Öcalan’ın direnişi insanlığın direnişidir

Akademisyen Thomas Jefrey Miley: Öcalan 20 yıldır sıra dışı bir tecrit altında olmasına rağmen, varoluşsal ve entelektüel başarıları onun aslında direncini gösteriyor. Ne kadar dirençli biri olduğunu gösteriyor. Bu aynı zamanda insanlığın da direnişidir.

Uluslararası İmralı heyetinde bulunan Akademisyen Thomas Jefrey Miley Cambridge Üniversitesinde Siyasi Sosyoloji bölümünde öğretim üyesi olarak çalışıyor. Avrupa Parlamentosunda gerçekleştirilen 15. Uluslararası Kürt Konferansında konuşmacı olarak katılan Thomas Jefrey Miley ile Türkiye cumhuriyetinin baskı rejimini, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecrit, gündemdeki açlık grevi ve İngilizce yayınlanan “Your Freedom and Mine (Senin Özgürlüğün ve Benim Özgürlüğüm)” adlı kitabı üzerine Yeni Özgür Politika'nın sorularını yanıtladı.

Erdoğan’ın uyguladığı baskı rejimini tarihte karşılaştırmanızı istesek, ne tür bir döneme benzer bir rejim yaşandığını söyleyebilirsiniz?

Tarihsel örneklemeler biraz yanlış yönlendirici olabilir. Faşizm ile ilgili birçok benzeştirme hikayesi var. faşizmi anlamanın yöntemlerinden bir tanesi mesela onu Avrupa’ya ait bir kavram olarak algılamak. İtalya ve Almanya gibi. Bazı tarihçiler faşizm İtalya’ya aittir. Almanya’daki nasyonal sosyalizm ondan ayrılan bir yönetimdir der. Başka anlayışlar da var Salvador’un Portekiz’i mesela. Şili’deki Pinochet dönemi, Latin Amerika’daki sağcı diktatörler diye algılayabileceğimiz başka bir anlama biçimi de var. Özellikle popülist diktatörlük, ve gerici milliyetçilik bağlamında bakacak olursak, Erdoğan rejimi daha sağlam bir yer kaplıyor. Biraz daha güncele bağlayacak olursak Filipinlere ve Hindistan’a benzetebiliriz. Ya da başka bir yönü ile bakacak olursak Trump’ın Amerika’sına benzetebiliriz. Yani genel olarak şu anda yükselmekte olan sağcı ırkçılık ile ilişkilendirebiliriz aslında.

Ama kendi içinden bakacak olursak en temelde Türkiye’nin kapitalist gelişim süreci ile alakalı bir çok örnek bulmamız mümkün. Oraya referans vermemiz daha mümkün. Biraz global kompleksin içinden görmek gerekiyor. Global kompleksin içine soktuğum zaman Türkiye’nin durumunu, Öcalan’ın da çok doğru bir biçimde tanımladığı gibi, ‘özellikle soğuk savaş sürecinde NATO’nun uç jandarması rolünü gördü’. Özellikle ikinci dünya savaşından sonra Türkiye, askeri jeopolitik süreçte bir biçimde NATO’nun uç jandarması rolüne büründü ve aşırı derecede militarize oldu bir biçimde. Türkiye ile ilgili özellikle teröre karşı süreç ve anti terör yasaları anti terör yönetiminin çok uzun bir hikayesi var. Bu anlamı ile Türkiye’yi bir savaş makinesi olarak kurgulayabiliriz. Anlayabiliriz, böyle anlamak daha doğru olabilir.

Coğrafik olarak baktığımızda ise Türkiye Ortadoğu ile Avrupa’nın ortasında yer alıyor. Erdoğan bu ikisini dengelemeye ve bu ikisi ile de oynamaya çalışıyor.

Türkiye’de siyasetçi akademisyen ve insan hakları savunucularına karşı nerdeyse her gün gözaltı ve tutuklamalar gerçekleştiriliyor. İnsanalar tamamen sindirilmiş durumda. Size göre Türkiye nereye gidiyor? 

