‘AK Bakanlar Komitesi harekete geçirilmeli’

Reimer Heider:”Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ni kararlar almaya zorladığımız anda sonuç alırız. Bunun için de Avrupa Parlamentosu ve ülke parlamentolarına CPT’nin raporlarını hatırlatıp, onları harekete geçirmemiz gerekiyor.”

İmralı Adası’ndaki tecride karşı Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin harekete geçirilmesinin önemine vurgu yapan ‘Uluslararası Abdullah Öcalan’a Özgürlük, Kürdistan’a Barış İnisiyatifi’ sözcülerinden Reimer Heider, “Bakanlar Komitesini harekete geçirmemizin yolu ise yerel ve ulusal parlamentolarda yapacağımız diplomasi çalışmalarıyla mümkün” dedi.    

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit ve tecride karşı Leyla Güven öncülüğünden başlayan açlık grevlerine karşı Avrupa kurumlarının tutumunu, Reimer Heider’e sorduk.

Öcalan’ın tutukluluk koşullarının bütün hukuk normlarının dışında olduğunu belirten Heider, “Bunu Avrupa kurumlarında defalarca dile getirdik. Avrupa kurumlarını harekete geçirmeye çalışmamamıza rağmen gözlerini kapatıyor, bu tecrit sistemini görmek istemiyorlar” dedi.

Leyla Güven öncülüğünde gelişen süresiz-dönüşümsüz açlık grevlerinin Avrupa’nın yanlış ve eksik bakışını kırmada önemli bir rol üstlendiğine vurgu yapan Heider,  “Son süreçte bu tecride karşı seslerin yükseldiğini görebiliyoruz. Nitekim 20 yıldan beri suskunluğunu sürekli koruyan Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) ilk defa gelen baskılara dayanamayarak açıklama yaptı ve karar almak zorunda kaldı. Sayın Öcalan üzerindeki tecridi sonlandırması ve Leyla Güven’in derhal serbest bırakılması talebini karara bağladı. Bu kararı neden daha önce almadığını sorgulamak gerekiyor. Demek ki, açlık grevleri ve açlık grevleri çevresinden gelişen eylemler Avrupa kurumlarının harekete geçmesinde rol oynadı. Bir anlamda açlık grevleri, Avrupa kurumlarının Sayın Öcalan’a bakışını kırmıştır” dedi.

TECRİT GÖRÜNÜR KILINDI

Açlık grevlerinin etkisinin sadece Avrupa Birliği kurumları üzerinde değil, tüm kesimler üzerinde etkisinin olduğunu ifade eden Heider, “Daha önce Sayın Öcalan’ın durumuna karşı ses çıkarmayan, görmek istemeyen kesimlerde bir uyanışa da sebep olduğu net bir şekilde görülüyor. Birçok insanın bedenlerini açlığa yatırmalarından dolayı farklı kesimlerden insanların irkildiklerini, uyandıklarını ‘Öcalan üzerindeki tecrit o kadar ağır ki, bakın insanlar bundan dolayı bedenlerini açlığa yatırdılar’ dediklerini duyuyoruz. Ha keza bu, açlık grevlerinin Kürtlerde de bir irkilme, sarsılma yarattığını, eylem ve etkinliklerde görebiliyoruz” dedi.

AK BAKANLAR KOMİTESİ HAREKETE GEÇMELİ

Heider, “Bundan sonra farklı ne yapmak gerekiyor? Kürtler CPT’yi nasıl harekete geçirebilir?” sorusuna ise şu yanıtı verdi: “Ebette ki, Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) önemli bir kurum. Herhangi bir durumda Sayın Öcalan’ı ziyaret edecek, onunla ilişki kurabilecek tek kurum. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde görev tanımına göre İmralı’daki tutuklu koşullarını belgelemek, eleştirmek ve tavsiyede bulunmak gibi bir görevi var. CPT’ye bundan fazla bir rol biçmek çok doğru değil. CPT rapor hazırlar,  Türkiye’nin uymasını ister.  CPT tarihinde Sayın Öcalan dışında hiçbir tutuklu için 7 defa rapor hazırlanmamış. Ancak bu raporlar Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından karar altına alınmadıkça bir anlam ifade etmiyor. Bunun dışında en fazla ‘Türkiye benim raporlarıma uymuyor, ben de Türkiye ile ilişkilerimi kesiyorum’ diyebilir. Bu da CPT’nin Öcalan ile ilişkisinin tamamen kopması anlamına geliyor. Bizim açımızdan önemli olan CPT’nin raporları ve tavsiyeleri çerçevesinde siyasi odakların tutumu. Önemli olan CPT’nin hazırladığı rapor doğrultusunda Avrupa Bakanlar Komitesi’nin harekete geçmesi.”

TÜRKİYE UYMAK ZORUNDA KALIR

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) hak ihlalleri karşısında verdiği para cezalarına da işaret eden Heider, “Yasayı değiştirmeye gücü yetmiyor. Türkiye’nin hak ihlalini gerçekleştirdiği yasanın değiştirilmesi tavsiyesinde bulunuyor. AİHM’in aldığı tavsiye kararını Avrupa Konseyi’ne bağlı Bakanlar Komitesi görüşür ve Türkiye’ye ‘ihlale konu olan yasayı değiştirmelidir’ diye kararı alırsa, Türkiye bu yasayı değiştirmek zorunda kalır” diye konuştu.

Aynı şekilde CPT raporunun da Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nde ele alınmasının bir anlam ifade edeceğini vurgulayan Heider şöyle devam etti: “Türkiye, Avrupa Bakanlar  Komitesi’nin alacağı karara uymak zorunda kalır. Bundan dolayı CPT’den ziyade Avrupa siyasi organlarının CPT’nin tavsiyelerini değerlendirip, harekete geçmesini sağlamamız gerekiyor. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ni kararlar almaya zorladığımız anda sonuç alırız. Elbette ki, CPT’nin tekrar İmralı’yı ziyaret etmesi ve rapor hazırlaması çok önemli ama hazırlanan raporun değerlendirilip, rapor doğrultusunda siyasi bir tutumun gelişmesi gerekiyor.”

DİPLOMASİ ÇALIŞMALARI ARTMALI

CPT’nin Öcalan ile ilgili hazırladığı raporların hayat bulması için Avrupa kurumlarına daha fazla baskı yapılması gerektiğini kaydeden Heider, “Avrupa Parlamentosu ve ülke parlamentolarına yani karar mercilerine, CPT’nin raporlarını hatırlatıp, onları harekete geçirmemiz gerekiyor. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin (AKPM) oturumunda kabul edilen karar, bu anlamda bir ilk ve çok önemli. Kararda, ‘CPT raporuna ithafen, İmarlı’da bir tecrit durumu var, bu kabul edilmez, Türkiye bunu düzeltmeli’ diyor. İşte bu kararları aldırabilmemiz için yerelden başlayarak politika geliştirmemiz gerekiyor. Avrupa Bakanlar Komitesi’ni harekete geçirmemizin yolu, yerel ve ulusal parlamentolarda yapacağımız diplomasi çalışmaları ile mümkün” dedi.

Kaynak: Yeni Özgür Politika