerisinde yer alır. Eğer öyle olursa o anayasa yazılabilir ve adım atılabilir. Yoksa eski yaklaşım ve zihniyet devam ederse o çalışmanın gerçekleşmesi mümkün değildir. Şimdi nasıl duraklamış ve ilerleyemiyorsa öyle de devam eder.

Birçok alanı Türk devleti işgalinde olan Suriye’de yine ülkenin demokratik güçlerini devre dışı bırakarak demokratik bir anayasa yapılabilir mi? Eğer 2020 yılında bu anlaşmalardan böyle bir anayasa çıkarsa tavrınız ne olur?

Kürt ile Kuzey ve Doğu Suriye temsilcileri katılmazsa o anayasa olmaz. Toplantılarını sürdüremez ve anlaşamazlar. Sonucu zafer değil başarısızlık olur. Ne kadar şekli olarak bir şey çıkarsalar da ‘Biz sonucu ulaştık’ derlerse de biz içerisinde olmazsak kabul etmeyiz. O anayasa bizim için geçerli olmaz. O Suriye’nin tamamı için bir anayasa olmaz.

2019 yılı Mart ayında Baxoz zaferiyle DAİŞ’in Suriye’deki toprak hakimiyetine son verildi fakat DAİŞ’e karşı mücadelenin bitmediği açıklandı. Ondan sonraki süreçte DAİŞ’e karşı nasıl bir mücadele yürüdü?

Evet Baxoz’da büyük bir bölgeye konumlanan DAİŞ bitirildi. Ancak herkes bunu biliyor ve sürekli dile getirildi ki bu DAİŞ’in bittiği anlamına gelmez. DAİŞ halen birçok kişinin zihninde var. DAİŞ’in birçok bölgede halen gizli hücreleri bulunuyor. Gizli olarak örgütlülüğünü sürdürüyor. Bunun için DAİŞ ile DAİŞ gibi olanlara karşı mücadele her zaman olmalıdır. Her açıdan mücadelenin sürdürülmesi gerekiyor. Bir taraftan toplumunu onun etkisi altına girmemesi için eğitir ve geliştirilsin. Onun dışında daha önce etkisi altına girenlerle alıp-verilsin ki etkisi altında çıksın.

İçerisinde olumlu ve istihbarati açıdan çalışırsın. Askeri açıdan operasyon yaparsın. Bu çalışmalar her zaman gerekiyor. Erdoğan bu çalışmayı durdurmak istedi. Bunun için saldırdı. Saldırdığı zaman şüphesiz bu çalışma etkilendi. Bu işin bir ciddiyeti var, sen eğer DAİŞ’e karşı mücadeleyi duraksatırsan DAİŞ kendini hızlı bir şekilde yeniler ve örgütlenir. Bu tehlikelidir. Onun için çalışmalar yine yürütülüyor. Muhtemel olarak kendini örgütleyebilecek bölgelerde gizli ve uyuyan hücre yapılanmalarının örgütlenmesinin önünün alınması için sürekli olarak gerekli operasyonlar yapılıyor.

Cezaevinde 12 bin üzerinde DAİŞ tutuklusu ve kamplarda yaklaşık 30-40 bin DAİŞ’li kadın ve çocuk var. Bunların durumlarına ve yargılanmalarına ilişkin bir gelişme yaşandı mı? Bundan sonrasında bu durum aynen devam ederse yaşanacak tehlikeler nelerdir?

Konuya ilişkin burada (Amûde) bir forum da düzenlendi. İlgili kurumları ‘bizim yanımızda böylesi sorunlar var’ konusunda bilgilendirmek amacıyla o forum düzenlendi. O kadar DAİŞ’li elimizde. Bazı ülkeler var ellerinde kaç tane DAİŞ’li var sürekli ‘Ne yapalım’ diyorlar. Çünkü bunun sorun olduğunu belirtiyorlar. Bizim elimizde binlerce var. Bu şüphesiz ki ciddi bir sorundur. Yarın bu kişilere ne olacak, nereye gidecekler. Bunlar tehlikedir. Kaçarlarsa insanlık için tehlike oluşturur. Bunun için iki şey istendi.

Birinci o ülkeler gelip kendi vatandaşları olan DAİŞ’lileri alsın, ikincisi eğer götürmezlerse en azından burada uluslararası bir mahkeme kurulsun. O ülkelerin temsilcilerinin tamamı gerekli komisyonda yer alsınlar ve bu mahkeme oluşturulsun. Bu mahkemede ortak bir karar alınsın. Bu mahkemede bizim bölgemizde kurulsun. Bunun için forumda düzenlendi. Birçok ülkeyle ilişki de gelişti. Fakat gördük ki bu çalışma uzun bir süre istiyor. Hemen bir karar alıp gerçekleşecek bir şey değil. Çünkü birçok faktör gerekiyor. Bu adımı atman için birçok şey gerekiyor. Ancak hiçbir zaman diğer çalışmalarımızı da durdurmadık. Örneğin, az da olsa bazı ülkeler gelip kendi vatandaşları olan DAİŞ’lileri alıp götürdü.