Ortadoğu’daki gelişmeler Türkiye’deki süreci büyük ölçüde belirliyor. Bu nasıl oluyor? Özellikle Amerika’nın 11 Eylül’den itibaren geliştirdiği ve uygulamaya koyduğu anti terör kampanyası bölgede reaksiyonlara yol açtı. Bunun nihai sonucu olarak Rojava devrimi gibi bir devrimin ortaya çıktı. Rojava devriminin Erdoğan üzerinde yarattığı etki ve bu etkinin toplumun değişik kesimlerinde milliyetçiliği artırması, yani Ortadoğu’daki gelişmeler Türkiye’nin gidişatını büyük düzlemde belirliyor

Avrupa ve Ortadoğu coğrafyası bağlamında bakıldığında bütün bunların hepsinin merkezinde Türkiye var ve Türkiye Erdoğan yönetimi altında. Bu sebeplerden dolayı Erdoğan’ın gittiği güzergahı çok daha geniş bir global kontekst içerisinde görmek gerekiyor. Sadece Türkiye’nin özel şartları ile değil daha geniş global kontekst içerisinde sokmak gerekiyor.

Gerek Kürt sorununda ve gerekse demokratikleşme konusunda Türkiye ve Erdoğan yönetimi çözümsüzlüğü çözüm olarak görüyor. Bu da Türkiye’yi Dünya’da bir izolasyona doğru götürüyor. Bu çözümsüzlük politikası Türkiye’yi nereye götürüyor?

Erdoğan gerek ülkesinde gerek Dünya’da ve gerekse NATO içerisinde aşırı sağcılarla iş tutmaya başladı. Nihayetinde bu politikasını Kürtlerle savaşma çerçevesinde geliştirdi. En nihayetinde bu politikasını Kürt hareketinin önüne koyduğu siyasi projesine karşı geliştirdi. Yani Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği demokratik konfederalizm modeline karşı bu noktaya geldi ve bütün ilişkilerini bu projeye karşı geliştiriyor. Demokratik konfederalizm, Ortadoğu’da yaşayan tiranların en büyük korkusudur muhtemelen. NATO da bu çatışmada belirli bir rol oynuyor. Aynı zamanda bununla beraber başka hedefleri olan, başka hayalleri olan jeopolitik tiranlar da bu konuda bir şeyler yapıyor. Bazı roller üstleniyorlar. Emperyalizmin etkisine girmiş Kürdistan’ın güneydeki ülkeler de aynı şekilde. Bütün bu güç odaklarını tehdit eden proje sayın Öcalan’ın Demokratik Konfederalizm projesidir.

Bütün bu sebeplerden dolayı sayın Öcalan’a karşı uluslararası komplo geliştirildi. Bu sebepten dolayı PKK, terör örgütleri listesinin en başında. Ve yine bu sebeplerden dolayıdır ki Öcalan total bir tecrit altında. Kapitalist moderniteye karşı en büyük tehditti bu proje olarak görüyorlar. Örgütü bir şekilde elde etmeye çalışıyor, bununla ilgili olarak oyunlar oynamaya çalışıyorlar. Kürt hareketini gerek Türkiye’de HDP üstünden, gerek Rojava’dan farklı kurumlar üstünden, Rojava’daki devrimci birlikler üstünden kontrol altına almaya çalışıyorlar. Kendileri açısından en büyük tehlike Öcalan ve projesini kontrol altına alamama korkusudur. Kendisini tehdit altında hissedenler Güney Kürdistan ile Rojava’yı karşılaştırdıklarında, Güney Kürdistan ile Kürt Özgürlük Hareketini karşılaştırdıklarında bunu çok iyi görüyorlar.

Mücadeleler tarihine yarın öbür gün dönüp baktığımız zaman göreceğimiz bir şey var. Aslında Öcalan’ın tecridi bu mücadelenin tecridi anlamına geliyor. Geriye dönüp baktığımız zaman bunu çok net göreceğiz. Sayın Öcalan 20 yıldır sıra dışı bir tecrit altında olmasına rağmen, varoluşsal başarıları ve entelektüel başarıları onun aslında direncini gösteriyor. Ne kadar dirençli biri olduğunu bize gösteriyor. Bu aynı zamanda insanlığın da direnişidir. Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Öcalan’ın sahip olduğu şey insanlık için umuttur.

Federico Venturini ile birlikte Your Freedom and Mine (Senin Özgürlüğün ve Benim Özgürlüğüm) adlı İngilizce bir kitap yazdınız. Bu kitap Sayın Öcalan’ın fikirlerinin ve Kürt sorununu dünyaya anlatılmasında nasıl bir rol alacak?

Bu kitabı yazmamızın nedenlerinden bir tanesi sayın Öcalan ile ilgili uluslararası alanda bir dayanışmayı ortaya çıkarmaktı. Bunu tarihsel bir perspektifin içerisine sokup Türkiye’nin dışında takip eden insanların aslında devletin vahşi saldırı politikalarına karşı bu mücadelenin nasıl geliştirildiğini biraz ifade etmek için. Bu anlamda sayın Öcalan’ın fikirlerine ideolojisine sadece Kürtler açısından değil, dünyada tiranlığa karşı, savaş makinelerine karşı mücadele yürüten bütün halkların bütün toplumların aslında bir biçimde görmesini bunlara ve bu toplumlara ulaşmasını sağlamak.

Bir tarafta Öcalan’a Özgürlük çerçevesinde yaptıklarımızı, Kürdistan’da yaşananları belgelemek, diğer taraftan da özellikle Avrupa’daki tiranlıkların, savaş makinalarının devletlerin Öcalan meselesinde, bize yaşattıkları hayal kırıklığını da belgelemek amacını güttük. Sadece oradan yaşananları değil, biz bunlarla konuşurken, lobi yaparken, derdimizi anlatmaya çalışırken yaşadığımız hayal kırıklılarımızı belgelemek istedik. Başka bir biçimde söyleyecek olursak Türkiye’deki tiranlığın Avrupa’daki kökenlerini belgelemek istedik.

Diğer taraftan bu kitabın başka bir hedefi ise şunu göstermek; uluslararası dayanışmayı yeniden kavramsallaştırmak. Bundan dolayı da kitabın adı, Your Freedom and Mine (Senin Özgürlüğün ve Benim Özgürlüğüm). Bu kitabın diğer bir hedefi de; Kürt özgürlük mücadelesinin aslında insanlık mücadelesi olduğunu, bu ikisi arasındaki bağlantıyı göstermek idi. Rojava’daki devriminin, Rojava’daki devrim sürecinin global tarih bağlamındaki önemini yeniden ortaya koyup, bunu uluslararası dayanışma bağlamında önemini anlatmak başka bir hedefimizdi.

Kürt hareketi devrimci bir ateşi elinde tutuyor. O devrimci ateş, bir anlamda büyütmek de bizim elimizde. Bu kitabın bir hedefi de bu devrimci ateşin başka topraklara başka alanlara yayılması. Bu anlamda belki tarihi biraz geçmiş de olsa şöyle bir kavramsallaştırma yapabiliriz; Kürt hareketi insanlığın öncülüğünü yapıyor.

2016 yılında sezinle yaptığım bir söyleşide, Avrupa kurumların ve kamuoyunun Sayın Öcalan’a karşı geliştirilen tecride karşı tutumlarını sormuştum. 2016 yılından bu güne değin bu tutamlarında olumlu ya da olumsuz herhangi bir değişimden bahsedebilir miyiz?