Özellikle çocuk ve kadınlar, DAİŞ içerisinde fazla tanınmayanlar götürüldü. Ancak çok az bir sayı. Çünkü bizim yanımızda cezaevinde sadece DAİŞ’liler bulunmuyor. Savaşan DAİŞ’liler de var, DAİŞ’li kadınlar da onların çocukları da var. Bunlar hepsi bölüm bölümdür. Gelip bazılarını götürüyorlar. Bazıları gelip anne babası olmayan çocuklar ile annesi olup da babası olmayan çocukları götürüyor. Ama savaşan DAİŞ’liler tehlikelidir. Onlar halen bizim bölgemizdedir, cezaevindedir. Onlar için halen bir çözüm gelişmedi. Onlar kaçarlarsa önümüzdeki süreçte sadece bize zarar vermez. Bizden intikam almaya çalışacaklar ancak dünyanın tamamını tehlikeye sokacaktır. Ülkelerine dönerler ve kendi ülkelerine de zarar verirler. Bu uluslararası bir sorundur. Uluslararası güçlerle DAİŞ’liler konusunda bir çözüm bulunması için halen görüşmelerimiz sürüyor.

2019 yılında Kuzey ve Doğu Suriye halklarının işgale karşı direnişini nasıl değerlendiriyorsunuz? Yıl içerisinde ve direniş sürecinde Kuzey ve Doğu Suriye halkları hangi temelde bir direniş gerçekleştirdi öne çıkan hedefleri ve istemleri neydi?

Halk, demokratik mücadelesini yürütüyor. Duygularını, görüşlerini ve güvenini farklı farklı demokratik yöntemlerle dile getiriyor. Eylemde, toplantı da yürüyüşte, kongrede, konferansta yapıyor. Kendini örgütlüyor, meclisini oluşturuyor. Yani iradesini ortaya çıkartıyor. Bu doğrultuda çalışmalar sürecektir. Birkaç gün içerisinde sonlandırılacak çalışmalar değil. Kendimizi Demokratik Ulus projesine yaslıyoruz. Kürt, Arap ve Süryanilerin birlikte bu projede yer alır. Kadın ve erkek eşit olarak bu projede yerini alır. Bu bazı ilerlemede kaydetti.

Bunun için Erdoğan da egemen güçlerde bunun önünü almak istediler. Onlara göre Demokratik Ulus felsefesi gelişirse onlar için ölümdür. Gelişmesini istemiyorlar. Onlar bu halk bileşenlerinin bir araya gelmesini değil aksine halklar arasına siyasi, kültürel, askeri vb. çelişkiler çıkarıp fitne sokarak karışıklık çıkarmak istiyorlar. Kürtlerin kentlerinde bazı patlamalar yapılıyordu. Bunları bazı Arapların adıyla yapmak istediler. Çoğunu da Türk devletinin istihbaratı (MİT) bizzat yapıyordu. Kürt ve Arapları karşı karşıya getirmek için ‘Kürt bölgelerinde Araplar patlama yapıyor’ demek istiyordular.

Aynı şekilde Arap bölgelerinde de ‘Bakın Kürtler sizi korumuyor’ demek için patlamalar yapıyorlardı. Bununla karışıklıklar artırılmaya çalışıyordu. Ancak bu Kürt, Arap ve Süryanilerin daha çok yakınlaşmasını sağladı. Bu hesaplarına uymadı. ‘Kaderimiz birdir. Birlikte birbirimizi savunalım’ hatta bu son süreçte Serêkaniyê ve Girê Spî’ye saldırılar oldu. Erdoğan ‘Zaten bu saldırıları yaparım. Araplar QSD’den, asayişten çıkar. O zaman parçalanma olur. Bunlar karşı karşıya gelir’ diyordu. Fakat pratikte öyle olmadı. Pratikte bu halklar varlıklarının tehlikeye gittiğini gördüğü için daha çok bir araya geldi.

2020 yılına girerken İdlib’e yönelik Rejim ve Rusya’nın bir operasyonu gerçekleşiyor. Türk devleti güdümündeki Ceyşul Vatani çetelerinin rejime karşı direnmediğini ve birçok köyü teslim ettiğini görüyoruz. Yine Amerika sessiz. Acaba İdlib operasyonu Türkiye-Rusya-ABD arasındaki bir anlaşma sonucu belirli bir çerçevede yürüyor olabilir mi? 2020 yılında İdlib konusunda nasıl gelişmeleri öngörüyorsunuz?