O dönemde Dolmabahçe Deklarasyonu vardı. Yarım yamalak yürüse de çözüm süreci devam ediyordu. İnsanlarda bir umut vardı o zaman. Ve şu anda Türkiye’de yaşlananlar hayal edilmiyordu. Türkiye’nin bu sürece girebileceği çok fazla düşünülmüyordu. Diğer taraftan Öcalan ve Rojava’daki durum da biraz farklıydı. Kobanê direnişi yeni gerçekleşmişti. Kobanê’nin tarihsel anlamdaki önemi, dünya tarihi bağlamındaki önemi yeni yeni belirginleşmeye başlamıştı. Erdoğan’ın bugünkü gücü ve Kürt hareketinin bu anlamdaki pozisyonu da tam olarak konsolide olmamıştı. O dönemde DAİŞ bağlamında bakacak olursak, DAİŞ hala ortalıkta bir sorun olarak duruyordu. DAİŞ’in biteceğine dair çok net bir ışık da gözükmüyordu. O dönemden baktığımızda şu anda gördüklerimizi göremiyorduk. Bütün bunların dışında o dönemde siyasi güçlerin kendisini bunların içerisine yerleştirmesi durumu vardı. Ama hiçbirisi o dönem olduğu gibi açıklıkla görülemiyordu. Büyük güçler, Tiranların Ortadoğu üzerindeki emelleri kendi aralarındaki çelişkileri bu kadar belirgin değildi. Ve bütün bunların hepsinin Öcalan’ın üzerinde uygulanan izolasyonu ile, Öcalan’ın tecridi ile doğrudan alakası var. Baktığım zaman bunu çok net görebiliyoruz.

Essa Mousa, o dönemde hayatta kaldığı süre içerisinde Mandela’nın özgürlüğünün ne kadar önemli olduğunu ve yine aynı şekilde hayatta olduğu süre içerisinde Öcalan’ın özgürlüğünün ne kadar önemli olduğunu o dönemde görebiliyordu. Bugün bu çok net çırılçıplak bir şekilde karşımızda duruyor ve bunu görebiliyoruz. Öcalan’ın özgürlüğünün Öcalan’ın tecridinin kırılmasının ne kadar önemli olduğunu çok net olarak görebiliyoruz. Ama o dönemde biz bunları o kadar net olarak göremiyorduk. O dönemde biz bu bağlantıları bu kadar somut bir şekilde kuramıyorduk.

Sayın Öcalan’ın durumundan direk sorumlu olan CPT ve Avrupa Konseyi Öcalan’a uygulanan tecride karşı sessizliğini koruyor. Sayın Öcalan’a uygulanan tecridin kırılması için Cezaevinde başlayarak dünyanın birçok merkezinde açlık grevleri başlatıldı. Sayın Öcalan’a karşı geliştirilen tecridin kırılması için devrimci demokrat kamuoyuna nasıl bir görev düşüyor?

En temel görevimiz, Öcalan’a uygulananv tecrittin kırılması için gerçekleştirilen açlık grevlerine dayanışmamız ve elimizi eylemcilere uzatmamızdır. İkincisi de bu insanların direniş azmini, bu insanların mücadele iradesini çok net olarak görmemiz gerekiyor. Ki bu direniş Öcalan’ın yaktığı ateş ile başladı. Bu da çok net gösteriyor ki isteseler de Öcalan’ı izole edemiyorlar. Öcalan’ı tecrit edemiyorlar. Bedenini yakabilir, öldürebilirler, bedenini tecrit edebilirler ama düşüncelerini tecrit edemiyorlar. Biz uluslararası düzlemde olan insanların en temel sorumluluğu Öcalan’ın mesajını iletmek ve bu mesajı iletirken de neden bütün dünya Öcalan’ın izolasyonuna, Öcalan’ın tecridine olur veriyor? Bunu net olarak anlatabilmek. Biz Avrupa’da yada NATO ülkesinde yaşayan insanlar olarak yapmamız gereken en temel şeylerden birisi ise bu devam eden süreci açığa çıkartmak, bunu kabul etmemek ve bunu yaygınlaştırmaktır. Bu tiranlığın bu tecrite neden olur verdiğini net bir biçimde anlatmaktır.

Ayrıca ahlaki bir sorumluluğumuz olan CPT’nin tavrını CPT’nin bu olayları kapatmaya çalışmasına yine Avrupa Konseyi’ndeki ilgili kurumların ve ülkelerin bu olaya yaklaşımlarını en sağlam bir biçimde eleştirip, buna karşı mücadele etmek, buna karşı duruş geliştirmek ve her tarafa bunun mesajını vermek.