İdlib’de yaşananlar Rus-Türk ve Suriye rejimi arasındaki anlaşmaya bağlıdır. Erdoğan, İdlib’i sattı. Erdoğan daha önce Guta’yı da Halep’i de sattı. Kendilerine ‘Suriyeli muhalifler’ adını veren gruplar halen Erdoğan’ın gerçek yüzünü tanımamışlar ve kandırılıyorlar. Hatta Erdoğan’ın İslam halifesi ile sultanı olduğu ve onun peşinde oldukları konusunda inandırılmışlar. O ne derse onun istediği gibi yapıyorlar. Erdoğan Suriye halklarının duygularını, isteklerini ve umudunu kendisi için kullandı. Suriye devrimini o bozdu.

Savaşın bu kadar uzun sürmesine ve çelişkilerin artmasına o neden oldu. Erdoğan, Suriye’deki çıkarlarını yerine getirmek için bunu bilerek yaptı. Bu kişiler bunu anlamadı. Erdoğan şimdi onları İdlib’de sattı. Erdoğan, Rusya ve rejime ‘gelebilirsiniz’ dedi. Efrîn ve diğer bölgelerimize saldırmak için bunu yaptı. İdlib’de kalan grupların başka yolu kalmamış, mecburen direnmeleri gerekiyor. Bu kısa bir şey değil, süreç uzun sürebilir. İdlib, 2 günde bitirilecek küçük ve dar bir bölge değil. Çünkü gidecek başka bir yerleri de kalmamış. Direnmek zorundalar.

Bunun etkisiyle farklı değişimler yaşanabilir. Suriye rejimi ve Rusya yavaş yavaş ilerliyorlar. Rejimin M4 yolu açılır. Artık rejimin diğer bölgelerle iletişimi olabilir. Elleri biraz güçlenebilir. Silahlı gruplar çembere girebilir. Hatta rejim isterse Lazkiye bölgesi tarafından Efrîn’e kadar olan bölgede tekrardan egemenliğini sağlayabilir ve varlığını güçlendirebilir. Bu bölgelerdeki bazı dağları silahlı grupların elinden alabilir. İsterse sadece kendini İdlib’le sınırlı bırakmaz diğer bölgeler de de güçlenebilir. İdlib’i çembere alabilir. Muhalifler bunu gördü. Erdoğan, Suriye rejimi ile Rusya’ya verdiği sözünü yerine getirmesi için bu silahlı grupları Libya’ya gönderiyor. Erdoğan, rejim ve Rusya ile ittifak yapmış. Onlara ‘Ben seni bu gruplardan kurtarırım’ demiş. Erdoğan’ın Rusya ve rejime yaptığı hizmeti hiç kimse yapmamış. Ancak o ‘muhalif gruplar’ halen Erdoğan’ın gerçekliğini anlamamış.

Halen Erdoğan’ın onları yanlarına getirerek şeker verip, onları toplayarak Rusya ile çıkarları doğrultusunda yok ettiğini anlamış değil. Hatta bunun için rejim de siyaset yürüttü. Rejim de Erdoğan’ın onları onaylaması, adım atması ve Özerk Yönetim ile rejim arasında görüşmeler olduğu söylenince Muallim, ‘Yok, yok dedi. Görüşmeleri durdurmuşuz’ dedi. Türklere ‘Kızmayın, zaten görüşmelerimiz yok. Sen bana hizmet et’ demek istedi. Erdoğan, bununla Suriye devrimine ele geçirdi ve sattı. Bastırıp yok ederek birkaç taraftan kazandı. Bizim bölgemiz değil de başka bölgelerde Erdoğan’ın planları gerçekleşti.

Mevcut uluslararası ve bölgesel güçlerin politikalarını göz önünde bulundurduğunuzda 2020 yılında Suriye için nasıl bir siyasal ve askeri denklem öngörüyorsunuz?

2020 yılında nelerin olması bölgeden yaşanacak gelişmelere bağlıdır. Örneğin, Lübnan’ın sonuçları nasıl olacak? Acaba Lübnan, İran’ın elinden çıkarılacak mı? Hizbullah orada etkisizleştirilecek mi? Aynı şekilde Irak hükümeti İran’ın etkisi altında çıkarılacak mı? İran’ın durumu ile uluslararası güçlerle çelişkileri çözülecek mi? Aynı şekilde Erdoğan, kendi sonuna doğru gidiyor. Erdoğan kalacak mı yoksa gidecek mi? Erdoğan bu şekilde devam ederse sonu gelecek. Dikkat edilirse, o muhaliflik kırıldı, eskisi gibi değil. Bu da rejimin kendine göre fayda alması anlamına geliyor. Diğer bahsettiğimiz faktörler (Lübnan, İran, Irak’ın durumu) rejimin daha fazla dara ve çıkmaza girmesine neden oluyor.

2020 yılı bu nedenle bu grupların durumunun da netleşmesini sağlayacaktır. Bunlardan bazıları gidecektir, farklı gruplar ortaya çıkacaktır. 2020 yılında ‘Ilımlı ve demokrat muhaliflere’ biraz daha rol verilebilir. 2018-2019 yıllarında uluslararası açıdan daha çok ihvancı Müslüman muhalifler ağırlıkla öndeydi. 2020 yılında kendini ihvancı Müslüman muhaliflere yaslayan muhalifler yavaş yavaş geri çekilecekler. Erdoğan da kırılacak, eskisi gibi olamayacak. Çünkü Türkiye’nin içerisinde Erdoğan’ın sorunları artacak. Erdoğan zaten ekonomik ve siyasi bir kriz yaşıyor.

Biz de bir süreçten geçiyoruz. Bazı bölgelerimiz işgal edildi. Bu bölgeleri özgürleştirmek için mücadelemiz büyüyecek. Askeri, savunma ve örgütlü gücümüz daha da gelişecektir. Zafer ve projeyi geliştirmek için ısrarımız daha çok gelişecektir. Projemiz bir aşamaya kadar ilerleme kaydetmiştir. Bu artık uluslararası alanda da kendisini belirleyecektir. Demokratik Ulus projemiz artık Suriye için bir örnek olur. Rejim de bir aşamaya kadar bazı şeyleri kabul etmek zorunda kalır. Demokratik Ulus projesine karşı çıkanların sayısı da adım adım azalacaktır ve 2019 yılında olduğu gibi etkili olamayacak seviyeye ulaşacaktır.

Kuzey ve Doğu Suriye demokratik güçleri olarak siz 2020 yılına nasıl bir strateji ve hedeflerle giriyorsunuz? 2020 yılı Kuzey ve Doğu Suriye halklarıyla, Kürtler açısından nasıl bir yıl olacak? Özellikle Kürtler açısından Serêkaniyê ve Girê Spî işgalleriyle birlikte yoğunlaşan ulusal birlik arayışı şu an hangi aşamadadır ve 2020’de nasıl bir aşamaya ulaşabilir?

2020 yılında Demokratik Ulus projemizin herkes tarafından tanınmasını planlıyoruz. Herkes bu projenin gerçekliği görmeli. Daha önce nasıl çalışmalar yürütüldüyse çalışmalar daha da kapsamlı bir şekilde sürdürülecektir. Proje dışında kalan halk bileşenlerinin katılmasına olanak sağlanacak. Ancak bunun başarıya ulaşması için işgal edilen bölgelerin özgürleştirilmesi başlıca etken olacaktır. Hiçbir zaman işgalin bu şekilde devam etmesini kabul etmeyeceğiz. Aynı şekilde Suriye’nin tamamında bir çözüm geliştirmek için çalışmalarımız olacaktır. Çünkü bizim kendi bölgemizde güvenli bir şekilde yaşayıp Suriye’nin diğer bölgelerinde krizin devam etmesi ve sorunların çözülmemesi mümkün değildir.

Bu sorunların çözümü için ‘ılımlı demokratik muhaliflerin’ bir araya getirilmesi gerekiyor. Onları hepsini bir araya getirerek Suriye’nin bütün sorunlarının çözümü için etkili bir güç yapacağız. Dünya açısından da bölgede var olan yönetimi statüsü için bu var olan ilişkileri (diplomasi vb.) daha çok geliştireceğiz. Varlığımız meşru görülmelidir ve uluslararası alanda resmi olarak kabul edilmelidir. Bunun içinde şüphesiz çalışmalar yürütülecektir. Aynı şekilde halkımız içerisinde de var olan bu yönetim geçtiğimiz yılda bir performans gösterdi. Eksiklikleri de yanlışlıkları da vardı. 2020 yılında yönetim de kendini gözden geçirmelidir. Kendini yeniden örgütlemelidir.

Halk arasındaki çalışmalarımızı da geliştirmek için çabalamalıyız. Kürtlerde ulusal bir çalışma yaptı. Bu direnişte bu ispatlandı. Herkes bu direnişi sahiplendi. Hatta kendi içerisinde çelişki ve sorun yaşayan partiler de bu direnişle birlik oldular. Bu ruhla çalışmalıyız. Bütün Kürt parti ve kurumları, bütün Kürt temsilcileri hep birlikte bir tutum sahibi olmalıyız. Yüzde yüzlük bir birlik olmayabilir bu doğal bir şeydir, farklılar vardır. Herkes birbiri gibi düşünmüyor. Herkes birbiri gibi çalışmıyor. Ancak üzerine birleşeceğimiz bazı konular var. Bunun için de çalışmalar yürütülüyor. Umut ediyoruz ki 2020 yılında da sorunların çözümü için tek görüş ve tutumda olması için bu derece bir birlik olacaktır.